By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Basketbol hiçbir zaman kağıt üstünde vaat ettiklerini vermez. Her zaman beklentilerde inişler ve çıkışlar olur.
Turkish Airlines EuroLeague’in ilk 16 haftasında da buna bir kez daha şahit oldu.
Mesela sezon başında playoff potasında gösterilen birçok takım, hem sahada aldığı sonuçlarla hem de sahadaki basketboluyla hayal kırıklığı yarattı. Sadece takımlar da değil, oyuncularda da aynısını gördük. Sezon başında takımları için önemli gösterilen bazı isimler, sezonun ilk 16 haftasında hiç de o performansı veremedi.
Eurohoops Fırın ise tabii ki fırsatı kaçırmadı ve her sezon olduğu gibi bu yılda EuroLeague’de beklentilerin altında kalan oyuncuları, koçları ve takımları karşınıza getirmeye karar verdi.
Hazırsanız, karşınızda sezonun ilk bölümünün hayal kırıklığı yaratanları:
Dragan Bender – Maccabi Tel Aviv
Aradan yıllar geçti ama Dragan Bender’in Maccabi‘deki hali hala aynı!
18 yaşındayken Maccabi‘yle ilk kez EuroLeague’de yer alan Hırvat uzun, o günlerde Avrupa’nın en heyecan verici yeteneği olarak NBA’e gitmeye gün sayıyordu. Yeteneklerini pek Maccabi’nin sarı forması altında gösteremese de o sezonun sonunda 4. sıradan seçilerek NBA’in yolunu da tuttu.
Fakat kader onu 5 yıl sonra hayal kırıklığı olarak tekrardan başladığı yere geri getirdi.
Aradan geçen 5 yılda ne mi değişti? Birkaç kilo daha fazla kasa, biraz daha uzun bir Bender. Sadece bu kadar! 18 yaşındayken de EuroLeague için oldukça ham olan Bender, şimdilerde de aynı şekilde ham…
İnsan ister istemez, NBA’den geri dönen bir Avrupalı oyuncu için heyecanlanıyor. Bender ise sezonun ilk yarısında sergilediği performansla başta Maccabi taraftarı olmak üzere basketbolseverlerin heyecanlarını kursağında bıraktı.
Sahada bir basketbol oyuncusundan daha çok başı kopuk bir tavuk gibi dolaşan Hırvat forvet, EuroLeague seviyesinin çok uzağında bir görüntü çizdi. Son haftalarda biraz toparlanıp gelişse bile bu böyle.
Maccabi’nin sezona beklenenden bu kadar kötü girmesinde en büyük suçlu belki o değil ama onun sahada olduğu dakikalarda İsrail ekibi, rakiplerine karşı -22’yken – bu alanda takımın en kötüsü – onun sahada olmadığı anlarda ise 32 sayı üstünlük kurması da bazı şeylerin göstergesi!
Ha yeri gelmişken, Maccabi’de bu alanda en kötü ikinci oyuncu ise Ante Zizic! İki NBA’den yüksek paralara gelen Hırvat yıldız ve sonuç…
O zaman bizden onlara bu şarkı gelsin!
Tonye Jekiri – Baskonia
– Alo, ihbar hattı mı?
– Evet, buyurun.
– Baskonia‘nın 5 numaralı oyuncusu Tonye Jekiri’nin yetenekleri çalındı, haber vereyim dedim.
Tonye Jekiri’nin bu sezonki performansı beni gerçekten üzüyor.
Oostende’den beri üstüne koya koya gelen Nijeryalı pivot, önce Gaziantep’deki performansıyla, sonra da geçen sezon ASVEL’le EuroLeague’de üst seviyede oynamayı hak ettiği göstermişti.
Bu yaz Baskonia onu aldığında da kendisi adına çok doğru bir karar verdiğini düşünmüştüm fakat şu ana kadar saha içindeki performansıyla hayal kırıklığı yarattı.
Ligde sezona çok iyi başlasa da EuroLeague’de feci halde dağılan Jekiri, ilk 16 haftada ASVEL ve dün geceki Milano dışında takımına neredeyse katkı veremedi.
İstatistiklerde de bunu ortaya koyuyor.
Jekiri’nin oyunun en güçlü iki alanı, savunması ve ribaund yeteneği!
Geçen sezon ribaund krallığında ikinci sırada olan Nijeryalı pivot, bu yıl ise 5.2 ribaund ortalamasıyla kendi takımında bile ilk sırada yer alamadı. Daha da kötüsü savunmadaki istatistiği! Savunma verimliliğinde takımın en kötüsü olarak sahada olma amacını kaybetti.
Halihazırda da Dusko Ivkovic de bunun karşılığı olarak onun sürelerini daha çok Youssoupha Fall’a vermeye başladı.
Sezon daha uzun ve Jekiri, belki sezonun devamında göstereceği performansla bu listeden çıkabilir ama bunun için öncelikle kendini ve yeteneklerini hatırlaması lazım.
Rudy Fernandez – Real Madrid
Rudy Fernandez, ikinci baharında sergilediği performansla en çok takdir ettiğim oyunculardandı.
Avrupa’nın en üst düzey oyuncularından biriyken belinden yaşadığı sakatlıkla birlikte yeteneklerinden ve atletizminden çok şey kaybeden İspanyol yıldız, sonrasında büyük bir olgunlukla oyun stilini değiştirdi ve harika bir tamamlayıcı olarak Real Madrid‘e önemli katkılar verdi. Bu söylediğim size kolay bir şey gibi gelebilir ama oyuncuların egolarını düşündüğümüzde hiç de kolay değil.
Fakat sanırım Rudy için vakit, ikinci baharı da geçti.
Facu Campazzo varken bile Real Madrid, kısa rotasyonunda katkı almakta can çekişirken Rudy Fernandez, o geçmiş yıllarda sergilediği “takımın ihtiyacı olduğu anda kırınız!” performansını hiç ortaya koyamadı.
İlk 16 haftanın sonunda 4.4 sayı ortalamasıyla EuroLeague kariyerinde açık ara en kötü ortalamayı yakalan yıldız isim, işin savunma tarafında da takımın başına bela olunca, Pablo Laso mecburen sürelerini kısmak zorunda kaldı.
Böylesine büyük oyuncuların geleceği hakkında konuşmak her zaman tehlikelidir. Bu yüzden burada büyük bir cümle kurmak istemiyorum ama Fernandez’den beklenen katkı sezonun devamında da gelmezse mevcut şartlarda Real Madrid için sezonun sonunun çok zor geleceği çok açık bir gerçek.
Fenerbahçe Beko
En baştan belirtmek istiyorum; Fenerbahçe Beko, bu listede çok fazla maç kaybettiği için yer almıyor çünkü yenilgiler veya galibiyetler gelip geçer, önemli olan bunlarla nasıl baş ettiğinizdir.
Kulüp tarihi için her zaman unutulmaz olacak olan Zeljko Obradovic dönemi sonrasında herkesin biraz tökezlemesi gayet beklenen bir durumdu. Sonuçta yeni bir dönem, yeni bir kadro ve yeni bir yapılanmadan bahsediyoruz. İnsanlar genellikle bunların bilgisayar oyununda olduğu gibi hemen olup bitmesini istiyor ama böyle bir şey mümkün değil. Obradovic dönemini hatırlayın. Orada bile başlangıç ne kadar zorlu olmuştu.
Dolayısıyla Fenerbahçe, yeni bir döneme adım attığı bu yılda elbette kaybedebilir ve hatta playoff dışında bile kalabilir. Hayal kırıklığı olur mu? Evet, olur ama basketbol tarihinde bu ilk kez Fenerbahçe’nin başına geliyor olmaz. Tarihe bakın, neredeyse bütün büyük takımlar böyle süreçlerden geçmiştir.
Fakat sarı-lacivertlilerin sahada gösterdiklerinin açıklaması olamaz.
Fenerbahçe Beko, daha sezonun yarısına bile gelmeden sahaya çıktığı 5 maçı hiç oynamadan kaybetti. Altını çiziyorum, hiç oynamadan! Farklı yenilgiler üzerinden söylemiyorum bunu çünkü basketbolun içerisinde de farklı yenilgiler de var ama hiç oynamadan, mücadele etmeden maç kaybetmek bence sporun içerisinde yok.
Böyle bir davranış, en basitinden yaptığınız işe saygınız olmadığını gösterir ki, bence bunun kabulü asla olamaz.
Bu tarz durumlara karşı, günah keçileri bulmak çok kolay. Suçlanacak çok fazla isim var sonuçta ama bence bu da yanlış. Eğer bir takım, takım olarak oynamıyorsa orada baştan aşağıya herkes sorumludur.
Fenerbahçe’de de bu böyle! Yönetimden koça, koçtan en az süre alan oyuncuya kadar herkes bu duruma karşı sorumlu.
Sarı-lacivertlileri değerlendirirken hala saha içinden bahsedenler ya da playoff ihtimalini değerlendirenler görüyorum. Bence bu büyük bir yanılgı. Önce sahada bir takım olsun, sonrasını arkasından değerlendiririz.
Geçtiğimiz yıl, aynı yazıda Fenerbahçe’ye “Masum değiliz, hiçbirimiz” şarkısını göndermiştim. Demek ki, pek ders çıkarılmamış ki, bu yılda aynı şarkıyı gönderiyorum.
Chris Singleton – Anadolu Efes
Geçtiğimiz sezonki performansın ardından bu yıl ki Anadolu Efes‘i de bir takım olarak bu listeye dahil edebilir miyiz? Belki, edebiliriz.
Sonuçta yarıda kalan geçen sezon sadece 4 yenilgi alan bir takım, bu sezon daha 16. haftada 8. yenilgi aldı. Dolayısıyla bir bütün olarak, Efes‘in de hayal kırıklığı yarattığını söylemek mümkün.
Fakat bana sorarsanız, lacivert-beyazlıların böyle bir süreçten geçerek aldığı yenilgilere dair haklı gerekçileri var ve alınan yenilgilere rağmen bazı maçlarda sergiledikleri performans aslında yenilgiyi hak edecek kadar kötü değildi.
Dolayısıyla Efes‘i bir takım halinde burayı almayı şu an için pek doğru bulmadım. Chris Singleton içinse aynı şeyleri söylemeyeceğim.
Açık konuşacağım; Singleton, benim hiçbir zaman pek takdir ettiğim bir oyuncu olmadı. En iyi olduğu Panathinaikos döneminde bile bence sahada vaat ettikleriyle ortaya koydukları aynı değildi. Bu sebeple de geçen sezon Anadolu Efes, Amerikalı oyuncuyu kadrosuna kattığında pek içime sinmemişti.
Fakat zaman beni hatalı çıkarttı ve Singleton, belki de kariyerinin en verimli basketbolunu geçen sezon lacivert-beyazlı formayla oynadı.
Bu sezon ise işler tekrardan değişti.
Sahada tam anlamıyla sevimli hayalet Casper gibi gezen Singleton, ne etliye ne de sütlüye karışarak 16. haftaya kadar geldi. Hücumda zaten son yıllarda pek verimli birisi değildi ama geçen sezon o sahaya koyduğu sertlikte kaybolup gitti. Savunma verimliliğinde takımın en kötü 2. ismi olması da bunun bir göstergesi.
Efes, onu kazanmak için sezon başından beri çok uğraşsa da Amerikalı oyuncu, şu ana kadar hiç oralı olmadı.
Kendisinin bir an önce saydamlıktan kurtulup, basketbol oyuncusu olduğunu hatırlamaya ihtiyacı var yoksa sonsuza kadar sevimli hayalet Casper olarak kalacak.
Rimas Kurtinaitis’i Kovmayan Khimki Yönetimi
Gerçekten bir koçun işinden olmasını isteyecek kadar kötü birisi değilim. Hatta tam tersi bir şekilde ben genellikle istikrardan yana bir insanım ama Rimas Kurtinaitis’in Khimki’de çıkardığı iş gerçekten felaket.
Kadroya katılan yıldızlara rağmen planlamanın ne kadar felaket olduğunu ve Alexey Shved gibi negatif yıldızla çalışmanın ne kadar zor bir şey olduğunun ben de farkındayım ama EuroLeague’in her sezon düşen yetenek tavanına karşı böylesi bir takımın 16 maçta sadece 2 galibiyet alabilmesi gerçekten çok komik.
Sonuçlar bir kenara, sahadaki savunmaları da daha da komik. Yani iyi hazırlanmış bir lise takımı bile, EuroLeague’de Khimki’ye göre savunmada daha caydırıcı bir takım olabilir.
Peki bu performans sürpriz mi? Aslında değil.
Bartzokas sonrasında geldiğinden beri zaten Kurtinaitis, bu takıma hiç olumlu etkide bulunmadı ama Bartzokas’ı bir kalemde harcayan Khimki yönetimi, şu ana kadar “Litvanyalı koçun yardımcılarını göndermek” gibi cılız hareketler dışında bu performansa pek ses çıkarmadı.
Muhtemelen Shved böyle istediği için böyle hareket ediyorlar ama iş Kibar Feyzo’daki gibi bir hal almaya başladı. Kurtinaitis, her hafta kovulmak için bahane veriyor ama Khimki yönetimi pek oralı değil.