EuroLeague 2020-21 Sezon Ortası: Beklentilerin Üstüne Çıkanlar

25/Ara/20 13:49 Aralık 25, 2020

Utkan Sahin

25/Ara/20 13:49

Eurohoops.net

Turkish Airlines EuroLeague’de sezonun ilk 16 haftası ardından beklentilierin üstüne çıkanlarla karşınızdayız.

By Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Basketbol hiçbir zaman kağıt üstünde vaat ettiklerini vermez. Her zaman beklentilerde inişler ve çıkışlar olur.

Turkish Airlines EuroLeague’in ilk 16 haftasında da buna bir kez daha şahit olduk.

Mesela sezon başında playoff potasında gösterilen birçok takım, hem sahada aldığı sonuçlarla hem de sahadaki basketboluyla hayal kırıklığı yarattı. Sadece takımlar da değil, oyuncularda da aynısını gördük. Sezon başında takımları için önemli gösterilen bazı isimler, sezonun ilk 16 haftasında hiç de o performansı veremedi.

Bazen de tam tersi oldu.

Takımlar, oyuncular ya da koçlar, sezon başında kimsenin onlardan beklemediği kadar sezona iyi bir başlangıç yaptı ve dikkatleri üstlerine çekti.

Geçtiğimiz gün sezonun ilk yarısında hayal kırıklığı yaratanları karşınıza getiren Eurohoops Fırın ise bu sefer de diğer tarafa yöneldi ve EuroLeague’de beklentilerin üstüne çıkanları karşınıza getirmeye karar verdi.

Hazırsanız, karşınızda sezonun ilk bölümünde beklentilerin üstüne çıkanlar:

Simone Fontecchio – ALBA Berlin

Sıradan bir EuroLeague takipçisi, Simone Fontecchio’yu en son Olimpia Milano‘da maç sonlarında sahaya girmeye çalışan genç oyuncu olarak bırakmıştı.

İtalyan forvetin geri dönüşü ise kesinlikle daha parlak oldu.

Geçen sezon Reggio Emilia’da sergilediği dikkat çekici performansın ardından ALBA, onu Rokas Giedraitis gibi önemli bir oyuncunun yerini doldurmak için getirirdi. Sezon başında açıkçası bu hamle biraz zayıf gözüküyordu ama Fontecchio performansıyla bu takım için uygun olduğunu gösterdi.

25 yaşındaki forvet, elbette Giedraitis seviyesinde bir performans sergilemedi ama Aito Reneses’in bir sonraki adım atmaya hazır genç oyuncular için biçilmiş kaftan olan sistemine uygun olduğunu kanıtladı.

Özellikle CSKA Moskova deplasmanında gelen galibiyette 20 sayılık performansıyla dikkat çeken İtalyan oyuncu, sahaya çıktığı 10 maçta 9.1 sayı, 3.4 ribaund ortalaması yakalayarak EuroLeague’deki diğer tüm sezonlarını geride bıraktı.

Gözler sezonun geri kalanında onun ve ALBA’nın üzerinde olmalı.

Joffrey Lauvergne – Zalgiris Kaunas

Hep böyle olmaz mı? Türkiye’ye büyük beklentilerle gelen bir oyuncu, burada hayal kırıklığı yarattıktan sonra gittiği ilk takımda hemen parlar. Joffrey Lauvergne de bunun son örneklerinden biri.

Felaket geçen İstanbul macerası sonrasında Joffrey Lauvergne, Kaunas’ta en azından basketbolcu olduğunu hatırladı.

NBA’den gelirken Fenerbahçe‘nin aradığı uzun gibi gözüken ama ilk sezonunda yaşadığı ilginç sakatlığın ardından giderek daha da büyük bir hayal kırıklığı olan Fransız pivot, Zalgiris‘te ise kariyerini tekrardan ayağa kaldırmayı başardı. En azından işin hücum tarafında!

Lauvergne, sezon ilk yarısında %60.2 saha içi yüzdesiyle 9.9 sayı üretirken onun potaltındaki hem sırtı dönük hem de yüzü potaya dönük bir şekilde ürettiği sayılar Zalgiris‘in efektif kısaları için iç-dış dengesini oturtabilmek adına çok değerli oldu.

Açıkçası bu performansa rağmen, 29 yaşındaki pivotun tekrar üst seviye takımlara döneceğini düşünmüyorum çünkü savunmada getirdiği büyük dezavantajlar hala mevcut ama geçen sezon geçirdiği o felaket dönemin ardından Lauvergne, en azından kariyerini sabit bir noktaya getirmeyi başardı.

Georgios Papagiannis – Panathinaikos

Panathinaikos‘un dev pivotu, bu sezon ayağına gelen fırsatı iyi kullanmayı başardı.

Ekonomik krizle boğuşan Atina ekibi, yaz döneminde kadro yapılanmasında Papagiannis’in önüne çok ciddi bir ekleme yapmayarak onun önünü açtı. Papagiannis ise sezonun ilk yarısındaki performansıyla takımının doğru bir karar verdiğini gösterdi.

Aslında ondan gelen ilk patlama iki yıl önceydi.

Rick Pitino’nun gelişiyle birlikte özgüvenini toparlayan Yunan pivot, sezonun ikinci yarısındaki performansıyla Panathinaikos‘un playoff’a kalmasına oldukça önemli bir katkı vermişti fakat geçen yıl, genç pivot bir adım geri atmıştı.

Bu yıl daha güçlü bir şekilde geri dönen Papagiannis, sezonun ilk yarısında 9.5 sayı, 6.6 ribaund ve 1.9 blok ortalamalarıyla kariyerinin en iyi ortalamalarını yakaladı.

Üstelik bu daha bir başlangıç.

Sezona yavaş başladıktan sonra performansını yukarıya çeken Papagiannis, son 6 maçında en az 2 blok yaparken takımı adına savunmada işleri değiştiren isim oldu.

Panathinaikos yeni yapılanması için doğru ismi bulmuş gözüküyor.

Bayern Münih (Tüm Takım)

vladimir-lucic-fc-bayern-munich-eb20

Bayern Münih öyle bir ilk 16 hafta geçirdi ki; listenin yarısını onlardan oluşturarak tamamlayabiliriz. Abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz ama abartmıyorum.

En basitinden bu listeye girmeyi hak eden en az 4 oyuncu var: Vladimir Lucic, Jalen Reynolds, Wade Baldwin ve Zan Sisko! Eh bunların yanına Andrea Trinchieri’yi de ekleyebiliriz. Evet, belki kendisi çok iyi bir koç olduğunu daha önce de kanıtladı ama burada çıkardığı işi sadece çok iyi koçlukla açıklamayayız.

Dolayısıyla Alman ekibinden bu listeye girmeyi hak eden çok fazla isim var ve onları teker teker almaktansa bir takım olarak almak bana daha doğru geldi.

Peki Alman ekibinin performansı neden bu kadar bize inanılmaz geliyor?

Takvim yapraklarını geriye saralım ve Eylül ayına geri dönelim. Herhalde sezon başlarken bir Allah kulu bile Bayern, sezonun ilk yarısında 4. sırada olacaktır diye bir tahmin de bulunmamıştır. Eğer bulunduysa, açık konuşuyorum muhtemelen kendisi basketboldan anlamıyor çünkü böylesine yetenek tavanı düşük bir takımın burada olmasını bekleyemezsiniz.

Bu takımın ilk beşinde uzun rotasyonu olarak JaJuan Johnson ve Leon Radosevic çıkıyor. Yani bu ikilinin ilk beş başladığı bir takım, normal şartlar altında 16 haftada 10 galibiyet almamalı. Gerçekten almamalı!

Diğer oyuncular için de bu geçerli.

Bugünlerde Baldwin, Reynolds, Sisko, Lucic gibi isimler çok övülüyor ama sezon başında olsak ve EuroLeague’in dev takımlarına, Bayern’den bir oyuncu alma hakkı verilse bence hiçbir tenezzül etmezdi. Belki Lucic’i alırlardı ama o da belki!

Hal böyleyken Bayern, ligin ilk yarısı itibariyle ortaya bir peri masalı koydu, hem de en absürtten!

Trincihieri önderliğinde takım olarak yetenek seviyelerinin üstlerine çıktılar ve bunu yaparken büyük bir gelişim gösterdiler. Sezonun devamını bu şekilde devam eder mi sorununun cevabını bilmiyoruz ama şu bir kesin, Bayern bu sezona yaptıklarıyla kesinlikle renk kattı.

Dyshawn Pierre – Fenerbahçe Beko

Fenerbahçe Beko için Zeljko Obradovic sonrası yeni dönem, beklenenden bile daha zorlu ve karamsar geçiyor fakat bu kötü dönemden bile sarı-lacivertliler için ortaya çıkan bir artı var: Dyshawn Pierre! 

Yaz döneminde küçülen bütçeyle birlikte son yılların aksine kadrosuna çok fazla çaylak oyuncu eklemesi yapan Fenerbahçe, ilk transferini de İtalya’da dikkat çekici bir sezon geçiren Pierre ile yapmıştı.

Açıkçası Amerikalı oyuncu, takımın ilk transferi olsa da sezon başında kağıt üstünde ondan beklentiler, çok da büyük değildi. Hatta Ulanovas’ın gelişiyle birlikte sanki kadro planlamasında yeri çok kısıtlı gibi gözüküyordu.

Sezon başlamasıyla birlikte ise Pierre, herkesin yanıldığını ortaya koydu.

Fenerbahçe, ağır yenilgilerle dolu çok zor bir dönem geçirse de Pierre, sahaya koyduğu sertlik, enerji ve mücadeleyle kısa sürede taraftarının gönlünü kazandı. Takım böylesine ağır sonuçlar alırken bir oyuncunun bunu başarması hiç kolay değil ama Pierre başardı ve yeni transferler arasında en çok öne çıkan isim oldu.

Üstelik bana sorarsanız; bu sadece bir başlangıç.

Hücumda çok üst düzey bir oyuncu olmasa da sahaya koyduğu sertliğin yanında özgüvenin de olması onun gelecekte EuroLeague’de önemli rol oyuncuların arasında sayılmasını sağlayabilir.

Nikola Kalinic – Valencia

Fenerbahçe Beko gibi yıllardır işleyen bir yapıda Nikola Kalinic‘in gayet net bir rolü vardı. Ancak buna rağmen Sırp forvet, geçen sezon Turkish Airlines EuroLeague’de çok da iyi bir performans gösteremeyen sarı-lacivertlilerde çok dağınık bir görüntü çizdi ve kariyerinin en kötü sezonlarından birisini oynadı.

Yaz döneminde Fenerbahçe‘de yaşanan yaprak dökümüne katılan Kalinic, kariyerine İspanya’da Valencia formasıyla devam etme kararı aldı. Kağıt üstünde bu çok mantıklı bir birliktelik gibi gözükmüyordu ama sahada işler çok daha farklı oldu!

Valencia gibi yüksek tempoda oynamayı seven bir takım için Kalinic ideal bir oyuncu gibi gözükmese de, sahaya getirdiği sertlik ve tecrübesiyle takımının bu sene yakaladığı başarıda çok önemli bir rol oynadı.

Şu anda puan sıralamasında 5. sırada bulunan Valencia’da bol bol rotasyon yapmayı seven koç Jaume Ponsarnau, Kalinic’e maç başına yaklaşık 25 dakika süre vermesi de Kalinic’in takım için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu net şekilde gözler önüne seriyor.

Valencia’nın hem savunmada hem de hücumda çok daha dengeli bir görüntü çizmesini sağlayan tecrübeli oyuncu, geçen seneki kötü performansını akıllarda silerek tekrar eski günlerini anımsatan performanslar sergilemeye başladı. Eğer Valencia, sezonun geri kalanında da şimdiye kadar gösterdiği iyi performansı devam ettirecekse bunda Kalinic’in payı çok büyük olacaktır.

Achille Polonara – Baskonia

Achille Polonara herhalde verimlilik kontrat açısından son iki yılda EuroLeague takımları arasında gördüğümüz en iyi transfer!

Sakatlıklar yüzünden beklenenden çok da geç bir şekilde EuroLeague’e kavuşan İtalyan uzun, Baskonia‘da diğer takımların ne kadar önemli bir fırsat kaçırdığını herkese gösterdi.

Geçen sezonun sonunda İspanya Ligi’nde Baskonia‘nın sürpriz şampiyonluğunda büyük rol oynayan Polonara, bu sezon ise performansını daha da büyüterek ligin en iyi rol oyuncularından biri haline geldi.

Tonye Jekire’den beklediğini alamayan Bask ekibi, onun eksisini Polonara’yla kapatırken 29 yaşındaki uzun da 9.6 sayı, 6.3 ribaund, 1.3 top çalma ve 1.3 blok ortalamalarıyla kariyerinin en iyi performanslarından birini koydu. Onun ribaund, blok ve top çalma istatistiklerinin üçünde de EuroLeague’in ilk 15 sırasında yer aldığını söylemem sanırım her şeyi anlatıyor.

Üstelik bu sadece buzdağının görünen kısmı!

İstatistiklerinin yanında Polonara’nın sahaya koyduğu enerjiyi görmek de bir EuroLeaguesever için büyük bir keyif. En azından benim için öyle!

Xavi Pascual – Zenit St. Petersburg

Xavi Pascual için durum biraz farklı!

Çok tartışılan ve bana sorarsanız çoğunlukla haksız yere eleştirilen bir isim olsa da İspanyol koç, daha önceki maceralarında şartlara göre hep başarılı oldu. Hatta meşhur Panathinaikos – Barcelona serisinde Zeljko Obradovic karşısında dağılmasa şu anda onun kariyeri hakkında başka bir perde üzerinden konuşabilirdik.

Pascual’in Zenit’teki performansı ise bu açıdan değerli.

İspanyol koç, geçtiğimiz sezon çok para harcamasına rağmen hiç EuroLeague takımı gibi gözükmeyen bir takımdan ortaya izlemesi çok keyifli, sert bir takım çıkardı. Üstelik bunu yaparken da kadroya aman aman isimler katmadı.

Evet; Rus ekibi, bu yaz Kevin Pangos, Billy Baron, Alex Poythress ve Arturas Gudaitis gibi isimleri kadrosuna kattı ancak bu oyuncular, Zenit önceki son dönemlerinde kariyerlerinin zirve noktasında filan değillerdi.

Pascual ise bu oyuncularla birlikte ortaya bir yıldızın sürüklediği bir takım değil de takım olarak iyi ve sert oynayan bir takım çıkardı. Bu performansta onların ilk 14 maçında 9 galibiyet – Efes, Barcelona, Valencia gibi önemli takımları da yendiler – almasını sağladı. Eğer çok çarpıcı bir düşüş yaşamazlarsa da muhtemelen sezon sonuna kadar da playoff yarışı içerisinde onları göreceğiz.

Playoff yaparlar mı sorusunun cevabını elbette bilmiyoruz ama Pascual özelinde bakarsak, bence bu çok da önemli değil. İspanyol koç, ortaya çıkardığı bu takımla kamuoyunda yıllardır hak ettiği ama bir türlü alamadığı o saygıyı kazanmayı başardı.