2020 Yılında Basketbol Dünyasına Damga Vuran 10 Olay

30/Ara/20 16:22 Aralık 31, 2020

Bugra Uzar

30/Ara/20 16:22

Eurohoops.net

2020 yılında basketbol dünyasında neler gördük, neler yaşadık?

By Buğra Uzar / buzar@eurohoops.net

2020 yılı tüm dünya için olumsuz anlamda unutulmayacak bir sene oldu. Dünyanın başına gelen başta korona virüs olmak üzere birçok felaket, çok değerli isimlerin aramızdan ayrılması, yaşanan sayısız kötü olay… Gerçekten de 2020 dendiğinde herkesin aklına “uğursuz” kelimesi gelecektir. Çok şükür ki bu yılın artık son saatlerindeyiz.

Basketbolda da durum pek farklı değildi. 2020 yılının getirdiği felaketlerden tüm dünyadaki basketbol organizasyonlar da nasibini aldı. Ancak yine de geride bıraktığımız bu yılda yüzümüzü gülümsetecek olaylar ve unutulmaz başarılara da tanıdık olduk. Biz de Eurohoops olarak 2020 yılında Türk basketbolu merkezde olmak üzere öne çıkan 10 olayı sizler için listeledik.

10- Covid – 19

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve bizleri bambaşka bir yaşama sürükleyen korona virüsünün basketbol dünyasına olan etkisini tabii ki yadsıyamayız.

Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısının başlarında ortaya çıkan korona virüs pandemisi, basketbola büyük bir darbe vurdu. Avrupa’daki ligler ve NBA, pandeminin başlarında maçları oynatmaya devam etse de bir akşamda her şey değişti. Utah Jazz‘ın yıldızı Rudy Gobert’in korona olması ile birlikte NBA yönetimi şok bir karar aldı ve o gece oynanacak maçları dahi oynatmayarak ligi ikinci bir karara kadar askıya aldı. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bu büyük kararın ardından diğer ligler de harekete geçti ve sıra sıra bütün ligler tatil edildi.

Dünyanın dört bir yanındaki birçok basketbolcu da korona virüs hastalığına yakalanırken liglerin geri dönüp dönemeyeceği üzerindeki belirsizlik büyüyerek devam etti. EuroLeague ve BSL başta olmak üzere birçok lig sezonu komple iptal ederken NBA ve ACB gibi ligler ise olağanüstü koşullarda sezonu tamamlamayı başardı.

Korona virüs salgını yeni sezonu da etkilemeye devam ediyor. Hali hazırda neredeyse tüm maçlar boş salonlarda, olağanüstü tedbirlerle oynanıyor. Buna rağmen doğal olarak birçok sporcu virüsten etkilenmeye devam ediyor. Zaman zaman maçlar tatil ediliyor zaman zaman da takımlar çok önemli eksiklerle karşılaşmalara çıkıyor. Bu yüzden sürprizlerdeki sayı da git gide artıyor.

Umarız aşıyla birlikte tüm dünyada bu salgın sona erer ve bizler de basketbol heyecanını salonlardan yaşamaya devam edebiliriz.

9- Sarunas Jasikevicius  – Barcelona Birlikteliği

Sarunas Jasikevicius şu anda Avrupa’nın en gözde koçlarından birisi. Oyunculuk kariyerindeki muhteşem performansını koçluk kariyerine de yansıtmaya başlayan Litvanyalı çalıştırıcı, 2020 yılında kariyeri adına çok önemli bir değişim yaşadı.

Zalgiris Kaunas’la kariyerine başlayan ve burada kısıtlı imkanlarla çok büyük başarılar elde eden Jasikevicius, Final Four bile görmeyi başarmıştı. Ancak takımın bütçede yaptığı düzenlemenin ardından oradaki misyonunu tamamladığını düşünen genç koç, Zalgiris‘ten ayrılmaya karar verdi. Böylesine başarılı bir antrenörün takım değiştirme kararı almasının ardından doğal olarak birçok takım da peşine düştü. Bu takımların başında Fenerbahçe Beko da geliyordu. Ancak Saras’ın gönlündeki takımı bilmeyen yoktu: Barcelona…

Oyunculuk döneminde de Katalan ekibinin formasını giyen Jasikevicius, Barcelona kulübüyle değişik ve özek bir bağa sahipti. Nitekim sarı lacivertlilerle görüşmeleri olumlu şekilde devam etse de Barcelona’nın Pesic’i gönderip koç arayışına girmesiyle her şey değişti. İki taraf arasındaki görüşmeler hızlı şekilde sonuçlandı ve Jasikevicius da gönül verdiği kulübün başına geçmeyi başardı.

Saras hem oyunculuk döneminde yaşadığı üstün başarılarla hem de koçluk kariyerinde yaptıklarıyla Avrupa basketboluna damga vurmuş bir isim. Aynı zamanda taraflı tarafsız herkes tarafından sempatik olarak görülüyor. Dolayısıyla bu kadar kötü olay yaşadığımız bir yılda Jasikevicius gibi bir ismin hayallerine kavuşması birçok kişiyi sevindirmiştir. Bu birliktelik şu ana kadar oldukça iyi gidiyor. Avrupa’nın en iyi kadrolarından birine sahip olan Barcelona, Saras’ın koçluğunda şu anda EuroLeague’de ikinci sırada. Bakalım Jasikevicius, hayallerini kurduğu görevde hayallerini kurduğu kupaya ulaşıp Barcelona’nın EuroLeague hasretini dindirebilecek mi?

8- Basketbol Şampiyonlar Ligi’nin Atılımı ve Türk Takımları

Avrupa’nın en yeni uluslararası ligi olan Basketbol Şampiyonlar Ligi, 2020 yılında çok önemli atılımlara imza atmayı başardı.

FIBA – EuroLeague arasındaki çekişmenin şiddetinin artması sonucu Avrupa basketbolunda köklü değişimler oldu ve bunların başında da Basketbol Şampiyonlar Ligi’nin kurulması geliyor. FIBA’nın kurduğu bu oluşum, ilk yıllarında doğal olarak soru işaretleriyle yaklaşılan bir organizasyondu ancak özellikle ekonomik alanda zamanla yapılan doğru hamleler ve uygulanan başarılı sistem bu soru işaretlerini dağıtmaya yetti de arttı.

2020 yılı pandemi sebebiyle büyük krizlere sahne olurken bazı fırsatlar da doğurdu. FIBA da bunu çok iyi değerlendirdi ve sunduğu sağlam planla Avrupa’nın birçok önemli takımını turnuvaya katılmaya ikna etti. Bunlar arasında Galatasaray, TOFAŞ, Türk Telekom ve Darüşşafaka gibi ülkemizin iddialı kulüpler de yer alıyor. Keza daha önce FIBA turnuvalarında mücadele eden Pınar Karşıyaka’yı da bunlara ekleyince tarihimizde ilk kez 5 takımımızla temsil edilme şansı bulduğumuz bir turnuva oldu.

Basketbol Şampiyonlar Ligi’nin korona virüs pandemisi nedeniyle takımları mağdur etmemek adına yaptığı format değişikliği de yine birçok kesimin takdirini kazandı.

7- NBA Fanusu

Korona virüs sebebiyle tüm hayata, dolayısıyla basketbola da ara verildi. Birçok spor organizasyonu sezonu iptal ederken basketbolda da gözler dünyanın en büyük ligi olan NBA’e çevrilmişti. NBA yönetimi ligi geri döndürebilmek adına her türlü çalışmayı yaparken en sonunda hayatımıza yepyeni bir kavram kazandırarak bunu başardılar: NBA Bubble’ı, yani NBA Fanusu…

Tam 190 milyon dolarlık bir yatırımla Orlando’daki Walt Disney kampüsünü dış dünyadan tamamen ayıran ve maçların oynanabileceği bir tesise çeviren NBA yönetimi, bu konuda aldıkları kararlar ve bunları uygulamadaki başarısıyla herkesin takdirini kazandı ve sezonu kurtarmayı başardı.

Ligin en iyi dereceye sahip 22 takımını Fanusa davet eden NBA yönetimi, takımların seyahatlerinden kalacakları ve hatta yemek yiyecekleri yerlere kadar her şeyi planladı. Oyunculara, takım çalışanlarına, koçlara, Fanustaki görevlilere sık sık testler yaparak korona virüsün bu alana girmesini önlemeyi hedeflediler. Karantina konusunda çok sert ve sıkı tedbirler alarak olası bir kural ihlallerinin önüne set çektiler. Bu kuralları ihlal etmeye çalışanlar ise çok hızlı bir şekilde tespit edildi ve gerekli önlemler alınarak Fanusta korona virüs aktivasyonu minimuma indirildi. Öyle ki kuralları ihlal edenlerin isimsiz olarak ihbar edilebileceği bir telefon hattı dahi kurdular.

Birçok kişi boş salonda oynanacak maçlardaki atmosferin tatsız olacağından şikayetçiydi. Tabii ki her spor dalında olduğu gibi basketbolda da seyirciler büyük bir önem taşıyor. Dolayısıyla oyundan böyle önemli bir etmeni çıkarttığınızda geride bıraktığı boşluk öldürücü bir etki taşıyabilir. Fakat NBA bu konuda da elinden gelenin en iyisini yaptı. Sahanın etrafı güzel bir şekilde kapatılıp salondaki o boş hava minimuma indirdi. Dijital taraftarların eklenmesiyle de yapılabilecek en iyi hamleyi yaptılar. Farklı kamera açılarını da ekleyerek bu dezavantajdan elde edilebilecek bütün avantajları elde ettiler.

Sonuç olarak dünyada pandeminin zirve yaptığı bir dönemde dahi maçlar devam etti, play-off’lar oynandı, şampiyon belli oldu ve NBA de tam 1.5 milyar dolarlık bir gelirin sahibi oldu. Bunları yaparlarken NBA Fanusundaki hiç kimsenin korona virüse yakalanmaması ve periyodik olarak yapılan tüm testlerin negatif gelmesi de tüm dünyayı etkileyen bir pandemi sırasında ne kadar inanılmaz bir iş yaptıklarını gösteriyor.

6- Beşiktaş’ın Gençlere Yatırım Projesi

Yıllardır hemen her spor dalında konuşulan bir konu vardır: “Ah bir gençlere şans verilse bizde ne cevherler var”. İşte Beşiktaş tam olarak bunu yapan ders niteliğinde bir projeye imza atarak 2020 yılına damga vuran basketbol olaylarından birini gerçekleştirdi.

Yıllardır basketbol camiamızda çok güzel işlere imza atan Bandırma Kulübü ne yazık ki maddi imkansızlıklar sebebiyle faaliyetlerini durdurma kararı aldı. Beşiktaş ise bu kötü durumdan çıkan fırsatı iyi değerlendirdi ve önemli bir miktarı gözden çıkartarak Bandırma’nın birbirinden parlak genç oyuncularını kadrosuna katmayı başardı.

Siyah beyazlı kulüp sadece bu genç oyuncuları kadrosuna katmakla kalmadı üstelik bu oyuncuların merkezde olduğu bir yapı kurarak bu gençlerin gelişimi ve dolayısıyla Türk basketbolunun geleceği için çok önemli bir projeyi hayata geçirdi. Kısacası bu gençlere ve onların potansiyeline güvendiklerini ve bu güvenin lafta olmadığını gösterdiler.

Açık ara en genç yaş ortalamasıyla giriş yaptığı sezona istediği gibi bir başlangıç yapamayan Beşiktaş, daha sonra muhteşem bir şekilde toparladı, peşi sıra ardına çok zor rakipleri devirdi ve şu anda play-off potasında yer alıyor. Bunu yaparken de genç oyuncularından vazgeçmediler ve onları takımın merkezinde tutmaya devam ettiler.

Siyah beyazlı takımın bu genç yatırımından bahsederken iki oyuncuya ayrı parantez açmadan olmaz. Bunlardan ilki Alperen Şengün… Henüz sadece 18 yaşında olan Alperen Şengün, tabiri caizse ligi kasıp kavuruyor. Karşısına kim gelirse gelsin üstünlük kuran Alperen, oyuna birçok farklı alanda katkı veriyor, boyuna göre müthiş hassas ellere sahip, ribaunt sezgisi üst seviyede, üstelik yaşına göre müthiş olgun bir oyun sergiliyor. Şu anda 20.3 sayı, 10.6 ribaunt, 1.8 asist, 1.7 blok ve 1.4 top çalma gibi harika ortalamalara sahip ve her geçen gün kendini geliştirmeye devam ediyor.

Keza Şehmus Hazer de yine parlayan isimlerin bşaında geliyor. Müthiş sürati, üstün atletik özellikleri, yüksek oyun bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi onu sahadaki herkesten ayırıyor. Sezonun başında bir sakatlık problemi yaşamasına ve bir süre sahalardan uzak kalmasına rağmen 14 sayı, 3.6 ribaunt, 3.2 asist ve 1.6 top çalma gibi etkileyici ortalamalara sahip. Her iki oyuncu da bu çıkışlarının ödülünü milli takım kadrosuna seçilerek almaya başladılar bile.

Sonuç olarak Beşiktaş, kimsenin uzun yıllardır yapmaya cesaret edemediği büyük bir projeye imza attı ve bu proje sadece onları değil Türk basketbolunu da fazlasıyla olumlu etkileyecektir. Umarız bu genç oyuncular kariyerlerinde çok iyi yerlere gelecekler ve bizler de unutmak istediğimiz bu 2020 yılına dönüp bakıp gülümseyebileceğiz.

5- Anadolu Efes Fırtınası

Geride bıraktığımız yılda “Herhangi bir spor dalında hevesi en çok kursağında kalan takım kim?” sorusunun belki de en net yanıtı Anadolu Efes olacaktır. Ne yazık ki pandemi sebebiyle hem EuroLeague hem de BSL’nin iptal edilmesi lacivert beyazlıların sezonu muhtemel çifte kupayla tamamlanmasını da engelledi.

Bir önceki sezonda EuroLeague finaline kalarak muhteşem bir performans sergileyen Anadolu Efes, geride bıraktığımız sezonda bu yarım kalan işi tamamlamayı kafasına koymuştu. Takım olarak müthiş bir hava yakalayan lacivert beyazlılardaki kimya üst seviyedeydi. Bu da sahaya fazlasıyla yansıyordu. Bunun baş mimarı olan koç Ergin Ataman da çok önemli zaferler ve kupalar elde ettiği kariyerinin belki de en iyi dönemini geçiriyordu.

Sezonun hemen başlarında takımın en önemli oyuncularından Bryant Dunston‘ı talihsiz bir sakatlığa kurban veren Anadolu Efes, birçok maçta tam kadro olarak sahaya çıkamadı. Öyle ki CSKA Moskova, Real Madrid, Barcelona gibi devlere karşı deplasmanda oynanan maçlarda dahi Dunston‘ın yanı sıra çok önemli oyuncularından faydalanamadılar. Ancak dediğim gibi, takımdaki kimya ve uyum öyle bir seviyedeydi ki kimse kimsenin eksikliğini aratmadı. Her oyuncu ekstra çaba verdi, her maç farklı kahramanlar ortaya çıktı ve Anadolu Efes önüne geleni yenerek yoluna devam etti. Turnuvanın açık ara en iyi hücum takımı onlardı, savunma konusunda oldukça etkinlerdi. BSL’de de durum farklı değildi. Lacivert beyazlıların durdurulamaz performansı orada da devam etti ve birçok maçı rahatlıkla kazanan Anadolu Efes, liderliğin keyfini yaşıyordu.

Anadolu Efes’in bu muhteşem performansı tribünlere de yansımıştı. Hemen her maçları kapalı gişe şeklinde oynanıyor ve kulübün de yaptığı doğru organizasyonlar sayesinde salona gelen herkes keyifli bir akşam geçirmenin verdiği keyifle oradan ayrılıyordu. Taraflı tarafsız herkesin Anadolu Efes’in başarısıyla mutlu olması da “Efes Pilsen ruhunun” geri dönüşünün bir simgesi gibiydi.

Shane Larkin’in EuroLeague tarihine geçecek derecede iyi performansı ve MVP ödülünün tartışmasız şekilde en büyük adayı olması, Vasilije Micic’in büyüyüşü, Krunoslav Simon‘un yıllanmış şarap misali kaliteli oyunu, Sertaç Şanlı‘nın yükselişi ve elit pivotlara karşı hiç geri adım atmaması, Singleton’ın açıkları kapatması… Aslında Anadolu Efes’teki tüm bireysel performansları detaylandırarak tek tek saymak ve herkese hakkını teslim etmek gerek ancak bu satırlara sığdırmak pek mümkün değil.

Tüm bu iyi gidişat, performanslar ve emekler korona virüs sebebiyle ne yazık ki sonuçsuz kaldı. Her iki ligde de sezon iptal edildi ve Anadolu Efes kusursuza yakın şekilde devam ettirdiği sezonu kupasız olarak tamamladı. Yine de hem Avrupa’da hem ligde gösterdikleri bu performans kesinlikle takdiri hak ediyor ve yıla damgalarını vurdukları aşikar.

4- Shane Larkin’in Türk Pasaportu Alması

Geride bırakmaya hazırlandığımız bu yılda Avrupa’ya hangi oyuncunun damga vurduğunu ya da Avrupa’nın en iyi oyuncusunun kim olduğunu sorduğunuzda alacağınız cevap çok nettir: Shane Larkin…

Anadolu Efes‘le kariyerine çalkantılı bir şekilde başlayan ve beklentilerin altında kalan Larkin, ardından öyle bir seviyeye çıktı ki izleyen herkesin ağzını açık bıraktı. Sonuçta EuroLeague rekorlarını peşi sıra ardına kıran, karşısına çıkan her savunmacıyı ve her türlü savunma taktiğini alt etmeyi başaran, MVP ödülünün tartışmasız en büyük adayı olan bir oyuncudan bahsediyoruz.

Larkin’in milli takım formasını giyme ihtimali gündeme geldiği andan itibaren büyük bir heyecan yarattı. Tabii ki milli takımlarda adı ne olursa olsun devşirme oyuncuların forma giymesine karşı gösterilen eleştirileri anlayabiliriz. Fakat farklılaşan dünyada birçok milli takımın devşirme oyuncu kullandığını görebiliyoruz. Üstelik bu devşirme oyuncuların o ülkeyle bağlarının olması da gerekmeden bunun yapıldığına tanık olduk. Bununla birlikte kısa süre önce Larkin’le aynı pozisyonda oynayan ve seviye olarak farklı olsa da benzer özelliklere sahip Scottie Wilbekin’in devşirilmiş olması da yıldız oyuncunun durumuna ilişkin eleştirileri beraberinde getirdi. Fakat bahsettiğimiz isim Shane Larkin’di. Bu yüzden onun gibi elit ve üstelik de ülkemizle böylesine sıcak bağlar kuran bir oyuncunun milli formayı giymesi büyük ve reddedilemeyecek bir fırsattı.

“Sugar Shane’in” işlemleri büyük bir hızlılıkla tamamlandı ve yıldız oyuncu milli formayı giymeye hak kazandı. Bu durum özellikle Avrupa basketbolunda büyük yankı uyandırdı ve yıla damga vuran basketbol olaylarından biri oldu. Larkin’in ay yıldızlı formayı giymesi korona virüs sebebiyle geçtiğimiz aylarda oynanan eleme maçlarına kadar gerçekleşmedi. Yıldız oyuncu sakatlığının ve hastalığının etkilerini atlatmaya çalıştığı ve kısa süre önce EuroLeague maçı oynadığı bir dönemde dahi milli takımımıza bir galibiyet kazandırmayı başardı. 2021 yılında da Türkiye Milli Takımına büyük katkılar vereceği aşikar.

lakers_champions_2020

3- Los Angeles Lakers’ın NBA Şampiyonluğu

Bugüne kadar ki en acayip NBA sezonu tamı tamına 1 yıl sürdü. Korona virüs sebebiyle sekteye oynayan ligde ipi göğüsleyen ve bu tarihi şampiyonluğu kazanan takımsa Los Angeles Lakers oldu.

Sezon başında hali hazırda LeBron James’i barındıran kadrosuna Anthony Davis’i de eklemeyi başaran Lakers, şampiyonluk için önemli bir aday olarak görülüyordu. Ancak ciddi sayıdaki bir kesimse onların kadrosunun şampiyonluk için yeterli olmadığını ve Clippers‘la Bucks gibi takımların arkasında olduklarını iddia ediyordu. LeBron James kendi devrinin geçtiği ve artık yaşlandığı eleştirilerini, Anthony Davis ise hiçbir zaman büyük bir yıldız olamayacağı yorumlarını dinlemek zorunda kalarak bir sezona hazırlanıyorlardı. Uzun süre Kawhi Leonard’ı kadrosuna katmak için uğraşan Lakers, yıldız oyuncunun son anda Clippers‘a gitmesiyle ortada kalmış ve piyasada boşta olan az sayıda oyuncu arasından seçimler yaparak kadrosunu tamamlamıştı. Üstelik kadroya katılan ve çok şeyler beklenen DeMarcus Cousins ise henüz sezon başlamadan ağır bir sakatlık geçirmişti. Yerine ise bir zamanlar ligi domine eden ancak uzun süredir NBA’de ciddi bir faktör olmaktan uzak Dwight Howard’ı kadrolarına kattılar ki bu da üzerlerindeki soru işaretini daha da arttıran bir hamle oldu.

Lakers bir araya geldiği ilk andan itibaren başta LeBron James ve Anthony Davis arasında olmak üzere yüksek bir kimya yakaladı. Bu ikili yıllardır birlikte oynuyorlarmışçasına birbirlerini tamamladılar. Dwight Howard adeta küllerinden yeniden doğdu ve Avery Bradley, KCP, Alex Caruso gibi rol oyuncuları üzerlerine düşen görevleri oldukça iyi şekilde yerine getirdiler. Uzun süre Batı’nın zirvesinde olan Lakers, Boston Celtics, Milwaukee Bucks ve Los Angeles Clippers gibi takımları peş peşe mağlup ederek formunun zirvesine ulaşmıştı. Fakat ta ki korona virüse kadar…

Aslında korona virüs Lakers camiasının geride bırakmaya hazırlandığımız yılda uğraştığı tek zorluk değildi. Kulübün ve NBA’in efsanesi Kobe Bryant’ın şok edici vefatı, Lakers camiasını derin bir kedere sürüklemişti. Kobe’nin 20 yıl boyunca formasını giydiği kulüp ve çalışanları için ne kadar büyük bir önem taşıdığı aşikar. Dolayısıyla bu durum ve getirdiği duygusal yoğunluk başta LeBron James olmak üzere tüm Lakers oyuncularını sezon boyunca derinden etkiledi.

Takım bu kadar iyi giderken korona virüs sebebiyle sezona belirsiz bir süre ara verilmesi doğal olarak ritim kaybına sebep olabilirdi. Keza yıllarca belirli rutinlere sahip olan oyuncuların alışılmışın çok dışında bir duruma sürüklenmesi onların sağlıklarını da etkileyebilirdi. Tüm bunların yanı sıra takımın en önemli parçalarından biri olan Avery Bradley’in NBA Fanusuna gelmeyeceğini açıklaması onları çok zor bir durumda bıraktı.

Fakat Lakers, LeBron James’in liderliğinde kenetlendi, gerçek bir takım olduklarını tüm dünyaya gösterdi ve tüm bunların üstesinden gelmeyi başardı. Sırasıyla Portland Trail Blazers, Houston Rockets, Denver Nuggets ve Miami Heat‘i eleyen Lakers, tarihinin 17. şampiyonluğuna ulaştı ve NBA’in en çok şampiyon olan takımları sıralamasında zirvedeki ezeli rakibi Boston Celtics‘i yakaladı.

Lakers, şampiyonluğa uzanırken aslında ne kadar farklı stillere uyum sağlayabilecek bir takım olduğunu gösterdi. Önce Portland Trail Blazers‘a karşı çift uzunla oynadılar ve fiziksel güçleri sayesinde üstünlük kurdular. Ardından Rockets‘ın pivotsuz çılgın sistemine karşı Anthony Davis gibi bir oyuncuya sahip olmanın da avantajıyla müthiş cevap verdiler. Ardından bu kez Nikola Jokic gibi bir uzuna karşı Dwight Howard’ı vererek seriyi çözdüler. Son olarak da Miami Heat gibi her parçasından katkı alabilen bir takım karşısında kazanmalarına rağmen ilk beşlerini sürekli değiştirerek galip geldiler.

LeBron James’in de söylediği gibi; “Onlar sadece hak ettikleri saygılarını istiyorlar, Rob Pelinka hak ettiği saygıyı istiyor, Koç Vogel hak ettiği saygıyı istiyor, Lakers organizasyonu hak ettiği saygıyı istiyor, Lakers camiası hak ettiği saygıyı istiyor ve o da hak ettiği lanet olası saygıyı istiyor” çünkü onlar tam 365 gün süren bu çılgın NBA sezonunda şampiyon olarak 2020’ye damga vurdular ve tarih yazdılar.

2- Fenerbahçe’de Zeljko Obradovic Döneminin Sonu

Türkiye’den bir Zeljko Obradovic efsanesi geçti… 2013 yazında Fenerbahçe‘nin başına geçen Zeljko Obradovic, 2020 yazında bu döneme nokta koydu ve sarı lacivertlilerle biten sözleşmesini uzatmama kararı aldı.

Avrupa basketbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi koçu sorusunun en net cevabı Zeljko Obradovic’tir. Kazandığı sayısız kupa, defalarca kez Avrupa şampiyonu olmuş olması ve üstelik bu başarıları farklı takımlar ve organizasyonlarda tekrarlaması onu “en iyi” yapmaya yetiyor da artıyor bile. Dolayısıyla 2013 yazında Fenerbahçe‘ye imza attığında da bu durum Avrupa’da geniş yankı uyandırmıştı. Türk basketbolunda artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı aşikardı, nitekim de öyle oldu.

Zeljko Obradovic kısa sürede Fenerbahçe’yi bir Avrupa devi haline getirdi. Türkiye Ligi’ne ve Türkiye Kupası’na ambargo koyan sarı lacivertliler, EuroLeague’de de defalarca Final Four’a kalma başarısı elde ederek peş peşe finaller oynadı. Zeljko Obradovic 2017 yılında en sonunda Avrupa’nın en büyük kupasını Türkiye’ye ve Fenerbahçe müzesine getirmeyi başardı.

Obradovic’in vedası Türk basketbolu için büyük bir darbe oldu diyebiliriz. Tüm bu başarılarını bir kenara koyarsak kenarda oyunu tutkuyla yaşaması, işine olan sevgisi, çalışma ve mükemmelliğe ulaşmak adına bitmek tükenmek bilmeyen arzusu, oyuncuları ve taraftarlarla kurduğu ilişki onu bu topraklarda unutulmaz kılacak sayısız etmenden sadece birkaçı.

Onun Fenerbahçe’de yaptıkları ve kazandığı başarılar sadece kendi camiasını değil diğer camiaları da etkiledi. Anadolu Efes başta olmak üzere diğer takımlar, sarı lacivertlilerle rekabetçi olabilmek adına kalitelerini daha da arttırdılar. Birçok genç basketbola ilgi duymaya başladı ki bunun meyvelerini ilerleyen yıllarda çok yetenekli oyuncular izleyerek toplayabiliriz.

Zeljko Obradovic’i ve onun etkisini anlatmaya bu satırlar hatta sayfalar yetmez. Ancak kısaca toparlamak gerekirse bu topraklardan bir Zeljko Obradovic geçti. Gerçek bir efsane…

1- Kobe Bryant’ın Vefatı

2020 yılı korkunç bir yıldı. Birçok kişi sevdiklerini kaybetti. Basketbol dünyası da tarihini değiştiren bazı isimlerin bu dünyadan göç edişine tanık oldu.

Aslında bu maddede başlığa Kobe Bryant’ı çıkarttım fakat maalesef aramızdan ayrılan tek isim o değildi. Türk basketbolunun en efsanevi isimlerinden birisi olan ve ne yazık ki bu yıl hayatını kaybeden Yalçın Granit’i de rahmetle anıyorum. Türk basketboluna oyuncu olarak da antrenör olarak da damga vurmuş, taraflı tarafsız herkesin takdirini, saygısını ve sevgisini kazanan, birçok basketbolcunun yetişmesinde büyük emeği olan, her kategorideki karşılaşmaları elinden geldiğince üstelik yerinden takip eden çok kıymetli bir isim, Yalçın Granit maalesef 2020 yılında aramızdan ayrıldı. Onun basketbol sevgisi yüreğimizi ısıtmaya devam edecek ancak tüm salonlarda boş bıraktığı koltuğu da içimizi hep sızlatacak.

Keza yaptığı çalışmalarla NBA’i ve dünya basketbolunu kökünden değiştiren, 30 yıl NBA komisyonerliği yapan David Stern de 2020’nin başlarında hayata gözlerini yumdu. Stern olmasaydı NBA bu kadar global bir marka olamaz ve dolayısıyla basketbol da dünyada bu kadar yaygınlaşamazdı. Dirk Nowitzki, Pau Gasol, Tony Parker, Manu Ginobili, Marc Gasol gibi birçok uluslarası efsane de belki de hiçbir zaman NBA’in kapılarını aralayamazdı.

Geçtiğimiz sezon Kızılyıldız forması giyen Michael Ojo da şok bir şekilde hayatını kaybetti. Ojo’nun yaptığı bireysel çalışmalar sırasında kalbinden geçirdiği rahatsızlık sonucu vefat etmesi Avrupa basketbolunu derinden sarstı. Dev fiziğine rağmen ligin en centilmen ve sevilen isimlerinden biri olan Ojo’nun ölümü birçok kişiyi oldukça üzdü.

Tüm bu isimlerin vefatları milyonlarca kişiyi derinden etkiledi desek yanlış olmaz. Ancak sadece basketbol çevresini değil tüm dünyayı derinden etkileyen ve hüzne boğan şok edici bir ölüm daha vardı. O da NBA efsanesi Kobe Bryant’ın 2020 yılının henüz başlarında bir helikopter kazası sonucu aramızdan ayrıldı. Kobe Bryant’ın benim için ayrı bir önemi var ve gerçekten beni derinden sarsan bir ölüm oldu. Hatta Eurohoops’ta yazdığım ve duygularıma engel olamadığım tek yazı da onun ölümünün ardından sonra oldu.

Kobe Bryant lige girdiği andan itibaren en iyisi olmak için insanüstü bir çalışma ve kararlılık gösterdi. Sonuç olarak birçoklarına göre tarihin en iyisi olmayı da başardı. 5 şampiyonluk, 1 MVP ödülü, sayısız rekor ve bir maçta 81 sayı atmak, 3 çeyrekte 62 sayı atmak, kariyerinin son maçında 60 sayı atmak gibi yüzlerce unutulmaz anı… Bunları cebine koyup emekli olurken dünyanın dört bir yanında binlerce basketbolcunun belki de topu ilk kez eline almasına sebep olmayı da başarmıştı.

Emekli olduktan sonra başarılı bir iş adamına dönüşen ve yaptığı yatırımlarla adından söz ettiren Kobe, son dönemde kızı Gianna Bryant’ın basketbol takımının koçluğunu yapıyordu. Kızını sık sık NBA ve WNBA maçlarına götüren, onunla bireysel idmanlar yapan ve içindeki basketbol tutkusunu ona aşılayan Kobe, “gururlu baba” olarak bu durumdan büyük bir keyif alıyordu. Ancak ne yazık ki bu elim kaza sadece Kobe’yi değil, Gigi’yi de bu dünyadan kopardı.

Sonuç olarak milyonlarca insan bu trajik ölümden sonra hüzne boğuldu. NBA efsanesi Michael Jordan, yaptığı duygusal konuşma sırasında neredeyse hıçkırarak ağladı, LeBron James başta olmak üzere birçok yıldız oyuncu maçlarda dahi göz yaşlarına hakim olamadı, Kyrie Irving haberi aldığında salondan koşarak uzaklaştı ve maça dahi çıkamadı, dünyanın her yerinde Kobe’nin anısını yaşatmak için basketbol sahaları yeniden elden geçirildi ve dünyanın dört bir yanında çöp kutusuna doğru yola çıkan top şekline gelmiş kağıtlar öksüz kaldı…

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!