By Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Ön Plana Çıkan Takımlar
Chris Paul ve Phoenix Suns’ın Sezona Muhteşem Girişi
Transfer döneminde kadrosunda Chris Paul’ü katan Phoenix Suns’ın performansının yükselmesini herkes bekliyordu. Ancak tecrübeli oyun kurucunun takım üzerindeki etkisinin bu kadar kısa sürede bu kadar net şekilde görülmesini ve Suns’ın batı konferansının zirvesine çıkmasını kimsenin beklediğini söylemek doğru olmaz.
Paul’ün takıma katılmasıyla birlikte Suns, geçen sezona kıyasla çok daha derli toplu bir oyun sergiliyor. Takımın oyun zekasını gözle görülür bir şekilde arttıran Paul’ün etkisiyle birlikte Suns daha az top kaybeden, daha akıllı oynayan bir takım görüntüsüne kavuştu. Şu ana kadar 100 pozisyon başına rakiplerine 10.5 sayı fark atan Phoenix ekibi, savunma verimliliğinde de ikinci sırada bulunuyor. Suns’ın sezon boyunca bu kadar iyi bir savunma performansı sergilemesini beklemek çok doğru olmaz. Şu ana kadar savunma tarafında gösterdikleri etkileyici performans, oynadıkları takımların lige çok iyi girememesi ve çok yüzdeli şut atamamasıyla da alakalı. Fakat Suns’ın hücumda da tam potansiyeline ulaştığını söylersek onlara haksızlık etmiş oluruz.
Şu ana kadar Devin Booker, geçen sezona kıyasla daha zayıf bir performans gösteriyor ve genç yıldızla Paul’ün saha içindeki kimya anlamında alması gereken yol var. Booker’ın zayıf performansına rağmen Paul’ün de takıma katılmasıyla birlikte Mikal Bridges’ın da çok daha verimli bir oyun oynadığını söylemek lazım. Şu ana kadar maç başına 15.5 sayı ortalamayla oynayan Bridges, Paul’ün takıma katılmasından en olumlu etkilenen oyuncu konumunda.
CP3’nin maç sonlarını oynama tecrübesi de Suns’ın çok daha tehlikeli bir takım haline gelmesini sağlıyor. Sezon ilerledikçe ve takımlar vites arttırdıkça Phoenix’in puan durumundaki konumu biraz daha aşağıya inebilir. Ancak ne olursa olsun çok yetenekli bir kadroya sahip olan Suns, sezonun ilk günlerinden itibaren batı konferansının iddialı ekiplerinden birisi olacağını herkese gösterdi.
Atlanta Hawks’ın Şakası Yok
4-2’lik dereceleriyle şu anda doğu konferansının 5. sırasında bulunsalar da Atlanta Hawks’ın sezona en flaş başlangıcı yapan takımlardan birisi olduğunu söylemek gerekiyor. Evet, görece kolay bir fikstürleri vardı ancak Brooklyn Nets ile oynadıkları 2 maçta da gösterdikleri performansla sezonun geri kalanında hafife alınmayacak bir takım olduklarını herkese gösterdiler.
Bunu söylememizin sebebi kazandıkları maçlarda yendikleri rakiplerden çok maçları kazanma şekilleriyle alakalı. Sezonun açılış maçında Chicago Bulls’a karşı bir noktada neredeyse 40 sayı öndelerdi. Daha sonra Memphis Grizzlies ile Morant sakatlanmadan önce sert geçen bir maçta galibiyeti almayı başardılar. Nets’e 141 sayı atıp sadece 4 sayıyla kaybettikleri maçtan hemen sonra Brooklyn ekibini Trae Young’ın 21’de 7’yle şut attığı karşılaşmada 18 sayı farkla kazandılar. Evet henüz sezonun daha çok başı fakat Hawks, sezon öncesinde herkesin beklediği gelişimi gösterdi.
Şu anda hücum verimliliğinde 2. sırada olan Hawks’ın potansiyelinin çok yüksek olduğunu herkes biliyordu. Ancak bu kadar kısa sürede bu kadar yüksek seviyede bir üretim sağlamalarının beklendiğini söylemek doğru olmaz. Sezon başlarken Hawks’a dair en büyük soru işareti savunma tarafındaydı.
Şu ana kadar gösterdikleri performansla bu kuşkunun haklılığını gösterseler de bu konuda da bazı umut verici gelişmeler gördük. Nets’ten 145 sayı yedikten hemen sonraki maçta savunmada yaptıkları bazı değişikliklerle rakiplerini 100 sayının altında tutmayı başardılar. Cam Reddish ve DeAdnre Hunter, ikinci yıllarında savunma tarafında daha iyi bir performans sergiliyor. John Collins de savunmada doğru yönde adımlar atmış gibi. Etrafında daha iyi bir kadro bulan Trae Young da önceki yıllara kıyasla savunmada çok daha fazla efor sarfediyor. Dediğimiz gibi, Hawks için iddialı konuşmak için hala erken fakat uzun süredir gelecekleri bu kadar parlak gözükmemişti.
Magic, Cavaliers, Knicks… Bu Takımların Kötü Olması Gerekmiyor Muydu?
Sezon öncesi tahminleri yapılırken Cleveland Cavaliers ve New York Knicks, doğu konferansının en zayıf 2 takımı olarak görülürken Orlando Magic’in de playoff potasına belki play-in potasından dahil olması bekleniyordu. Ancak ligin ilk 2 haftalık kısmında bu takımmların üçü de playoff potasında yer almayı başardılar.
Bu takımlar arasında belki de en büyük sürprizi yaratan ekibin New York Knicks olduğunu söylemek gerekiyor. Kadro anlamında çok büyük bir değişiklik yaşamayan Knicks, sezon arasında takımın başında koç Tom Thibodeau’yu getirmişti. Tecrübeli koç, şu ana kadar harikalar yaratmasa da onun yönetiminde Knicks’in olumlu yönde adımlar attığını söylemek gerekiyor. Özellikle Julius Randle’ın ilk 6 maçtaki 21.2 sayı – 10.5 ribaunt – 7.2 asistlik performans ve Alec Burks’ün skorer oyunu göze çarpıyor.
Şu anda 4-2’lik dereceye sahip olan Cavaliers’ta da özellikle Atlanta Hawks ve Philadelphia 76ers karşısında alınan galibiyetler, geçen sezona kıyasla gayet heyecan uyandırıcı. Şu ana kadar Colin Sexton (Maç başına 26.0 sayı) ve Daris Garland’ın (Maç başına 17.2 sayı) gösterdiği gelişim Andre Drummond’ın da iyi performansıyla birleşince sezona beklenenden iyi bir başlangıç yaptılar.
Orlando Magic için de şu ana kadar sezonun en büyük hikayesi Markelle Fultz’ın performansı. Son yıllarda NBA’deki en üzücü hikayelerden birisine sahip olan Fultz, hala iyi bir şutör değil ancak oyununun bu alanında hiç de küçümsenmeyecek gelişim göstermiş vaziyette. Bununla birlikte genç oyun kurucunun oyununun diğer alanlarındaki yetenekleri, Magic benchinin de iyi performansıyla birleşince Magic de sezonun ilk kısmında beklentileri aşmayı başardı.
Fakat ne kadar sezona iyi başlamış olsalar da bu noktada bu ekipleri doğu konferansının iddialı ekipleri arasına yazmak doğru olmaz. Yine de tüm şüphelere ve kısıtlamalarına rağmen sezonun ilk kısmına renk katmayı başardılar.
Göze Çarpan Bireysel Performanslar
Domantas Sabonis Dur Durak Bilmiyor
Indiana Pacers, en hafif tabirle “tatsız” bir transfer dönemi geçirdi. Transfer dönemi başlarken Pacers’ın en büyük hedefinin Myles Turner’ı takas etmek ve Gordon Hayward’ı kadroya katmak olduğu iddia ediliyordu. Hatta Victor Oladipo’nun takımdan ayrılmak istediğine dair söylentiler de ortaya çıkmıştı. Ancak transfer dönemi sona erdiğinde bu hamlelerin hiçbirini gerçekleştiremeyen Indiana’da yaşanan tek değişiklik koç Nate McMillan’ın yerine Nate Bjorkgren’in getirilmesiydi.
Şu ana kadar Pacers, bu değişiklikten yeteri kadar verim almış gibi gözüküyor. Geçen sezon ligin en az üçlük kullanan 4. takımı olan Pacers, buna da bağlı olarak Turner – Sabonis ikilisini çok verimli kullanamıyor ve hücumda modern basketbolun uzağında dönem dönem çok sıkıştığı bir oyun oynuyordu. Pacers, 2020-21 sezonunun başlangıcında tempo olarak çok büyük bir değişiklik yaşamasa da şu anda ligin en çok üçlük kullanan 10. takımı konumunda. Bu tercihin yarattığı alandan en çok faydalanan isim de tartışmasız şekilde ilk haftayı doğu konferansının en iyi oyuncusu seçilerek tamamlayan Domantas Sabonis oldu.
Sezonun ilk haftasında Pacers’ın oynadığı 3 karşılaşmada 24.3 sayı – 11.0 ribaunt – 7.0 asist gibi etkileyici ortalamalar yakalayan Sabonis, takımının oynadığı 3 maçı da kazanmasını sağlayarak doğu konferansında haftanın en değerli oyuncusu seçildi. Pacers’ın oynadığı sonraki 3 karşılaşmada yıldız uzunun ortalamaları biraz düşse de koç Bjorkgren, takımın bütün hücumunu Sabonis’in üzerinden kurguluyor ve o da şu ana kadar yaptıklarıyla bunun karşılığını sonuna kadar veriyor.