By Zach Buckley, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 28 Haziran 2020 tarihinde BleacherReport’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
NBA’in en güçlü yanlarını saymaya başlasak sürpriz sonuçlar büyük olasılıkla listenin üst sıralarında yer almaz.
82 maçlık bir maratonda sürpriz sonuçlar dönem dönem kaçınılmaz olsa da genellikle puan durumuna çok yansımaz. Sene sonunda genellikle takımların konumları, sezon öncesindeki tahminlerle yakın olur. Ancak hayatta her şeyde olduğu gibi bu konuda da karşımıza bazı istisnalar çıkıyor.
Bazı takımlar sezon boyunca o kadar büyük gelişim gösterir ki beklenenden çok daha farklı performanslar sergiler. Bu yazıda da tam olarak bunu yapıp 60 galibiyetin üzerine çıkmayı başaran sürpriz takımları sizler için sıralayacağız.
6. 1996-97 Miami Heat
Heat, Pat Riley yönetiminde her zaman büyük hedeflere sahip oldu. 1996 yılında da bu durum çok da farklı değildi. Alonzo Mourning ve Tim Hardaway takaslarıyla kadrosunu yeniden şekillendiren Miami, sezon öncesindeki beklentilerin çok üzerine çıkmıştı.
Ligin ilk 9 haneli kontratını alan Mourning’in ardından Miami ekibi Juwan Howard’a 98 milyon dolarlık bir sözleşme vermişti. Ancak lig yönetimi, Heat ekibinin maaş bütçesinde yeterli bütçesi olmadığı için bu kontratı iptal etmişti. Daha sonra Hardaway kontratını yenileyen Heat, Gary Payton ve Magic Johnson’ı da kadrosuna katmaya çalışmıştı.
Bu hamlelerden sonra bir önceki sezon 50 maç kaybeden Miami Heat, 1995-96 sezonuna girilirken iyi bir takım olmayı bekliyordu. Hardaway, gazeticilerle yaptığı ropörtajda “45-50 maç civarında kazanabileceğimizi düşünüyoruz. Konferansı 3. – 4. – 5. sırada bitiren bir takım olabileceğimizi düşünüyoruz.” ifadelerini kullanmıştı.
Bahis şirketleri de benzerini düşünüyor olacak ki Heat’in sezon için toplam galibiyet baremi 47.5’ta açılmıştı. Ancak görünen o ki bu barem yeteri kadar yüksek değildi.
Sezna oynadıkları ilk 18 maçın 14’ünü kazanarak başlayan Heat, ilerleyen dönemde de ayağını gazdan hiç çekmedi. Takas döneminin sonunda kadrosuna Jamal Mashburn’ü katarak kadrosunu daha da güçlendiren Heat, 61 galibiyetle kulüp rekorunu kırmayı başardı. Heat’in 2010’lu yıllarda kurduğu efsanevi büyük üçlü, bu galibiyet sayısını sadece 1 kez geçebilmişti. Aynı sezonda Hardaway, kariyerinin tek All-NBA seçimini yaşadı ve MVP oylamasını 4. sırada tamamladı. Takımın yedek oyuncusu Isaac Austin de sezonu En Çok Gelişim Gösteren Oyuncu ödülünü alarak tamamladı.
Aynı sene Miami tarihinin ilk division şampiyonluğunu ve playoff serisini kazandı. Daha sonra Miami, doğu konferansı finallerinde Michael Jordan’ın Chicago Bulls‘una 5 maçta elenerek sezonu noktaladı.
5. 2003-04 Indiana Pacers
Üç yıl üst üste playoff ilk turunda elenen Indiana Pacers, 2003 senesi geldiğinde bir değişimin eşiğine gelmişti. Basketbol operasyonlarının yönetimini Larry Bird’e bırakmışlardı ve tecrübeli basketbol adamı ilk iş olarak takımın koçu Isiah Thomas’ı yollayarak Rick Carlisle’ı göreve getirdi. Bu hamleden sonra Pacers‘ın takas döneminde çok ciddi hamleler yaptığını söylemek doğru olmaz. Scot Pollard’ı takasla kadroya katan Pacers, serbest oyuncu pazarında da Kenny Anderson ile sözleşme imzalamıştı. Bu hamleler, bir önceki sene 48 maç kazanan takımın kaderini çok da değiştirecek hamleler değildi.
Ancak Indiana, 2003-04 sezonuna 14-2’lik bir dereceyle başladı ve doğu konferansının durdurulamaz gücü haline geldi. Jermaine O’Neal ve Ron Artest, All-Star seçilirken Fred Jones da Smaç Yarışmasını kazandı. Indiana’daki basketbolseverler çok uzun süredir sahip olmadıkları bir heyecanı tekrar yaşıyordu.
Bahis şirketleri sezon başlamadan önce Indiana’nın galibiyet baremi olarak 47.5’u belirlemişti. Pacers, sezonun 48. galibiyetini Mart ayının ilk günlerinde kazandı. Sezonu kulüp rekoru olan 61 galibiyet alarak tamamlayan Pacers’ta Jermaine O’Neal, kariyerinin tek All-NBA seçimini yaşadı ve MVP oylamasında 3. sırada yer aldı. Artest de All-NBA takımlarında yer alırken Yılın Savunmacısı ödülünün sahibi oldu.
Konferans finallerine kadar yükselen Pacers, sezonu şampiyon olarak tamamlayan Detroit Pistons‘a elenmekten kurtulamadı. Indiana’nın bu başarısı ne yazık ki çok uzun ömürlü olmadı. Bir sonraki sezonun henüz başında Pistons ve Pacers, meşhur kavgayı yaşayınca takımın kaderi ciddi bir yara aldı. 2005 yılında Reggie Miller’ın emekliye ayrılmasıyla birlikte Pacers’ın bu keyifli takımının hikayesi yarım kalmış oldu.
4. 2010-11 Chicago Bulls
Chicago Bulls, maaş bütçesinde boşluk olan her takım gibi 2010 yazına büyük hayaller kurarak girmişti. Bu transfer döneminde hem LeBron James hem de Dwyane Wade, Chicago ile görüşmeler gerçekleştirmişti ancak bu iki yıldız daha sonra Miami’de beraber oynamaya karar verdi. Chicago’da elindeki maaş bütçesini Carlos Boozer ve çok da göz alıcı olmayan rol oyuncularına harcıyarak değerlendirdi.
“Eğer James, Chicago’ya gelseydi ligdeki en iyi ilk beşe sahip olurduk ve Lakers‘la mücadele edebilridik.” diyordu Carlos Boozer. “LeBron olmadan da playoffta bütün takımlarla mücadele edebileceğimizi düşünüyorum.”
Bir önceki sezon 41 galibiyet alan Bulls için galibiyet baremi olark 46.5 galibiyet belirlenmişti. Sezonu 62 galibiyet alarak tamamlayan Chicago, çaylak koç Tom Thibodeau’nun yönetiminde bu baremi adeta paramparça etmişti.
İlk olarak sezon başlamadan önce kimse Derrick Rose’un NBA tarihinin en genç MVP’si haline gelmesini beklemiyordu. Ancak buna rağmen 22 yaşındaki yıldız oyuncu, sezon sona erdiğinde MVP kupasını kaldıran kişi olmuştu. Rose, sezonu 25.0 sayı – 7.7 asist ve 4.4 ribaunt ortalamalarıyla tamamlamıştı.
Daha da önemlisi Thibodeau, takım üzerinde beklenenden çok daha olumlu bir etki yaratmıştı. Yılın Koçu ödülünü kazanan Thibodeau, sezon boyunca doğru işlere imza atmış ve Bulls’un savunma verimliliği sıralamasında birinci sırada yer almasını sağlamıştı.
O sezonun playofflarında Bulls ile karşılaşan Miami Heat‘in yıldızı Dwyane Wade, “Bulls, bize karşı oynayan takımlardan en iyilerindendi.” ifadelerini kullanıyordu.
3. 1979-80 Boston Celtics
1978 yılında drafta katılmaya hak kazanan Larry Bird’ü seçen Boston Celtics, Indiana State’te bir sezon daha oynaması beklenen Larry Bird’ü 6. sıradan seçtiğinde yıldız oyuncuyu bir tam sezon beklemeye razıydı. Bird, bir sonraki sezon sonunda Boston’a geldiğinde Celtics, ona 5 yıl 3.25 milyon dolarlık bir kontrat vermişti. Bu sözleşme, o zamana kadar profesyonel sporlarda herhangi bir çaylağa verilen en büyük kontrattı.
Sezon öncesinde beklentilerin çok yükselmesini engellemeye çalışan çaylak Bird, bir türlü bunu başaramamıştı ve kendisinden beklentiler çok yüksekti.
“Çok az oyuncu bir takımın kaderini tek başına değiştirebilir.” diyordu Bird 1979-80 sezonundan önce. “Ve ben o oyunculardan birisi değilim.”
Bird’e en çok güvenen kişiler bile genç oyuncunun Celtics üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olacağını tahmin edemiyordu. Celtics, son 2 sezonda oynadığı maçlarda 61-103’lük bir dereceye sahipti ve geride bıraktıkları transfer döneminde takımın en skroer oyuncusu Bob McAdoo’yu da draft hakları karşılığında takas etmişlerdi.
Ancak Bird, sezon başladıktan sonra kısa süre içerisinde tüm zamanların en iyi oyuncularından birisi olduğunu herkese göstermişti.
Takımın sayı, ribaund ve top çalma liderli olan Bird, bir önceki sezonu Atlantic Division’ının son sırasında bitiren Celtics’i zirveye taşımayı başarmıştı. Tarihte 21 sayı – 10 ribaunt – 4 asist ortalamalarını tutturmayı başaran 5 çaylaktan birisi olan Bird, bu istatistiklerle All-NBA takımına seçilmiş ve seneyi de Magic Johnson’ın önünde Yılın Çaylağı olarak bitirmişti.
Celtics, Bird’ün çaylak senesini 61 galibiyetle – önceki seneden 32 fazla- tamamlamayı başarmasına rağmen konferans finallerinde Philadelphia 76ers‘a 5 maç sonunda mağlıp olmuştu.
2. 2004-05 Phoenix Suns
Phoenix Suns‘ın basketbolun geleceğini şekillendirmeden önce kendi geleceklerine dair bazı önemli kararlar vermeleri gerekiyordu. 2003-04 sezonundan önce Stephon Marbury’nin kontratını 4 yıl uzatan Suns, yıldız oyuncunun sözleşmesini toplam 6 seneye çıkartarak onu Arizona bölgesinin en zengin sporcusu haline getirmişti.
Ancak Phoenix sezona 8-13’lük dereceyle başladıktan sonra koç Frank Johnson görevden alındı ve onun yerine Mike D’Antoni geldi. D’Antoni’nin göreve gelmesinden sonra kadrosunu sisteme uygun hale getirebilmek için bazı değişiklikler yapıldı. Bunlardan bir tanesi de Marbury ile Anfernee Hardaway’i draft hakları ve finansal esneklik karşılığında New York Knicks‘e yollamaktı. 2000 senesinden beri playoff serisi kazanamayan Phoenix, uzun süreli bir yapılanma planlıyordu.
“Birkaç adım geriye gidecek miyiz? İlk dönemde büyük olasılıkla evet.” diyordu D’antoni gazetecilerle gerçekleştirdiği sohbette. “Ancak sahip olduğumuz maaş bütçesi, draft hakları ve genç oyuncularla birlikte yapabileceğimiz şeyler konusunda heyecanlıyız.”
Sezonu 29-53’lük dereceyle bitiren Suns, kısa bir süre sonra sahip oldukları finansal esnekliği kullanmaya karar verdi ve serbest oyuncu pazarınd takıma Steve Nash ile Quentin Richardson’ı ekledi. Kadrosunda Amar’e Stoudemire, Shawn Marion ve Joe Johnson gibi isimleri bulunduran Suns, önemli bir gelişim göstermişti ve bahis şirketleri de 2004-05 sezonu için galibiyet baremi olarak 44.5’u belirlemişti.
Suns, sezona oynadığı ilk 27 maçın 24’ünü kazanarak başladığında özel bir takımla karşı karşıya olduğumuz belliydi. Sezonu MVP olarak tamamlayan Nash ile Yılın Koçu Mike D’Antoni’nin liderliğinde Suns, ligin en iyi hücumuna sahipti. Ocak ayında bir ara 6 maç üst üste kaybetmelerine rağmen sezonu 62 galibiyetle tamamlamayı başardılar.
Gösterdikleri harika performansın arkasından konferans finallerine kadar yükselmeyi başaran Suns, sezonu şampiyon olarak tamamlayan San Antonio Spurs‘e 5 maçlık bir seri sonunda elendi.
1. 2014-15 Atlanta Hawks
NBA tarihinde 60 maç kazanan takımların kadrosunda genellikle en azından 1 yıldız oyuncu bulunur. Ancak 2014-15’teki Atlanta Hawks takımı diğer örneklere benzer bir ekip değildi.
Hawks‘ın ilk beşinde All-Star seçilme şansı yakalayan iki oyuncu (Al Horford ve Paul Millsap) toplam 3 kez bu başarıyı yakaladı. Jeff Teague, iyi bir oyun kurucu olsa da çok da özel bir oyuncu değildi. Kyle Korver ve DeMarre Carroll, kariyerleri boyunca birçok takımı gezen ve ilk beşe yeni yerleşen rol oyuncularıydı.
Bu oyuncular hepsi ve koç Mike Budenholzer da bir önceki sezon Atlanta Hawks’taydı. Bu ekip, sezonu 38-44’lük dereceyle bitirmişti. Horford yaşadığı sakatlık yüzünden sezonu sadece 29 maç oynayıp tamamlamıştı ancak tecrübeli uzunun sağlıklı olduğu maçlarda da Atlanta ekibi 16-13’lük bir dereceye sahipti.
2014-15 sezonu başlarken Atlanta için belirlenen galibiyet baremi 42.5’tu. Sezona 7-6’lık bir başlangıç yapan Hawks için bu barem gayet ideal gözüküyordu. Ancak ilerleyen günlerde Hawks, bir anda maç inanılmaz bir değişim yaşadı.
Daha sonra 9 maçlık bir galibiyet serisi yakalayan Hawks, yaşadıkları ilk kayıptan sonra da oynadıkları üst üste 5 maçı kazanmayı başardı. Noel gününde 30 sayılık bir mağlubiyet aldıktan sonra 19 maçlık Ocak ayının tamamını kapsayan bir galibiyet serisi daha yakalayan Hawks’ın ilk beşinde yer alan oyuncular hep birlikte Ayın Oyuncusu seçildi. Hawks’ın ilk beşinde Demarre Carroll dışında yer alan bütün oyuncular All-Star seçildi.
Hawks, Budenholzer’ın başarılı yönetimi sayesinde muhteşem bir takım basketbolu oynuyordu ve neredeyse kadrodaki bütün parçalar potansiyellerinin üzerinde bir verim veriyordu. Ancak takımın net bir süperyıldıza sahip olmaması, Hawks’ın hata lüksünü fazlasıyla azaltıyordu. NBA tarihinde 60 galibiyet barajını aşan takımlar arasında bu ekip, ortalama averajda sondan 2. sırada yer alıyor. All-Star arasından sonra formu ciddi anlamda düşen Atlanta ekibi, sezonun son kısmını 17-11’lik dereceyle bitirdi. Playofflarda Cleveland Cavaliers ile karşılaşan Hawks, LeBron James’in liderlik ettiği takım tarafından süpürülerek sezonu noktaladı.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!