By Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
NBA’de pek keyifli bir haftayı geride bıraktığımız söylenemez. Artan Covid-19 vakaları ve yaşanan sakatlıklar basketbolseverlerin keyfini önemli bir ölçüde kaçırsa dünyanı en göz önündeki basketbol liginde bazı muhteşem performanslar ve sporseverleri heyecanlandıracak gelişmeler de yaşandı.
Haftanın ön plana çıkan olaylarını derlediğimiz yazımızla sizleri başbaşa bırakıyoruz:
Ön Plana Çıkanlar
Bradley Beal
Geride bıraktığımız haftanın en büyük hikayelerinden birisi tartışmasız ki Bradley Beal’dı. 2019-20 sezonunda Wizards formasıyla galibiyetlere dönüşmeyen muhteşem performanslarına alıştığımız Beal, ilk olarak takımının Brooklyn Nets’i yendiği karşılaşmada 27 sayı – 10 ribaunt – 5 asistle geride bıraktığımız haftadaki kendi standartlarında idare eder bir performans sergiledi.
Ancak haftanın kalanında yıldız isim adeta alev aldı. Philadelphia 76ers’ın Wizards’ı 141-136 yendiği maçta Washington ekibinin maçın son anlarına kadar karşılaşmanın içinde kalabilmesinin tek sebebi Beal’dı. Sixers, ilk üç çeyrek boyunca farkı 15-20 sayı civarlarında tutarken Beal ise üçüncü periyotu 53 sayıyla tamamlıyordu. Wizards’a son çeyrekte maça geri dönebilme adına çok ciddi bir şans veren Beal, son çeyrekte skor performansı anlamında biraz yavaşlayınca karşılaşmayı 60 sayıyla tamamladı ve Sixers da sahadan galibiyetle ayrılmayı başardı.
Bir gece sonra Celtics deplasmanına çıkan Wizards’ta Beal’ın muhteşem performansı aynı şekilde devam etti. Karşılaşma boyunca Celtics’in bir türlü durduramadığı Beal, bir önceki geceye benzer bir şekilde maçın büyük kısmını geride götüren Wizards’ı son dakikalarda tekrar geriye getirmeyi başardı. Çocukluk arkadaşı Jayson Tatum ile karşı karşıya oynadığı maç boyunca bu özel durumdan keyif aldığını sürekli gülümseyerek belli eden Beal, mücadeleyi de 41 sayıyla tamamladı.
Beal’ın bu harika performanslarına rağmen puan durumuna baktığınız zaman Wizards’ın 2-8’lik derecesiyle doğu konferansının son sırasında olduğu mutlaka dikkatinizi çekecektir. Başken ekibi için şu ana kadar Russell Westbrook deneyinin pek de istendiği gibi gittiğini söylemek de doğru olmaz. Beal’ın takası olması gerektiği son 1.5 yıldır dönem dönem sürekli olarak konuşulan bir şey. Yıldız oyuncu şu ana kadar Wizards’ta kalmak istediğini her fırsatta dile getirse de bu kadar üst düzeyde performans gösteriyorken takım başarısının bir türlü gelmemesine ne kadar sabır göstereceği de ayrı bir soru işareti.
Philadelphia 76ers
Yaz döneminde saha içinde çok büyük profilli değişiklikler yapmasalar da en büyük değişikliği yaşayan takımlardan bir tanesi de Philadelphia 76ers’tı. Son yıllarda playofflarda yaşanan hayal kırıklarının ardından koçluk görevine Doc Rivers, yönetim kanadının başına ise Houston Rockets’tan ayrılan Daryl Morey’i getiren Sixers, saha içinde de önemli bir kimlik değişimi yaşadı.
Al Horford ve Josh Richardson ile yollarını ayıran, kadrosuna Seth Curry, Danny Green gibi şutörleri ekleyen ve Tobias Harris’i tekrar 4 numaraya çeken Sixers, 2018 senesinden beri belki de en verimli basketbolunu oynadığı 2 haftayı geride bırakıyor.
Takıma eklenen şutörlerin takımın yıldızları Joel Embiid ve Ben Simmons’a özellikle yarı saha hücumunda çok daha geniş bir alan sağlaması da bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi. Geçen sezon alınan kötü sonuçların ardından çok da uyumlu olmadıkları sürekli dile getiriliyor hatta Sixers’ın başarılı olabilmek için bu iki yıldızdan birisinin mutlaka takaslanması gerektiği sık sık konuşuluyordu. Ancak takıma yapılan eklemelerin ardından özellikle Tobias Harris ve Seth Curry’nin başarılı şut performanslarıyla birlikte Joel Embiid de sezona muhteşem bir başlangıç yaptı. Şu ana kadar oynadığı 8 maçta 24.6 sayı – 11.8 ribaunt ve 3.3 asist ortalamaları yakalayan yıldız pivot, Sixers’ın doğu konferansının zirvesinde yer almasındaki en büyük sebeplerden bir tanesiydi.
Ancak yazının ilerleyen kısımlarında değineceğimiz Covid-19 vakalarının Sixers’ı vurmasıyla birlikte Philadelphia ekibinin zorlu bir viraja girdiğini de söylememiz gerekiyor. Sixers, oynadıkları son maçta Nuggets ile karşı karşıya gelirken sağlık protokolleri nedeniyle sahaya sadece 8 oyuncuyla çıkabildi. Ben Simmons, Joel Embiid, Tobias Harris, Seth Curry, Shake Milton, Mattisse Thybulle ve Vincent Poirier gibi isimlerden sağlık protokolleri nedeniyle yararlanamayan Sixers, Furkan Korkmaz’ın da yaşadığı sakatlık sebebiyle oynayamaması nedeniyle G-League’den hallice bir kadroya sahada yer aldı.
Ancak buna rağmen Sixers ekibinin sezonunun ilk kısmında gösterdiği performansın şampiyonluk iddiaları için umutlanmaları için fazlasıyla yeterli. Takımın hala Shake Milton dışında topu yere vurarak skor tehdidi yaratabilecek bir oyuncuya sahip olmaması önemli bir eksi olsa da Sixers sağlıklı kalabildiği sürece doğu konferansının en iddialı ekiplerinden birisi olacağının mesajını herkese verdi.
Jaylen Brown ve Jayson Tatum Tarihe Geçti
Boston Celtics’in genç yıldızları sezona muhteşem bir başlangıç yaptı. Geçen haftaki yazımızda Jaylen Brown’ın sezon başındaki performansına değinmiştik, geride bıraktığımız hafta içerisinde Jayson Tatum’ın da takım arkadaşına katılmasıyla birlikte bu ikili tarih kitaplarındaki yerini aldı.
Tatum geride bıraktığımız hafta içerisinde oynadığı üç karşılaşmada 33.0 sayı – 5.3 ribaunt – 2.7 asist ortalamaları yakalarken özellikle Toronto Raptors karşısındaki 40 sayılık performansı adeta göz doldurdu.
Tatum’ın yanısıra Jaylen Brown’ın da iyi performansını devam ettirmesiyle birlikte iki yıldız da ilk 10 maçlarında ortalama 25 sayı barajını aşmayı başardı. Brown ve Tatum ikilisi, bu performanslarıyla birlikte 2000 yılından beri sezonun ilk 10 maçında beraber 25 sayı barajını geçmeyi başaran 3. ikili oldu. Bu başarıyı daha önce Shaquille O’Neal – Kobe Bryant ikilisiyle Stephen Curry – Kevin Durant ikilisi yakalayabilmişti.
Son yıllarda neredeyse her sene gelişim göstermeyi başaran bu genç ikilinin Celtics’i nereye kadar taşıyabilecekleri sezonun en önemli hikayelerinden birisi olacak.
Hayal Kırıklığı Yaratanlar
Toronto Raptors’ın Çöküşü
Toronto Raptors, 2010’lu yılların ortasından beri yarattığı kültürle birlikte NBA’in en özel takımlarından birisi haline gelmişti. DeMar DeRozan ve Kyle Lowry’nin önderliğinde Raptors’ın yarattığı kültür, şartlar ne olursa olsun her zaman mücadele eden, koçlarının oyun planlarını net şekilde sahaya yansıtabilen ve özellikle Kanada’da oynadığı maçlarda taraftarının da desteğiyle ligin en zor deplasmanlarından birisi haline gelen bir yapı yaratmıştı.
Bunu yaparken de Pascal Siakam, OG Anunoby, Fred VanVleet gibi isimlerden beklentilerin çok üzerinden verim almayı başaran, sistemlerinin içerisinde giren her oyuncudan mutlaka katkı almayı başaran bir takım olma özelliğini yıllar boyunca korumuşlardı. Tabii ki takıma yaptıkları Serge Ibaka, Marc Gasol gibi doğru eklemelerle de her zaman iddialı bir takım olmayı başardılar.
Yarattıkları bu yapının en net meyvesini de 2019 yılında DeMar DeRozan – Kawhi Leonard takasının ardından gelen şampiyonlukla almışlardı. Kawhi Leonard’ın takımdan ayrılmasının ardından 2019-20 sezonunda Raptors’ın başarılı olmasını kimse beklemiyordu. Ancak buna rağmen çok iyi bir normal sezon geçiren Raptors, playoffların ikinci turunda da Celtics’i 7. maça kadar zorlarken taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmayı başarmıştı.
Ancak Kanada ekibi için en azından şu an için peri masalı sona ermiş gibi gözüküyor. Sezon arasında Serge Ibaka, Marc Gasol gibi önemli isimlerini kaybeden Raptors’ın kadroya yaptıkları Aron Baynes ve Alex Len eklemelerinden şu ana kadar beklediklerini alamadı.
Bunun üzerine maçlarını Covid-19 önlemleri sebebiyle Kanada’da değil Tampa’da oynayan Raptors, önceki yıllarda takıma çok büyük güç veren iç saha avantajını da kaybetmiş durumda. Tüm bu etkenlerin yanına oyuncuların Orlando Fanusundaki psikolojik olarak zorlayıcı şartlardan çıktıktan sonra bu sefer de Tampa’da ailelerinden uzakta kalması takıma büyük zarar vermiş gibi gözüküyor.
Kadro anlamında önceki sezonlara göre geriye gittikleri bir gerçek. Ancak eskiden şartlar ne olursa olsun sahada mutlaka mücadele eden, sonuna kadar vazgeçmeyen ve dağılmayan bir Raptors takımı görmeye alışmıştık. Ancak bu sezon Toronto ekibinin bu kimliğinin çok uzağında bir görüntü çizdiğini söylemek gerekiyor.
Şu ana kadar oynadıkları 9 maçta sadece 2 galibiyet alabilen Raptors’ın saha içerisinde pek umut veren bir görüntü çizdiğini söylemek de mümkün değil. Kısa süren sezon arasından sonra kesin kanılara varmak için hala erken olduğu ortada ancak Toronto’nun bu sezon iddialı hale gelebilmek için çok uzun bir yol alması gerektiği net bir şekilde görülüyor.
Blazers ve Nuggets’ın Savunma Zafiyetleri
Sezon başlarken son konferans finalisti Denver Nuggets ve Portland Trail Blazers, batı konferansının en iddialı takımları arasında görülüyordu. Ancak sezonun ilk 10 maçlık kısmının neredeyse geride kaldığı günlerde bu iki takımın da beklentinin uzağında bir görüntü çizdiğini belirtmek gerekiyor.
Bu iki takımın da zayıf performanslarının arkasındaki sebep ise aynı: Savunma…
Şu ana kadar oynanan maçlarda pozisyon başına yenilen sayı istatistiğinde Nuggets lig genelinde 28. sırada yer alırken Blazers ise 25. sırada bulunuyor.
Nuggets’tan sezon arasında ayrılan Jerami Grant ve Torrey Craig gibi isimlerin yokluğunda bu oyuncuların savunmadaki boşluğunu doldurabilecek hamleler yapmadığı ortadaydı. Grant’in rotasyondaki boşluğunu Michael Porter Jr ile doldurmaya çalışan Denver ekibinde Nikola Jokic ve Jamal Murray’nin çok iyi savunmacılar olmaması, genç oyuncunun savunma zafiyetleri ile birleşince işin içinden çıkılması doğal olarak zorlaşıyor. Bununla birlikte Denver ekibinin karşısında önemli bir fizik dezavantajı da bulunuyor. Nuggets’ın tüm sorunları elindeki kadrodan çözebilmesi çok da kolay gözükmüyor. Bu da playoffta başarılı olma hedefi olan Nuggets’ın önünde cevaplaması gereken önemli sorular olduğu anlamına geliyor.
İşin Blazers tarafında geleceğe dair umutlu olabilmek adına birkaç faktör daha olsa da şu ana kadar gösterilen performans iyimserliğe pek yer bırakmayan cinsten. Zach Collins’in yaşadığı sakatlıktan sonra rotasyonda bol bol Carmelo Anthony ve Enes Kanter gibi savunmada eksi yazan oyuncuları kullanmak zorunda kaldılar. Koç Terry Stotts’un bu isimlere olması gerekenden daha fazla süre vermesi de bir başka endişe sebebi. Bu saydığımız etkenlere Jusuf Nurkic’in yeni sezona fiziksel olarak çok kötü girmesi de eklenince Blazers savunma kısmında takıma hayli zarar veren bir performans gösteriyor.
Blazers’ta geleceğe biraz daha umutla bakabilmek için bazı sebepler var tabii ki. Bunlardan ilki koç Stotts’ın bir noktada kullandığı rotasyonların yanlışlığını farkedip değişikliğe gitmesi. Bununla birlikte Nurkic’in sezon boyunca bu kadar kötü durumda kalmayacağı ve bir noktadan sonra form tutmaya başlayacağı da ortada. Bunlara ek olarak Blazers’ın savunma sisteminde yaz döneminde ciddi bir değişime gittiği de defalarca dile getirilmişti. Blazers’ın oynadığı maçlarda da daha agresif yardım savunmaları denemesi de Damian Lillard ve CJ McCollum gibi savunması sıkıntılı oyuncular bulunuyorken alışkanlıklar iyice oturana kadar sıkıntı yaratması anlaşılabilir.
Blazers’ın bu alanlarda gelişim göstermesi çok da uzak ihtimal değil. Ancak hem Nuggets’ın hem de Blazers’ın sezonun ilk kısmında basketbolseverlerin zihninde çok büyük soru işaretleri oluşturduğunu da söylemek gerekiyor.
Haftanın Talihsizleri
Markelle Fultz’un Bitmek Bilmeyen Şanssızlığı
Markelle Fultz, NBA’de son yıllarda gördüğümüz en şansız hikayelerden birisine sahip. NBA Draftında 1. sırada Sixers tarafından seçildikten sonraki yaz içerisinde omzundan sakatlık yaşayan ve şut stili tamamen bozulan, bununla birlikte draft öncesi beklentileri bir türlü karşılayamayan Fultz, Orlando Magic’le son 1 yılda adeta kariyerine ikinci bir başlangıç yapmıştı.
Fultz hala draft öncesi beklentilerinin uzağında olsa da deliciliği, oyun görüşü ve atletik özellikleriyle NBA seviyesinde bir takımın oyun kurucusu olabilecek yeteneğe sahip olduğunu net şekilde gösteriyordu. Bu sezon başından beri geçen seneye göre daha iyi bir orta mesafe şutuna sahip olan Fultz’un faul yüzdesini %89’a kadar çıkarması da geleceğe dair umut veren bir detaydı.
Ancak Fultz’un hikayesi bir kez daha büyük bir engelle karşı karşıya kalmış durumda. Takımının Cleveland Cavaliers ile oynadığı karşılaşmada herhangi bir temas yokken ters basan ve dizinden sakatlanan Fultz’un çapraz bağlarının koptuğu ve sezonu kapattığı ortaya çıktı. Talihsiz hikayesi sebebiyle taraflı tarafsız herkes tarafından sempatiyle bakılan Fultz’un bir kez daha böyle ciddi bir sakatlık yaşaması gerçekten çok üzücü.
Draft öncesi 21. yüzyılın en büyük yeteneklerinden birisi olarak görülen Fultz, genç kariyerinde daha şimdiden çok büyük zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldı. Fultz’un seviyesindeki yeteneklere sahip bir gencin tekrar sağlıklı bir şekilde sahalara dönebildiğini görmek bütün basketbolseverlerin ortak dileği…
Artan Covid vakaları
Yukarıda Sixers’ın sezon performansını değerlendirirken NBA genelinde artan Covid vakalarına değinmiştik. Geride bıraktığımız hafta içerisinde sağlık protokolleri kapsamında gerçekleştirilen karantina uygulamaları sebebiyle Philadelphia 76ers ve Boston Celtics, neredeyse sahaya çıkmak için gerekli oyuncu sayısını karşılayamayacak noktaya gelirken Miami Heat’in 7 oyuncuda kalması sebebiyle dün gece oynanması gereken Miami Heat – Boston Celtics mücadelesi iptal edili.
Bununla birlikte geçtiğimiz hafta içerisinde Brooklyn Nets’ten Kevin Durant, Denver Nuggets’tan Michael Porter Jr. ve Washington Wizards’tan Bradley Beal gibi isimler sağlık protokolleri kapsamında karantina altına alınırken Dallas Mavericks’te de Maxi Kleber’in Covid-19 testinin pozitif çıkmasıyla birlikte takımın antrenman tesisleri kapatıldı.
Tüm bu gelişmeler de lig genelinde salgının kontrol altında olup olmadığına dair endişe duyulmasına sebep oldu. Bazı takım yöneticilerinin sezona en azından bir süre ara verilmesi için lig yönetimiyle iletişime geçtiği belirtilirken şu ana kadar NBA’in böyle bir hamleye sıcak bakmadığı dile getiriliyor.
NBA yönetiminin geçen sezonun sonunda Orlando Fanusunda organizasyon olarak çok büyük bir sınavı başarıyla verdiği ortada. Ancak bununla birlikte sezonu Fanus dışında oynatmanın salgın ortamında lojistik anlamında çok daha fazla sorunu beraber getirdiği açık. NBA’in takip ettiği protokollere benzer, hatta daha hafifi altında NFL sezonunu tamamlamaya çok yaklaştı. Ancak NFL’de 32 takımın normal sezonda sadece 16’şar maç oynandığını düşününce bu çok daha az seyahat ve temas anlamına geliyor. NBA’in bu konuda karşısındaki zorlukların çok daha ciddi olduğunu kabul etmek gerekiyor.
NBA’in maçları oynatmakta diretmesi şu noktada çok mantıklı gelmese de organizasyon olarak Orlando’da başardıklarının ardından güven duyulması gerektiği savunulabilir. NBA’in sezonu devam ettirme motivasyonunun arkasındaki en büyük sebebin de finansal kazanç olduğunu kabul etmemek için çok naif olmak gerekiyor. Fakat buna rağmen maçların Sixers’ın geçen gün sahaya çıkardığına benzer bir kadroyla oynanması da lige hem finansal anlamda hem de seyir zevki açısından çok da bir şey katmayacaktır.
Haftanın Yüz Güldüren Gelişmeleri
Seattle NBA’e Geri Mi Dönüyor?
Yazıda şu ana kadar daha olumsuz olaylardan bahsettik. Bu yüzden biraz da olsa basketbolseverlerin yüzüne gülümseme getirebilecek bazı konulara da değinmek gerekiyor. Bunlardan bir tanesi de çok uzun süredir basketbolseverlerin hayalini kurduğu, Seattle’a bir NBA takımının tekrar geriye dönmesi.
Son dönemlerde çıkan haberlerle birlikte NBA’in yakın gelecekte Seattle’a dönmesi neredeyse kaçınılmaz gözüküyor. Covid-19 salgını sebebiyle lig ciddi maddi kayıplar yaşayana kadar bu konu, bu kadar fazla dile getirilmiyordu. Ancak NBA takımlarının gerek yayın gelirleri, gerek maç günü bilet satışları sebebiyle yaşadığı zararın ardından ligin yeni gelir kapılarına ihtiyaçları var. Bu da ligde şu anda bulunan 30 takıma 1 veya 2 takımın daha eklenmesini gündeme getirmiş vaziyette.
Bir NBA yöneticisi, takımların bu olasılığı ciddi şekilde tartışmaya başladığını belirtirken bir diğer NBA yöneticisi de lige yeni bir takımın eklenmesinin 2021-22 sezonundan önce yaşanmasının düşük bir ihtimal olduğunu dile getirdi. Lige yeni bir takım eklenmesi durumunda listenin en tepesinde bulunan takımın ise Seattle olduğu hem Adam Silver tarafından hem de lige yakın kaynaklar tarafından net şekilde ifade edilmese de defalarca ima edildi.
Seattle ile birlikte Las Vegas ve Vancouver, olası şehirler olarak ön plana çıkıyor. Ancak Seattle Supersonics’in Oklahoma’ya taşınıp Thunder adını aldığı dönemden beri NBA yönetiminin Seattle şehrine bir NBA takımı borcu olduğu ortada.
Amerika’nın en önemli spor şehirlerinden birisi olan Seattle’ın tekrar NBA’e dönmesi hem Sonics’i unutamayanlar hem de takım sahipleri için yeni bir heyecan olacak gibi gözüküyor.