By Bill Oram, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı The Athletic’te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Mitch Kupchak, draft geceleri yalnız kalmayı her zaman tercih eden birisi olmuştur. Seçim yapmadan önceki anlarda mümkün olduğu kadar sakin bir ortam yaratmak isteyen birisiydi.
Adam Filippi de bunu biliyordu. Neredeyse 10 kere Kupchak’le beraber bu süreci yaşamıştı. Ancak 28 Haziran 2007 gününde Kupchak, takımın seçim sırası geldiğinde hala ne yapacaklarını açıklamamıştı. 48. Sıradan seçim yapmak üzere olan Lakers’ın gözlemcileri, Kupchak’in ofisinin kapısında toplanmıştı. Los Angeles ekibinin 35 yaşındaki uluslar arası oyuncu gözlemcisi sonunda dayanamadı ve sessizliği bozdu.
“Marc’ı seçeceğiz değil mi?” dedi Filippi. “Marc’ı seçmeliyiz.”
Kupchak’in ona attığı soğuk bakışı hala hatırladığını söyleyen Filippi, “Gözleriyle sen kendi işine baksana” demişti ifadelerini kullanıyor.
Sonunda Lakers’ın genel menajeri sessizliğini bozarak “Draft boardumuza göre ilerleyeceğiz” demişti.
Kupchak için draft boardunun kutsal kitaplardan farkı yoktu. Her zaman bourduna güvenen Kupchak, bu sayede yıllar boyunca bazı çok başarılı seçimler yapmıştı.
Lakers’ın savaş odasındaki bir tahtanın üzerinde drafta katılan en iyi 60 oyuncunun isimleri sırayla yazılıydı. Kolejde ne kadar oynadıklarına göre bütün oyuncular renkli şekilde ayrılmıştı. Bir oyuncu diğer takımlar tarafından seçildiği zaman boarddan kaldırılıyordu.
“Mitch her zaman kulüp sekreterinin bile draftı yapabileceğini söylerdi” diyor eski Lakers asistan genel menajeri Ronnie Lester. “Tek yapması gereken boarda bakmak ve seçilmemiş en üstteki oyuncuyu seçmekti.”
Filippi bu gelişmenin üzerine gergin bir şekilde draft boarduna baktı ve yeşil renkle yazılmış ismi görünce rahatladı. Boardda yer alan uluslar arası oyuncular yeşil renkle sınıflandırılmıştı ve boardda da Marc Gasol yazıyordu. Kupchak sonunda picki yaptı ve Gasol’ü seçti.
3 kez All-Star seçilen, NBA’in en iyi beşinde yer alan, Yılın Savunmacısı ödülünün sahibi olan ve Toronto Raptors’la da bir kez şampiyonluk yaşayan Marc Gasol’ün esasen Lakers tarafından draft edildiğini neredeyse bilmeyen yok. Marc, daha sonra NBA’de bir maça bile çıkmadan abisi Pau karşılığında Memphis Grizzlies’e takas edilmişti.
Şu anda Charlotte Hornets’te basketbol operasyonları başkanlığı yapan Kupchak, “Marc’ı draft ettiğimiz zaman fazla kilolaları vardı. En iyi tabirle fazlasıyla işlenmesi gereken çamura düşmüş bir elmastı” ifadelerini kullanıyor.
Peki 2007 yılında Mac Gasol nasıl Lakers tarafından draft edilmişti? O dönemde Kobe’nin takas isteği nedeniyle adeta savaş halinde olan Lakrers, 48. sıra seçimiyle nasıl bir oyuncu tercih ettiğinin farkında mıydı? Bu kilolu, dağınık saçlı, bir NBA All-Star’ının kardeşi olan çocuğun modern dönemin en iyi uzunlarından birisi olacağının farkındalar mıydı? Yoksa sadece şansları yaver mi gitti?
Gasol kardeşler birbiri karşılığında takas edildiğinde aslında bakarsanız Lakers için bu soruların cevabının pek de önemi kalmamıştı. Eğer 2020 senesinin Kasım ayında Marc, Lakers ile sözleşme imzalamasaydı büyük olasılık bu detay tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gidecekti.
Lakers’ın yaptığı bu draft seçiminin hikayesi Virginia’daki bir lise turnuvasında başlamış ve Atlantik Okyanusu’nun iki yanındaki Barcelona, Memphis, Los Angeles ve insanların genellikle birileri tarafından bulunmamak, deliler gibi partilemek için gittiği İspanya açıklarındaki bir adaya kadar uzanmıştı.
Kupchak, telefonuna uzanıp yaptığı seçimle Filippi’yi dünyanın en mutlu oyuncu gözlemcisi haline getirdiği anda NBA’in bir sonraki muhteşem pivotu tam da o adadaydı.
Gasol ise hikayenin kendi kısmını biraz daha farklı anlatıyor. “Olayı tamamen shotlarla [tekila] alakalı hale getirmeyin” diyor.
Bu Akdeniz adasında kiraladıkları evde Marc, abisi Pau ona iyi haberi vermek için yanına geldiğinde neredeyse sızmak üzereydi. Gasol kardeşler, milli takımdan arkadaşları Juan Carlos Navarro ile birlikte her Haziran partileriyle ünlü bu adadan bir ev kiralayarak sezonun stresini atmaya çalışıyorlardı ve bu bir gelenek haline gelmişti.
28 Haziran gecesi de her zamanki gibi başlamıştı. Marc Gasol, Madison Square Garden’da gerçekleşecek olan NBA Draft’ına katılyordu ama sonuçlardan pek de ümitli değildi.
Barcelona ile yaptığı kontrat, Marc’ın Amerika’daki draft öncesi antrenmanlara katılmasını engellemişti. Marc da abisi Pau’nun NBA’de yakaladığı başarıya rağmen o zamana kadar kendisini asla bir NBA oyuncusu olarak görmemişti.
Ibiza ile Amerika arasında yaklaşık olarak 6 saatlik bir saat farkı var. Marc, gece yarısına yakın bir saatlerde bir şeyler yemek için hazırlanırken menajeri onu aradı ve San Antonio Spurs’ün kendisini 28. sıradan seçmeye gayet sıcak baktığını belirtti.
“O ana kadar açık konuşmak gerekirse pek de umrumda değildi” diyor Marc. “Ancak bir noktadan sonra içinizdeki rekabetçi devreye giriyor. ‘Peki, bakalım bu insanlar benim yeteneklerim hakkında neler düşünüyor?’ diye içimden geçirmeye başlamıştım. Her şey böyle başladı”
Ancak Spurs, draft haklarını Gasol’den yana kullanmak yerine bir diğer uluslar arası uzun Tiago Splitter’ı kadrosuna kattı. Dünyanın en büyük basketbol akıllarından birisi açık konuşmak gerekirse aptalca bir karar vermişti…
Yemekle beraber servis edilen şarap ve gençliğin verdiği heyecanı suçlayabilirsiniz ancak Marc bu andan sonra pek de ideal olmayan bir karar verdi. Spurs’ün aldığı bu karar Marc’ın içindeki inatçı, rekabetçi canavarı uyandırmıştı.
“Peki, o zaman seçilmediğim her draft hakkında bir shot içelim” dediğini hatırlıyor Marc.
Marc bu kararı alırken tam olarak nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğunu hatırlamıyor. Çünkü gece ilerledikçe, malum sebeplerden Marc için parçaları birleştirmek daha da zor hale gelmiş. Marc’ın arkadaş grubu, NBA Başkanı David Stern’ün 29. ve 30. draft haklarını okumak için podyuma gelip gidişini izlemiş.
Daha sonra Stern’ün yardımcısı Adam Silver podyuma gelerek ikinci turda seçilen isimleri okumaya başlamış.
Carl Landry … Gabe Pruitt … Marcus Williams… “Durum baya kötüydü” diyor Marc. “Gitgide daha da kötüleşiyordu”
Josh McRoberts … Kyrylo Fesenko … Stanko Barac. Marc’ın o gece draft edilmeme ihtimali bile vardı. Marc’ın menajeri onu arayarak 40. sırada seçim yapacak olan Lakers’ın kendisiyle ilgilenebileceğini söylemişti. Ancak Los Angeles temsilcisi, bu draft hakkını Marc yerine Sun Yue’dan yana kullanmıştı.
“O seçimi dün gibi hatırlıyorum” diyor Marc. “Ben hala seçilmemiştim. Televizyonda Sun Yue’ya ‘Çinli Magic Johnson’ dediklerini bile hatırlıyorum. Pau ve ben birbirimize bakıp ‘Neler oluyor? Bu da kim böyle?’ demiştik.”
Gasol ve arkadaşları her seçimden sonra shot bardaklarının dibini görmeye ve Silver’ın podyuma her çıkışında farklı bir sonuç için dua etmeye devam etmişlerdi. “Ben cüsseli bir adamım” diyor Marc. “Kendimi alkole karşı kontrol edebiliyorum”
Ancak bir noktadan sonra Marc da kendisine hakim olamamış. “Draftın 48. sırası geldiğinde ben çoktan sızmıştım bile” diyor Marc.