By Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
NBA’de her sezon başlarken sezon boyunca takımların ve oyuncuların göstereceği performans hakkında tahminlerde bulunmak basketbolseverlerin en çok keyif aldığı şeylerden birisidir.
Oyuncular hakkında yapılan tahminler de genellikle bu isimlerin önceki yılda gösterdiği performans, yetenekleri, takım içerisinde artan sorumluluklarına göre şekillenir.
Bu yazımızda 2020-21 NBA sezonunun ilk kısmında gerek takımındaki rolü arttığı için, gerek önceki sezonda gösterdiği performans sebebiyle oluşturdukları beklentilerin yanına yaklaşmakta zorlanan oyuncuları sizler için sıralayacağız:
Pascal Siakam
Pascal Siakam, Toronto Raptors adına geçen sezonun sonunda Orlando Fanusunda oynanan sıralama ve playoff maçlarında en büyük hayal kırıklığını yaratan isimlerden birisiydi.
Orlando Fanusunda oynanan maçlar boyunca çok dağınık bir görüntü sergileyen genç oyuncu, özellikle Raptors’ın doğu konferansının ikinci turunda Boston Celtics’e elendiği seride gösterdiği performansla adeta günah geçişi ilan edilmişti.
Geçtiğimiz yılın sonunda hayal kırıklığı yaratan performansının ardından Siakam bu seneye de çok iyi girmedi. Neredeyse bütün ortalamaları bir önceki seneye göre gerileyen, üç sayı çizgisinin gerisinden şut yüzdesi %29.5’a kadar düşen Siakam, Raptors’ın sezona yaptığı kötü başlangıcın da en önemli sorumlularından birisiydi.
Son dönemde Siakam’ın ve Raptors’ın performansı nispeten toparlasa da genç oyuncunun şu ana kadar hayal kırıklığı yarattığını söylemek çok yanlış olmaz.
Karl-Anthony Towns – D’Angelo Russell
D’Angelo Russell ve Karl-Anthony Towns, NBA maceraları başlamadan önce bile yakın arkadaşlardı. Lise günlerinden beraber nir gün NBA’de oynama hayalini kuruyorlardı. Yetenekleri şüphe götürmeyen ancak NBA’deki günleri genellikle çalkantılı geçen bu iki yıldızın, yaklaşık 1 yıl önce Minnesota Timberwolves ile Golden State Warriors‘ın yaptığı takas sonucunda aynı takımda bulunması tüm basketbolseverleri heyecanlandırmıştı.
Kariyeri boyunca belki de sadece Brooklyn Nets‘te geçirdiği dönemde üst seviyede rekabetçi basketbol oynayabilen D’Angelo Russell, takımının aldığı kötü sonuçlardan dolayı fazlasıyla rahatsız olduğunu dile getiren Karl-Anthony Towns’ın yanına gidiyordu. Bu iki ismin özellikle savunma tarafında bazı zafiyetleri bulunsa da hücumda yapabilecekleri hem Timberwolves takımına hem de basketbolseverlere önemli bir potansiyel vaat ediyordu.
Ancak tüm bu umuda rağmen ikili, geride kalan yaklaşık 1 yıllık sürede beraber parkede fazlaa süre geçiremedi. Karl-Anthony Towns ve D’Angelo Russell ikilisi beraber sadece 5 maçta sahaya çıkabildi ve şu ana kadar yıldız oyuncuların elinde olmayan talihsizliklerin de etkisiyle olsa da dağ fare doğurdu diyebiliriz.
Sakatlıklar tabii ki sporun doğasında var ve bunun önüne geçmek pek mümkün değil. Ancak son yılların en çok beklenen ikililerinden birisini sakatlık, salgın gibi sebeplerle bu kadar az izleyebilmek ister istemez basketbolseverlerde bir hayal kırıklığı yaratıyor.
Tyler Herro
Son NBA Finalisti Miami Heat’in geçen sezonki playoff yürüyüşünde Tyler Herro’nun çok çok büyük bir katkısı vardı. Ancak sezon başından beri beklentileri karşılama konusunda pek de başarılı olamayan Miami Heat’teki sorunları arıyorsak, bunlardan bir tanesinin de Herro’nun performansı olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Burada tabii ki bütün suçu Herro’nun omuzlarına da yüklememek gerekiyor. Goran Dragic’in sakatlığı, Miami kadrosundaki birçok oyuncunun Covid-19 güvenlik ve sağlık protokolü sebebiyle takımdan ayrıl kalması gibi sebepler takım halinde zorlanmalarının en önemli sebeplerinden bir tanesi.
Ancak geçen sene özellikle Herro’nun playofflarda gösterdiği performanstan sonra onun potansiyeli ve bu sene göstereceği performans hakkında beklentiler çok daha farklıydı. Öyle ki fazla geriye değil birkaç ay geçmişe gittiğimizde Miami Heat’in olası bir James Harden takasında bile Herro’yu gözden çıkarmak istemediğine dair haberler medyada yer almıştı.
Beklentilerin bu kadar yüksek olduğu bir oyuncunun şu ana kadar vasat bir performans gösteren Heat takımında 16.7 sayı – 5.9 ribaunt – 3.8 asistlik ortalamaları pek de tatmin edici seviyede değil.
Kristaps Porzingis
2019-20 sezonunda Dallas Mavericks, Luka Doncic ve Kristaps Porzingis’in önderliğinde durdurulması neredeyse imkansız bir hücuma sahipti. Playofflara da iddialı olmak amacıyla giren Mavericks, henüz ilk turda Porzingis’in yaşadığı sakatlıkla sezonu kapatmıştı.
Ancak Porzingis’in yaşadığı sakatlık, sadece bir önceki sezonun sonunu eklemedi. 2020-21 sezonunu ilk kısmını kaçıran ve Ocak ayının ortalarına kadar parkelere dönemeyen Porzingis, geride bıraktığımız 1.5 aylık dönemde de hiç iyi bir görüntü çizmedi.
İstatistik olarak baktığınızda geçen senekinden çok farklı bir performans sergilemiyor gibi gözükebilir. Ancak Mavericks’in özellikle savunmada daha iyi bir takım haline gelebilmek için yaz döneminde kadroda yaptığı değişiklikler, hücum tarafındaki akıcılıklarının ve keskinliklerinin geriye gitmesine sebep oldu. Bununla birlikte Porzingis’in yaşadığı sakatlığın da etkisiyle savunmada çok da iyi hareket edememesi takımı için bu alanda da büyük bir zafiyet yaratıyor.
Jamal Murray
Şüphesiz ki Orlando Fanusunda tamamlanan 2019-20 sezonunun en büyük hikayelerinden bir tanesi de Denver Nuggets ve Jamal Murray’di. Playofflar boyunca iki farklı seride 3-1 geriye düşen Nuggets, bu iki seride de geri dönmeyi başararak sırasıyla Utah Jazz ve Los Angeles Clippers’ı eledi.
Özellikle ilk tur serisinde Jazz karşısında iki maçta 50 sayı barajını aşmayı başaran Murray’nin adını bu tarz performanslara devam ederse adını ligin süper yıldızları arasına yazdırmasına çok az kalmış gibi gözüküyordu. Ancak bu sezon skorer oyuncunun pek de istediği gibi başlamadı.
Murray, Orlando’da oynadığı 19 playoff maçında 26.5 sayı – 6.6 asist ortalamaları yakalamış ve saha içinden de %50’yle şut atıyordu. Ancak sezon başından beri Murray’nin yakaladığı ortalamalar 21.6 sayı – 4.4 ribaunt ve 4.6 asist oldu.
Son birkaç haftada Murray’nin biraz daha toparladığını ve yaşadığı sakatlıkların da etkisinden kurtuldukça vites arttırmayı başladığını da eklemek gerekiyor. Buna rağmen sezonun ilk kısmı için hayal kırıklıklarından bahsedecekse kesinlikle Murray’nin de adının geçmesi gerekiyor.
Devin Booker
Açıkçası ben, geçtiğimiz hafta içerisinde All-Star yedeklerinin açıklandığı dönemde NBA genelindeki “Devin Booker nasıl All-Star seçilmez?” tepkilerini pek anlayabilmiş değilim.
Yaz döneminde Phoenix Suns, gerçekleştirdiği takas ile Chris Paul’ü kadrosuna katmıştı. Devin Booker ve DeAndre Ayton gibi yetenekli genç isimlere sahip olan bir takımın, bu eklemeyle batı konferansında playoff adayı olmasına kesin gözüyle bakılıyordu.
Ancak sezonun ilk kısmında Booker ile Paul’ün uyum yakalaması çok da hızlı gerçekleşmedi. Takım içerisinde topu paylaşmaya çok alışık olmayan Booker, özellikle sezonun ilk kısmında hayli zorlandı. Bu sene oynadığı ilk 18 maçta 22.8 sayı – 3.5 ribaunt – 4.1 asist ortalamaları yakalayan Booker, saha içinden %47.5, üçlük çizgisinin gerisinden de %34.3 oranıyla isabet sağlıyordu.
Evet bunlar gayet iyi istatistikler ama bildiğimiz Booker seviyesinde olmadıklarını da kabul etmek gerekiyor. Oynadığı son 11 maçta 29.9 sayı – 3.8 ribaunt – 4.7 asist ortalamaları yakalayan ve saha içinden %53.7, üç sayı çizgisinin gerisinden de %41.4’le şut atan bir Booker izlemişken, sezonun ilk kısmı için yıldız oyuncunun hayal kırıklığı yaratan bir performans sergilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.