By Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
NBA’de geride bıraktığımız hafta düzenlenen All-Star hafta sonuyla birlikte 2020-21 sezonunun ilk yarısını da resmi olarak geride bıraktık.
72 maç sürecek normal sezonun ilk kısmı; NBA yönetimi, oyuncular, koçlar, taraftarlar dahil olmak üzere herkes için en hafif tabirle pek alışılmadık şekilde geçti. Sezon boyunca birçok maçın Covid-19 önlemleri sebebiyle ertelendiğini görürken, çok sevdiğimiz yıldız oyuncuların yine aynı protokoller sebebiyle parkelerden uzak kaldığına da şahit olduk.
Sezonun ilk kısmında takımların kısa hazırlık dönemleri, alışık olmadığı şartlar ve yorgunluk gibi faktörlerin de birleşmesiyle birçok sürpriz sonuç da ortaya çıktı. Bazı oyuncuların, potansiyellerinden beklenen performansı hatta daha fazlasını da gösterdiğini söyleyebiliriz.
Brooklyn Nets‘in son yılların en büyük takası olarak kabul edilen James Harden hamlesini gerçekleştirdiği sezonun ilk yarısına biz de bir bakış atarak geride bırakmak istedik.
Covid-19’un Gölgesinde Geçen İlk Yarı
Yaklaşık 1 sene önce patlak veren Covid-19 salgını, hayatımızdaki neredeyse tüm alışkanlıkları değiştirmeye devam ediyor. Günlük hayatta yaptığımız birçok şeyi, 1 sene öncesinden çok farklı yaptığımız bugünlerde sıkı takipçiler olarak izlediğimiz NBA’de de birçok şey eskisinden daha farklı.
Bir önceki sezonun 2020 yılının Ekim ayında bitmesinden sadece 2 ay sonra 2020 Aralık ayında yeni sezona başlayan NBA’in sıkıntılı bir dönemden geçtiği ortada. Covid-19 salgını sebebiyle lig yönetimi, daha fazla gelir kaybı yaşamamak için bir sonraki sezonu mümkün olduğu kadar erken başlatmak istedi. Ancak bunun da beraberinde bazı takvim sorunlarını getireceği ortadaydı. İlk önlem olarak bunun üstesinden normal sezonu 72 maça kısaltarak üstesinden gelmeyi hedefleyen lig yönetiminin salgın ortamında doğal olarak her şeyi kontrol edebilmesi de mümkün değildi.
NBA tarihinin en kısa arasından sonra başlayan 2020-21 sezonun ilk kısmına damga vuran konulardan bir tanesi de Covid-19 kısıtlamaları sebebiyle ertelenen maçlar ve sahaya çıkamayan yıldızlar oldu. All-Star arasına girilirken takımların çok büyük kısmı 36. maçlarını oynamıştı. Ancak sezonun ilk yarısında Covid-19 kısıtlamaları sebebiyle tam 31 maçın ertelendiğini gördük. Bu sayı, neredeyse NBA’de oynayan takımlardan herhangi birisinin sezonun ilk yarısında oynadığı maç sayısına denk geliyor.
Ki buradaki sorun sadece maçların ertelenmesi değil. Oyuncuların Covid-19 kısıtlamaları sebebiyle sahaya çıkamaması, oynanan maçların kalitesini de ciddi derecede düşürüyor. Sezon boyunca birçok takımın normal zamanda kadrosuna bile almadığı oyuncular 25-30 dakika süreler vermesi gereken maçlar gördük.
En basitinden dün oynanan All-Star maçında bile Philadelphia 76ers‘ın yıldızları Joel Embiid ile Ben Simmons, Covid-19 protokollerine takıldıkları için oynayamadılar. NBA arenasının en görkemli organizasyonunda bile böyle sorunlar yaşıyorken sezonun ilk yarısında Covid-19’un en büyük hikayelerden birisi olması da çok doğal.
Takımların Aldığı Sürpriz Sonuçlar
Sezon arasının kısa olması sebebiyle bazı takımların form tutmasının uzun süremesi, bazı maçlarda sürpriz sonuçların ortaya çıkması beklenen bir şeydi. Hatta sezonun ilk maçlarında Dallas Mavericks, Los Angeles Clippers‘ı 124-73’lük gibi inanması güç bir skorla yenerek bunun ışığını da bize vermişti. Ancak her şeye rağmen sezon içerisinde bu kadar büyük dalgalanmaların yaşanmasını ve çok kişinin umutlu olmadığı takımların bu kadar uzun süre puan durumunda zirvede kalması pek de beklenmiyordu.
Sezona Miami Heat, Toronto Raptors, Portland Trail Blazers ve Dallas Mavericks gibi iddialı olmasını beklediğimiz takımların çok kötü girdiğini gördük. Bu takımların hepsinin sezon hikayesinin Covid-19 salgınından etkilendiğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.
Salgından en çok etkilenen takım şüphesiz ki Toronto Raptors oldu. Sezona kendi evlerinden uzakta Tampa’da maçlarını oynayarak giren Raptors’ın yorucu 2019-20 sezonundan sonra ritim bulması baya zaman aldı. Miami Heat‘in de kısa sezon arasının kurbanı olan takımlardan birisi olduğunu söyleyebiliriz. Dallas Mavericks belki de sezon içerisinde Covid-19 vakalarından en çok etkilenen takım olduğunu puan durumunda da bize gösterdi. Portland Trail Blazers‘ın yaşadığı sakatlık ve form sorunlarını da dolaylı yoldan Covid-19 salgınının getirdiği şartlarla alakalı olduğunu söyleyebiliriz.
Tabii burada da madalyonun diğer ucu var. Sezonun özellikle ilk kısmında geçen seneye göre daha doğru basketbol oynamaya çalışan Cleveland Cavaliers, Charlotte Hornets ve New York Knicks gibi zayıf görülen doğu konferansı takımlarının normalde alışık olduğumuzdan çok daha üst sıralarda yer aldığını gördük. İlerleyen dönemde bir üst paragrafta bahsettiğimiz Raptors ve Heat gibi takımların form tutmasının yanı sıra Cavaliers‘ın da hız kaybetmesi Cleveland ekibinin playoff potasının dışına düşmesine sebep oldu.
Batı Konferansında ise Blazers özellikle Şubat ayında vites arttırarak puan durumunun üstüne doğru tırmanmayı başardılar. Batıda bir diğer sürpriz de ne kadar iyi kadrolara sahip olsalar da ilk iki sırayı Utah Jazz ile Phoenix Suns‘ın paylaşması oldu. Jazz, sezon boyunca dominant bir oyun sergileyerek lig liderliğini de ele geçirirken Suns da Chris Paul eklemesi ve sezonun son kısmında Devin Booker’ın yükselen grafiğiyle ikinci sırayı kapmayı başardı.
Sezonun geri kalan kısmında neler yaşayacağını bilemeyiz, ama şu ana kadarki sürpriz sonuçların normal sezonda devam etmesi kimseyi şaşırtmaz. Bu da bizi çok heyecanlı ve eğlenceli bir playoffun bizi beklediğini müjdeliyor gibi…
Brooklyn Nets, NBA’in Yeni Hanedanlığı Mı?
Sezonun başlamasından kısa süre önce James Harden’ın Houston Rockets‘tan takasını istemesi, sezonun ilk dönemi boyunca sürekli gündemi meşgul edecek takas dedikodularını tetikleyen ilk hareket oldu. Harden’ın takas isteğinden sonra adı Philadelphia 76ers, Miami Heat, Milwaukee Bucks, Boston Celtics ve Toronto Raptors gibi takımlarla anılsa da bu yarışın galibi Brooklyn Nets oldu.
Nets‘in Kyrie Irving ve Kevin Durant’in yanına bir süper star daha eklediği hamleden önceki günlerde Harden için en iddialı ekip, Doğu Konferansının bir diğer iddialı takımı Philadelphia 76ers görülüyordu. Eğer Harden, Brooklyn’in değil de Sixers’ın yolunu tutmuş olsaydı bu sezonun devamı ve NBA’in önümüzdeki yıllardaki akıbeti hakkında çok farklı yorumlarda bulunabilirdik. Fakat gerçekleşen dev takas sonucunda Nets, sadece son yılların değil NBA tarihinin en görkemli büyük üçlülerinden birisini kurmayı başardı.
Bu üç süper starı bir araya getiren Nets’in özellikle işin hücum tarafında baş etmesi ne kadar zor bir canavar olduğunu anlatmaya gerek yok. Dünyanın en yetenekli 10 basketbolcusu arasında ismini sayabileceğimi 3 yıldızın yan yana oynaması yeterince korkutucu bir şey. Nets de buna yakışır bir hücumu göstererek kısa süre içerisinde beklentileri sahanın o tarafında karşıladı. Nets’in bu sezon için şampiyonluk yolundaki en büyük şüpheleri de savunmadaki verimlilikleri ve dar rotasyonları olacak.
Dar rotasyonunu genişletmek adına Brookyln ekibi, dün Blake Griffin’i kadrosuna kattı. Bu bir anda Nets’in en büyük şampiyonluk favorisi olması anlamına tabii ki gelmiyor ancak Griffin’in özellikle playofflarda fark yaratabilecek bir oyuncu olduğunu söylemek pek mümkün değil. Savunma tarafındaki sıkıntıları olsa da Nets’i durdurmak pek de kolay olmayacaktır.
Bununla birlikte Nets’in önümüzdeki 3 sezon boyunca Kyrie Irving, James Harden ve Kevin Durant üçlüsünü bir arada tutabilecek konumda olması da sadece bu sene için değil onları önümüzdeki yıllardaki en büyük şampiyonluk adaylarından birisi haline getiriyor. Brooklyn ekibinin bir sonraki NBA hanedanlığı olabilmek için yeterli yeteneği kesinlikle var.
Modern Dönemin Durdurulamayan Uzunları
Sezonun ilk kısmında MVP ödülünün en büyük iki adayı olarak karşımıza Joel Embiid ve Nikola Jokic çıktı. Embiid, sene başından beri gösterdiği muhteşem performansla takımını Doğu Konferansı’nın zirvesine taşımayı başardı. Bununla birlikte kadro yapısı da önceki sezona göre ciddi anlamda değişen Philadelphia 76ers, konferansının Brooklyn Nets ile birlikte en büyük adayı olarak gözüküyor.
All-Star arasından önce oynadığı son maçta takımını Utah karşısında galibiyete taşıyan Embiid, 40 sayı – 19 ribauntluk performansıyla MVP iddiasını daha da kuvvetlendirdi. Sezon boyunca 30.2 sayı – 11.6 ribaunt – 3.3 asist ortalamaları yakalayan ve %52’yle saha içi isabet bulan Embiid, tartışmasız şekilde kariyerinin en iyi dönemini geçiriyor. Eğer yıldız uzun sezonun geri kalanında da böyle oynamaya devam ederse Sixers, Doğu Konferansında herkesin korkacağı bir takım olacaktır.
Nikola Jokic’in ise takım arkadaşlarından gördüğü destek açısından Embiid kadar şanslı olduğunu söyleyemeyiz. Sezonun özellikle ilk kısmından beri çalkantılı dönemler geçiren Denver Nuggets‘ta istikrarlı şekilde üst seviyede performans gösterebilen tek isim Nikola Jokic’ti. Sırp uzunun performansına sadece üst seviye demek de anlatmak için pek de yeterli olmayacaktır.
Şu ana kadar oynadığı maçlarda yakaladığı 27.1 sayı – 11.0 ribaunt – 8.6 asist ortalamalarıyla takımı için sahada her şeyi yapan Jokic, sezon ilerledikçe takımının da forma girmesiyle birlikte MVP yarışındaki iddiasını da güçlendirdi.
NBA’de modern dönemde uzunların eski önemini kaybettiği ve artık basketbolun kanat oyuncularının oyunu olduğu sık sık konuşuluyor. Ancak Embiid ve Jokic, yetenekli basketbolcuların her dönemde parlayacağının örneği olarak karşımızda duruyor.