By Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Turkish Airlines EuroLeague’deki Türkiye ekiplerinden Fenerbahçe Beko, 32 ve 33. maç günlerini tek haftada birleştiren takvimde Bayern Münih’e konuk olup Barcelona’yı ağırladı.
Münih’te Bavyera ekibiyle oynadığı maçı 68-77 kazanan Sarı-Lacivertliler, lider Barcelona’yla oynayacağı maç öncesinde özgüvenini tazeledi.
Bu karşılaşmada Fenerbahçe adına Nando De Colo 21 sayı – 6 ribaundla mücadele ederken Marko Guduric 18 sayı kaydetti. Jan Vesely‘nin ise 15 sayı – 6 ribaund – 5 asisti mevcuttu.
Bayern Münih cephesinde ise Wade Baldwin 20, Paul Zipser 12 ve Vladimir Lucic 11 sayıyla çift hanelere çıktı.
Haftanın diğer mücadelesinde ise Ülker Spor ve Etkinlik Salonu, Fenerbahçe – Barcelona karşılaşmasına ev sahipliği etti. Maçtan 73-82’lik Barça galibiyeti çıktı.
Jan Vesely sadece 6 dakika oynadığı müsabakadan sakatlanarak ayrılırken Marko Guduric 19, Kyle O’Quinn 17, Nando De Colo 12 sayıyla mücadele etti.
Kyle Kuric’in 16 sayı kaydettiği Barcelona’da ise Brandon Davies 13 sayı – 9 ribaund, Nikola Mirotic 12 sayıyla katkı verdi.
Eurohoops Fırın da her hafta olduğu gibi rutinine devam etti, Igor Kokoskov’un öğrencilerinin bu hafta verdiği sınavları inceledi.
Şapka da Çıkarın, Önünde de Eğilin, Ayakta da Durun, Selam da Verin
Maç başında Melih Mahmutoğlu ile Vladimir Lucic’in eşleştiği düzene mana vermek açıkçası fazla mümkün olmadı. Belki hücumda Melih’e iyi pozisyonlar hazırlandı ama savunmada da bir o kadar götürüsü oldu bu tercihin. Çünkü sahada Zan Mark Sisko haricinde hemen herkesle bir ters eşleşme durumu vardı ve kaptanın üzerinden çok skor buldu Bayern.
Hücumda ikili oyunlarda Marko Guduric ve Ahmet Düverioğlu üzerinden gitmek yaramayınca biraz daha öze dönüş operasyonu çekti Kokoskov. Lorenzo Brown – Nando De Colo – Dyshawn Pierre eksenli klasik Fenerbahçe hücumlarıyla üstünlük sağlamak çok zor olmadı. Jan Vesely‘nin geçişlerdeki özverisine değinmeden geçmek de olmaz tabii.
Son haftalarda çok çok iyi bir dış şut performansından söz edemiyor oluşumuza rağmen Fenerbahçe bir şekilde üstün kalmayı başarıyor. Mesela ilk devre sonunda Tarık Biberovic’in oyuna dahil olup Wade Baldwin üzerinde oynanan o değişim savunması bir üstünlük alameti sayılırdı.
Bütün bunların ışığında ilk devredeki çekişme aslında beklenmedik bir durum sayılmazdı. Yalnızca Marko’nun performansındaki dalgalanmalar sürekli aşağı yöne gitmeye başlıyordu ve bu can sıkıcıydı. Son haftalarda olduğu gibi…
İkinci devre her şeyi değiştiren birçok faktörden bahsedebilirdik. Mesela Vesely‘nin ball handler olarak ikili oyun oynayıp skor çıkarması gibi çok fazla hikmetine tanıklık edişimiz?
Normalde basketbol maçı izlerken fazla duygusal reaksiyon vermesini becerebilen bir insan değilimdir ama bu sezon Vesely’yi izlerken hayretimi, hayranlığımı gizlemekte çok zorlanıyorum. Çok akıllı oyuncuydu, çok atletik oyuncuydu. Evet.
Ama oyununun hayret veren gelişimi büyük ölçüde bu sezona dayanıyor ve Igor Kokoskov’un oyuncularıyla olan iletişiminin, oyuncu geliştirme konusundaki ustalığının bir dönüşü olarak Jan’ın bu oyununu görebiliriz.
Bu konu hakkında sezon sonunda uzun uzadıya konuşuruz ancak şimdilik daha oyun genelinde odaklı kalma taraftarıyım. Fenerbahçe’nin Bayern Münih galibiyetinde kilit açan noktalardan bahsetmeye devam edelim.
Dyshawn Pierre’in oyundaki toplu-topsuz etkinliğiyle forvetlerde fiziksel olarak eşleşmeleri değerli ve adil kılması. Maçın başında izlediğimiz Melih – Lucic gibi eşitsizliklerin ardından oyunu daha ortada kılan isim, dengeleyici unsur Pierre oldu.
Nando De Colo ve Marko Guduric‘in skorer kimliklerini plana çıkaracak özgürlüğü bulmaları da biraz koçun oyuna el atması, hamleliliğiyle oldu. Geçen hafta Kokoskov’u eleştirdiğimiz bir nokta bu olmuştu, bu hafta ise tam tersine iyi iş çıkardığı bir durum oldu.
Zaten yalnızca maç planını ön plana çıkararak Bayern Münih deplasmanından çıkmak 2020-21 sezonu EuroLeague’inin gerçekliğine pek adapte edilecek bir şey değil. Guduric’e ikinci yarıda hazırlanan pozisyonlar bunun net örneklerindendi. Yani elbette sahaya müdahale etmek yalnızca oyuncu sokup çıkarmakla olacak iş değil, Bayern maçının her zerresinde oyuna bir müdahale görmek mümkündü. Doğru veya yanlış, hamle vardı.
Jalen Reynolds’ın kütlesiyle başa çıkabilmek, Wade Baldwin’in ofansif gücune olabildiğince karşı koyabilmek, Andrea Trinchieri’nin tıkır tıkır işleyen Bayern’ini bu denli alt edebilmek ve bu mücadeleyle playoffları yakalamak böyle bir sezonun hikayesinin oluşumu bakımından çok güzel bir parça oldu.
Buruk
Fenerbahçe, Bayern Münih zaferinin ardından 2 günlük araya girdi ve devamında sahasında Barcelona’yı ağırladı. Bu maçın bir ilk 4 alameti olmasını bekleyen bizler için gecenin tam anlamıyla kâbusa döneceğini nereden bilebilirdik ki?
Fenerbahçe bu sezon 30 farklı, 35 farklı mağlubiyetler aldı ancak hiçbirisi dün akşam Barcelona’ya kaybedilen maç kadar kalp kırıp sinir bozmamıştı.
İnanılmaz kaçtı keyifler. E bu da alt tarafı bir mağlubiyetten ötürü değil. Jan Vesely‘nin sakatlığı ve devamında gösterilen performansın onun yokluğunda bir sürekliliğe dönüp dönmeyeceği, takımın bu durumdan nasıl etkileneceğiyle ilgili.
Vesely‘nin ayağıyla birlikte binlerce insanın içinin burkulduğunu söyleyebilirim.
Bu bölüme kadar Fenerbahçe’nin sahada büyük bir üstünlüğü olduğundan söz etmek mümkün. Vesely’nin ne denli önemli olduğunu birazdan tartışırız ancak maç içerisinde Barça’nın üstünlük sağladığı bölümlere bir göz atmak gerekir diye düşünüyorum:
Igor Kokoskov’un rakibin ana hatlarına nasıl çalıştığının bir göstergesi olarak dün akşam o ana hatların oyun bazında nasıl devre dışı olduğundan bahsedebiliriz. Nick Calathes ve Nikola Mirotic’in sahada olduğu bölümde Fenerbahçe’nin çift haneli üstünlüğü bulunurken Rolands Smits – Leo Westermann ikilisi Barça’da maçı değiştirmiş gibi gözüküyor.
Tabii, bu böyle değil. Smits ve Westermann’ın sahada olduğu bölümde Adam Hanga’nın psikolojik olarak oluşturduğu baskıdan ve Kokoskov’un sahada kimlerle kalması gerektiğini iyi seçememesinden de kaynaklı bazı sıkıntılar yaşandı.
Smits her iki boyalı alanda da cevap verilmesi gereken sertlikler yaratan bir parça olarak Barcelona kadrosunun önemli bir taşı. Kadrodaki ağır taşlar kadar büyük oyuncu değil ama etkisi büyük. Pierre Oriola’yı sadece 5 buçuk dakika kullandığı ortamda Saras Jasikevicius elbette Rolands Smits’e gidecekti.