Orhun Ene: “Bu Jenerasyonla İleriye Dönük Devamlı Başarı Elde Edebiliriz”

05/Nis/21 09:35 Nisan 5, 2021

Can Bedel

05/Nis/21 09:35

Eurohoops.net

A Milli Basketbol Takımı başantrenörü Orhun Ene, Eurohoops’a özel açıklamalarda bulundu.

By Bugra Uzar / info@eurohoops.net

EuroBasket 2022 Elemeleri’nde D Grubu’nda mücadele eden A Milli Basketbol Takımımız, elemelere Ufuk Sarıca yönetiminde başlasa da sonrasında görevi Orhun Ene devralmıştı. Milli takımdaki 2. dönemini yaşayan Orhun Ene yönetiminde 12 Dev Adam son 3 maçını kazanarak grubu 3. tamamlamış ve EuroBasket 2022’ye katılım vizesi almıştı.

12 Dev Adam’da başantrenör Orhun Ene, Eurohoops’un sorularını yanıtladı. Tecrübeli çalıştırıcı Tofaş’tan ayrıldığı süreci, milli takımın EuroBasket’teki performansını, Olimpiyat Elemeleri’ni, oyuncularla olan ilişkisini ve Sertaç Şanlı, Alperen Şengün gibi isimlerin gelişimine kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.

Öncelikle Tofaş günlerinizden başlamak isterim. Çok uzun yıllar burada çalışıp çok güzel işlere imza attıktan sonra ayrılma kararı aldınız. Bu kararı almak sizin için zor oldu mu? Tofaş organizasyonu hakkında neler söylemek istersiniz?

Geçen sene Ekim sonu Kasım gibi Tofaş’tan ayrılma kararını aldık. Kulüple konuşup aldık bu kararı da. Benim 5 senelik uzun süreli bir anlaşmam vardı. O anlaşmanın sonucunda da geçen sene 6. sene olarak bir sene daha uzatmayı planlamıştık ama onu bitiremedik.

Öncelikle şunu söyleyeyim değerli bir kulüp Tofaş kulübü. Türk basketbolu’nda çok önemli hizmetleri olan bir kulüp. Ben daha önce Banvit kulübünde de çalışmıştım. Ben Tofaş ve Banvit gibi kulüpleri Türk Basketbol’u çıkıştayken herkesin bütçeleri, paraları varken iyi oyuncular transfer edilmişken zaten kimsenin kimseye ihtiyacı olmuyor ama Türk Basketbol’u sıkıntı yaşamaya başladığında, ekonomik olarak krizler olduğunda, düşüşler olduğunda da Tofaş ve Banvit kulüpler esasında Türk Basketbol’unun çapası gibi, sürüklenmeyi engelliyor. Türk basketbolunu tutan kulüpler bunlar. Bunun en güzel örneği işte bu sezon Banvit’in yetiştirmiş olduğu o kadroyu Beşiktaş‘ın da çok büyük gayreti ve Beşiktaş‘taki yöneticilerin, Ahmet Kandemir’in de çok büyük çabaları ve gayretleriyle bir şekilde Türk Basketbolu’nda herkesin takip ettiği, herkesin oynarken heyecan duyduğu bir takım oluşuyor.

Tofaş kulübü de böyle bir kulüp. Tofaş kulübü de Türk Basketbolu’na hiç karşılık beklemeden senelerce hizmet etmiş, tesis kazandırmış, oyuncu yetiştirmiş, inişlerinde çıkışlarında tüm krizlerde bu işin içinde kalmış bir kulüp. Anadolu Efes de baktığınızda bu tarzda kulüplerden biri. Belki o çok daha yukarıda EuroLeague seviyesinde mücadele eden bir kulüp ama Tofaş kulübü de her aşamada Şampiyonlar Ligi’nden tutun EuroCup’ına lokal Türkiye Ligi’ne kadar her zaman katkı sağlamış bir kulüp. O süreçte inişleri çıkışları olan bir kulüpte bundan 6 sene önce başlayan bir birlikteliğimiz oldu. İlk başladığımızda 2. Lig’den başladık ve o programla birlikte Türkiye Ligi’nde final oynayıp EuroCup’ta son 8’e kalana kadar o süreçte geçirdiğimiz bir 5 senemiz var. Bana çok katkısı olmuş, çok tecrübe kazandırmış bir süreç bu. O yüzden o süreci çok değerli buluyorum. Orada çalıştığım bütün çalışma arkadaşlarıma, bana bu şansı veren bütün herkese de o anlamda minnet duyuyorum.

O süreçte biz antrenörlerin hayatlarımızda hep görevlerimiz var. O süreç içerisinde o yapının bazen bir şekilde alınan sonuçlarla bazen de sürecin sonunda gelinen noktada değiştirilmese gereken parçalarıydık. Bazen de değişmesi gereken parçaları oluyoruz. O yüzden böyle bir süreç geçti. O sürecin sonunda da kendi adıma mutluyum. O mutluluğumu da bir şekilde, bir kulüple beraber sadece benle değil, orada çalışan insanların katkısıyla beraber de o kulübü bir noktadan bir noktaya getirmiş olduk. İnşallah bizden sonra gelen insanlar da şu anda çalışan değerli arkadaşlar da o kulübü daha da iyi noktalara getirecek.

Peki Tofaş’tan ayrıldıktan sonra bir dönem dinlenmeye ayrıldınız ama daha sonra milli takım teklif edildi size. Bu teklifi aldığınızda neler hissettiniz, milli takım başantrenörlüğünü kabul etmenizde size göre en önemli etkenler nelerdi?

2017 senesinde de milli takım antrenörlüğüyle ilgili bir görüşmemiz olmuştu. Sayın Hidayet Türkoğlu o zaman başkan olduğu dönemde de bir araya gelmiştik ama o zaman Tofaş projesinin içinde olmam, Tofaş’ın da Türk Basketbolu için önemli bir kulüp olması orada da önemli bir projede sözümün olması bir şekilde o süreçte milli takımda olmamamı gerektiriyordu. Sonrasında tabi zor bir süreçti yani en son bu çalışma sürecinde başlangıcım esasında kendi adıma da sıkıntılı bir süreçti. Bu sezon çalışmayı düşünmüyordum ama milli takım farklı bir yer yani milli takımda size görev söylendiği zaman, görev verildiği zaman bu kadar milli takımda oyunculuk yapmış, bir parçası olmuş bir insan olarak bizler o dönemde oyunculuktan gelen sonra da bundan 9 sene önce antrenörlük yaptığım o sürece de baktığım zaman çok şeyler kazandık ve o teklif beni çok heyecanlandırdı, çok mutlu etti. Onun için kendi adıma bir heyecan duyarak bu işe başladım. Belki kulüp takımı olarak hiçbir yerde çalışmak istemiyordum ama milli takım olduğu için de milli takımda bir süreçte ihtiyaç olduğu zaman siz de o anlamda oradaki insanların sizi ve bir kulübü, bir kişiyi ilgilendiren değil, ülkeyi ilgilendiren bir sorun olduğu için burada da çalışmak kendinizi bir şekilde bu işin parçası olmanız gerektiğini hemen anlıyorsunuz. Onun için beni açıkçası çok heyecanlandırdı.

Sizin de bahsettiğiniz gibi bu aslında sizin ikinci başantrenörlük deneyiminiz milli takımdaki. İlk milli takım döneminizle şimdikini karşılaştıracak olursak sizde bir koç olarak ne gibi değişimler yaşandı?

Tabii ki çok daha tecrübelendim. O zaman bir projenin parçasıydık. Sayın Tanjevic, 2010 Dünya Şampiyonası’nda dünya ikinciliğinden sonra o da sağlık anlamında zor bir süreçten geçiyordu. Ekip olarak o projenin devam etmesi için de onun asistanı olduğum o pozisyonda o programın parçası olarak o şekilde bir karar aldık. Oturup baktığım zaman bugün o karar belki o süreç içerisinde bugünkü kadar tecrübem yoktu, oyunculuk sonrasında çok kısa bir zaman geçmişti antrenörlük için.

Banvit gibi bir kulüpte antrenörlük yapıyordum, o zaman da ligde final oynamıştık. Genç bir antrenör olarak belki bazı başarılar da elde ediyorduk ama açıkçası bu süreçte milli takım gibi bir organizasyonu yönetmek için belki o süreç benim için erkendi. Ama o zaman da yine size bir görev tebliğ ediliyor. Zaten o Avrupa Şampiyonası’nda çok kısa bir süre antrenörlük yaptım. O süreçten sonra da ayrıldım. O anlamda bugün çok daha farklı kulüplerde çalıştım. Bugün Türk basketbolunun içinde bir süre daha yaşadım. O da bana çok farklı tecrübeler kattı. İnşallah bu da bana sahip olduğum şeylerle burada daha fark yaratacak, daha başarılı olacak bir seviyeye hep beraber milli takımla geleceğiz.

Peki yeni göreviniz ve buradaki çalışma ortamınız hakkında neler düşünüyorsunuz? Buradaki ortam, oyuncuların yaklaşımı, federasyondaki yöneticilerin yaklaşımı beklediğiniz gibi miydi?

Tabii, kesinlikle beklenenin ötesinde. Burası Türk basketbolunun en önemli kurumlarından biri. Burada kulüplerden çok daha farklı bir yapı ve işleyiş var. Burada basketbolun yaşaması, Türk oyuncuları takip etme üzerine, Türk Basketbolu üzerinde ne olursa olsun en önemli kurumlardan biri. Onun için burada herkes basketbolun iyiye gitmesi için buraya geliyor. Her an alınan karar bu yönde. Sizi kısıtlayacak kulüplerdeki gibi, oradaki dinamikler burada çok etkili olmadığı için burası biraz daha basketbolun çok daha günlük başarılar anlamında demiyim ama neticede ülke basketbolunu ilgilendirecek büyük resimde dışarıdan baktığınızda çok da uzun süreçte çalışılacak, planlar yapılacak, Türk basketbolunun kararlar alınacak bir mekanizma.

Onun için burada sadece sahada takımı çalıştıran ve maçı kazanma anlamında kararlar alan bir antrenör gibi değil, Türk basketbolunun daha iyi olması için altyapısından üstyapısına kadar neler yapılacağını da düşünmeniz gereken bir yapı var. Onun için de bu belki benim kulüplerde çalıştığımdan daha farklı bir yapı. Daha geniş kapsamlı ama heyecan verici. Onun için belki her gün, her hafta aylık veya yıllık takımla ilgili planlar yapmasak da çünkü çalıştığımız dönemler milli takımlarda da belli periyotlar ama Türk basketbolunun daha iyi olması için burada da bizimle beraber bu anlamda da düşünen, proje üreten bir ekip var. O da bizim başka şekilde de Türk basketbolunun içinde bir şeyler üretmemizi, bizi de zorlayan şeyler. Burada da çok tecrübe kazandığımı söyleyebilirim.

EuroBasket elemeleri yakın zamanda oynadık. Zorlu, yakın geçen bir gruptan çıkmayı başardık. Buradaki elemelerdeki performansımızı siz nasıl değerlendirmek istersiniz?

Şimdi açıkçası baktığımız zaman tabi dünya basketbolunu değerlendirdiğimiz zaman biz kendimizi her zaman bir seviyede görüyoruz, zaten görmeliyiz de. Özellikle bu son Avrupa Şampiyonası’nda oynadığımız grupta da takımların hepsinden daha iyi oynadığımızı düşünüyorduk ama açıkçası maçlar oynandıkça bu işin öyle olmadığı, sadece bizle ilgili değil Avrupa Şampiyonası’nda diğer gruplarda oynayan bütün güçlü Avrupa ülkelerinin de sıkıntı yaşadığı bir görüntü ortaya çıktı. O süreçte de hiç kimse EuroLeague’den ve NBA’den oyuncularını alamadığı için kendi en güçlü kadrolarıyla oynayamadılar.

Takımların sahadaki performanslarında inişler, çıkışlar gözüktü. Yeterli hazırlık süreci olmadığı için de bütün milli takımlar sıkıntı yaşadılar. Onun için de biz de bu sürece sıkıntılı başladık. Güçlü olduğumuzu düşündüğümüz, daha iyi olduğumuzu düşündüğümüz, bizden daha zayıf ülkelere karşı mağlup olduk, rahat yenemedik ama dünya basketbolu değişti bu anlamda. Avrupa’da milli takımlar seviyesinden oynanan hiçbir maça artık favori yok. Özellikle sezon içi oynanan maçlarda. Onun için de buraya uyum sağlamamız lazım. Buraya oyuncuları daha iyi hazırlamamız lazım, daha ritmli olmaları lazım. Daha beraber çalışacak periyotlar bulunması lazım.

Sadece NBA’den gelen oyuncularımızın yeteneğine güvenerek, EuroLeague’deki oyuncularımıza güvenerek değil, daha farklı hazırlıklar yapmamız lazım. Sadece bu da antrenmanla yapılacak hazırlıklar değil, bu aralarda da oyuncuları ikna etmemiz lazım burada nasıl oynamaları gerektiğine, nasıl mücadele etmeleri gerektiğine yönelik.

Buna uyum sağlamada da bazı sıkıntılar yaşadık ama sonrasında bu uyumu sağladık. Son dört maçın üçünü kazandık. Yine oynadığımız basketbolda oyunun her bölümünde güçlü bir kazanan bir basketbol ülkesi gibi her anında istediğimiz basketbolu oynayamadık ama oyunun içinde hiçbir zaman mücadeleyi bırakmadık, hep kazanmayı arzu ettik. Oyunun temposunu hep kontrol etmek istedik.

O anlamda gösterdiğimiz basketboldaki o gayret sevindirici. Dört maçın üçünü kazanmak bizi mutlu etti, özgüvenimizi tekrar yakaladık. Çünkü ne olursa olsun bu ülkelere elenip Avrupa Şampiyonası’na gidememe ihtimali de ortaya çıkan bir süreçti. Bunu tekrar yakaladık. Bunu nasıl devam ettiririz, tekrar nasıl eski özgüvenimizi kazanırız bundan sonra yapacağımız çalışmalara, göstereceğimiz gelişimle alakalı ama bu süreci kazasız geçmemiz önemliydi fakat geçseydik de geçmeseydik de bu Türk basketbolunun gerçek potansiyelini hiçbir zaman göstermiyor.

Bizim çok kaliteli, çok yetenekli oyuncularımız var. Bizim sorunumuz bunlarla bir araya gelip iyi bir takım olmak, beraber mücadele etmek. İsimler, yetenekler önemli değil oyun tarzı, ekolü olan o anlamda oynadığı basketbolla, oynadığı basketbol kimliğini kabul ettiren bir oyun karakterimiz yok. Onun için inşallah bundan sonra geçen süreçte de bu söylediğimiz şeyleri daha güçlendirerek önümüzdeki senelerde de bu tip pencere maçlarıyla beraber daha geniş bir kadro içerisinde her zaman oynamaya hazır ve daha fazla oyuncunun olduğu bir havuzdan seçeceğimiz bir milli takım olur.

Sizin de dediğiniz gibi bir yanda böyle problemler var. İşte sezon içinde oynamaya alışmak gibi, oyuncu grubunu bir araya getirmek gibi, kısa sürelerde idman yapmak gibi… Bir yanda EuroBasket elemeleri oynuyorsunuz bir yanda Olimpiyat elemeleri var önümüzde. Bir anlamda genç bir jenerasyon yetişmiş durumda şu anda ve onların milli takıma  entegrasyonunun yapılmasıyla uğraşıyorsunuz. Sizce milli takımımızın yaşadığı bu geçiş sürecinde dikkat edilmesi gereken en önemli hususlar nelerdi?

Şimdi en önemli husus bence bizim bir basketbol sistemini yani basketbol sistemi dediğim kulüp takımlarının sezona hazırlanma periyotları var, orada bir çalışma programı var. Bizim milli takımlar seviyesinde ben 2001 Avrupa Şampiyonası’nda o takımın oyuncusuydum, o süreci hatırlıyorum biz 3 aya yakın bir hazırlık yapmıştık ama artık milli takımda böyle bir hazırlığı yapmanın imkanı yok. Biraz önce saymış olduğum bütün bu unsurların bir araya gelerek iyi bir milli takımın oluşabilmesi için bence en önemli taraf oyuncuların mental olarak buraya hazır olması. Birinci konu bu.

Yani bugün baktığımda Melih gibi Buğrahan gibi kendi takımlarında süre almayan oyuncuların biz bunu son iki pencereden ilk oynadığımız pencerede yaşamıştık, o pencerede ikisi de ritimsiz ve formsuz gelmişlerdi. Çünkü kendi takımlarında az oynadıkları için. Ama yine kendi takımlarında az oynamalarına rağmen kafa olarak buranın hazırlığını yaptıkları için bize ikisi de çok büyük katkı sağladılar. Yani burada biraz bizlere görev düşüyor. Bu kadar oyuncu kimi gelecek, kimi gelemeyecek bir de bu pandemide işte hasta olan, COVID olan oyuncuların da gelemediği bir süreç olduğunda esasında biz bununla ilgili daha geniş bir oyuncuyu hazır tutmamız gerekiyor Türkiye liglerinde.

Buraya her ana gelebilecek, bu programda da her an parçası olabilecek oyuncuları tutmamız lazım. Birincisi o. 15 kişiyi hazırlayacağımıza 30 kişiyi hazırlamamız gerekiyor. Onun için geniş kadro milli takımın beraber çalışması lazım. Yazın NBA oyuncularıyla bir kadro gidecekse de kışın gelemeyen oyuncularla da diğer bir kadronun gidebilmesi lazım ama o kadroya çağıramayacağımız oyuncuları da ilk defa milli takıma çağırmamız lazım Kasım ayında. Yani onlarla daha önce toplanmamız lazım.

İkinci şey de bizim milli takım oyuncularımızın hepsinin belki biz bunu çok konuşuyoruz milli takım bizim için çok değerli. Herkes Türkiye’de sorduğu zaman milli takım herkesin takımı diye konuşuyor ama esasında değişen dünya basketbolunda oyunun bu kadar bireyselleştiği, kişisel istatistikler üzerinden oyuncuların bu dünyada başarılı veya başarısız algılandığı sistemde milli takım bu sistemin çok dışında bir organizasyon.

Burada iki tane iyi oyuncunun bir araya geldiği, sonunda kişisel istatistiklerin hiç önemli olmadığı maddi bir getirinin hiç olmadığı, oyuncuların çoğu zaman ağır sezon sonrasında dinlenmesi gereken süreçte de yapılan organizasyonlar olmasından kaynaklanan esasında oyuncuların eskisi kadar, milli takımların da eskisi kadar önemli olmadığı, değerli olmadığı bir sürece girdik dünya basketbolunda.

Bundan 15-20 sene önceki milli takımlar seviyesindeki basketbola baktığınızda sezon içerisindeki maç trafiği çok daha azdı. Oyuncular da yazın milli takıma geldiğinde çok önemliydi. O rekabette dünyada da çok daha fazla takip ediliyordu ve çok belirleyiciydi ülkeleri de oyuncuları da değerlendirme açısından. Fakat bugün bu gitgide düşmeye başladı dünya basketbolunda ve bizim ülkemizi de etkiliyor bu. Onun için bizim burada milli takımın ne olduğunu, milli takımın ne kadar değerli olduğunu bizim yapacağımız idmanlardan çok daha önemli.

Türk basketboluna baktığınız zaman biz bunu çok yaşıyoruz. Başka takım sporlarında da yaşıyoruz. Hep böyle turnuvalarda kırılma anları var, biz çok büyük hedeflerle mücadele ederken çok büyük özveriyle mücadele veriyoruz ama bir yerde bir sonuç istediğimiz gibi olmadığında da büyük kırılmalar yaşıyoruz, özgüven sorunları yaşıyoruz. Bunun için bizim çok daha mental anlamda buraya hazır olmamız lazım. Çok daha milli takıma hem keyifle buranın bir aile gibi olduğumuzu düşünürsek geniş bir aile olarak, hem bu sorumluluğu almak kolay değil ama hem bu sorumluluğu taşırken de kaygılardan uzak olmamız lazım ve milli formayı sadece sahada oynarken değil, kenarda otururken de bu oyunda 40 dakika oynarken de 1 dakika oynarken de o mutluluğu yaşayan, hisseden ve bu gururu taşıyan oyunculardan oluşması lazım.

Bunun en az teknik anlamdaki hazırlık kadar değerli olduğunu düşünüyorum. Eğer tekrardan bu duyguları, farkındalığı yaratabilirsek oyuncularımız üzerinde o zaman bakıyorsunuz işte dünya basketbolunda Avustralya gibi Arjantin gibi 2-3 tane yetenekli oyuncunun etrafında toplanmış takım olgusu üst seviyede olan ülkelere NBA yıldızlardan oluşan takımları yenip dünya basketbolunda başarılı olduğunu görebiliyoruz. Burada da bence aşmamız gereken en önemli şeylerden biri bu.

Sizin de dediğiniz Arjantin’de Scola 40 yaşına geldi hala milli takımda oynamak istiyor. Pau Gasol’un Olimpiyatlara hazırlanmak için çok cüzi bir miktara Barcelona’ya geldiğini gördük. Yani bu aidiyet duygusunu onlar çok iyi oluşturmuş durumdalar sizin de dediğiniz gibi. Mental açıdan yani. Ayrıca koronavirüsün de getirdiği bazı mental zorluklar var. Gerçi FIBA elemeleri şu anda bubble formatında oynanıyor ama yine de bunun getirdiği bazı zihinsel açıdan zorluklar var oyuncular açısından. Bu iki durumla ilgili siz zihinsel açıdan ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz, oyuncularla ne gibi konuşmalar gerçekleştiriyorsunuz?

Yani biz şunu düşündük biz bu oyunculara antrenman yaptıramıyorsak, hazırlık maçı oynayamıyorsak ne yapmalıyız? Bir oyuncuyu kampa çağırıp maçlardan 1 hafta önce, o süre oyuncuya yeterli değil. Oyuncuya bir kere buranın kendi kulüpleri gibi bir takım olduğunu hissettirmemiz gerekiyor.

Burada da onların performanslarını takip eden basketbol adına değerli bir teknik ekibimiz var. O ekiple beraber sezon içerisinde de oyuncuları oynadıkları maçlardan sonra irtibat kurup, antrenörleriyle konuşup onlardan da bilgi alıp çünkü bizden çok onlar oyuncuları hazırlıyorlar bu süreçte. Çok daha iyi de hazırlıyorlar ama işte biz de o sürecin bir parçası olmak adına, onlarla paylaşımda bulunmak adına onlarla görüşüyoruz. Oyuncularla da görüşüyoruz ve oyuncu buraya geldiğinde kapıyı açtık hadi giriyoruz 1 hafta sonra maçımız var dediğimizde o süreç bize yeterli olmuyor. Onun için bu işimizin bir parçası.

Bazen teknik anlamda da oyuncularla birebir görüşmeler yapıyoruz, bazen de sohbet anlamında, basketbol konuşmaları da yapıyoruz. Bir yandan oyuncuların bu bağı hissetmesi çok önemli yani milli takım oyuncusu olmak başka ülkelerde çok değerli. Tabi oynarken bizim ülkemizde de değerli ama bizim oyuncularımız milli takımı iyi temsil etmiş, milli takımda başarılı olmuş, kendi hayatlarında da kendi kulüplerinin önüne geçmesi lazım milli takım oyuncusu olmanın. Ben öyle düşünüyorum. Ülkenin oyuncusu olmak var, kulübün oyuncusu olmak var.

Tabii ki kulüplerin oyuncusu olmak da önemli ama herkesin, milli takımın, ülkenin oyuncusu olmak da önemli. Biraz bu duyguları da algıları da ön plana çıkarmamız gerekiyor. Türkiye’de geçmişimizde, tarihimizde milli takıma çok büyük yokluklarda hizmet etmiş ve bunu karşılıksız seneler boyunca sakatlığı da göze alarak hizmetleri olan çok değerli bir geçmişimiz var. Tarihimizde çok değerli oyuncularımız var. Bunları unutturmamak lazım. Buradaki hikayeleri anlatmak lazım.

Buna çok değer veriyoruz, değer veren bir ülkeyiz ama gitgide çevremizde gelişen olaylar ve dünyanın gelmiş olduğu nokta artık bu işte oyuncular daha farklı noktalara gidiyorlar. Dünya basketbolunda daha başka çizgilere gidiyor iş bireyselleştiği için. Dünyada bireyselliği ön plana çıkaran bir yaşam şekline baktığınız zaman milli takıma oyuncu bulamazsınız bu git gide güçlendiğinde. Çünkü bunun tehlikesi her yerde var, normal hayatta da var ama bunun farkına varan tüm ülkeler bunla ilgili bugün bakıyorsunuz Alman basketbolunda Nowitzki çok değerli çünkü Nowitzki ne olursa olsun “ben milli takıma gitmeyeceğim” dediğinde orada herkes bunu kabul edebiliyor ama ona rağmen her seferinde milli takıma gitmekten mutluluk duyduğunu, milli takımın bir parçası olduğunu söylüyor. Kendi toplumu onun üzerinde böyle bir baskı yaratmamasına rağmen. Bizim ülkemizde de böyle olması lazım. Buraya gelenler buraya istekli, gönülden gelmesi lazım ve bu işin parçası olmalılar.

Katılıyorum dediklerinize ve ben bu açıdan bizim kadromuzu biraz şanslı görüyorum. Çünkü sizin gibi Türk Basketbolu’nun efsane oyuncularından birisi koç olarak onların başında. Bir antrenman yaptıklarında kafalarını kaldırdıkları o zaman Kerem Tunçeri’yi Hidayet Türkoğlu’nu Ömer Onan’ı Haluk Yıldırım’ı Hüseyin Beşok’u görebilirler. Yani Türk Basketbolu’na damga vurmuş isimler onların yanlarında. Böylesine tecrübeli bir kadroyla çalışmanın bu milli takım için en önemli avantajları neler?

Gençken insanın en büyük sıkıntısı nedir tecrübe burada çok önemli bir şey. Bir yaşa geldiğinizde, çocuk sahibi olduğunuzda onu da görüyorsunuz. Kendi çocuklarınızı hata yapmaktan alıkoyabilecek en önemli şey insanlar bilse o yanlışın ona bir sıkıntı çıkarabileceğini, hata olduğunu yapmazlar ama bazen gençlik böyle bir şeydir. Siz söyleseniz de bazı insanlar yaparak, yaptıktan sonra bazı şeylerden ders alırlar. Bu sizin nasıl baktığınıza bağlı.

Burada sürekli olarak tecrübelerini paylaşan, geçmişten kendi hatalarından dolayı bir mantaliteye ulaşmış insanlar var ve bir tecrübe, birikim var. O birikimi almak istediği zaman oyuncuların buradan kendilerine avantaja çevirebileceği, basketbol kariyerleri için çok önemli geri dönüşler var ama bunu siz almak istediğinizde alabilirsiniz, almak istemezseniz de hayat her türlü sonuca açık. Ya bundan çok ağır sonuçlar ödeyebiliyorsunuz ya da belki bazen ucuz kurtuluyorsunuz.

O anlamda buradaki oyuncuların burada çok büyük anlar yaşamış, kırılma anları yaşamış, başarılar yaşamış eski oyuncu topluluğuyla beraber bunu paylaşma şansı var. Ben onları o anlamda şanslı görüyorum ama bizler daha şanslıydık geçmişte bizim jenerasyona baktığınız zaman. Çünkü bu kadar çevremizde soru işareti olmayan, kafamızda çok daha basit bir yaşantımızın olduğu ve sadece bir kararı almak bizim için yeterli olan bir dönemdeydik. O da basketbol oynamayı istediğin sürece, sahada olmayı istediğin sürece bir şey düşünmene gerek yoktu.

Şimdi onların hayatı çok komplike o yüzden dünyada herkes sineğin bile yağını çıkartmak isteyen her fırsatı değerlendirmeye çalışan oyuncuların etrafında da oluşmuş bir ekonomi var. Bu ekonomiyle de beraber o çevredeki insanların beklentileri ve kaygıları da oyuncuların omuzlarına yüklendiği zaman o yaştaki oyuncuların bu kadar rekabetin sert olduğu sahadaki oyun içerisinde, dışarıda da bu problemlerle yaşaması çok daha zor. Eskisinden çok daha fazla yardıma ihtiyaçları var ama yardıma da açık olmaları lazım. O anlamda da milli takımda da bu anlamda, bu tecrübede çok insan var.

Sizin de dediğiniz gibi çok önemli başarılar yakalamış isimler var onların yanlarında. Bu başarılardan en önemlilerinden biri de EuroBasket 2001’de ikinciliği ki birçok insana basketbolu sevdiren turnuvaydı o. Ben de buna dahilim. 10 yaşındaydım ben o turnuva olduğunda. O zamana kadar basketbolu seviyordum ama ondan sonra tutku haline dönüştü. Birçok açıdan şu anki milli takım kadrosu o takıma benzetiyorlar. Çünkü işte genç oyuncular var, yetenekli oyuncular var bunların yanlarında da onlara abilik yapabilecek tecrübeli oyuncular var. Siz bu benzetmeye katılıyor musunuz, sizce bu takım benzerlik gösteriyor mu bazı konularda?

Tabii basketbolun da en önemli yanlarından biri insanlar hep geçmişle benzerlikler kuruyorlar. O takımla belki birkaç tane benzerlik bulunabilir ama o zamanki ülke basketbolu da dünya basketbolu da bugünden çok farklıydı. Ben çok fazla benzerlik kuramıyorum ama benim gördüğüm enerji anlamında ve ülke basketbolunun seviyesi anlamında dünya basketbolunda ilk çıkışı yakalayan esasında çok öncesinden oralara gelmeyi hak etmiş ama bir türlü gelememiş bir ülkenin ilk defa o adımı atmasını sağlayan, o seviyeye çıkmış takımıydı.

Şimdi ki oyuncular o anlamda çok daha donanımlı ve hazırlıklı. Belki birkaç tane NBA oyuncumuz vardı o dönemde ama ülke için herkes bazı şeyleri ilk defa yapıyordu. İlk defa NBA’ye oyuncular gidiyordu. Onlar için ilk defa böyle bir süreç vardı. Yani birçok şeyi biz yaşayarak öğrendik. Şimdi ki oyuncuların birçok konuda farkındalığı çok daha fazla. Onun için inşallah orada yaptığımız hatalar vardı o süreçten sonra 2001’den 2010’a kadar gelen süreçte o jenerasyon çok daha büyük başarılara imza atabilirdi. Burada işte bireysel hatalar da oldu, birçok hata oldu ama bunlar normal.

İlk defa o noktalara gelmiş oyuncular, ilk defa bu noktalarda mücadele eden koçlar, yöneticiler o anlamda o süreç çok fazla önceden planlanarak, programlanarak yönetilemedi ama şimdi burada çok daha fazla tecrübeliyiz. Eğer inşallah o seviyede basketbol oynamaya başlayalım… Biz buradan çok daha ileriye dönük devamlılığı olan ve o devamlılığı sürdürecek jenerasyonla bir basketbol başarısı elde edebiliriz.

Ligde ve Avrupa’da birçok oyuncumız kendi kulüp takımlarında aktif roller almaya başladı bu sezon. Sertaç Şanlı‘nın performansını görüyoruz, Alperen, Berk, Doğuş gibi Türk oyuncular hem ligde hem Avrupa’da artık ciddi bir faktör haline dönüştüler. Milli takım antrenörü olarak oyuncularımızın bu gelişimleri konusunda neler düşünüyorsunuz?

Bir kere öncelikle üzülüyorum. Çünkü Sertaç Şanlı‘nın bugün geldiği noktada herkes çok mutlu ama Sertaç çok büyük mücadele verdi. Sertaç bunu 6-7 sene önce de yapabilirdi. Bir şekilde esasında Türk basketbolunda oynadığı pozisyonda en fazla zarar gören oyunculardan biri. Onun adına çok seviniyorum. Sadece Anadolu Efes için değil, EuroLeague’de her takımda oynayabilecek bir oyuncu. Yani sadece Anadolu Efes‘in değerli bir parçası değil Sertaç, EuroLeague’in de değerli bir parçası.

Uzun oyuncu diye içeride oynaması için zorlandı, arkası dönük oynaması için zorlandı. Sertaç’ın kendine özgü bir basketbol yeteneği ve özelliği var. Jokic, NBA’de bunu yapınca çok değerli oldu ama Sertaç dışarıdan şut atınca Türk basketbolunda neden bu çocuk dışarıdan şut atıyor diye çok zorlandı. Ancak o kendi basketbolunu kabul ettirdi. Bizim milli takımımız için de çok değerli. Fizik olarak sağlam olduğu sürece bugün basketboldaki aklı da tecrübesi de çok önemli Sertaç’ın, çok değerli. Sadece soktuğu şut, yaptığı savunma veya attığı pas değil oyun organizasyonundaki yeri de çok önemli. Onun adına çok seviniyorum öncelikle. İkincisi de milli takım adına da çok seviniyorum. Tabii ki Alperen’in göstermiş olduğu gelişme, gayret çok önemli ama Sertaç da çok değerli. Bugün Sertaç’ın yaptıklarını göz ardı etmemek lazım Türk basketbolunda.

Bir yandan da bu isimlerin yanı sıra devşirme oyuncularımız da var. Örneğin Shane Larkin gibi. Avrupa’nın en çok saygı duyulan isimlerinden biri Türk Milli Takımı’nda forma giyiyor. Ona koçluk yapıyor olmak nasıl bir duygu? Bir de konuştuğumuz birçok kişi onun daha değişik bir karakter olduğunu, burayı gerçekten çok sevdiğini ve aynı zamanda da bir süperstar egosuna da sahip olmadığını söylüyor. Siz onun hakkında neler söylemek istersiniz, Türkiye’de forma giydiği için neler hissediyorsunuz?

Ben Shane Larkin’in Avrupa’da oynadığı basketbola çok saygı duyuyorum, oradaki performansına çok saygı duyuyorum. Ben şimdi milli takım antrenörü olarak şu bakış açısına sahip olmam gerektiğine de inanıyorum ve öyle de yapıyorum; Yani Göksenin‘den bir farkı yok Shane’in, Şehmus’dan bir farkı yok. O da bu milli takıma oynamak için büyük bir özveri veriyor.

Tabii ki oyun içerisinde bizim için değerli bir oyuncu. Yapabildikleri, hücumda aldığı liderlik, özellikle son oynadığımız Hırvatistan maçının son 3-4 dakikasında yaptığı savunma zaten onun milli takıma bakış açısı ve milli takımın bir parçası olduğunu çok güzel gösteriyor. Yani orada almış olduğu liderlik sadece her topu atarak değil, savunma yaparak da ne kadar doğru bir seçim olduğunu da gösteriyor.

Yani yetenekli oyuncu ile oynamak ben oyunculuktan da geldiğim için yetenekli oyuncuların takımdaki liderliği almasına, onların oradaki rolüne çok değer veren bir antrenörüm. Ama Shane Larkin o anlamda saha içerisinde fark yaratacak, sorunları çözebilecek bir adam. Bir antrenöre çok yardımcı olacak bir oyuncu. Onun için Shane Larkin’e burada isteyerek bu takımın parçası olması çok değerli ama inanın Şehmus’un da yapmış oldukları, kendi takımında almış olduğu liderlik, yarattığı fark çok değerli.

Buğrahan’ın basketbol kalitesi de benim için çok değerli. Shane burada yetenekleriyle tecrübesiyle buradaki genç oyunculara da model olan bir oyuncu. Onun milli takımın bir parçası olması diğer 11 tane oyuncuyla beraber, bizler için çok önemli. Ben onun basketbola yeteneklerinden çok oyuncu anlamında karakteri ve bu işin parçası olma adına göstermiş olduğu duruşa saygı duyuyorum. O birçok genç oyuncuya da örnek olacaktır.

Önümüzde Olimpiyat Elemeleri olacak. Böyle zorlu bir ortamda uzun vadeli plan yapmak çok zor ama çok güçlü rakiplerle de karşılaşma olasılığımız var gibi gözüküyor. Sizce milli takımımızın bu elemeler öncesinde en büyük avantajları neler?

Bir kere özgüvenimiz tekrar yerine geldi. 5-6 tane milli takımlarda az süre almış veya hiç oynamamış yeni bir ekip pencereleri oynadı ve oradan güçlenerek çıktığımızı düşünüyorum. Bu süreç hazırlık dönemine de sirayet edecek ama şu anda ligler nasıl bitecek, bu pandemi nasıl etkileyecek, ne kadar çalışma imkanı bulabiliceğiz, NBA’deki oyuncularımızın hangilerini alabileceğizyani bunlarla ilgili açıkçası biz de nasıl bir süreç olacak bilmiyoruz.

Ama onla ilgili şöyle bir hazırlık yapıyoruz; mümkün olduğu kadar geniş bir kadro hazırlayarak o kadroyu oynanacak maçlara hazır hale getirmemiz lazım. Orada kaliteli ülkeler var. Yunanistan var, Kanada var, Çekya var. Bu ülkeler kaliteli ülkeler. Ama önemli olan orada sahada kazanacak basketbolu oynayan, kazanacağına inanmış iyi bir basketbol takımının olması. Onun için bizim açıkçası birlikteliği o süreç içerisinde özgüvenle birleştirerek orayı oynamamız gerekiyor.

Şimdiden bununa ilgili bir öngörüde bulunamayız ama bizler daha iyi tanıdık kendi takımımızı, oynayan oyuncuları. Onlar da birlikte oynamayı bu dört maçta daha iyi sağladılar, uyum sağladılar. Bundan sonrasında da inşallah hep birlikte o süreçte de aynı kararlılıkla, aynı basketbol kimliğiyle devam ettireceğiz.

Peki size göre hem oyunculuk kariyerinizin hem de koçluk kariyerinizin en güzel anları nelerdi?

Şimdi oyunculuk kariyerimde şöyle söyleyeyim esasında tabi geçmişe döndüğüm zaman baktığımda insanlar hep başarıları düşünüyor. Şöyle söyleyeyim güzel anları düşünüyor. Oyunculukta daha farklı. Oyunculukla antrenörlük ikisi birbirinden farklı iki tane meslek gibi. Onun için şunu söyleyeyim ben geçmişe dönüp baktığımda hayatımla ilgili geçmişte bana acı veren bütün başarısızlıkların bugün baktığımda esasında çok değerli olduğunu görüyorum. O gün başarısız olarak beni çok mutsuz eden şeyler hep başarılarda çok büyük mutluluklar ve anları yakalayan zihnin aslında başarısızlıklarında hayatımda ne kadar değerli olduğunu söylüyor bana ve onları da hatırlıyorum. Onlar da benim hem kişiliğimin hem antrenörlüğümünde oyunculuk sonrasında oluşumunu sağlayan kırılma anlarıdır hayatımda. Onun için böyle bir anı veya nedir bu başarılar, anlar onunla ilgili hayatımda en önemli oyunculuk döneminden gelen belirgin şey basketbolun dışında olmuştu esasında.

Zannedersem 2002 senesinde fair-play ödülü kazanmıştım. Onunla ilgili de Olimpiyat Komitesi’nin verdiği Türkiye’deki fair-play ödülüyle de davranış dalında Dünya Olimpiyat Komitesi’nin toplantısına gitmiştim. O zaman tabi bizim ülkemizde de fair-play konuşulur ama insan karakteri, kişiliğiyle de ilgili bir şeydir. Bazen deriz… Bazı oyuncu vardır farketmez hakemle diyaloga girdiğinde doğruyu söyler, bazı oyuncu da sesini çıkarmaz, hakem hata yaptığında da hakemi düzeltme anlamında doğruyu söylemez. Bunlarla ilgili o zaman böyle bir algı yoktu Türk sporunda. Sonrasında farkına vardım. Ondan sonra Dünya Olimpiyat Komitesi’nin organizasyonuna gittiğimde de esasında bunun ne kadar değerli olduğunu başka ülke sporcularıyla ve hikayeleriyle gördüğümde o zaman bunu anlamıştım. Benim için çok değerlidir. Yani belki bir anlık bir şey, bir davranışımdan dolayı öyle bir ödüle layık görülmem ama benim için oyunculukta aldığım bireysel başarılarımın da kulüp başarılarımın da ötesindedir.

Antrenörlükte de başarı olarak, güzel anlar veya benim aklımdan çıkmayan şeyler olarak antrenörlük daha uzun vadeli bir bakış açısı ve program gerektiriyor. Her ne kadar Türkiye’de bunu yapmak zor olsa da ama bir kulüp bir noktadan başlayarak işte ikinci ligden başlayarak bir seviyeye geldiği zaman o kulübün sonunda gelmiş olduğu seviye aldığınız sonuçlarla değil, hem organizasyon olarak hem de basketbol olarak bir seviyeye geldiğinizde o da bir çocuğu yetiştirmek gibi bir duygu. İnsanı çok mutlu ediyor. Bunu ben Banvit’te de yaşadım, Tofaş’ta da yaşadım. Darüşşafaka‘da da bu süreçte çalışmıştım. İkinci ligden Türkiye Ligi’nde final oynayacak seviyeye, EuroCup’ta çeyrek finale kalacak seviyeye geldiğiniz zaman o gelişmeyi ve aşamayı gördüğünüzde yaptığınız işte de ileriye dönük sizi çok motive eden ve tatmin sağlayan bir duygu oluyor.