By Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
EuroLeague Playoffları basketbolun seyir zevki olarak en üst seviyeye ulaştığı 2 haftalık bir dönem olarak hafızalarımıza kazınan onlarca hikayenin mimarı.
Aslında EuroLeague Playoffları’ndaki hiçbir eşleşmeyi kaçırmamak, kendisini basketbolsever olarak nitelendiren bir insanın o 2 haftalık süreçteki en büyük ajandası olmalı ve bir playoff eşleşmesini takip etmek için onun EuroLeague playoff mücadelesi olması gayet yeterli bir sebep.
Ancak kimi eşleşmeler olur ki; onları daha şevkli biçimde seyretmek adına zihinlerde farklı etkenlerin oluşturduğu bazı izler kalmış olur.
2021 Playoffları’nda 3. sıradan matematiğe dahil olan Anadolu Efes ile 6. sıranın sahibi Real Madrid‘in mücadelesi de tam olarak böyle izler barındıran bir rekabet.
2015 Playoffları’nda da kozlarını paylaşan bu iki ekip özellikle son yıllarda Efes‘in eriştiği düzey ve Madrid temsilcisinin yıllardır oturduğu o ekol koltuğu bakımından önemli bir çekişmeye sahip.
2019-2020 normal sezonu açısından da organizasyonun iptaline giden yolda ilk iki sırayı paylaşan kulüplerin ertesi yıl daha farklı durumlarda da olsa son 8 takımın mücadelesinden nasiplerini alacak olmasını takip etmek bakımından değerli.
O günlerden bugünlere gelene kadar Real Madrid çok kıymetli parçalarını kaybetti ve eski gücünde değil. Normal sezonun ilüzyonu olmaz. Real 34 hafta boyunca o alışıldık ihtişamlı görüntüsünü çizemedi.
Ama playofflar bünyesinde ilüzyon barındırabilir. Yine Final Four’lar kadar olmasa da barındırabilir. Anadolu Efes ile Real Madrid’in önümüzdeki çarpışmalarına daha ilgiyle yaklaşılmasını sağlayacak 5 sebep Eurohoops Fırın’ın kaleminden huzurlarınızda.
1. Campazzo yoktu; şimdi de Deck yok!
Facu Campazzo’nun Real Madrid kadrosundaki ehemmiyetini burada tartışmaya açmamak lazım. Campazzo’nun gidişi Real’i beklenenden çok daha büyük bir buhrana itti.
Bu belki sonuçlara tam olarak bu şekilde rastlamamış olabilir; ya da rastlamış da olabilir. Sonuç olarak bir şekilde kendilerini playoff defterinin bir sayfasına yazdırmayı başardılar ve yollarına devam ediyorlar.
Campazzo ise bu takımın can damarı denilebilecek en büyük yıldızıydı. İlham verici bir kariyere imza attı İspanya çerçevesinde.
Bütün bunların yanı sıra saha içini okuyacak olursak savunmada topa baskısıyla oyunu bozmayı iyi bilen, rakip kısalara atak ederek plan bozma konusunda Efes‘e en büyük sıkıntıyı yaşatabilecek oyuncuydu. Hadi, her şey bir kenara; ne kadar çembere atak etmesiyle bildiğimiz bir oyuncu olmasa da Madrid’de ikili oyunları yönetmesi ve dış şut katkısıyla hücumun da en değerli parçalarından birisiydi.
Onun yokluğunda net bir kısa savunmacılarının varlığından söz etmek zor. Carlos Alocen bu konuda iyi bir efor sarf ediyor ancak henüz hâlâ toy.
Facu bu özellikleriyle Efes rekabetinde de belirleyici bir profildi. Çünkü kısaları böylesine dominant bir Efes karşısında topa baskı uygulayabilecek her oyuncunun kıymeti arşa çıkıyor.
Gabriel Deck ise Real Madrid‘e ilk geldiği dönemden itibaren gelişimiyle takdir toplayan ve rotasyondaki kritikliğini zaman içerisinde kazanmış bir isimdi.
Her ne kadar Campazzo gibi ön planda bir oyuncu olmasa da kanat rotasyonunda eşleşme sorunu yaratabilecek bir forvet olarak Deck’i de çok arayacaklar. Yokluğunun kolaylıkla üstünun kapatılabileceği konusu büyük şüpheler barındırıyor çünkü oyun aklı yüksek ve sırtı dönük oyunu da oynamayı bilen, yeri geldiğinde bir ceza atıcısı olarak da öne çıkabilen bir oyuncuydu.
Bu noktada Los Blancos adına ciddi bir kriz ortamı söz konusu ve belki de onlar için en zor sayılabilecek eşleşmeyle nisan ayına girdiler. Krizin çözümü kimin elinde sorusunun cevabı da Pablo Laso’dan başka bir kişi olamaz.
2. Pablo Laso bu krizden de çözümle kurtulabilecek mi?
Pablo Laso böyle sıkıntılı dönemleri çok yaşadı, yaşıyor. 2016-17 sezonunda harika bir gidişata sahipken sakatlıklar sonucunda epey de domine edildikleri bir oyunla İstanbul’da Final Four’un ev sahibine kaybettiler, öncesinde bir İstanbul takımına daha playofflarda çok büyük tavizler verdiler.
Ertesi sezon ise daha da güçlü geldikleri ve rotasyon derinliği olarak da daha iyi durumda oldukları bir sezonda şampiyonluğa ulaştılar ancak bu da çok kolay olmadı. Genellikle bir zorluk yaşama mevzusu hep söz konusu oluyor Laso’nun Real Madrid‘inde.
Genellikle de Laso özelinde bir aşırı negatif eleştiriye maruz kalma mevzusu söz konusu oluyor. Bu sezon en net örneklerini görüyor olabiliriz.
Ortama bakın ki; Tavares’in inanılmaz bir eforla oynadığı dönemde Alex Tyus için bonservis ödenen bir yapıdan söz ediyoruz. Laso, Tavares’e o kadar acımış olacak ki Tyus transferinin dahi ne kadar gerekli olduğunu direkt olarak kendisi “Edy’nin canı çıkacaktı” ifadeleriyle doğruladı.
Koskoca bir EuroLeague devini 2021 yılında Alex Tyus eklemesiyle dengede tutmaya çalışmak ve bunu da belli ölçüde başarmak her koçun harcı değil. Bunu kabul etmek lazım.
Zaten Laso’nun dünyaca bir tablo oluşturulsa zirvelere oynayabilecek bir coaching unsuru olduğu açık. Olağandışı bütçelere ve yıldızlara hükmetmesi buna karşı argüman olarak sunulabilecek bir şey değil.
Campazzo ve Deck gibi iki önemli parçasını kaybetmiş, umutlara tutunmaya mahkum bir takımın da en büyük ümidi yine o olacak. Ancak çok da ümitli olmamalarında fayda var.
3. Efes‘in üstünde bir baskıdan söz edecek miyiz?
Sezon başında Efesli oyunculara geçen sezon şampiyonluğa giden takımın yolda kalması konusunda üzerlerinde bir baskı oluşup oluşmayacağı hakkında sorumuzu ilettiğimizde genel olarak yanıtları olumsuzdu ve geleceğe güvenle bakıyorlardı.
Bakmamaları için de bir sebep yoktu ama sezon başlangıçları pek o yönde değildi. Zaten koç Ergin Ataman kendisi de sezon başında yaşadığı moral – motivasyon düşüklüğünden ve odaklanma noktasında sorun yaşadığından bahsetmişti.
Shane Larkin’in de diz ameliyatları sonrası kadroya geç katılıp geçen sezonki temposunu da bir ölçüde yitirmiş olması eski oyun ritimlerine ulaşmalarını engelledi.
Ancak gerçekten çok değerli bir takım. Oyun olarak ezilmeyecek kadar ortalama bir seviyede oldukları her dönemde ayrı bir yıldızın sürükleyebildiği çok değerli bir takım.
Basketbol IQ’su bakımından da ligin en derinlikli oyuncularına sahip oldukları bir gerçek. Krunoslav Simon, Vasilije Micic, Adrien Moerman gibi çok akıllı isimlerle yola devam ettikleri sürece o muazzam akıcılıkla çok da sorun yaşamıyorlar.
Sezon başında araya aylarca basketbol oynanmayan bir süreç ve öncesinde kesinlikle şampiyonluğa ilerleyeceğini düşünen bir camianın burukluğu girmişti ama şu an böyle bir atmosfer söz konusu değil.
Son derece motive bir Ergin Ataman…
Efes‘in en büyük avantajı bu olsa gerek. Hatta onları diğer takımlardan ayıracak en kritik şey Larkin, Micic ve oyun kurgusu falan değil. Son derece motive bir Ergin Ataman.
Tabii bu işin edebiyat kısmı. Gerçekler bundan çok uzak olmasa da buna çok yakın da değil. İşi yine saha çözüyor, parkeye yansıyan şey…
Burada şahsen belirteceğim görüş ise Efes‘in böyle bir baskıyı üzerinde hissetmeyeceği kadar güçlü bir karakter bütünü inşa ettiği yönünde ama playofflar dediğimiz şey her tür negatifliğe de gebe olabiliyor.
4. Efes‘in dominant kısalarına karşı Tavares’li boyalı alan
İki takımın kadrolarını bir kağıda yazıp üzerinde düşünmeye başlayınca karşımızda görünen fotoğraf gereksiz enteresan.
Kısa rotasyonunda Anadolu Efes‘in çok ama çok ciddi bir üstünlüğü söz konusu. Zaten Efes‘in çoğunlukla iş bitiricileri guard ve kanatlardan oluşuyor. Tabii, Sertaç Şanlı ve Tibor Pleiss gibi silahların devreye girmesi; Moerman ve Chris Singleton gibi oyunculardan alınan katkıyla alanın açılması çok etkili oluyor ki bu zaten bir takım işi. Bu klişeye girmeye gerek yok ama gerçekten takım işi.
Vasa, Shane, Rodrigue, Kruno… Karşılarında Nico Laprovittola, Carlos Alocen, Fabien Causeur ve Sergio Llull. Kağıt üzeri değerlendirmede Efes teraziyi kırıyor; ama Efes’in uzun rotasyonunda kim olursa olsun Walter Tavares de uzunlar çerçevesinde o teraziyi paramparça ediyor.
Campazzo’nun yokluğunda Real savunmasında yükün büyüğü yine onun üzerinde. Jeffery Taylor ve Alocen’in eforları da onlar için bir itici güç sayılabilir ama boyalı alan denilen bölgedeki Tavares varlığı zihinlerde hep korkutucu bir görüntü oluşturur.
MVP ödülüne adaylar arasında çok ciddi bir şansı olan ve bence Jan Vesely‘nin sakatlığı sonrasında bu şansı daha da artan Vasilije Micic’in domine edeceği bir seri gözlemleyebiliriz. Tavares’in varlığı bu yüzden kritik. Çembere en etkili atak eden Efes oyuncusunun Micic olduğunu düşününce Cape Verdeli pivotun mesaisi daha da zorlu hale gelecek. Şimdiden rüyalarına girmeye başlamış olabilir.