By Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Turkish Airlines EuroLeague Playoffları’nda Anadolu Efes, Real Madrid‘le karşılaştığı serinin ilk iki karşılaşmasını oynadı.
İlk mücadele 20 Nisan Salı günü Sinan Erdem Spor Salonu’nda oynanırken Efes ilk yarısı kıran kırana geçen karşılaşmayı ikinci devre vites artırarak 90-63 gibi baskın bir skorla aldı.
22 Nisan Perşembe günü yine Sinan Erdem’de ev sahipliğini Efes‘in yaptığı ikinci maçta ise Ergin Ataman’ın öğrencilerinin 91-68 gibi bir üstünlüğü söz konusuydu.
Real Madrid‘in kadrosundaki eksiklikler ve zayıflıklardan dolayı Efes‘in saha içindeki bu dominasyonunun çok beklenmedik bir yanı yoktu ancak karşılarına çıkabilme ihtimali olan her negatif durumu bile bir şekilde lehine çevirmeyi başaran bir takım olgusu görmek leziz iki galibiyeti getirdi.
Efes seri genelinde şimdiye kadar oynanan maçlarda yüzde 46 ile şut atarken Real bu konuda yüzde 24 gibi bir oranda kaldı.
Eurohoops Fırın da Lacivert-Beyazlılar’ın bu üstünlüğünü tıpkı normal sezonda olduğu gibi saha içi analiziyle ele aldı.
Efes Güle Oynaya
Maçın ilk çeyreğinde Ergin Ataman belki Shane Larkin’i çeyreğin sonlarına doğru sahaya sürme planını uygulayacaktı ama Real Madrid çok agresif bir savunma kurgusuyla maça başlayınca biraz erken cayma durumunda kaldı. Bu bölümde belki iki faul aldı ancak Tristan Vukcevic’in arzusu da çember koruması açısından Real adına değerliydi.
Larkin’in girişiyle Efes daha geniş alanlar bulup rahat hareket etmeye başlayınca skor konusundaki kısırlık da çözüme kavuştu. Ribaund bölgesindeki agresiflik Real adına oyunun ivmesini değiştiren etkenler arasındaydı. Krunoslav Simon‘un özgüvenli tercihleri bu eşiği aşmakta çok büyük yardım sağladı.
İkinci çeyrek Ergin Ataman ve ekibi açısından biraz daha ana akım kısaları devreye sokabilme uğraşıyla geçen bir süreç oldu. Bununla birlikte Efes nasıl alışkanlıklarıyla büyüyen bir takımsa, Real de yıllardan beri süregelen alışkanlıklarıyla oyunu dengede tutmayı başardı. Bu bakımdan Nico Laprovittola ve Alberto Abalde’nin ikili oyunlar üzerinden aldığı sorumluluk da onlara epey oyunu tutma yolunda yardımcı oldu.
Usman Garuba’nın çizgi dışındaki savunması ise ilk yarıda onlar adına daha evvelden tahmin etmesi zor fakat işlevli bir opsiyon oldu. Real bazındaki teknik detayların daha baskın olduğu ama Efes‘in de hiçbir şeyin altında kalmadığı bir süreçti bu.
İkinci yarıda Laso’nun Laprovittola – Abalde eksenli ilk yarıda işleyen ikili oyunlara yönelik ısrarı Efes‘in müthiş saldırgan savunma çabasıyla geri döndü. Farkın çift haneyi bulmasını sağlayan başlıca etken zaten Laso’nun bu ısrarı oldu ki aslında çok da eleştiri götürecek bir tercih değildi. Yalnızca bunun Shane Larkin’in top aldırmama odaklı çabası ve Efes’in ikili oyun sonrasında yerleşiminde sanki bir ezber uyguluyormuşçasına hareketlilik – tutarlılık senkronizasyonunu yakalamasını iyi okuyup elindeki alternatiflere daha erken yönelmeliydi.
Maçın sonunda Ergin Ataman da basın toplantısında Shane’in Nico Laprovittola üzerindeki bu çabasına değindi ve bu eforu oyunun kilidini çözen etkenlerden birisi olarak değerlendirdi.
Savunmada ve ribaund bölgesindeki hemen her şeyden bahsetmişken Sertaç Şanlı‘nın sahanın her iki tarafındaki genel katkısına da bir şapka çıkarmak gerekir. Efes yarı sahasında Walter Tavares’e o rahatlığı tanımadığı gibi hücum sahasında da elini kolunu sallaya sallaya katkısını verdi.