Jae’Sean Tate: Bir Annenin Kaybı, NBA’e Uzanan İnatçılık Öyküsü

03/May/21 12:51 Mayıs 3, 2021

admin69

03/May/21 12:51

Eurohoops.net

Jae’Sean Tate’in NBA’e uzanan acılarla ve zorluklarla yolculuğunun hikayesi Eurohoops Çeviri farkıyla huzurlarınızda…

By Mirin Fader, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 22 Nisan 2021 tarihinde TheRinger’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

8 yaşındaki Jae’Sean Tate, her gün okula giderken otobüste ellerini kavuşturup dua ederdi: “Tanrım, lüftfen bugün başım belaya girmesin. Lüftfen bugün güzel geçsin.”

Okula vardıktan sonra sakince sınıfına geçen Jae’Sean, kendi kendine şu sözleri fısıldamaya devam edermiş: “Lütfen bugün başıma bir bela açılmasın, lütfen her şey yolunda gitsin.”

Daha sonra içindeki öfke yavaş yavaş büyümeye başlardı. Sınıftaki diğer öğrencilere sataşarak dersi bölmeye başlayan Jae’Sean, okulda çok fazla sorun yarattığı için genellikle öğle yemeklerini okulun rehber öğretmeniyle ya da müdürün odasında yermiş.

Jae’Sean, belalı bir tip olmayı hiçbir zaman istememiş. Hep çalışkan, sevecen bir öğrenci olarak görüşmek istemiş. Her şeyden çok istediği şey de başka kimseye zarar vermemekti. Jae’Sean’ın en çok istediği şey ise daha fazla canının yanmamasıydı. Yaşadığı acıları kimseyle paylaşmadığı için okuldaki arkadaşları, Jae’Sean’ın durumundan bir haberdi.

3. sınıftaki Jae’Sean, neden Ohio’da üvey annesiyle yaşayan babası Jermaine’in yanına taşındığını anlatacak kelimeleri o dönemde bulamıyordu. Annesi Cori Key’in doğumgününü kutlamak için bir arkadaşıyla Toronto’ya giderken onu anneannesinin evine yollarken hissettiklerini de…

O gün Jae’Sean’ın tek söyleyebildiği “Gitme” olmuş…

O anda Jae’Sean, annesinin kalmasını neden bu kadar çok istediğini bilmiyordu. Anneannesinde kalmayı seven uyumlu bir çocuktu. Ancak o gün içinde kötü bir his vardı.

“Gitme.” demiş annesine. “Lütfen gitmesine izin verme.” diye anneannesine de yalvarmış.

Sonraki 2 gün boyunca Jae’Sean, annesinden haber alamamış. O gün, anneannesiyle kiliseye giden Jae’Sean, dedesinin telefonla eşini aramasından sonra anneannesinin yüzündeki ifadeyi hala unutamamış.

Anneannesi, Jae’Sean’ı de yanına alarak Cori’nin evine gitmiş. Evin önünde birçok polis arabası varmış. Jae’Sean’ın dedesi, eşi ve torununun yanına doğru koşmuş ve ağzından şu kelimeler dökülmüş:

“O gitti. Jae’Sean, O gitti.”

Cori öldürülmüştü.

Jae’Sean, arabanın arka koltuğunda yaşadıklarına anlam vermeye çalışıyormuş. “Neden birisi böyle bir şey yapar ki?” diye düşünüyormuş.

Daha sonra üzgün ve kafası karışık bir şekilde anneannesinin evine giden Jae’Sean, bir türlü yaşananlara inanamıyordu. Uyuyakalana kadar ağlayan Jae’Sean, bir sonraki sabah uyandığında koşarak anneannesinin odasına gitmiş ve “Dün gece çok kötü bir rüya gördüm. Annem ölmüştü.” demiş.

Anneannesi, bunun kötü bir rüya olmadığını torununa açıklamak zorunda kalmış.

Houston Rockets v Orlando Magic

Aradan 17 yıl geçmesine rağmen Jae’Sean, hala sürekli annesi hakkında düşünüyor. Houston Rockets’ın 25 yaşındaki çaylağının sol bacağında bir anahtarın üstünde annesinin adının ve doğum gününün yazılı olduğu bir dövmesi var. Yakın zamanda Jae’Sean, aynı bacağının biraz daha üst kısmına annesinin portesini de dövdürmüş.

Rastgele zamanlarda Jae’Sean’ın kafasında anılar canlanıyor. Annesinin ona sarılışı, onu öpüşü. Beraber yaşadıkları ev, annesinin kullandığı araba… Jae’Sean, annesini hatırlarken gülerek “Beni ne kadar sevdiğini unutamıyorum.” diyor.

Jae’Sean, bu anıları mümkün olduğu kadar korumaya çalıştığını söylüyor. 2004’te yaşanan o felaket günden sonra doğal olarak Jae’Sean’ın tüm hayatı değişmiş. Polisin, Cori’nin cinayeti için erkek arkadaşına hüküm giydirmesi yıllar sürmüş. 3 yıl süren belirsizliğin ardından Cori’nin erkek arkadaşı, 15 yıldan müebbete kadar hapis cezası almış.

“Birçok kişi hayatımın bu tarafını bilmiyor çünkü her zaman gülümsüyorum.” diyor Jae’Sean. “Genellikle iyi bir ruh halinde olmaya çalışıyorum. Ancak bu hale gelebilmek için çaba sarf etmem gerekiyor. Çünkü hala canım çok yanıyor, bu kadar genç yaşta yaşanan bir travmanın üstünden gelmek kolay değil.”

Jae’Sean’ın kendisinden şüphe duyan herkese rağmen şu anda NBA’de oynamasının arkasındaki en büyük sebep annesi. 10 yaşından beri AAU takımlarında oynayan Jae’Sean, sürekli yetersiz görülen fiziği sebebiyle göz ardı edilmiş. Ancak Jae’Sean, bunu motivasyon olarak kullanmış.

2018 yılında Draft edilmemesinin ardından vazgeçmemesinin ve Amerika dışında hayallerini kovalamasının sebebi de annesiymiş…

“Asansöre binmedim, merdivenden çıktım… Önemli olan hedeflediğiniz yere ne zaman vardığınız değil. Oraya varmanız. Şu anda da bu noktada kalabilmek için çalışıyorum. Bu benim hırsımı arttırıyor.” diyor Jae’Sean.

Houston Rockets’ın ilk beşine yerleşen ve hayal kırıklığı yaratan bir sezondaki ender parlak noktalardan birisi olan Jae’Sean, bu sezon oynadığı maçlarda 11.1 sayı – 5.4 ribaunt ve 2.2 asist ortalamaları yakaladı. Çok az basketbolcunun kendisini kanıtlayabildiği bir lige ait olduğunu gösteren Jae’Sean, şu anda takımının en çok süre alan oyuncusu ve sayı – ribaunt ve asist kategorilerinde de takımında ilk üç içerisinde bulunuyor. Mart ayında Hawks karşısında 25 sayıyla kariyer rekorunu kıran Jae’Sean, kimsenin beklemediği şekilde Rockets’ın lideri olmayı başardı. James Harden ve P.J. Tucker gibi önemli oyuncuları takas ettikten sonra ligin en kötü ekiplerinden birisi haline gelen Rockets’ta Jae’Sean, sezon boyunca gösterdiği performansla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.

Hiçbir pozisyondan vazgeçmeyen bir oyun anlayışına sahip olduğu için kendisiyle gurur duyan Jae’Sean, 1’den 5’e kadar neredeyse her pozisyonu savunabiliyor. Rockets genel menajeri Rafael Stone, Jae’Sean hakkında “Kimi savunursa savunsun Jae’Sean’e güveniyoruz.” diyor.

“Kesinlikle derinliği olan bir oyuncu. Gerçek üstü post yetenekleri var ve gerçekten iyi bir pasör.” diyor Stone. “Topu gayet iyi kontrol ediyor ve top elindeyken kafası sürekli yukarıda. Normalde kanat oyuncularında ya da uzunlarda bunu görmezsiniz. Takım arkadaşlarının işini çok daha kolay hale getiriyor.”

Jae’Sean, Tucker’ı kendisine örnek aldığını söylüyor. “NBA, tam olarak benim ihtiyacım olan dönemde değişmeye başladı.” diyor Jae’Sean son yıllarda trend haline gelen small ball akımını işaret ederek.

Plus-minus istatistiğine göre Jae’Sean,  bu sezon ligin en değerli çaylağı konumunda. Nisan ayında en iyi sezonunu geçiren Jae’Sean, 13.2 sayı – 5.5 ribaunt ve 1.4 top çalma ortalamaları yakalamıştı. Genellikle rakibin en iyi oyuncusunu savunan Jae’Sean, asla vazgeçmeyen bir oyun anlayışına hakim. Çünkü içten içe Jae’Sean, hala 4. sınıfta topun peşinden yere atlarken dişini kıran o öfkeli çocuk.

O dönemde Jae’Sean, her ortada kalan topu her ribaundu almaya çalışıyordu. Çünkü topu eline aldığında acısı hakkında düşünmesine gerek yoktu. Öfkesini, annesini düşünmeden durabiliyordu. 40 dakika boyunca özgürdü…

Jae’Sean, annesini kaybettikten sonra ne kadar korkmuş ve dağılmış hissettiğini hala unutmamış.

“Ne yapacağım? Nerede yaşayacağım?”

Geriye dönüp o dönemde yaşadığı belirsizlik hakkında konuşurken Jae’Sean, “Benim için çok zordu çünkü beni kimin isteyeceğini bilmiyordum bile.” diyor 25 yaşındaki oyuncu.

Tabii ki babası ve üvey annesi ona evlerini açmıştı. Anneannesi ile dedesi de aynı şekilde. Ancak Jae’Sean sadece bir çocuktu. Yaşadığı yasın büyüyüp onu çiğnemesinden kaçmaya çalışıyordu. Çocukluk günlerini hatırlarken Jae’Sean, “Her şey çok çabuk oldu.” diyor.

Babasının yanına taşındığında yeni bir başlangıç yapmak ona iyi gelmişti. Yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni öğretmenler… Jae’Sean buraya uyum sağlamaya çalışıyordu ama bir yandan da sadece 8 yaşında olmasına rağmen kuvvetli bir sorumluluk bilinci gelişmişti: “Evin adamı ben olmalıyım.” diye düşünüyordu.

Babası 1990’lı yıllarda Ohio State’te basketbol oynadıktan sonra profesyonel kariyeri için Amerika dışına çıkmıştı. Jae’Sean, yaşları 1 ve 6 arasında değişen 5 kardeşin en büyüğüydü. Annesine sofrayı kurarken ve ev işlerinde yardımcı olurdu. Kız kardeşlerinin saçlarını örerdi.

Ancak annesinin vefatının ardından Jae’Sean’ın yas tutacak vakti yoktu. Ailesinin ona ihtiyacı vardı. “Ben ona güveniyordum.” diyor Jenice. “Her zaman tam zamanında yetişirdi.”

Jae’Sean de üvey annesine karşı her zaman minnettar kaldığını söylüyor. Jenice, Jae’Sean’ı tıpkı kendi çocuğu gibi sevmiş ve onunla ilgilenmiş. Anneannesi ve dedesi de aynı şekilde. Jae’Sean da sürekli olarak onlara yakın kalmış ve her Pazar günü yaşadıkları acının üstesinden gelebilmek için beraber kiliseye gitmişler.

“Ebeveynlerin, çocuklarını toprağa vermemesi gerekiyor.” diyor Cori’nin annesi Deniese. “O benim gururum, neşemdi. Onu kaybetmek tabii ki kalbimi kırdı. Ancak Jae’Sean ve kardeşleri için de çok üzüldüm.” diyor Deniese.

Ancak Jae’Sean, en genç kardeşi Damiene için her zaman güçlü kalmak zorunda olduğunu hissetmiş. “Kendimi asla rahatlatamıyordum çünkü kardeşimin de aynı şeyleri yaşadığını biliyordum.” diyor Jae’Sean. “Her şeyden korkuyorum.” demesine rağmen Jae’Sean, kardeşleri için korkusuz bir imaj çizmeye çalışıyordu.

Lisanslı bir alkol ve uyuşturucu danışmanı olan Jenice, Jae’Sean’ı bir çocuk hastanesinde terapiye götürmeye başlamış. Jae’Sean’ın bu şekilde yaşadığı travmanın etkisinden sıyrılarak hissettiği öfkeden kurtulmasını istiyormuş.

Terapi esasında Jae’Sean, kendisini sakinleştirmek için kullanabileceği yöntemler öğrenmiş. O dönemde Jae’Sean, okulda neden sorun çıkaran bir öğrenci olduğunu anlamasa da geri dönüp baktığında bazı şeylere anlam verebiliyor. “Benim başa çıkma şeklim buydu.” diyor Jae’Sean.

Jae’Sean, acısı hakkında konuşmayı pek sevmiyor çünkü kimsenin ona acımasını istemiyor. Eğer insanlar ona farklı davranırsa, bu diğer kişilerin de dikkatini çekerdi ve Jae’Sean bunu istemiyor. Bu acıyı yaşamak onun için zaten yeterince zordu, bir de başkalarının sürekli olarak bunun hakkında konuşması bu acıyı daha derin hale getirecekti. Aynı zamanda Jae’Sean, okulda hem Amerikan Futbolu hem de basketbol oynamaya başlamıştı. İkisinde de doğuştan yetenekli olduğunu fark etmesi pek de uzun sürmemiş.

Ancak fiziksel olarak diğer çocuklardan küçük olduğu için sürekli onunla uğraşmışlar. Bu yüzden Jae’Sean, hiçbir antrenmanda kaytarmamış ve kendisinden daha fizikli çocuklara karşı asla geri adım atmamış.

Jae’Sean, tıpkı babası gibi olmak istiyordu. Jermaine; zeki, sert, çok yönlü ve rekabetçi bir adamdı. Jae’Sean, fiziksel olarak babasından çok daha küçük olsa da daha zeki ve hızlı oynayarak, herkesten daha fazla mücadele ederek kendisini kanıtlamış. Jae’Sean’ın gençlik yıllarında etrafındaki birçok kişi ilk aşkı olan futbola yöneleceğini düşünse de o basketbolu tercih etmiş.

Alt yaş kategorilerinde oynadığı dönemde Jae’Sean, zar zor süre alabiliyordu. “Üstümden ısınma tişörtümü bile çıkarmıyordum.” diyor Jae’Sean. 2. sınıfta bütün maç boyunca kenarda oturduğunda benchte ağlamaya başlamış. Neden bir türlü oyuna girmediğini anlamaya çalışıyormuş.

O yaşlarda Jae’Sean, koçlarından sürekli olarak “Çok ufaksın.” cümlesini duymaya alışmış. Ancak orta okula geldiğinde bu cümle “Çok ufaksın, ama oynamayı biliyorsun.” olarak değişmiş. İlerleyen yıllarda Jae’Sean, boy atsa da hala pozisyonu için ufak olarak görülüyordu. O ise insanları onun hakkında yanıldıklarını kanıtlamak için hırs yapmış. Amerika’ya dönen babası, basketbolun fundemantal tarafını ona öğretmiş. Babası ondan çok daha büyük ve kuvvetliydi. Bu yüzden postta babasını savunmaya çalışırken Jae’Sean, daha sert oynamaya başlamış. “Biraz canımı sıkıyordu.” diyor Jermaine o günler hakkında. “Ne kadar sert oynarsam oynayayım asla geri adım atmıyordu.”

Babası, Jae’Sean’in asla kaytarmasına izin vermemiş. Jae’Sean’ın attığı bir şut potaya değmediğinde ona 10 tane şınav çektirirmiş. Her antrenmanın sonunda 10 tane arka arkaya serbest atış sokmadan salondan oğlunu çıkartmazmış. 7. sınıfta Jae’Sean, birkaç dakika oynamak için oyuna alınmıştı. Bir hücum ribaundu alan Jae’Sean, pozisyonu tamamlayamasa da mücadele etmekten vazgeçmemiş ve 4 kez üst üste hücum ribaundu almış. Koçunun onu destekleyen tavrını gördükten sonra “Tüm yapmam gereken bu mu?” diye koçlarına sormuş.

“Evet, bu! Aynen devam et” cevabını vermiş koçları.

O anda Jae’Sean, bir şeyin farkına varmış. Mücadele etmek onu başarıya taşıyacaksa bunu yapabileceğini fark etmiş. Çünkü annesi de eskiden aynı bu zihniyete sahipmiş.

Cori, lisedeki 2. senesine kadar basketbol oynamış ve takımdaki diğer bütün kızlardan çok daha fazla mücadele eden bir oyun yapısına sahipmiş.

Ortada kalan toplar için yere atlar, kendisinden daha fizikli rakipleri savunmaya çalışırmış. Eğer birisi üstünden sayı atarsa, Cori bunu kişisel algılarmış ve asla kimseden korkmazmış.