By Mirin Fader, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 22 Nisan 2021 tarihinde TheRinger’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
8 yaşındaki Jae’Sean Tate, her gün okula giderken otobüste ellerini kavuşturup dua ederdi: “Tanrım, lüftfen bugün başım belaya girmesin. Lüftfen bugün güzel geçsin.”
Okula vardıktan sonra sakince sınıfına geçen Jae’Sean, kendi kendine şu sözleri fısıldamaya devam edermiş: “Lütfen bugün başıma bir bela açılmasın, lütfen her şey yolunda gitsin.”
Daha sonra içindeki öfke yavaş yavaş büyümeye başlardı. Sınıftaki diğer öğrencilere sataşarak dersi bölmeye başlayan Jae’Sean, okulda çok fazla sorun yarattığı için genellikle öğle yemeklerini okulun rehber öğretmeniyle ya da müdürün odasında yermiş.
Jae’Sean, belalı bir tip olmayı hiçbir zaman istememiş. Hep çalışkan, sevecen bir öğrenci olarak görüşmek istemiş. Her şeyden çok istediği şey de başka kimseye zarar vermemekti. Jae’Sean’ın en çok istediği şey ise daha fazla canının yanmamasıydı. Yaşadığı acıları kimseyle paylaşmadığı için okuldaki arkadaşları, Jae’Sean’ın durumundan bir haberdi.
3. sınıftaki Jae’Sean, neden Ohio’da üvey annesiyle yaşayan babası Jermaine’in yanına taşındığını anlatacak kelimeleri o dönemde bulamıyordu. Annesi Cori Key’in doğumgününü kutlamak için bir arkadaşıyla Toronto’ya giderken onu anneannesinin evine yollarken hissettiklerini de…
O gün Jae’Sean’ın tek söyleyebildiği “Gitme” olmuş…
O anda Jae’Sean, annesinin kalmasını neden bu kadar çok istediğini bilmiyordu. Anneannesinde kalmayı seven uyumlu bir çocuktu. Ancak o gün içinde kötü bir his vardı.
“Gitme.” demiş annesine. “Lütfen gitmesine izin verme.” diye anneannesine de yalvarmış.
Sonraki 2 gün boyunca Jae’Sean, annesinden haber alamamış. O gün, anneannesiyle kiliseye giden Jae’Sean, dedesinin telefonla eşini aramasından sonra anneannesinin yüzündeki ifadeyi hala unutamamış.
Anneannesi, Jae’Sean’ı de yanına alarak Cori’nin evine gitmiş. Evin önünde birçok polis arabası varmış. Jae’Sean’ın dedesi, eşi ve torununun yanına doğru koşmuş ve ağzından şu kelimeler dökülmüş:
“O gitti. Jae’Sean, O gitti.”
Cori öldürülmüştü.
Jae’Sean, arabanın arka koltuğunda yaşadıklarına anlam vermeye çalışıyormuş. “Neden birisi böyle bir şey yapar ki?” diye düşünüyormuş.
Daha sonra üzgün ve kafası karışık bir şekilde anneannesinin evine giden Jae’Sean, bir türlü yaşananlara inanamıyordu. Uyuyakalana kadar ağlayan Jae’Sean, bir sonraki sabah uyandığında koşarak anneannesinin odasına gitmiş ve “Dün gece çok kötü bir rüya gördüm. Annem ölmüştü.” demiş.
Anneannesi, bunun kötü bir rüya olmadığını torununa açıklamak zorunda kalmış.
Aradan 17 yıl geçmesine rağmen Jae’Sean, hala sürekli annesi hakkında düşünüyor. Houston Rockets’ın 25 yaşındaki çaylağının sol bacağında bir anahtarın üstünde annesinin adının ve doğum gününün yazılı olduğu bir dövmesi var. Yakın zamanda Jae’Sean, aynı bacağının biraz daha üst kısmına annesinin portesini de dövdürmüş.
Rastgele zamanlarda Jae’Sean’ın kafasında anılar canlanıyor. Annesinin ona sarılışı, onu öpüşü. Beraber yaşadıkları ev, annesinin kullandığı araba… Jae’Sean, annesini hatırlarken gülerek “Beni ne kadar sevdiğini unutamıyorum.” diyor.
Jae’Sean, bu anıları mümkün olduğu kadar korumaya çalıştığını söylüyor. 2004’te yaşanan o felaket günden sonra doğal olarak Jae’Sean’ın tüm hayatı değişmiş. Polisin, Cori’nin cinayeti için erkek arkadaşına hüküm giydirmesi yıllar sürmüş. 3 yıl süren belirsizliğin ardından Cori’nin erkek arkadaşı, 15 yıldan müebbete kadar hapis cezası almış.
“Birçok kişi hayatımın bu tarafını bilmiyor çünkü her zaman gülümsüyorum.” diyor Jae’Sean. “Genellikle iyi bir ruh halinde olmaya çalışıyorum. Ancak bu hale gelebilmek için çaba sarf etmem gerekiyor. Çünkü hala canım çok yanıyor, bu kadar genç yaşta yaşanan bir travmanın üstünden gelmek kolay değil.”
Jae’Sean’ın kendisinden şüphe duyan herkese rağmen şu anda NBA’de oynamasının arkasındaki en büyük sebep annesi. 10 yaşından beri AAU takımlarında oynayan Jae’Sean, sürekli yetersiz görülen fiziği sebebiyle göz ardı edilmiş. Ancak Jae’Sean, bunu motivasyon olarak kullanmış.
2018 yılında Draft edilmemesinin ardından vazgeçmemesinin ve Amerika dışında hayallerini kovalamasının sebebi de annesiymiş…
“Asansöre binmedim, merdivenden çıktım… Önemli olan hedeflediğiniz yere ne zaman vardığınız değil. Oraya varmanız. Şu anda da bu noktada kalabilmek için çalışıyorum. Bu benim hırsımı arttırıyor.” diyor Jae’Sean.
Houston Rockets’ın ilk beşine yerleşen ve hayal kırıklığı yaratan bir sezondaki ender parlak noktalardan birisi olan Jae’Sean, bu sezon oynadığı maçlarda 11.1 sayı – 5.4 ribaunt ve 2.2 asist ortalamaları yakaladı. Çok az basketbolcunun kendisini kanıtlayabildiği bir lige ait olduğunu gösteren Jae’Sean, şu anda takımının en çok süre alan oyuncusu ve sayı – ribaunt ve asist kategorilerinde de takımında ilk üç içerisinde bulunuyor. Mart ayında Hawks karşısında 25 sayıyla kariyer rekorunu kıran Jae’Sean, kimsenin beklemediği şekilde Rockets’ın lideri olmayı başardı. James Harden ve P.J. Tucker gibi önemli oyuncuları takas ettikten sonra ligin en kötü ekiplerinden birisi haline gelen Rockets’ta Jae’Sean, sezon boyunca gösterdiği performansla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
Hiçbir pozisyondan vazgeçmeyen bir oyun anlayışına sahip olduğu için kendisiyle gurur duyan Jae’Sean, 1’den 5’e kadar neredeyse her pozisyonu savunabiliyor. Rockets genel menajeri Rafael Stone, Jae’Sean hakkında “Kimi savunursa savunsun Jae’Sean’e güveniyoruz.” diyor.
“Kesinlikle derinliği olan bir oyuncu. Gerçek üstü post yetenekleri var ve gerçekten iyi bir pasör.” diyor Stone. “Topu gayet iyi kontrol ediyor ve top elindeyken kafası sürekli yukarıda. Normalde kanat oyuncularında ya da uzunlarda bunu görmezsiniz. Takım arkadaşlarının işini çok daha kolay hale getiriyor.”
Jae’Sean, Tucker’ı kendisine örnek aldığını söylüyor. “NBA, tam olarak benim ihtiyacım olan dönemde değişmeye başladı.” diyor Jae’Sean son yıllarda trend haline gelen small ball akımını işaret ederek.
Plus-minus istatistiğine göre Jae’Sean, bu sezon ligin en değerli çaylağı konumunda. Nisan ayında en iyi sezonunu geçiren Jae’Sean, 13.2 sayı – 5.5 ribaunt ve 1.4 top çalma ortalamaları yakalamıştı. Genellikle rakibin en iyi oyuncusunu savunan Jae’Sean, asla vazgeçmeyen bir oyun anlayışına hakim. Çünkü içten içe Jae’Sean, hala 4. sınıfta topun peşinden yere atlarken dişini kıran o öfkeli çocuk.
O dönemde Jae’Sean, her ortada kalan topu her ribaundu almaya çalışıyordu. Çünkü topu eline aldığında acısı hakkında düşünmesine gerek yoktu. Öfkesini, annesini düşünmeden durabiliyordu. 40 dakika boyunca özgürdü…
Jae’Sean, annesini kaybettikten sonra ne kadar korkmuş ve dağılmış hissettiğini hala unutmamış.
“Ne yapacağım? Nerede yaşayacağım?”
Geriye dönüp o dönemde yaşadığı belirsizlik hakkında konuşurken Jae’Sean, “Benim için çok zordu çünkü beni kimin isteyeceğini bilmiyordum bile.” diyor 25 yaşındaki oyuncu.
Tabii ki babası ve üvey annesi ona evlerini açmıştı. Anneannesi ile dedesi de aynı şekilde. Ancak Jae’Sean sadece bir çocuktu. Yaşadığı yasın büyüyüp onu çiğnemesinden kaçmaya çalışıyordu. Çocukluk günlerini hatırlarken Jae’Sean, “Her şey çok çabuk oldu.” diyor.
Babasının yanına taşındığında yeni bir başlangıç yapmak ona iyi gelmişti. Yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni öğretmenler… Jae’Sean buraya uyum sağlamaya çalışıyordu ama bir yandan da sadece 8 yaşında olmasına rağmen kuvvetli bir sorumluluk bilinci gelişmişti: “Evin adamı ben olmalıyım.” diye düşünüyordu.
Babası 1990’lı yıllarda Ohio State’te basketbol oynadıktan sonra profesyonel kariyeri için Amerika dışına çıkmıştı. Jae’Sean, yaşları 1 ve 6 arasında değişen 5 kardeşin en büyüğüydü. Annesine sofrayı kurarken ve ev işlerinde yardımcı olurdu. Kız kardeşlerinin saçlarını örerdi.
Ancak annesinin vefatının ardından Jae’Sean’ın yas tutacak vakti yoktu. Ailesinin ona ihtiyacı vardı. “Ben ona güveniyordum.” diyor Jenice. “Her zaman tam zamanında yetişirdi.”
Jae’Sean de üvey annesine karşı her zaman minnettar kaldığını söylüyor. Jenice, Jae’Sean’ı tıpkı kendi çocuğu gibi sevmiş ve onunla ilgilenmiş. Anneannesi ve dedesi de aynı şekilde. Jae’Sean da sürekli olarak onlara yakın kalmış ve her Pazar günü yaşadıkları acının üstesinden gelebilmek için beraber kiliseye gitmişler.
“Ebeveynlerin, çocuklarını toprağa vermemesi gerekiyor.” diyor Cori’nin annesi Deniese. “O benim gururum, neşemdi. Onu kaybetmek tabii ki kalbimi kırdı. Ancak Jae’Sean ve kardeşleri için de çok üzüldüm.” diyor Deniese.
Ancak Jae’Sean, en genç kardeşi Damiene için her zaman güçlü kalmak zorunda olduğunu hissetmiş. “Kendimi asla rahatlatamıyordum çünkü kardeşimin de aynı şeyleri yaşadığını biliyordum.” diyor Jae’Sean. “Her şeyden korkuyorum.” demesine rağmen Jae’Sean, kardeşleri için korkusuz bir imaj çizmeye çalışıyordu.
Lisanslı bir alkol ve uyuşturucu danışmanı olan Jenice, Jae’Sean’ı bir çocuk hastanesinde terapiye götürmeye başlamış. Jae’Sean’ın bu şekilde yaşadığı travmanın etkisinden sıyrılarak hissettiği öfkeden kurtulmasını istiyormuş.
Terapi esasında Jae’Sean, kendisini sakinleştirmek için kullanabileceği yöntemler öğrenmiş. O dönemde Jae’Sean, okulda neden sorun çıkaran bir öğrenci olduğunu anlamasa da geri dönüp baktığında bazı şeylere anlam verebiliyor. “Benim başa çıkma şeklim buydu.” diyor Jae’Sean.
Jae’Sean, acısı hakkında konuşmayı pek sevmiyor çünkü kimsenin ona acımasını istemiyor. Eğer insanlar ona farklı davranırsa, bu diğer kişilerin de dikkatini çekerdi ve Jae’Sean bunu istemiyor. Bu acıyı yaşamak onun için zaten yeterince zordu, bir de başkalarının sürekli olarak bunun hakkında konuşması bu acıyı daha derin hale getirecekti. Aynı zamanda Jae’Sean, okulda hem Amerikan Futbolu hem de basketbol oynamaya başlamıştı. İkisinde de doğuştan yetenekli olduğunu fark etmesi pek de uzun sürmemiş.
Ancak fiziksel olarak diğer çocuklardan küçük olduğu için sürekli onunla uğraşmışlar. Bu yüzden Jae’Sean, hiçbir antrenmanda kaytarmamış ve kendisinden daha fizikli çocuklara karşı asla geri adım atmamış.
Jae’Sean, tıpkı babası gibi olmak istiyordu. Jermaine; zeki, sert, çok yönlü ve rekabetçi bir adamdı. Jae’Sean, fiziksel olarak babasından çok daha küçük olsa da daha zeki ve hızlı oynayarak, herkesten daha fazla mücadele ederek kendisini kanıtlamış. Jae’Sean’ın gençlik yıllarında etrafındaki birçok kişi ilk aşkı olan futbola yöneleceğini düşünse de o basketbolu tercih etmiş.
Alt yaş kategorilerinde oynadığı dönemde Jae’Sean, zar zor süre alabiliyordu. “Üstümden ısınma tişörtümü bile çıkarmıyordum.” diyor Jae’Sean. 2. sınıfta bütün maç boyunca kenarda oturduğunda benchte ağlamaya başlamış. Neden bir türlü oyuna girmediğini anlamaya çalışıyormuş.
O yaşlarda Jae’Sean, koçlarından sürekli olarak “Çok ufaksın.” cümlesini duymaya alışmış. Ancak orta okula geldiğinde bu cümle “Çok ufaksın, ama oynamayı biliyorsun.” olarak değişmiş. İlerleyen yıllarda Jae’Sean, boy atsa da hala pozisyonu için ufak olarak görülüyordu. O ise insanları onun hakkında yanıldıklarını kanıtlamak için hırs yapmış. Amerika’ya dönen babası, basketbolun fundemantal tarafını ona öğretmiş. Babası ondan çok daha büyük ve kuvvetliydi. Bu yüzden postta babasını savunmaya çalışırken Jae’Sean, daha sert oynamaya başlamış. “Biraz canımı sıkıyordu.” diyor Jermaine o günler hakkında. “Ne kadar sert oynarsam oynayayım asla geri adım atmıyordu.”
Babası, Jae’Sean’in asla kaytarmasına izin vermemiş. Jae’Sean’ın attığı bir şut potaya değmediğinde ona 10 tane şınav çektirirmiş. Her antrenmanın sonunda 10 tane arka arkaya serbest atış sokmadan salondan oğlunu çıkartmazmış. 7. sınıfta Jae’Sean, birkaç dakika oynamak için oyuna alınmıştı. Bir hücum ribaundu alan Jae’Sean, pozisyonu tamamlayamasa da mücadele etmekten vazgeçmemiş ve 4 kez üst üste hücum ribaundu almış. Koçunun onu destekleyen tavrını gördükten sonra “Tüm yapmam gereken bu mu?” diye koçlarına sormuş.
“Evet, bu! Aynen devam et” cevabını vermiş koçları.
O anda Jae’Sean, bir şeyin farkına varmış. Mücadele etmek onu başarıya taşıyacaksa bunu yapabileceğini fark etmiş. Çünkü annesi de eskiden aynı bu zihniyete sahipmiş.
Cori, lisedeki 2. senesine kadar basketbol oynamış ve takımdaki diğer bütün kızlardan çok daha fazla mücadele eden bir oyun yapısına sahipmiş.
Ortada kalan toplar için yere atlar, kendisinden daha fizikli rakipleri savunmaya çalışırmış. Eğer birisi üstünden sayı atarsa, Cori bunu kişisel algılarmış ve asla kimseden korkmazmış.
Bir noktadan sonra Jae’Sean, kolejde oynamanın hayalini kurmaya başlamış. Büyürken Ohio’nun efsanelerinden LeBron James’i kendisine idol olarak görüyormuş. Bir noktadan sonra savunmadaki azmi ve mücadeleci yapısı, kolejlerin dikkatini çekmeye başlamış. O dönemde hala şutunun üzerine çalışması gerekiyordu fakat takımların basketbol maçlarını kazanmasını sağlayan ufak işleri yapmak konusunda Jae’Sean, o dönemde de çok iyiydi. Kolej koçları da zamanla bunun farkına vardı. Lisedeki ilk senesinde Jae’Sean, University of Detroit’ten ilk burs teklifini almış.
Daha sonra University of Akron’dan da bir teklif alan Jae’Sean, buna inanmakta baya zorluk çekmiş.
Lisedeki ilk senesinin ardından Jae’Sean, daha büyük okulların da dikkatini çekmeye başlamış. Purdue, Michigan ve Ohio State, Jae’Sean’a tekliflerde bulunmuş. Lisede yaklaşık 8 santim boyu uzayan Jae’Sean, fiziksel anlamda yaşıtlarıyla arasındaki farkı kapatmaya başlamış. “Kimsenin dikkat etmediği bir oyuncuyken bir anda ülkenin en iyi 28 yeteneği arasında görülmeye başlamıştım. Bunların hepsi sadece 1 yaz döneminde oldu.”
Sonunda babasının mirasını devam ettirmek isteyen Jae’Sean, Ohio SJae’Sean’te gitmeyi tercih etmiş. Çabucak takımın lideri ve savunma komutanı haline gelen Jae’Sean, Big Ten’in En İyi Çaylak Beşine seçilmiş. O dönemde Jae’Sean’in OSU’da koçluğunu yapan Chris Holtmann, “Bu onu motive etti.” diyor.
Jae’Sean’ın kolejdeki ikinci yılında Holtman göreve gelmeden önce takım büyük bir değişim yaşamıştı çünkü bir önceki sezon beklentileri karşılayamamışlardı. Jae’Sean, bir süre spor değiştirip futbol takımına geçmeyi bile düşünmüştü. Ancak Holtmann ve yeni koç ekibi göreve geldiklerinde Jae’Sean’ı takımda kalmaya ikna etmişler.
Jae’Sean, bu dönemde yavaş yavaş arkadaşlarına ve takım arkadaşlarına annesini anlatmaya başlamış. İçten içe her zaman insanların onun hakkında farklı düşüneceğinden korkmuş. Ancak Jae’Sean, bu savunmasız yanını etrafındakilerle paylaşabilecek gücü kendisinde bulmuş.
Annesiyle ilgili rastgele anılar hala Jae’Sean’ın aklına geliyor. Toledo’daki bir sokakta gezerken, Usher’ın Confessions albümü dinlerken. Annesinin, çocuklarına bakabilmek için hemşirelik okulunda ve yerel hastanede ne kadar sıkı çalıştığını bir saniye bile aklından çıkarmamış.
Bu anılar, Jae’Sean’ın mücadelesine devam edebilmek için gücünü arttırmış. Annesinin, onun olmasını istediği birey haline gelebilmek için asla vazgeçmemiş. İnsanlara saygıyla davranan, bir sorumluluğa sahip olduğunda bunu yerine getirebilmek için sonuna kadar mücadele eden… Annesini kaybetmek; Jae’Sean’ın aşması gereken değil beraber yaşamayı öğrenmesi gereken bir şeydi.
Jae’Sean, NBA Draftı’nda seçilmediğinde doğal olarak hayal kırıklığına uğramıştı. Takımlarla draft öncesinde antrenmanlara davet edilmediği için bunun olabileceğini hissetmişti. Ancak yine de yaşadığı hayal kırıklığının önüne geçememiş. Kolejde oynadığı dönemde insanların onu fark edebilmesi ve saygı duyması için elinden geleni yaptığını düşünüyordu. Bu yüzden bir sonraki adımının ne olması gerektiğine dair bir fikri yoktu.
Ancak dedesi David, torununun geleceğinden emindi. “NBA’e gideceğini biliyordum.” diyor David. Aile olarak, her şeyin Tanrı’nın bir planı olduğuna inanıyorlardı. İşler, her zaman istediğimiz şekilde gerçekleşmez, bazen olması gerektiği gibi olur diye düşünüyordu David.
Ailesi dışında çok az kişi Jae’Sean’ın NBA’de oynayabilecek bir yeteneğe sahip olduğunu düşünüyordu. Sadece fiziksel dezavantajları değil, istikrarsız şutu da lige girmesinin önündeki büyük bir engeldi. Kolejde iyi istatistikler yakalamıştı fakat insanlar onun profesyonel seviyeye ayak uyduramayacağını düşünüyordu. Dedesi ve anneannesi, Jae’Sean’a her zaman kendisine inanması gerektiğini hatırlatmış.
“Gecikmesi, olmayacağı anlamına gelmiyor. Tanrı’nın bir planı var. Bu senin yolculuğun ve yolun sonu çoktan belirlendi.” dermiş anneannesi her zaman Jae’Sean’a.
Sakatlık geçmişine bakınca Jae’Sean’ın bu mesajı kabullenmesinin bir gereklilik olduğunu görüyoruz. Lisedeki ilk ikinci yılından itibaren 5 yıl boyunca yaşadığı sakatlıklar sebebiyle ameliyat geçirmiş. Omzundan geçirdiği bir ameliyatın ardından sinirlerinde hasar oluşan Jae’Sean, gece saat 02.00’de büyük bir acıyla yatağında uyandığını hatırlıyor. “Birisi üstüme benzin dökmüş ve beni ateşe vermiş gibi hissediyordum.” diye o geceyi hatırlıyor Jae’Sean. O anda Jae’Sean, bu acının üstesinden gelebilirse her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünmüş.
Jae’Sean’ın yolculuğu boyunca daha birçok engelin üstesinden gelmesi gerekti. Ohio State’teki 2. yılında ciddi bir bilek sakatlığı yaşayan Jae’Sean, bir sonraki yıl ise omzundaki bağları kopardı. O dönemde yavaş yavaş kendisinden şüphe duymaya başladığını kabul eden Jae’Sean, “Bunu yapıp yapamayacağımı bilmiyordum.” diyor.
Ancak ne olursa olsun mücadele etmeye devam etti. Draftta seçilmedikten sonra Milwaukee Bucks tarafından Yaz Ligi daveti alan Jae’Sean, takıma katılmadan 2 gün önce sağ elindeki bir parmağı kırdı. Onun için her şeyin kaderinin belli olacağı yıldı ama parmağının kırılması sebebiyle hayalinden uzak kalıyordu. Jae’Sean, gözyaşlarına hakim olamıyordu.
Bu çok acımasız bir şeydi. Sürekli olarak bir şey, Jae’Sean’ın bir sonraki adımı atmasına engel oluyor gibiydi. İşler çok belirsizdi; ne NBA takımları ne de G-League takımları ona teklif yapmıyordu.
Bu dönemde Jae’Sean, Amerika dışında oynamayı düşünmeye başlamıştı. NBA’e ait olduğunu herkese kanıtlamak istiyordu. Dedesine de bunu söylemişti: “Öyle ya da böyle NBA’e gideceğim. Sadece ilk olarak bu yoldan gidip kendimi kanıtlamam gerekiyor.”
Menajeri onu arayıp Belçika’dan bir takımın onunla ilgilendiğini söylediği esnada Jae’Sean bir konserdeydi. Ancak ilk etapta sadece 5 haftalık bir deneme kontratı alacaktı. Eğer takımı etkileyebilirse sözleşmesi uzatılacaktı. “Yalnız” diye eklemişti menajeri, “Yarın yola çıkman gerekiyor.”
“Yarın mı?” diye düşünmüş Jae’Sean. Ancak birkaç saniye sonra şu söz aklına gelmiş: “İşler her zaman senin istediğin gibi olmaz, Tanrı’nın bir planı var.”
Jae’Sean, Belçika hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Hatta ilk başında Almanya’ya gideceğini sanıyordu. Daha önce hiç Amerika’nın dışına çıkmamıştı. Ohio’dan 2 haftadan daha uzun bir süre ayrı kalmamıştı. Şansına, yurt dışında oynamayı aklına koyduğu için pasaportunu çoktan çıkartmıştı.
5 haftalık deneme olarak başlayan Belçika macerası, tam 10 ay sürmüştü.
Jae’Sean, Antwerp Giants ile sahaya ilk adım attığı andan itibaren bu fırsatın çok çabuk elinden kayabileceğini anlamıştı. Takım, ona sadece bir oyuncuları sakatlandığı için ve kısa süreli ucuz bir alternatife ihtiyaç duyduğu için sözleşme vermişti. “Çok fazla bir bütçemiz yoktu.” diyor o dönemde Antwerp’in antrenörlüğünü yapan Roel Moors.
Jae’Sean, ilk çıktığı antrenmanda enerjisiyle, savunmasıyla, yaptığı smaçlarla ve takım arkadaşlarına aktardığı güzel enerjiyle kendisini kanıtlamaya çalışıyordu. Moors, takım başkanına Jae’Sean’ı tutacak parayı bulmaları gerektiğini söylemişti. 2 hafta sonra Jae’Sean, çıktığı ilk resmi maçta etkileyici hareketlere imza attıktan sonra benchin karşısında oturan takım başkanı Moors ile göz göze geldi.
Takım başkanı, sezonun geri kalanında Jae’Sean’ın maaşını ve kirasını kendi cebinden ödemişti. Jae’Sean, Antwerp’in Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde tarihi bir başarıya imza atarak Final Four’a kalmasına liderlik etmişti.
“NBA ve Avrupalı gözlemcilere fiziğin önemli olmadığını göstermişti.” diyor Antwerp’in genel menajeri Leo De Rycke. “Bir basketbol oyuncusu olarak inanılmaz zekiydi ve yönetmesi kolay bir oyuncuyud.”
Sezon bittikten sonra bu sefer Denver Nuggets formasıyla Yaz Ligi’ne dönen Jae’Sean, parlaması için zamanının geldiğini düşünüyordu.Formun Altı
Daha sonra ne mi oldu? Deprem. İlk maçına çıkmak tüneldeyken maçın deprem sebebiyle ertelendiğini öğrenmişti.
Daha ne olabilirdi ki?
Nuggets formasıyla gösterdiği inişli çıkışlı performanslar gösterdikten sonra Jae’Sean, kariyerini devam ettirmek için gözünü Amerika dışına çevirmişti. Jae’Sean, Avustralya’ya gitmeyi düşünüyordu. Çünkü LaMelo Ball ve R.J. Hampton gibi oyuncuların oynayacağı lige, NBA gözlemcilerinin mutlaka dikkat edeceğini biliyordu. Jae’Sean, başka ülkelerdeki takımlardan çok daha iyi kontrat teklifleri almıştı fakat NBA’e gidebilmek için en doğru yolun NBL’den geçtiğini düşünüyordu. Menajeri de bu plana katılmıştı.
“Jae’Sean her zaman kendisine güvendi.” diyor şu anda antrenörlüğünü yapan Stephen Martinez. “Kendisine her zaman inandı.”
Jae’Sean, Sydney Kings’e transfer olduğunda takım sahibi onu almak için havaalanına gitmişti. Peki takım sahibinin Jae’Sean’ı gördükten sonra kurduğu ilk cümle neydi? “Sen gerçekten kısaymışsın.”
Jae’Sean buna alışık olduğu için sadece gülmüş. Birkaç ay sonra Jae’Sean, NBL’in en iyi beşine seçildiğinde takım sahibi biraz utangaç bir şekilde özür dilemiş.
“Doğru şekilde oynamayı çok önemsiyor.” diyor Sydney Kings’te Jae’Sean’ın koçluğunu yapan ve şu anda yardımcı antrenör olarak Rockets’ın koç ekibinde yer alan Will Weaver. “Onun kadar işine düşkün birisi, fedakarlık yapmaya da hazır olduğunda potansiyel inanılmaz bir seviyeye çıkıyor.”
2020 yılının Mart ayında Kings ile sezonu bitirdikten sonra Golden SJae’Sean Warriors ile 10 günlük kontrat üzerine anlaşan Jae’Sean, Covid-19 salgını sebebiyle yıllardır hayalini kurduğu NBA’e kavuşamamıştı. Eğer takımı, yarı finalde elenseydi Jae’Sean, zamanında Amerika’ya dönüp Warriors ile anlaşma imzalayabilecekti.
Kings, NBL’de finale kalsa da sezonu salgın sebebiyle tamamlayamadı. Jae’Sean’in NBA rüyası, bir kez daha talihsizliklerle yarıda kalmış gibi gözüküyordu. O esnada Avustralya’da da büyük yangınlar başlamıştı. Her yerde kül vardı. Buna rağmen Jae’Sean, umudunu kaybetmiyordu. “Odağımı hedefimden ayırabilecek hiçbir şey yok. Bu yolda birçok insan kaybettim, birçok ameliyata girdim. Doğal afetlerle, salgınlarla mücadele ettim. Ama hala buradayım.”
Rockets, Jae’Sean’ı takip eden takımlardan bir tanesiydi. Rockets’ın personel direktörü Jimmy Paulis, birkaç kez onu canlı izlemek için Avustralya’ya gitmişti. “Jae’Sean, dikkatimizi çekmişti.” diyor Paulis. “Sahanın iki tarafında da oyuna etki edebilen oyuncular bulmak kolay bir şey değil.”
Jae’Sean, Rockets ile 2 yıllık bir sözleşme imzaladığında sonunda hayaline kavuşmuştu. Rockets, 2 yıllık bir sözleşme vererek ona inandıklarını gösteriyordu. Sonunda Jae’Sean, hedefine ulaşmıştı. Sonunda birileri ona inanmıştı.
Artık gecenin bir yarısında dünyanın öbür ucundan ailesini aramasına gerek yoktu. Artık 10 günlük kontratların doğal afet sebebiyle iptal olacağından korkmasına gerek yoktu.
İyi haberi vermek için anneannesini aradığında Deniese, “Anneanne, başardım.” demesini bekliyormuş.
Ancak Jae’Sean’ın ağzından dökülen kelimeler “Hala çok çalışmam gerekiyor.” olmuş.
Jae’Sean, çalışmaya devam etti. Haftada beş gün sabah 7’de kalkıp plajda savunma idmanları yapıyordu.
Bir antrenman esnasında Jae’Sean, ayağında bir rahatsızlık hissetmiş ve o sırada onu çalıştıran antrenörü Jay Sutaria, “İstersen idmanı yarıda bırakabilirsin.” demiş.
Jae’Sean’in cevabı ise “Her şey yolunda, sadece çalışıyorum.” olmuş.
Bu, Jae’Sean’in en çok kullandığı cümlelerden bir tanesi. “Sadece çalışıyorum. Beni öldürmeyecek ya? Sadece çalışıyorum.”
Antrenörleri ona birkaç gün izin yapmasını söylemiş fakat Jae’Sean, NBA şansını elinden kaçırmama konusunda kararlıydı.
Aralık ayında sezona iyi bir başlangıç yaptıktan sonra antrenörlerine sürekli olarak “Kontratımın garanti olacağı tarihe kadar izin yapamam.” diyormuş.
“Sen deli misin?” diyormuş koçları. “Bu takımın seni keseceğini mi sanıyorsun?”
Ancak Jae’Sean, hayatı boyunca yaşadıkları sebebiyle birisinin başına her zaman her şeyin gelebileceğini gayet iyi biliyor.
Jae’Sean ve ailesi, hala yaşadıkları acının arkasındaki anlamı bulmaya çalışıyorlar. “Tabii ki annemi kaybetmeyi asla istemedim.” diyor Jae’Sean. “Ancak tüm yaşadıklarım olmasaydı şu anda bu noktada olamazdım.”
Jae’Sean, bu cümleleri kurarken kelimeler ağzından rahatlıkla çıkıyordu. Ancak düşünce yapısına gerçekten sahip olmayı geç, düşünmek bile onun yıllarını almış. Bu dönemde inancın ne olduğunu daha da iyi anlamış: Görmediğin bir şeye güvenebilmek. Hayatı kendi istediğin gibi değil, olduğu gibi kabul etmek…
“Benim kontrol edebildiklerim kısıtlı.” diyor Jae’Sean. Hala kendisini kanıtlaması gerektiğini düşünüyor. Özellikle NBA Rising Stars maçına seçilmemesi, bu konuda onu baya motive etmiş. Kimsenin onun hakkında konuşmasını istemiyor. Sadece daha fazla çalışığ daha iyi hale gelmek istiyor. Bunun sadece bir başlangıç olduğunu Jae’Sean, “Daha hiçbir şey başarmadım.” diyerek anlatıyor.
“Hala tam olarak rahat olduğumu söyleyemem.” diyor Jae’Sean. “Her an takımdan gönderilebilirmişim gibi hissediyorum.”