By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
“Kazan ya da evine dön!”
Takvim yaprakları Nisan ayını gösterdiğinde Turkish Airlines EuroLeague’de sezonun en keyif verici dönemi gelir: Playofflar!
Sezonun en iyi 8 takımı, kalite açısından belki de Final Four döneminin bile üstünde bir rekabetle her şeylerini sahaya koyarlar ve EuroLeagueseverler için bu 2.5 haftalık dönem adeta cennet gibidir.
Bu rekabetlerde bazen işler sonuna kadar gider: 5. maçlar!
4 maç sonunda birbirlerine üstünlük kuramayan iki takım, bütün sezon mücadele ettikleri, hayalini kurdukları Final Four için son kez bir mücadeleye tutuşur. Kazananın hayaline kavuşacağı, kaybedenin hüsranla evine döneceği bu maçta ise tahmin edersiniz ki; rekabet, mücadele ve hırs son noktaya taşınır.
Bu sezon EuroLeague tarihinde ilk kez üç seri 5. maça taşındı.
Gecenin sonunda bazı takımlar evine dönecek, bazıları Köln biletini cebine koyup şampiyonluğun peşinden koşacak.
Eurohoops Fırın, bu büyük geceden önce 2008-2009’dan beri playoff’larda oynanan 5. maçları sizlere hatırlatmak istedi.
Hazırsanız, karşınızda modern EuroLeague’de 5. maça giden playoff serileri:
NOT: Farklı bir formatla oynandığı için 2000-2001 sezonu bu listeye dahil edilmemiştir.
2008-2009 sezonu: Barcelona – Tau Ceramica
Serinin gidişatı: 75-84, 85-62, 62-69, 84-63, 78-62
Gecenin unutulmaz performansı: Ersan İlyasova 19 sayı, 10 ribaund, 4 asist, 26 EFF
EuroLeague’de playoff serilerinin 5 maça uzatıldığı ilk senede, iki İspanyol takımı karşı karşıya geldi.
Juan Carlos Navarro’nun NBA’den dönüşüyle birlikte tekrar iddialı hale gelen Barcelona, tüm sezon sadece 2 yenilgi alarak playoff’a kadar gelse de karşısında o dönem Final Four’ların değişilmez takımı olan Tau Ceramica’yı buldu.
Barcelona serinin favorisi olsa da Tau; Prigoini, Rakocevic, Splitter, Teletovic, Mickael gibi yıldızlarıyla hiç de kolay lokma değildi. Bunu da ilk maçtan gösterdiler.
Kısalarıyla maça harika giren Tau, Barcelona’yı bozguna uğratarak seride 1-0 öne geçmeyi başardı. Katalanlar, 2. maçta cevap verip seriyi dengelese de avantaj hala Tau’daydı.
Kendi evindeki iki maçı da kazanırsa üst üste 5. kez Final Four’a kalacak olan Bask ekibi, çekişmeli geçen 3. maçı zor da olsa kazanarak seride tekrardan öne geçti.
Tau’nun önünde artık sadece tek galibiyet kalmıştı ve 4. maçta da her şey ikinci yarıya kadar onlar adına iyi gitti. Ev sahibi ekip, soyunma odasına 1 sayıyla da olsa önde gitmeyi başardı ama ikinci yarı bambaşka oldu.
İkinci yarıya 10-0’lık seriyle giren Barcelona, mükemmel bir 3. çeyrek oynayarak (30-13) durumu 2-2’ye getirdi ve seri Palau Blaugrana’ya geri döndü.
EuroLeague’deki ilk 5. maça ise milli oyuncumuz Ersan İlyasova damgasını vurdu. Tau’nun güçlü uzunları karşısında mükemmel bir basketbol ortaya koyan milli yıldızımız, Navarro’yla birlikte Barcelona’yı iki yıl aradan sonra Final Four’a taşıdı.
Üst üste Final Four’lar oynayan Tau ise 4. maçtaki o “felaket” 3. çeyreğe hayıflanarak sezona veda etti.
2010-2011 sezonu: Real Madrid – Valencia
Serinin gidişatı: 71-65, 75-81, 75-66, 72-81, 66-58
Gecenin unutulmaz performansı: Carlos Suarez 12 sayı, 10 ribaund, 19 EFF
EuroLeague’deki 5. maça giden ikinci seride de iki İspanyol takımı karşı karşıya geldi.
2010’lu yıllara girerken Ettore Messina’yla büyük bir yapılanmaya giren ve bunun için önemli bir çekirdek oluşturmaya çalışan Real Madrid, sezon ortasında İtalyan çalıştırıcıyla yollarını ayırsa da playoff’a kadar ulaşmayı başarmıştı. Üstelik ev sahibi avantajıyla birlikte.
Bir sezon önce playoff’ta ezeli rakibi Barcelona’ya kaybeden Madrid’in karşısında sezonun sürpriz takımı Valencia vardı.
Sezona kötü başlasa da Dusko Savanovic’in çarpıcı liderliğiyle Top-16’da fark yaratan Valencia, tarihinde ilk kez playoff’taydı. Beklenti Real’den yanaydı ama Valencia da dişli bir takım olduğunu daha önceden göstermişti.
Serinin çekişmeli geçeceği ise ilk iki maçtan belli oldu.
Real ilk maçı son çeyrekteki sert savunması sayesinde kazanırken Valencia karşılığı 2. maçta verdi ve daha iyi oynadığı maçı bu sefer elinden kaçırmayarak, Omar Cook’un unutulmaz performansıyla seriyi eşitledi.
Valencia’nun bu cevabına Real hemen cevap verirken deplasmandaki ilk maçı uzunların kurduğu büyük dominasyonla kazandı ve tekrardan avantajı eline aldı. Valencia zor bir duruma düşse de pes etmedi ve evindeki maçı kazanarak her şeyi son maça taşıdı.
5. maç ise tam bir cehennemdi.
İkinci yarıda sahada basketboldan daha çok, bir güreş vardı. İki takım da her şeyini ortaya koyarken fiziksel olarak rakibine ağır basan Madrid, darbeyi de buradan vurdu ve son bölümde Ante Tomic’in çok kritik hücum ribaundlarıyla tam 15 yıl sonra Final Four’a kalmayı başardı.
Valencia ise rüya gibi geçen sezonun sonunda evine dönmek zorunda kaldı.
2011-2012 sezonu: Panathinaikos – Maccabi
Serinin gidişatı: 93-73, 92-94, 62-65, 78-69, 86-85
Gecenin unutulmaz performansı: Dimitris Diamantidis 25 sayı, 6 ribaund, 3 asist, 34 EFF
EuroLeague tarihinde birçok unutulmaz seri var ama modern dönem özelinde en iyisini arıyorsak; bu seriye bakmamız gerekir.
Bir tarafta Zeljko Obradovic ve David Blatt gibi iki büyük koçun çekişmesi, diğer tarafta tarihi performanslar ve 5. maça hatta son ana kadar giden bir seri.
Hikayeyi biraz başa saralım…
Bir sezon önce yine playoff’ta yenilmez gözüken Barcelona karşısında unutulmaz bir seri kazanarak şampiyonluğa giden Panathinaikos, o sene finalde mağlup ettiği Maccabi‘yi bu sefer karşısında playoff’ta buldu.
Maccabi sezon boyunca bocalasa da elbette hem Final Four’a gitmek hem de Panathinaikos‘tan intikamını almak istiyordu. Obradovic ve öğrencileri ise bir kez daha İsrail devini geçerek İstanbul’daki Final Four’a ismini yazdırmanın peşindeydi.
Serinin ilk 4 maçı da unutulmazdı. İki büyük koç arasında adeta bir satranç mücadelesi vardı. Her iki koç da yeteneklerinin tamamını sahaya koyarken belki de teknik anlamda basketbolun bir eşiği aşıldı o seride.
Diğer taraftan ise unutulmaz bireysel performanslar vardı.
Maccabi, serinin 2. maçında David Blu’nun tüm OAKA’ya meydan okuyan performansıyla uzatmadan sahadan galip ayrılırken avantaj elindeydi. Serinin 3. maçında ise salon farklı ama heyecan aynıydı. Maccabi çekişmeli geçen maçı Richard Hendrix‘in hücum ribaundu sayesinde kazanırken Panathinaikos artık iplere dayanmıştı.
Fakat işler bir kez daha değişti.
Yunan devi, başa baş geçen üst üste iki maçı da kaybetse de 2 gün içinde toparlanarak serinin 4. maçına büyük bir keskinlikle çıktı ve Kostas Kaimakoglou ve Sarunas Jasikevicius’un önderliğinde seriyi eşitlemeyi başardı.
Basketbolseverler için bu rüya gibi geçen seri, 5. maça giderken sınırlar bir kere daha zorlandı.
Oldukça boğucu ve heyecanlı geçen 5. maçta Diamantidis ve faul çizgisinden gelen sayılarla Panathinaikos, son anlara önde girse de Maccabi, son 3 dakikada harika bir seri yakalayarak maçı krize soktu.
Heyecandan tırnakların yendiği son bölümde Kostas Perperoglou büyük bir hata yapınca Maccabi, 9 saniye kala maçı eşitledi ve her şeyi tekrardan başlattı.
Fakat bu sefer de hata yapma sırası Richard Hendrix‘deydi.
Savunmada Diamantidis’in karşısında kalan Amerikalı uzun, ayağı kayınca basit bir faul yaptı ve Yunan efsanenin o gece 9. kez çizgiye gelmesine sebep oldu.
O ana kadar faul çizgisinden 14-16 ile oynayan Diamantidis, kendisinden beklendiği gibi ilkini sokarak takımını öne geçirdi fakat en kritik anda ikinciyi kaçırdı!
Fakat bu hata Panathinaikos’un işine geldi.
Maccabi, belki de Diamantidis gibi bir efsaneden böylesine bir hata beklemediği için cuvalladı ve Tal Burstein top kaybıyla seri sona erdi.
Obradovic’in Panathinaikos’la kazandığı bu son playoff serisi tarihe geçti. Sizlere tavsiyem mutlaka bu 5 maçın kaydını bulup, izleyin.
2012-2013 sezonu: Olympiakos – Anadolu Efes
Serinin gidişatı: 67-62, 71-53, 72-83, 73-74, 82-72
Gecenin unutulmaz performansı: Vassilis Spanoulis 19 sayı, 5 asist, 18 EFF
5. maçlar bu kez Türk basketbolunu yakından ilgilendiren bir seri var.
1990’larda Aydın Örs ile birlikte oturduğu kültürle Türk basketboluna birçok ilki yaşatan Anadolu Efes, 2000’lerin başında o kültürü devam ettirse de bir türlü şeytanın bacağını kıramamıştı.
2005’le birlikte yerel ligdeki hegemonyasını da kaybeden lacivert-beyazlılar, o kültürden farklı bir yola gitmeye karar verse de bu tercih de onlara yaramadı ve Efes, “saygı duyulan” bir takımdan “hayal kırıklığı” yaşatan bir takıma dönüştü.
2012-13 sezonunda Oktay Mahmuti’yle birlikte eskiye dönmeye karar veren temsilcimiz, iddialı transferleriyle birlikte o havayı yakaladı. Özellikle Top-16’ya çok iyi giren Efes, zorlu grubunda üst üste 7 maç kazanarak kendisini gösterdi ama sonrasında çok kritik maçları kaybederek playoff’a ev sahibi avantajı olmadan girmek zorunda kaldı.
Temsilcimizin karşısında ise bir sene önce kulübün makus tarihini İstanbul’da CSKA Moskova karşısında unutulmaz bir zaferle yenen Olympiakos çıktı.
Pire ekibi belki şampiyon bir takımın dominantlığına sahip değildi fakat Vassilis Spanoulis’in önderliğinde evinde yenilmesi çok zor bir takımdı.
İlk iki maç da bunun bir göstergesi oldu.
Olympiakos görece rahat bir şekilde 2 maçı da kazandı ve seride 2-0 öne fırladı. Son şampiyona artık Final Four için tek galibiyet yetiyordu ama Efes‘in pes etmeye niyeti yoktu.
İstanbul’daki ilk maçta Spanoulis’i sahadan silen Efes, 3. çeyrekte maça nokta koyarak seride ilk galibiyetini aldı. İkinci maç ise çok daha zorlu ama sonu unutulmaz oldu.
Spanoulis bir kere daha kötü bir maç çıkartsa da Olympiakos, bu sefer diğer yıldızlarıyla direndi ve son 1.5 dakikaya 66-73 önde girdi.
Efes görünüşte yıkılmak üzereydi ama aslında imkansız gözüken kapıdaydı. Alan savunmasıyla birlikte Olympiakos’u şaşırtan Efes, son anlarda Jordan Farmar sayesinde 6-0’lik seri yakaladı ve geri döndü. Bu seriyi bir de maç kazandıran sayıyla taçlandırmaya karar veren Efes, Jamon Gordon’un hafızalara kazınan tip basketiyle öne geçti ve seriyi 2-2’ye getirerek Pire’ye taşıdı.
Efes, 4. maçta bir mucizeye imza atsa da 5. maçta da benzeri bir şeye ihtiyacı vardı. Kendi evinde kaybetmeyen Olympiakos’u yıkmak zorundaydı.
Bu sefer hikaye tam tersi gelişti.
Maça harika giren Efes, 2. çeyrekte bir anda 15 sayıyla öne geçerek tüm Pire’yi susturdu. O mucize geliyor gibiydi ama aslında yıkım kapıdaydı.
2. yarıda Spanoulis’le birlikte ayağa kalkan Olympiakos, önce farkı yavaş yavaş eritti, sonra da Efes’in hücumunu 4. çeyrekte kitleyerek 2. şampiyonluğa giden yolu kendisine açmış oldu.
2012-2013 sezonu: Barcelona – Panathinaikos
Serinin gidişatı: 72-70, 65-66, 63-65, 70-60, 64-53
Gecenin unutulmaz performansı: Juan Carlos Navarro 15 sayı, 3 ribaund, 5 EFF
O sene playoff’ta 5. maça giden tek seri; Olympiakos – Anadolu Efes değildi. Basketbolseverlerin karşısında 2011’in rövanşı da vardı.
Xavi Pascual önderliğinde 2010’da tarihinde 2. kez zafere ulaşan Barcelona, 2011 yılının mutlak favorisiydi. Herkes, tüm sezon boyunca gümbür gümbür gelen Katalanların, kendi evindeki Final Four’da bir kere daha mutla sona ulaşmasını bekliyordu ama Obradovic‘in unutulmaz dokunuşu, Barcelona’nın bu hayallerine darbe vurdu.
İki takım, 2013’te bir kez daha karşı karşıya geldi ama Diamantidis’in yanında bu sefer ne Obradovic ne de o seviye de bir kadro vardı. Hatta birçoklarına göre Panathinaikos‘un o kadroyla playoff’a kalması, tamamıyla eskiden gelen kültürünün eseriydi.
Beklenti haliyle Barcelona’nın seriyi rahat geçmesiydi ama Panathinaikos‘un buna pek niyeti yoktu.
İlk karşılaşmada elindeki maçı uzatmada kaybeden Yunan devi, ikinci maçta bu sefer aynı hataya düşmedi ve Diamantidis’in bitime 9 saniye kala attığı üçlükle seride avantajı ele geçirdi.
Serideki 3. maçı da son bölümdeki müthiş bir geri dönüşle kazanan Panathinaikos, bir anda Barcelona’yı hiç ummadığı bir noktaya götürdü.
2011’de görece kolay dağılan Katalanlar ise bu sefer o hatasından ders aldığını ortaya koydu ve 4. maçı rahat kazanarak seriyi son maça götürdü.
5. maçta ise Panathinaikos’un artık nefesi yetmedi. Yunan devi sert savunmasıyla Barcelona’ya engel olmaya çalışsa da hücumda hiçbir şey üretemeyince sahadan boynu bükük ayrıldı ama en azından Katalanların 2011’in intikamını rahat bir şekilde almasına engel olmuş oldu.
2013-2014 sezonu: Real Madrid – Olympiakos
Serinin gidişatı: 88-71, 82-77, 76-78, 62-71, 83-69
Gecenin unutulmaz performansı: Sergio Llull 20 sayı, 3 ribaund, 4 asist, 24 EFF
EuroLeague tarihinin unutulmaz 5. maçlık serilerinden biri de 2013-2014 sezonunda Real Madrid ve Olympiakos arasında oynandı.
2012-2013’te sezonun finalde favorisi olmasına rağmen Olympiakos karşısında hüsrana uğrayan Real Madrid, 2013-2014’te aynısını yaşamamak için küçük bir çakallık yaptı. Olympiakos’la tek maçta mücadele etmektense bir seride onlara rakip olmanın daha mantıklı olduğuna karar veren İspanyol ekibi, son hafta kaybederek Pire ekibini kendine rakip yaptı.
Madrid’in planı tek bir 40 dakikada Olympiakos’la uğraşmaktansa koca bir seride Olympiakos’u biraz daha rahat geçmekti ama Spanoulis ve arkadaşları, hemen teslim olmadı.
Madrid’deki ilk iki maçta ev sahibi ekip, zorlanmadan kazandı ama seri Pire’ye taşınınca Olympiakos şampiyon takım olduğunu hatırladı.
Çekişmeli geçen 3. maçta Real, rakibini süpürme şansı bulsa da Olympiakos, ayakta kaldı ve Sloukas‘ın bitime 6 saniye kala attığı faul atışlarıyla seride ilk galibiyeti aldı. İkinci maçı daha rahat geçiren Pire ekibi, evindeki işlemi tamamlayarak işi son maça götürdü.
Kader bu ya; Real’in planı Olympiakos’la tek maçla karşılaşmamaktı ama işler yine o noktaya geldi.
Fakat Real, bu sefer tek maçta Olympiakos’a geçit vermedi. Kendi seyircisinin önünde kısalarıyla fark yaratan İspanyol devi, sahadan galip ayrılarak favori bir şekilde Final Four’a kaldı.
Yine de playoff’ta rakip seçme tercihleri herhalde basketbol tanrılarını kızdırmış olacak ki Real, o sezon finalde bu sefer Maccabi‘ye sürpriz bir şekilde kaybederek üst üste ikinci kez hüsrana uğradı.
2013-2014 sezonu: CSKA Moskova – Panathinaikos
Serinin gidişatı: 77-74, 77-51, 59-65, 72-73, 74-44
Gecenin unutulmaz performansı: Sasha Kaun 18 sayı, 9 ribaund, 2 blok, 29 EFF
2014-2015 sezonunda 5. maça giden diğer seri ise CSKA Moskova ile Panathinaikos arasında oynandı.
Obradovic‘in ayrılığı sonrasında bütçenin de düşmesiyle birlikte şaşaalı günlerinden uzak olan Panathinaikos, Diamantidis’in sırtına binerek zor da olsa kaldığı playoff’lara bir yenisini daha eklese de bu sefer karşısında buraların yenilmez takımı CSKA Moskova’yı buldu.
Modern dönemde hiç playoff serisi kaybetmeyen CSKA, yıldızlarla dolu kadrosuyla serinin mutlak favorisiydi ve hatta birçoklarına göre seriyi 3-0 ile geçmesi gerekiyordu. Kültür buna izin vermedi.
Moskova’daki ilk maçta Panathinaikos, rakibine ecel telleri döktürdü ve hatta kazanabileceği bir maçı elinden kaçırarak uzatmada maçı kaybetti. İkinci maçı CSKA vurup geçince herkes süpürge geliyor diye düşündü ama OAKA’da işler değişti.
Kadro kalitesi olarak çok geride olsa da taraftarı ve geçmişinden gelen alışkanlarını çok iyi kullanan Panathinaikos, Diamantidis’in önderliğinde CSKAlı yıldızları adeta döve döve her iki maçı da kazandı ve kimsenin beklemediği bir şekilde seriyi tekrardan Moskova’ya taşıdı.
Gözler acaba bir peri masalı hikayesi çıkar mı diye 5. maçta Moskova’ya dönse de Panathinaikos’un resmen nefesi bu maça yetmedi. Fiziksel ve mental olarak çok yorulan Yunan devi, 5. maçta hiçbir varlık gösteremedi ve sahadan 30 sayı farkla yenik ayrılarak sezona nokta koydu.
2015-2016 sezonu: Lokomotiv Kuban – Barcelona
Serinin gidişatı: 66-61, 66-92, 70-82, 92-80, 81-67
Gecenin unutulmaz performansı: Chris Singleton 16 sayı, 12 ribaund, 2 asist, 27 EFF
Karşınızda hafızalara kazınan bir diğer 5 maçlık seri var.
2015-2016 sezonunda Georgios Bartzokas önderliğinde ilginç bir kadro kuran Lokomotiv Kuban, kulüp tarihi için tarihi bir sezon yaşadı. Anthony Randolph, Malcolm Delaney, Ryan Broekhoff, Chris Singleton ve Victor Claver gibi yıldızlarıyla fark yaratan Rus ekibi, Top-16 grubunda çok zorlanmadan ikinci olarak tarihinde ilk kez playoff’a kaldı, hem de ev sahibi avantajıyla!
Yine de her şey net değildi. Kuban iyi bir basketbol oynasa da kolay bir TOP-16 grubundan geliyordu ama karşısında buralar için oldukça tecrübeli olan Barcelona vardı.
Seri öncesinde herkesin tahmini farklıydı ve bu bilinmezlik seriye de yansıdı.
İlk maçta aslında Barcelona daha iyiydi ama son çeyrekte Bartzokas’ın savunmada yaptığı akıllıca değişiklik Kuban, seride 1-0 öne geçmesini sağladı. Katalanlar, ikinci maçta ise bunun karşılığını açık bir şekilde verdi. Bu sefer maçı tamamen domine eden Barcelona, sahadan farklı bir şekilde ayrılarak hem psikolojik hem de ev sahibi üstünlüğünü ele geçirdi.
Barcelona serinin 3. maçında Alex Abrines’in önderliğinde rahat bir şekilde kazanınca ibre artık büyük bir oranda onlara kaydı. Katalanların, Palau Blaugrana’da kalan tek maçı kazanması Final Four için yeterliydi.
Fakat unutulmaz 4. maçta her şey değişti.
Kuban, seride kalmak için varını yoğunu sahaya koyarken Barcelona da bu mücadeleye karşılık verdi ve bu heyecanlı maç, Navarro’nun bitime 6 saniye kala attığı basketle uzatmaya gitti. Uzatmada daha tecrübeli olan Barcelona’nın ağır basması olası olandı ama tam tersi oldu. Anthony Randolph’un mükemmel performansıyla uzatmayı domine eden Kuban, seride durumu 2-2’ye getirdi ve her şey tekrardan Rusya’ya taşındı.
Rusya’daki son maç ise resmen serinin özetiydi.
Kuban maça iyi başlayıp soyunma odasına çift haneli farkla önde gitse de Barcelona, muhteşem bir 3. çeyrekle geriden gelip son çeyreğe önde girmeyi başardı. O ana kadar eline gelen birçok fırsatı tepen Barcelona, tekrar bir fırsat ele geçirmişti ama cevapları yine aynı oldu.
Takımı kısaltan Bartzokas, Singleton ile hem hücumda hem de savunmada büyük bir fark yaratırken Rus ekibi, Singleton’ın son çeyrekteki 11 sayısıyla Barcelona’yı geçti. Katalanların son 10 dakikada sadece 5 sayı atabilmesi ise onlar adına gecenin karanlık bitmesine neden oldu.
2016-2017 sezonu: Olympiakos – Anadolu Efes
Serinin gidişatı: 87-72, 71-73, 60-64, 74-62, 87-78
Gecenin unutulmaz performansı: Vassilis Spanoulis 22 sayı, 6 asist, 22 EFF
“İntikam mı yoksa serinin devamı mı?”
2016-2017 sezonunda Anadolu Efes ile Olympiakos eşleşince doğal olarak akla gelen ilk soru bu oldu. 2013’te unutulmaz 5 maçlık seri sonrasında Final Four bileti Ege’nin diğer tarafına gitmişti. Bu iki takım playoff’ta eşleşince haliyle hikaye tekrardan canlandı.
Ev sahibi avantajı yine Olympiakos’taydı ama iki takımın durumu, ilk eşleşmeye göre farklıydı.
O sezonki Efes, Perasovic yönetiminde iyi gününde izlemesi çok keyifli ama kötü gününde ise kendi kendini bitiren bir takımdı. 2010’lu yılların başını domine eden Olympiakos ise o meşhur çekirdeğine sahipti ama o çekirdek artık yaşlanmıştı ve Efes‘in atletizmi onlara ters gelebilirdi.
Seri mutlak bir Olympiakos üstünlüğüyle başlarken Efes, daha ne olduğunu bile anlamadan seride 1-0 geriye düştü. 2. maça da Pire ekibi iyi başlayınca Efes yine bu salondan eli boş mu dönecek soruları akla gelmeye başladı elbette ama cevabı tam tersi oldu.
Honeycutt ile maça tutunan temsilcimiz, yavaş yavaş geri geldi ve bitime 42 saniye kala Alex Kirk’un basketiyle Olympiakos’u yıkarak seride avantajı ele geçirmeyi başardı.
Artık İstanbul’daki iki maçı kazanmak Efes’e yetecekti.
Büyük bir moralle İstanbul’a gelen Efes, son çeyreğe 14 sayı farkla önde girerek kutlamalara başladı fakat iş bitmemişti. Spanoulis ile dönmeyi başaran Olympiakos, 18 saniye kala farkı 1 sayıya düşürdü ama son şutu sokamayınca 2-1 geri düştü.
“İstanbul’da maçı kazan, Final Four’a kal” mottosuyla maça giren Efes, karşılaşmaya çok iyi başlayıp soyunma odasına da önde gitti.
Fakat Spanoulis neden bir efsane olduğunu hatırlatmaya karar verince bir anda rüya kabusa döndü. İkinci yarıda bütün oyunu değiştiren efsane, Olympiakos’u zafere taşıdı. Efes ise kazansa Final Four’a gideceği maçın son çeyreğinde 8 sayı bulabildi.
2013’te son maçta 15 sayı öndeyken rakibine kaybeden Efes, bu sefer de soyunma odasına gitmeyi başardı fakat son yine aynı oldu.
İkinci yarıda Spanoulis ve Printezis’in önderliğinde 50 sayı bulan Olympiakos, bir kez daha 5. maçta Efes’e yıktı ve Final Four yolcusu oldu.