By Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Turkish Airlines EuroLeague Playoffları’nın 5. maçında Anadolu Efes ile Real Madrid, Sinan Erdem Spor Salonu’nda kozlarını paylaştılar.
Mücadelenin galibi 88-83‘lük skorla Anadolu Efes oldu.
Bu sonuçla Lacivert-Beyazlılar tarihinde 4. kez Final Four oynama başarısını gösterirken üst üste 2. kez bunu başardılar.
Ergin Ataman’ın öğrencilerinde Chris Singleton 26 sayı – 8 ribaund, Vasilije Micic 18 sayı – 5 asist ve Krunoslav Simon 17 sayıyla mücadele etti.
Pablo Laso’nun komutasındaki Real Madrid‘de Nicolas Laprovittola 17, Trey Thompkins 12, Jaycee Carroll ve Sergio Llull ise 10 sayıyla maçı tamamladı.
Eurohoops Fırın önceki 4 maçın hikayesiyle final karşılaşmasını harmanlayarak saha içine odaklı değerlendirmesini huzurlarınıza taşıdı.
İp Üstünde Yürümek
Karşılaşmanın ilk yarısının hikayesi genel itibarıyla yine Pablo Laso’nun kontrolünde geçen bir maç görüntüsüne sahne olsa da Ergin Ataman’ın yerleşimde alan savunmasının tam ortasında diktiği Chris Singleton’ın devre performansı büyük fark yarattı.
Carlos Alocen ve Nico Laprovittola’nın iyi performans sergilediği ve sorumluluk almaktan imtina etmediği Real hücumunda aslında çok farklı bir durum söz konusu değildi. Aslında her zamanki gibiydiler. Jaycee Carroll’ın topsuz perde çıkışlarına iyi atak etmesiyle hücumda söz sahibi olmayı başardılar.
Yalnız Sertaç Şanlı‘yı mağlup etmek konusunda çok zorlandılar ve zaten mağlup edemediler. Sertaç sezon içerisinde fiziksel olarak da çok ciddi şekilde ilerleme kaydetti.
Öte yandan seride gitgide meşhurlaşan o alan savunması Efes‘i yine zaman zaman durağanlaştıran etkenlerden birisi oldu. Fakat şöyle bir fark vardı; artık yalnızca Rodrigue Beaubois’nın pozisyonel boşlukları değerlendirerek bulduğu fırsatlar üzerinden ilerlemek yerine Singleton, Vasilije Micic ve Shane Larkin’in üretimleri ilk odak noktası olarak karşımıza çıktı.
Larkin’in üretimi bir odak noktasıydı ama Larkin ne kadar üretti sorusuna cevap arayacak olursak, ilk yarı özelinde üretemediğini söyleyebiliriz. Ancak Efes‘in içeri drive eden guardın köşelere servisine dayanan klasik hücumlarını yürütme noktasında Micic ve Larkin’in başarılı olduğu süreci de göz ardı etmemek gerekir.
Real ise daha çok Walter Tavares’in ikili oyunları üzerinden topsuz hareketliliği de artırarak şutörlerine pozisyon hazırlama eğilimini ön plana koydu bu süreçte. Usman Garuba’nın Singleton’la eşleşmesi üzerinden ribaund etkinliğini biraz olsun artırmayı başardılar.
Sahanın öteki tarafında ise eşleşmeye dayalı savunmayı ne zaman tercih etseler Rudy Fernandez canıyla başıyla mücadele etti.
“Yaşlı” Real Madrid‘in bu özverisi belki de tarihin en iyi serilerinden birini izlememizi sağladı.
Yine Real savunmasıyla ilgili olarak; Tavares’in varlığı sırtı dönüklerde yardım savunmasını da daha kolay hale getiriyor.
Micic’in dış şut denemeleri de zaman zaman kritik yerlerde Efes‘e nefes oldu. Vasa perdeyi alıyor, o esnada düşünmek için çok ama çok kısa, yarım saniyelik bir zamanı oluyor. O süreç içerisinde hücumu nasıl yönlendireceğine karar verip dengeli bir şut çıkarmak çok zor bir iştir. Ama buralardan harika ekmek çıkarıyor kendisine.
Aynı zamanda hiç ikili oyuna kalmadan alan savunmasına üçlükle cevap verdiği de oldu. Gerçekten en özel performanslarından birisi değildi ancak neden özel olduğunu kanıtlayan performanslarından birisi olarak görülmeli. Vasa bu sezon inanılması güç bir noktaya evrildi.
İkinci yarının başlangıcında Efes‘in o topsuz perdeden çıkarıp yollattığı üçlükler çok yoğun şekilde Madrid ekibinin canını sıkmaya başladı. O devrenin hikayesini aslında biraz da Efes’in alternatifleri yazdı desek çok yanlış konuşmuş olmayız.