by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Turkish Airlines EuroLeague’de final heyecanını bu akşam yaşıyor olacağız.
Anadolu Efes ile Barcelona, pandeminin gölgesinde gelişen ve artık sonuna hazırlandığımız 2020-2021 sezonunun şampiyonluğu için mücadelelerini Köln’de, Lanxess Arena’da verecekler.
Bu bölüme kadar gelirken Anadolu Efes genelini çok rahat geçirdiği ancak sonunda çok zorlandığı bir CSKA Moskova maçını 89-86’lık skorla kazanmayı başardı. Bu maçta Vasilije Micic’in performansı neden MVP seçildiğini kanıtlar nitelikteydi.
Sarunas Jasikevicius yönetimindeki Barcelona ise Olimpia Milano karşısında çok zorlu ve bir o kadar da keyifli bir maç oynayarak uzun zaman sonra EuroLeague Finali’nde mücadele etme hakkını kazandı. Kimin sayesinde? Elbette Cory Higgins’in muazzam son saniye basketi sayesinde.
Şimdi verilecek son bir savaş, kupaya uzanmak için verilecek son bir efor var. EuroLeague şampiyonluğu için sezonun en iyi, en ihtişamlı 2 takımı karşı karşıya geliyor.
Eurohoops Fırın olarak biz de sezonun karar maçına ilişkin değerlendirmelerimizi değerli okuyucularımızın huzurlarına taşıyoruz.
Yarı Finalden Barça’ya Kalan
Barcelona yarı final maçında Olimpia Milano‘yla heyecan dozu aşırı yüksek, her şeyin basketbolun içinde kalması kaydıyla da çok gergin bir maç oynadı. Bu karşılaşma belki de son zamanlarda bir basketbol seyircisinin izlediği seyir zevki en yüksek maçtı.
Milano‘ya karşı izlediğimiz Barcelona aslında öyle pek de bilmediğimiz bir Barcelona değildi. İstediği zaman savunma dozajını artırarak oyunu istediği yöne çeviren o sinir bozucu takımın görüntüsü sahadaydı. Yeteri kadar istemedikleri zamandaysa Olimpia Milano’nun dış oyuncuları maçta çok ciddi fark yarattı.
Kevin Punter’a zaman zaman çözüm üretemeyişleri yalnızca Punter’ın harika oyunu ve yükselen form grafiğiyle ilgili bir mesele değildi. Sahada yeterli savunma özverisini gösteremedikleri zaman yetenek pakedi üst düzey herhangi bir takımın onları sollayabileceği gerçeğinin bir dışavurumuydu.
Her basketbol takımı için yeterli savunma özverisini göstermemek bir mağlubiyet sebebi olabilir ancak Barcelona’nın buna maç içerisinde yama yapacak kadar kudretli bir hücum rotasyonuna sahip olduğunu düşününce işlerin aslında o kadar da basit bir değerlendirmeyle geçiştirilemeyeceği ortaya çıkıyor.
Elbette bu bir Final Four maçı olduğu için ve de Olimpia gibi ciddi bir rakipler karşılaştıkları için maç içerisinde yaşanan iniş çıkışlar tıpkı Efes‘in CSKA karşısında yaşadığı iniş çıkışlar gibi normal karşılanabilecek durumlar ancak oyunu tutma noktasında başarı sağlayamayan takımlar bunun bedellerini çok ağır faturalarla ödüyor.
Nick Calathes’in muhteşem performansının yanı sıra sahada Rolands Smits – Pierre Oriola uzun tandemiyle kaldıkları anlarda Cory Higgins’in faul problemi sebebiyle oyunda olamaması da onları Milano maçında olumsuz etkileyen bir durum oldu. Çünkü biliyoruz ki; ne Smits’te ne de Oriola’da Calathes’in besleyiciliğini sürekliliğe kavuşturacak bir hücum potansiyeli yok.
Şimdi Calathes’in sakatlık durumunu da göz önünde bulundurunca ne kadar sahada olabileceği gibi sorular da Barcelona’nın genel rotasyon yapısını etkileyecek bir faktör olarak karşımızda.
Normal sezonda Barcelona’nın hücum çeşitliliği konusunda şüpheler uyanmış vaziyetteydi. Bir dönem yalnızca Kyle Kuric’in topsuz perdeleri üzerine kurguladıkları oyunla yollarına devam ediyormuş gibi bir görüntüleri vardı ama Final Four yarı finalinde sanki bu durum tersine dönmüş ve Saras Jasikevicius imzasını biraz daha net atmaya başlamış gibiydi.
Bunun da önemli sebeplerine değinmekle beraber en ciddi sebebine geçelim: Pau Gasol’ün beklenmedik performansı…
Pau
Pau Gasol’ün Barcelona’ya ilk gelişi aslında belli başlı soru işaretlerini bünyesinde barındıran bir hamle olmasıyla hatırlanır. Oynayacak mı? Ne kadar oynayacak? Oynadığında ne kadar yararlı olacak? İdman yapmaya mı geliyor?
Tüm bunlar aslında sorulduğu vakit mantıklı sorulardı ve Pau Gasol’ün Barcelona’ya transferine gayet nötralize olmuş biçimde bakan birisi olarak Olimpia maçındaki performansı beni çok şaşırttı. Final Four’da etkili olmasına değil de daha çok Olimpiyatlar’da halen çok ciddi etki gösterebilecek bir oyuncu olmasına şaşırdım.
Pau’nun Barcelona’da tek maçlık performansıyla bu kadar etkili olabileceği düşüncesine kim hazırdı ki? İmzasını bırakmadığı alan kalmadı gerçekten. Kartvizit maçı olacak kadar önemli bir mücadele oynadı.
Hücumda hem topsuz oyunda hep doğru zamanda doğru yerde oluşu hem de ikili oyunlarda pop veya roll fark etmeksizin üstün biçimde icra etmesi yaşını da göz önünde bulundurunca çok beklenmedik bir durumdu. Bununla birlikte çember savunmasında da özel iş çıkardı.
Basketbol IQ’sundan bahsederken önce büyük bir saygı duruşuna durmamız gerekecek bir isim Gasol. Tecrübesi ve zekası hiçbir zaman tartışılır olmadı. Oyun bilgisi hep üst düzeyde. Fiziksel olarak da bu seviyeye böyle damga vurabilecek noktaya gelmesi Final Four izleyiciliğinin en büyük keyiflerinden birisi oldu.
Pau’dan bu kadar bahsettik; Saras’ın da finalde aynı şekilde yararlanmayı dilememek gibi bir durumu olmayacağı fikri hakim.
Barcelona doğru düzlemde yönlendirildiği ve gerçekten motive olduğu zaman durdurulmazı imkansıza yakın bir takım. Tıpkı Efes gibi. Ancak Final Four gibi kritik bir dönemde çok güçlü bir ekstra kazanmış olabilirler ve bunun Milano maçına istisnai bir durum olup olmadığını görmek için de finali beklemek gerekir.
Böyle maçları en iyi bilen oyuncu olmasının yanında kazanma arzusu da en yüksek oyuncu olarak sahadaki yerini alacaktır. Final Four basın toplantılarında Gasol’le ilgili göze çarpan en önemli şey kendisine üst üste 40 yaşında olmasıyla aktif basketbol yaşantısının devam ediyor olmasını harmanlayan sorular geldiğinde dümdüz “Oyunu seviyorum” cevapları oldu.
Oyunu gerçekten de ne kadar sevdiğini anlamak için geçtiğimiz cuma günkü aidiyetini tekrar tekrar incelemek gerekiyor.
Finalin Şifreleri
Barcelona’nın Olimpia maçında hem sırtı dönükte hem de ikili oyunlarda nasıl etkili olduğunu görebilmek amacıyla maçın tekrarını izlediğimiz vakit aslında Milano‘ya karşı nasıl bir çeşitliliğe sahip olabildiklerini görüyoruz. Hem ikili oyunda hem sırtı dönükte etkili olabilecek çok fazla oyuncuları var. Bu elbette önemli bir şey.
Cuma günü Higgins – Gasol ikili oyunları, Kuric’in uzunları beslemesi ve Calathes’in elinde sonlanan hücumlar gibi çok fazla şey gördük ve daha henüz Mirotic’e, Davies’e gelmedik bile. Böyle bir çeşitlilik söz konusu olduğu zaman Barcelona korkutucu bir ekip. Normal sezonda böyle değildi. Böyle olmadığı için de korkutucu bir ekip değildi.
Bununla birlikte ne kadar Olimpia maçında sık görmemiş olsak da Abrines ve Kuric’e topsuz oyunda pozisyon yaratma ihtimalleri de yüksek. Efes‘in savunması gereken şeyler bunların hepsi. Efes‘in savunma dizilimleri çok sağlıklı olduğu ve hareketlilikleri de çok üst düzey olduğu için onlara bu noktada güvenmek gerek.
Ancak Efes‘e zorluk çıkarabilecek en önemli şey bu kadar uzun zamandır konuştuğumuz Barcelona hücumu değil. Barcelona savunması. Adam Hanga dünkü basın toplantısında Milano maçında kötü bir savunma örneği sergilediklerini söylemiş olsa da bu durum hiç böyle değil. Barcelona’nın maçın son periyodunda yaptığı baskının düzeyi inanılmaz gerginlik artırıcı bir düzeydeydi.
Sürekli eller kollar ayaklar havada, takipler çok iyi ve sahadaki her oyuncu savunmayı bir ucundan bir köşesinden tutuyordu. İşte Jasikevicius maç sonu basın toplantısında Calathes gibi savunmacı olmayışıyla anılan bir oyuncunun savunmasını övdü.
Bu ortamda Efes için savunmayı aşmak en büyük odak olmalı. Barcelona ligin en iyi savunma takımıysa Anadolu Efes de ligin en iyi hücum takımı. Bunu bir kenara koymak lazım.
Efes’in işleyen hücumlarını biliyoruz. Micic, Larkin ve Simon üzerinden Sertaç’ın beslendiği oyunlardan tutun, Micic’in ikili oyunlar üzerinden köşelerdeki Beaubois, Moerman, Singleton gibi oyuncuları bulmasına kadar Efes’i bu eşleşmede öne taşıyacak o kadar çok şey var ki.
Micic zaten efsanevi bir oyun ortaya koyuyor. Bir aksilik olmadığı takdirde ondan yine aynı şeyi izleriz. Belki de izlemeyiz çünkü onu çok iyi kilitlemiş olurlar. Efes’in opsiyonları o kadar kalabalık ki Barcelona gibi bir takıma karşı bile eşit veya daha iyi gözükebiliyorlar.
Beaubois’nın da yine çok etkili olabileceği bir maç olarak gözlemledim. Punter’ın topsuz koşuları üzerinden ekmek yiyen bir Milano’dan sonra bu bakımdan Beaubois’yı denkleme almak da son derece mümkün.
Sertaç’ın Davies ve Gasol karşısında sergileyeceği performans da kritik. Eric, Shengelia, Tavares gibi oyuncuları durdurmuş olmak CV’de yer alacak önemli referanslar ancak Davies çok atletik ve bu isimlerden biraz farklı. Gasol’ü zaten biliyoruz. Tabii burada yalnız başına da olmayacak. Bryant Dunston ve 5 numaraya çekilmiş diri bir Chris Singleton, Efes için maçın kilitlerinden birisi olabilir.
En önemli kişiden çok az bahsettik çünkü devamında en çok ondan bahsedeceğiz.
Shane’in “Gerçek Oyunu”
Özlenmedi mi Shane Larkin’in durdurulamayan çembere gidişleri, perde çıkışında hiç beklemeden soktuğu üçlükler? Özlendi, değil mi?
O kadar uzun zamandır onu formunun zirvesinde görmüyoruz ve buna daha önceden o kadar çok alışmıştık ki; şu an izlediğimiz şey çok garip geliyor.
Artık Barça savunması, şu veya bu bir mazeret değil. Shane Larkin, Efes camiasına bir şampiyonluk kazandırmakla yükümlü. Onun bu uğurda elinden geleni yapacağını zaten biliyoruz. Yetmez. Yaptığı, işlediği, yürüdüğü, tırmandığı, zıpladığı her şeyde başarıya en yakın noktaya ulaşmalı.
Herkes oturdu Shane’i bekliyor artık. Kafalardaki düşünce de “hadi be abi, yap şovunu da al şu maçı” şeklinde şekilleniyor olabilir.
Shane artık kafasındaki her şeyi arkasında bırakıp oynamak zorunda. Buna mecbur. Basın toplantısında şu an olduğu oyuncuyu Ergin Ataman’a borçlu olduğunu söylüyorsa bu borcunu bir şampiyonlukla ona ödemekle yükümlü.
Bu iş sadece Vasa’nın sırtında olmayacak. 2019’da olsaydılar da sadece Larkin’in sırtında olmayacaktı. Vasa o Final Four’da da iyi performanslar sergilemişti. Larkin ona da borcunu ödemekle yükümlü.
Ataman, CSKA Moskova maçından sonraki açıklamasında “Shane’in gerçek oyununu pazar günü göreceğiz” demişti. O gerçek oyunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz, görülmesi lazım.
Bugünün kilidi Larkin. O kilidi çözmelisin Shane.