By Brendan Quinn – Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 9 Haziran 2021 The Athletic‘te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
26 Haziran 2014 tarihi, Denver Nuggets’ın modern dönemdeki yönünü tamamen değiştirdi. Çünkü o gün NBA Draftı’nın 41. sırasında Nikola Jokic’i seçmişlerdi. İlerleyen günlerde bu seçimi yapan kişi dahil kimsenin neler yaşanacağına dair haberi yoktu. Jokic’in kadroya katılması, Carmelo Anthony’nin takımdan ayrılışının ardından tekrar ayağa kalkmaya çalışan Nuggets için değişimin başlangıcı oldu. Artık Denver’da Nikola Jokic dönemi başlıyordu. Yıldız oyuncu, geride bıraktığımız günlerde NBA’in MVP’si seçilerek Nuggets tarihinde bu ödülü kazanan ilk kişi oldu.
“Onu seçtiğimiz için hepimiz hak etmediğimiz bir övgü alıyoruz aslında.” diyor Denver’ın basketbol operasyonları başkanı Tim Connelly. “Daha önce 2 seçim hakkımız daha vardı. Jokic’i daha erken seçebilirdik. Ancak 41. sıraya kadar bekledik.
Dürüst olmak gerekirse şansımız çok yaver gitti.”
Bu doğru olsa da aynı zamanda kendi şansınızı yaratırsınız. Denver’ın Jokic’i seçmesinden 10 gün önce Nuggets’ın yeniden yapılanması için çok önemli bir olay daha yaşanmıştı. Ancak bu hikayenin önemini anlayabilmek için bu olayın parçası olan kişiler hakkında daha fazla bilgi sahibi olmanız gerekiyor.
Misko Raznatovic, Avrupa basketbolunun en etkili isimlerinden birisi. Jokic’in ana vatanı Sırbistan’da yaşayan Raznatovic, menajerlik şirketi BeoBasket ile Avrupa kıtasının çok önemli genç oyuncularını temsil ediyor. Drafttan önce de Jokic’i temsil eden kişi Raznatovic’ti. 16 Haziran 2014 tarihinde Jokic’in drafttan çekileceğine dair bir tweet atmıştı.
“Jokic’in herhangi bir takım tarafından draft edileceğinin garantisi yoktu. Bu yüzden ben de risk almak istemedim ve böyle bir tweet attım.” diyerek o günü anlatıyor Raznatovic.
Amerika’da gün başladıktan sonra basketbol dünyası, ilk 40 sıradan seçilmeyen bir oyuncunun drafttan çekilmesine verilecek olağan tepkilerden çok daha farklıydı. Hemen Raznatovic’in ve şirketinin Amerika’daki ortağı olan firma Excel’in telefonları çalmaya başladı. Fakat Raznatovic, Jokic’in resmi olarak drafttan çekilesi için gereken evrak işlerini gerçekleştirmemişti.
“Bunu gerçekten yapmadım.” diyor Raznatovic. “Sadece insanların bu konu hakkında biraz daha fazla düşünmesini istedim. Kulüp çalışanları uyandıktan sonra ilk önce bu karara tepki gösterdiler ve bizi vazgeçirmeye çalıştılar. Sadece Denver’dan bahsetmiyorum, başka takımlar da bunu yaptı. Birkaç takımın böyle davrandığını gördükten sonra birisinin onu seçeceğini düşündüm. Bu yüzden Jokic’in drafta katılmasına karar verdim.”
Jokic, Raznatovic’in kendisine yanlış yapmayacağına dair büyük güveni vardı. Raznatovic daha önce draft sürecini yaşamıştı ama Jokic’in işlerin nasıl ilerlediğine dair en ufak fikri yoktu. Denver açısından baktığımız zaman Raznatovic’i nasıl ikna ettikleri bir başka konu. Bu tamamen güvenle alaklıydı. Denver, önceki yıllarda Raznatovic ile güçlü bir ilişki geliştirmişti. Nuggets daha önce BeoBasket’in temsil ettiği oyunculardan Joffrey Lauvergne’i 2013 yılında kadrosuna katmıştı. Raznatovic’e ve işlerini yürütme şekline saygı duyuyorlardı. İki taraf da Denver’ın Jokic’i seçmesi durumunda Nuggets’ın Sırp uzunu hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünüyordu.
“Vizyonumuz çok netti.” diyor Connelly. “Menajerler o dönemde bize güveniyordu. Avrupalı oyuncuları gelip benchte oturmaları için seçmiyordu. Joffrey’nin temsilcileri Misko ve Excel’di. Bu yüzden biz Jokic’in drafta katılması için çaba gösterdiğimizde daha önce onlarla geliştirdiğimiz ilişki yardımcımız oldu.”
Peki Jokic, Denver ekibinin radarına ilk olarak nasıl girmişti? Bu, basketbol hikayesinde son yıllarda pek benzerine rastlamadığımız bir hikaye. Jokic’in de ötesinde bu hikayede NBA takımlarının sıradaki Avrupalı yıldızı bulmak için neler yapabileceğini net şekilde gösteriyor.
Rafal Juc, Nikola Jokic’in ismini ilk kez duyduğunda henüz Denver Nuggets’ta çalışmıyordu. O dönemde Utah Jazz’de ücretsiz olarak stajyerlik yapıyordu. Juc, basketbol dünyasında bir iş sahibi olmanın hayalini kuruyordu ve bunu gerçekleştirebilmek için takımların izleme şansı olmadığı Avrupalı oyuncular hakkında scouting raporları yazan bir gençti. Avrupa’dan çıkacak sıradaki cevheri bulmak için sürekli box scoreları takip ediyor ve maçları izliyordu. Bu esnada Sırbistan’dan bazı kişilerle kontak kurma şansı oldu.
Daha önce Jokic’in ismini birkaç kez duymuş, birkaç tane de maç kasedini izlemişti. Sonunda 2013 yılının Haziran ayında Jokic’i canlı izleme şansına sahip oldu. İşin komik yanı, Juc’in izlediği maç U19 Dünya Şampiyonası’nda Sırbistan’ın Amerika ile oynadığı maçtı. O karşılaşmada Jokic’in pota altındaki rakibi ise şu anda Nuggets’taki takım arkadaşı Aaron Gordon’dı. Peki Juc o maçı izlerken neler düşünmüştü? Nuggets’ın bir sene sonra Jokic’i kadrosuna kattığı düşünülünce Juc’un düşündükleri biraz şaşırtıcı gelebilir.
“Bu biraz abartı bir beyan olabilir ama Jokic, o seviyede oyun içerisinde bir faktör gibi gözükmüyordu.” diyor Juc. “Notlarımı kontrol ettiğimde onu Avrupa’da yüksek seviyelere çıkabilecek yetenekli bir oyuncu olduğunu yazmışım. Ancak ondan sadece 12 ay sonra ciddi ciddi NBA seviyesinde bir yetenek olarak bahsedeceğimizi hiç düşünmüyordum. Ancak o turnuva esnasında Jokic’i takip ederken bile onun hakkında çok bir bilgim yoktu. Her maç onun gelişim gösterdiğini görebiliyordunuz. Bu da benim dikkatimi çekmişti.”
Bundan yaklaşık 1 ay sonra Nuggets, Avrupa’daki scouting görevlerini sürdürmesi için Juc’u işe aldı. O dönemden beri Nuggets için çalışan Juc, o dönemde Avrupa’daki potansiyelli gençleri keşfetmek isteyen herkesin mutlaka izlemesi gereken bir takımı radarına aldı.
Belgrad ekiplerinden Mega Basket, tarihi çok görkemli olan bir ekip değil. Hatta takım, 1998 yılında fabrika çalışanları tarafından kurulmuştu ve hızlıca Sırbistan ikinci liginde üst sıralara tırmanmayı başardı. Daha sonra 2004-05 sezonunda BeoBasket ve Raznatovic ile stratejik bir işbirliğine giren Mega Basket, Sırbistan’ın en önemli ekiplerinden birisi haline geldi. Adriyatik Ligi’nde mücadele etmeye başladığı 2014 yılından beri Mega Basket’in toplam 11 oyuncusu NBA draftlarında seçildi. Bu herhangi bir Avrupa takımının bu dönemde NBA’e en fazla yolladığı oyuncu sayısı.
Bu sayının içerisinde 18. yaş gününden 2 ay önce Mega Basket’e katılan Nikola Jokic de yer alıyor. Raznatovic, her sabah uyandıktan sonra Sırbistan’ın gazetelerindeki maç haberlerinin istatistiklerine bakarak potansiyel müşteriler arıyor. Raznatovic, bir gün yerel kulüplerden birisindeki bir oyuncunun inanılmaz istatistikler kaydettiğini gördü. Bu yüzden menajerlik şirketinin bünyesinde çalışan gözlemcilerden birisini oyuncuyu izlemeye yolladı. Jokic ile alakalı gözlemcinin raporu çok göz kamaştırıcı değildi ancak Raznatovic kararını vermişti. Jokic ile tanışmak için Sırbistan’daki Sombor’a giden Raznatovic, Jokic’in ailesiyle tanıştı ve onu bir kez bile canlı izlemeden Mega Basket’e transfer etti.
Burada geçirdiği ilk haftalar Jokic için çok da kolay geçmemişti.
“Gerçekten zayıftı.” diyor Raznatovic. “Antrenörümüz, onu antrenmanlardan çıkararak önce vücudunu hazırlayacak çalışmalar yapmamız gerektiğini söyledi. Eğer bunu yapmasalardı Jokic’in sakatlanacağından çekiniyorlardı. Bu yüzden onu birkaç hafta boyunca sahadan uzak tuttular. Jokic’in vücudu çok zayıf olduğu için hafif bir antrenman programıyla başladılar. O dönemde Jokic doğru düzgün şınav bile çekemiyordu. Nikola için zor bir dönemdi çünkü o oynamayı çok seviyordu. Ancak Mega’da geçirdiği ilk dönemde yaptıklarından çok da keyif almıyordu. Basketbol topuna dokunmamıştı bile tamamen fiziği üzerine çalışıyordu.”
Ancak bu dönemde Jokic, NBA kariyerinin ilk günlerinde de sergilediği sertliği kazanmış oldu. Mega koçu Dejan Milojevic, bunda çok büyük rol oynamıştı. 2012 yılında oyunculuk kariyerini bitirdikten sonra takımın başına geçen Milojevic, oyunculuk döneminde 3 kez Adriyatik Ligi’nin MVP ödülünü kazanmıştı ve düzenli olarak EuroLeague’de oynuyordu. Ancak bunu diğer oyunculardan daha yetenekli olduğu için gerçekleştirmiyordu. 2.00 metrelik bir boya sahip olan Milojevic, sıkı çalışan ve pis işleri yapmaktan çekinmeyen bir uzundu. Sahaya her adım attığında sahadaki en sert oyuncu oluyordu. Bunun aynısını koçluğunu yaptığı oyunculara da kazandırmak istiyordu.
“Sırp koçlar gerçekten sert ve kaba oluyorlar. Ancak oyuncularıyla aralarında sevgi-nefret karışımı bir ilişki var ve oyuncularına çocukları gibi davranıyorlar.” diyor Juc. “Milojevic’in bu yüzden çok fazla ekstra çalışma yaptığını hatırlıyorum. Bazı günler Jokic’in pes etme noktasına geldiğini söylüyordu. Evini özlüyordu. Burada mutlu değildi çünkü antrenmanlar fiziksel olarak onu çok zorluyordu ve idmanları tamamlamak onun için çok zor hale gelmişti. Takımdaki bazı oyuncular, antrenmanlardan önce 10 şınav çekmekte bile zorlandığı için onunla dalga geçiyordu. Bununla birlikte kardeşleri de onun üzerine çok gidiyordu. Bu yüzden Jokic için kolay bir dönem değildi. Aynı yaz döneminde Dejan, Boban Marjanovic ile de beraber çalışıyordu. O esnada Marjanovic, Avrupa’da bir takım bulamamıştı. Dejan da Marjanovic ve Jokic’i antrenmanlarda birbirleriyle çalıştırıyordu. O dönemde basketbol içerisinde bir sertlik kazandıklarını düşünüyorum.”
Tüm bu çalışmalar sonuç vermeye başlamıştı. Şubat ayında Jokic, süre almaya başlamıştı. Mega’nın U18 takımıyla Belgrad’da düzenlenen Next Generation Tournament’e katılan Jokic, turnuvanın en iyi takımına seçilmişti. Mayıs ayı geldiğinde ise Jokic, Sırbistan Ligi’nd maçlara çıkmaya başlamıştı. Bir sonraki yaz Jokic, Juc’un onu ilk kez canlı izleme şansına sahip olduğu U19 Dünya Şampiyonası’nda mücadele etti. 2013-14 sezonu başlarken ise işler bariz şekilde değişmişti. Jokic, rotasyonda yer edinebilir gibi gözüküyordu. Ama yetenekli oyuncu bunun çok daha fazlasını yaptı. 2013’ün Kasım ayından itibaren işler Jokic için çok daha iyi gitmeye başladı. 2014 senesinin Ocak ayına kadar çıktığı 14 maçın 13’ünde çift haneli skor üreten Jokic, 13.5 sayı ortalaması yakalamıştı.
Bu performansı, 2014 yılında düzenlenen Nike Hoop Summit’e katılmasını sağladı. Genç oyuncuların katıldığı bu organizasyonda Jokic, Amerika’nın ve dünyanın en iyi genç oyuncularına karşı mücadele edecekti.
Jokic, bu organizasyon öncesinde de ilgi çeken bir potansiyel olarak görülse de gözlemcilerin çok üzerinde durduğu bir isim değildi. Dünya karmasında yer alan Jokic; Karl-Anthony Towns, Trey Lyles, Clint Capela ve Damien Inglis gibi isimlerin bulunduğu kalabalık bir uzun rotasyonunda yer alıyordu. (Bu isimlerin hepsi draftta Jokic’in önünden seçildiler.)
“Jokic’in kim olduğunu biliyorduk, kesinlikle radarımızdaydı.” diyor Juc. “Ancak onun sonraki senelerde drafta katılacağını düşünüyorduk.”
NBA takımları, oynanan maçtan çok hafta boyunca yapılan antrenmanlara odaklanıyordu. Bu antrenmanlarda da Jokic gerçekten parlak bir performans sergilemişti. Emmanuel Mudiay ile birlikte ikili oyunlar oynayan Jokic, kısa devrilmelerin ardından pas yeteneğini de rahatlıkla sergileyebiliyordu. Pick and pop oynadıktan sonra üçlükleri potaya gönderiyordu. Capela gibi lotarya seçimi olarak görülen oyunculara karşı post up oynuyor ve çember etrafında pozisyonları rahatlıkla bitiriyordu.
“Bir gün antrenmanlardan sonra arabaya binerken yanımda o dönemde yardımcı genel menajerlik yapan Arturas Karnisovas vardı. Ona ‘Jokic bugün harikaydı.’ dediğimi hatırlıyorum.” diyor Connelly.
“O hafta Jokic çok dikkat çekti.” diyor Juc. “Yönetimdeki kişilerle bunun üzerine konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bu çocukta özel bir şeyler vardı. Rekabet etmekten asla kaçınmıyordu, sadece sahada olmaktan zevk alıyordu.”
Haftanın ortasına geldiğimizde Dünya karmasının antrenmanlarındaki en skorer kişi Nikola Jokic’ti. Fakat Jokic, Hoop Summit’te görmeye alışık olduğumuz tıpta bir yıldız değildi. Normalde bu organizasyonda iyi oynayan oyuncular genellikle uzun boylu, atletik kanat oyuncuları oluyordu. Jokic fiziksel olarak o kadar iyi bir görüntüye sahip değildi ve atletik olarak da parlak işler yapmıyordu. Gözlemciler de bu yüzden Sırp uzuna şüpheyle yaklaşıyordu.”
“Jokic’i izleyen bir çok takım bence onu beğenmemişti.” diyor 2014 yılında Portland’da görev yapan bir NBA yöneticisi. “Jokic, Hoop Summit’te boy göstermişti ve genel menajerlerin büyük ksımı oradaydı. Jokic’in gerçekten enteresan bir yetenek olduğunu düşünmüştüm. Genel menajerimiz oyuncu yeteneklerini değerlendirme konusunda iyi olsa da o Jokic’ten pek hoşlanmamıştı. Diğer bazı takımların da bu şekilde yaklaştığını düşünüyorum. Büyük olasılıkla genel menajerler Synergy’den Jokic’in birkaç kasedini izledi ve ‘Bu da ne böyle? Jokic biraz garip.’ diye düşündüler. Daha sonra Jokic’i Hoop Summit’te gördüklerinde onun yavaş, atletik olmayan bir oyuncu olduğunu düşündüler. Bunlara takılınca da onun ne kadar özel bir oyuncu olduğunun farkına varamadılar. Hoop Summit’teki antrenmanları izlerken ’18 yaşındaki, 2.08 boyundaki bir pivotun bunları yapması normal değil.’ diye düşünürken kendimi buldum. Ancak o güne kadar fazla oyuncu değerlendirme şansım olmamıştı.”
Dünya karmasının koçluğunu yapan Roy Rana, hafta boyunca Hoop Summit’te Nikola Jokic’i çalıştırmıştı. Roy bile, Jokic’in yeteneklerine o dönemde çok ikna olmadığını itiraf ediyor.
“Bunun üzerine çok düşünüyorum.” diyor Roy. “Hafta boyunca o spor salonuna giren en az 500 kişi vardı. O 500 kişiden birisinin bile Jokic’in bugünkü haline geleceğini düşündüğünü sanmıyorum. Eğer birisi bana bunu söyleseydi şoka girerdim. Denver’ın ve oyuncu geliştirme programlarının hakkını vermek gerekiyor. Jokic’in MVP kalibresinde bir oyuncu haline geleceğini hiç düşünmemiştim. Zamanla iyi bir NBA oyuncusu haline gelebileceğini düşünüyordum. Ama bu bile tartışmaya açıktı.”
Bu açıdan bakınca Jokic çok sıradışı bir oyuncu olarak dikkat çekiyordu. Gözlemcilerin de kafasında bazı soru işaretleri oluşmaya başlamıştı. Jokic gerçekten bu kadar iyi miydi yoksa kamptaki diğer oyuncular mı zorlanıyordu?
“Geri dönüp baktığımızda Jokic’in performansı ona ne kadar yardımcı oldu bilmiyorum. Ama kamptaki diğer uzunları biraz kötü etkilediğini söyleyebilirim.” diyor Connelly. “Onun nasıl oynadığına baktığınızda savunmacıların arasından sayı attığını, ayak oyunlarını kullandığını, yavaş şekilde de olsa çembere devrildiğini ve köşelerdeki şutörleri bulduğunu görebiliyordunuz. Şu anda da aslında bunların aynısını yapıyor ama o dönem bu kadar cilalı seviyede değildi.”
“Diğer yandan bakınca biz de çok şanslıydık. Görüntüsü ve atletizm eksikliği yüzünden oradaki gözlemcileri çok heyecanlandırmamıştı. Jokic’in şovu tamamen çalması hiç de kolay değildi.”
Jokic, Hoop Summit karşılaşmasına ilk beşte başlamadı ve sadece 15 dakika süre aldığı maçta 5 sayı – 7 ribaunt üretti. Daha sonra Sırbistan’a dönüp Mega ile çalışmalarına devam eden Jokic, ilerleyen günlerde ne yaşanacağına dair bir fikir sahibi değildi. Jokic, sezonu tamamladıktan sonra drafta katılacağını açıklamıştı. Raznatovic, draft Sırbistan’da gece çok geç saate denk geldiği için Jokic’in draftı izlemediğini söylüyor.
“Uyandığında ona 41. sırada Denver tarafından seçildiğini söyledim.” diyor Raznatovic. “Bana sadece ‘Tamam, güzel’ cevabını verdi.”
Nuggets’ın draft gecesi de biraz karmaşık geçmişti. 11. sıra hakkına sahip olan Nuggets, Chicago Bulls ile bir takas yaparak bu draft hakkını 15. ve 19. sıra haklarıyla değiştirdi. Bu picklerle Jusuf Nurkic ve Gary Harris’i seçen Nuggets, Evan Fournier ve 56. sıra seçimini Arron Afflalo karşılığında Orlando Magic’e yolladı. Gece boyunca ellerinde sabit olarak kalan tek draft hakkı 41. sıraydı.
“O sene birden fazla draft hakkımız vardı. Benim Nuggets’ta çalışmaya başladığım ilk andan itibaren felsefemiz her zaman agresif ve proaktif olmaktı.” diyor Juc. “Potansiyeline inandığımız bir oyuncuyu proje olarak seçmek istiyorduk. Bir sonraki yıl drafta katılsa seçemeyeceğimiz ancak bu seneki draftta alt sıralardan seçebileceğimiz bir oyuncu arıyorduk. Bu potansiyel olarak da Jokic’i belirlemiştik.”
O güne kadar Nuggets, Jokic ile hiç görüşmemiş olsa da Sırp oyuncuyu seçtiler. O günden beri organizasyonun kaderi büyük ölçüde değişti. Jokic, o dönemde Nuggets’ın aradığı potansiyelli oyuncu tanımının karşılığı ve çok daha fazlası olmayı başarmıştı.
“Draft tahtasına bakarken Jokic’in bizim için uygun bir oyuncu olacağını düşünüyordum.” diyor Connelly. “Onun 1. turdan seçilebileceğini düşünüyorduk. Ancak onun 2. tura kadar düşmesi bizim için şanstı. Onu çok yakından izledik. Kendi aramızda Jokic hakkında birçok tartışmamız oldu. Onun kesinlikle potansiyeline ulaşacağını düşünmüyorduk. Harika bir atlet ya da şutör değildi. Şutunu zamanla geliştirdi ve bu da bizim şansımızdı. Ancak onun basketbol zekasını ve egosuz olmasını çok sevmiştik.”
Kısa süre içerisinde Nuggets’ın draft günü bir cevher bulduğu belli olmuştu. Jokic, 2014 yazında Amerika’ya gitse de Yaz Ligi’nde forma giymedi.
“Onun direkt olarak NBA’de oynamasını istemiyordum.” diyor Raznatovic. “Henüz hazır değildi. Bu yüzden onun Yaz Ligi’nde oynamaması bize çok mantıklı gelmişti.”
Bunun yerine Jokic, Santa Barbara’da bulunan P3 Sports Science isimli merkeze gitti. Yanında kardeşleri Nemanja ve Strajinja ile birlikte o dönemki kız arkadaşı, şu andaki eşi Natalija da vardı. Natalija o dönemde Seminole State College’da voleybol oynadığı için zaten Amrika’daydı. Jokic’in o yaz sahip olduğu hedef belliydi: Fiziği üzerine çalışmak ve atletizmini geliştirmek.
“O yaz Jokic, ilk kez beslenme, dinlenme ve tedavi gibi konseptleri bir profesyonel olarak öğrendi.” diyor Juc. “Antrenörlerimizle temas kurma şansı yakalamıştı. Geleceği için vücuduna daha dikkat etmesi gerektiğini anlamıştı. Jokic’in basketbola karşı olan yaklaşımının o dönemde değiştiğini düşünüyorum.”
P3, beraber çalıştığı sporcuların üzerinde önemli testler yapıyor. Jokic’in bu testlerde çok parlak sonuçlar elde etmediğini söylememize pek gerek yok. Ancak Jokic, bu testlerde ona çıplak gözle baktığınız zaman farkına varamadığınız bazı şeyleri göstermişti.
“Atletizmi ölçerken insanların geleneksel olarak baktığı alanların hiçbirinde Jokic rekor kırmıyordu.” diyor P3’ün biyomekanik direktörü Eric Leidersdorf. “Bunun çıplak gözle de rahatlıkla anlayabileceğiniz ortada. Ancak Jokic’in çaktırmadan çok iyi iş çıkardığı bazı alanlar da vardı. Bir oyuncunun ne kadar yükseğe sıçradığını test etmek yerine ona bir yükseklik veriyoruz ve ona ne kadar sürede ulaşabildiğine bakıyoruz. Burada patlayıcılığını ve zıplama hızının ne kadar olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Testte Andre Drummond kadar iyi bir sonuç almasa da NBA’in saygı gören pivotlarının çoğuna yakın sonular elde etmişti. Jokic’in elde ettiği sonuçlar bizi biraz şaşırtmıştı.”
“Yükseğe zıplamak tabii ki çok önemli. Ancak basketbol maçlarında zıplayabileceğiniz en üst noktaya çıkmanıza çok ihtiyaç olmuyor. Bir noktaya ne kadar hızlı ulaşabildiğiniz daha önemli oluyor. Bu tarz şeyleri Sports Center’da görmüyorsunuz ama işinizi doğru yapmanıza yardımcı oluyor.”
O yaz döneminde Jokic için işler gerçekten çok önemli ölçüde değişti.
“Rüyasına düşündüğünden çok daha yakın olduğunu fark etti.” diyor Juc. “Amerika’da geçirdiği zamandan çok keyif aldığını düşünüyorum. Kardeşleri ve kız arkadaşıyla çok güzel zaman geçirmişti. Bu da ona ekstra bir motivasyon sağladı. Bazı oyuncular bunun çok sürreal bir deneyim olduğunu düşünüyor. Ancak biraz güvenlerini kazandıktan sonra kendilerini adayıp çok sıkı çalışmaya başlıyorlar.”
Jokic’in drafttan sonraki sezonu muhteşemdi. Mega’ya döndükten sonra rekabetini adeta domine eden Jokic, oynadığı ilk maçında 27 sayı – 15 ribaunt – 4 asist ile oynamıştı.
“Denver’daki çalışanlarımız, Jokic’in Adriyatik Ligi’nde oynadığı maçları canlı takip etmeyi alışkanlık haline getirmişti.” diyor Juc. “İlk maçında rakibini mahvetmişti. Kendi aramızda bu seçimle iyi bir iş çıkardığımızı konuşmaya başlamıştık. Geleceğe yatırım yapmak için bir oyuncu seçmiştik ve o anında Adriyatik Ligi’nin MVP favorisi haline gelmişti.”
“Adriyatik Ligi’nde oynadığı ilk maçtan sonra çok mutluydum.” diyor Connelly. “Yönetimdeki diğer kişilere ‘Eğer Jokic, 2015 Draftı’na katılsaydı ilk 5 sıradan seçilebilirdi.’ diyordum. Jokic’i biz seçtiğimiz için çok mutluydum. Ribaunt alıyordu, pas veriyordu, potaya yüzü dönük oyununu geliştirmeye başlamıştı, basketbol zekasına elit demek bile yeterli değildi. Oyun onun için çok basitti.”
2015 yılında Jokic, Adriyatik Ligi’nin MVP ödülünü kazandı. Bu, Jokic’in kazandığı son MVP ödülü olmayacaktı.
Buradan sonra Jokic’in hikayesinin nasıl ilerlediğini hepimiz biliyoruz. Jokic, NBA tarihinde 2. turdan seçildikten sonra MVP ödülünü kazanan modern dönemdeki ilk oyuncu oldu. Daha önce Willis Reed, 1964 draftının 2. turunda seçildikten sonra 1970 yılında ödülün sahibi olmuştu. Peki draft zamanı insanların Jokic hakkında fark edemediği neydi? Hangi yetenekleri göz ardı edildi? Connelly bunun cevabını 2 faktöre değinerek veriyor:
“O, benim gördüğüm en iyi ve en hızlı ellere sahip.” diyor Connelly. “Onunla ne oynarsanız oynayın el – göz kordinasyonunun elit seviyede olduğunu anlıyorsunuz. Elleri sayesinde boyu çok çok uzun olmasa da iyi savunma yapabiliyor. Çemberin üzerinde oynama yeteneğine sahip birisi değil, bunun eksikliğini elleriyle gideriyor.”
“Aynı zamanda onun sahada olanları çok hızlı şekilde anlayabildiğini düşünüyorum. Sanki özel bir algoritması var gibi. Bir şeyi gördüğü anda zihnine onu kazımayı başarıyor. Asla yorulmuyor, asla kafasındaki seçenekler bitmiyor. Birçok oyuncu, birkaç hareket denedikten sonra çaresiz kalırlar. Jokic ise topu her aldığında bir yığın farklı şey yapabiliyor.”
Jokic hakkında konuşan diğer kişiler farklı özelliklerine değiniyor:
“Onun kardeşleri çok rekabetçi ve sert çocuklar.” diyor Juc. “Nemanja bir MMA dövüşçüsü, rekabet etmeyi çok seviyor. Kart oyunları, spor, ne olursa. Size karşı hile yapmanın, sizi alt etmenin mutlaka bir yolunu bulmaya çalışıyorlar. Bu da Jokic’in çok daha rekabetçi olmasını sağlıyor”
“O dönem hakkında konuşurken bir şeyin özellikle üstünde duruyoruz.” diyor Leidersdrof. “Yaz Ligi’nde onu oynatmama kararı… Jokic’in sahip olduğu yetenekler zaten oradaydı. Ancak onu NBA seviyesinde oynayabilecek fiziğe kavuşturmamız gerkeiyordu. Bu yüzden fiziksel hazırlığını diğer her şeyin üzerinde tutuyordu. NBA’de oynamak isteyen oyuncularda bunu çok az görüyoruz. Genellikle NBA oyuncuları, yeteneklerini geliştirmeye çalışıyorlar. Ancak onun yetenek seviyesi o kadar yüksekti ki o fiziğine odaklanmayı tercih etti. Dönüp bakınca haklı olduğunu görüyorsunuz.”
Rekabetçi olmak NBA oyuncularının çok zorlandığı bir konu değil. Ancak Jokic’in kendine duyduğu güven, sahada çok faha farklı bir görüntü çizmesini sağlıyor ve bunu koçlarıyla takım arkadaşları da hissedebiliyor.
“Onu özel yapan şey kendisine her zaman çok büyük güven duyması, bu çok etkileyiciydi.” diyor Roy. “Bana sürekli ‘Ne yapıyorsun? Neden topu bana vermiyorsun?’ der gibi bakıyordu. Asla hiçbir şey demedi, en ufak saygısızlık ypmadı. Ama vücut dilinden bunu rahatlıkla anlayabiliyordum. Kendisini daha fazla göstermek istiyordu. Jokic kendisine diğer herkesten daha fazla güveniyor. Daha önce de dediğim gibi, Hoop Summit esnasında salonda toplam 500 lişi vardı. Ama o salonda Jokic’in bu noktaya gelebileceğini düşünen tek kişi kendisiydi.”
Bazen şansınızın da yaver gitmesi gerekiyor.
“O gerçekten dünyanın en tatlı insanı.” diyor Connelly. “Muhteşem bir hikayesi var. İnsanlar bana onu draft ettiğimiz dönem yaşadığımız anıları soruyor. Dürüst olmak gerekirse pek anımız yok. Onu beğendik, Onun nasıl bir yetenek olduğunu anlayabilecek harika bir ekibimiz vardı. Drafta katıldığı değil bir sonraki yıl NBA’ gelse her şeyin çok farklı olabileceğini düşünüyorduk. Daha sonra araştırmamızı yaptığımızda Jokic’in tam bize göre bir oyuncu olduğunu anladık.”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!