by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Olimpiyat düzeyindeki basketbol turnuvaları aslında basketbol olarak bir Dünya Kupası’na göre çok farklı şeyler vadetmiyor. Ne olumlu anlamda ne de olumsuz anlamda. Oynanan şeyin aynı olduğu noktasında çok da itiraz edildiğini göremeyiz.
Ancak bu turnuvalar arasındaki repütasyon farkı her zaman bakidir ve takımların turnuvalara verdikleri önem bir karşılaştırma olarak her zaman Olimpiyatlar’ın üstün olduğu bir terazi fotoğrafını hafızalarımıza mıhlar.
Dünya çapında oynanan basketbol turnuvaları üzerinde Amerika Birleşik Devletleri’nin ezici bir üstünlüğünden söz edebiliyoruz çünkü bugün basketbol izleyen kuşakların neredeyse tamamı özellikle son 30 yıldır ABD’nin çoğunlukla bu turnuvaları domine ettiğini gördü.
Sovyetler Birliği, Yugoslavya gibi faktörlerin dünya basketbolu sahnesinden silinmesiyle 1992’de NBA oyuncularına çıkan Olimpiyat Oyunları’nda boy gösterebilme izniyle beraber “Rüya Takım” olarak karşımıza çıkan tek bir özne uluslararası basketbola yıllarca hükmetti. Bunun yanında zaman zaman Arjantin, Yunanistan gibi ekiplerin sürprizleri üzerlerinden 15-20 yıl geçmiş olmasına rağmen halen destansı biçimde anlatılır.
Çin Halk Cumhuriyeti’nde oynanan son Dünya Kupası’nı da ele alacak olursak ABD’nin zayıf kadrosuyla yaşadığı fiyaskonun kamuoyunda bulduğu sert karşılık, onların Tokyo Olimpiyatları kadrosunu da büyük ölçüde şekillendiren öncelikli mesele oldu.
Kamuoyunun bu sert karşılığı bir çeşit kibrin yansıması olarak da görülebilir ve bu yargılanacak bir şey değil. Alışkanlıklar, her zaman zirvenin sahibi olmanın alışkanlıkları bu kibri yaratır. Söz konusu karşılığa sebep olan alışkanlıklar, tüketim toplumlarının zirveyi tüketme alışkanlıklarıdır.
Bu yetinmeme duygusuna spor özelinde besleyici bir nitelik yüklenebilir. Bununla birlikte yetinmeyen tek kesim ABD Milli Takımı ve onun destekçileri olan ABD kamuoyu değil.
İspanya ve Fransa gibi ekipler bu yıl Olimpiyatlar’a epey iddialı kadrolarla katılıyorlar. Özellikle Fransa’nın ABD için gerçekten çok zorlayıcı olabileceği aşikâr. Ancak tabii ki de Fransa’nın son Dünya Kupası’nda ABD’yi elemesi bu argümanı destekleyecek bir veri değil. Kadro kalitesi bakımından Fransa değilse de ABD negatif anlamda çok farklı bir noktadaydı.
İspanya ve Fransa gibi şampiyonluğun “zayıf favorilerini” dışarıda bırakarak bu Olimpiyatlar’da her takımın kendi bazında sürprizlere imza atmasını bekleyebiliriz. Burada önemli olan nokta onlara hangi aşamaları sürpriz olarak benimseteceğimizdir.
Sonuç olarak ABD haricindeki her takım için şampiyonluk sürpriz bir sonuçtur. Ancak İspanya veya Fransa gibi ekipler için çeyrek finale kalamamak da negatif değerlendirilebilecek bir sürpriz olabilir.
Bu sebeple Tokyo Olimpiyatları’nda pozitif bağlamda kendi sürprizlerini yaratabilecek 4 ülkeye ilişkin değerlendirmelerimizi huzurlarınıza taşıdık.
Nijerya
Nijerya, Olimpiyatlar’a hazırlık sürecinde devasa bir aday kadro öne çıkarmasıyla ses getirdi ve ardından belirlenen son kadroyla ABD, Arjantin gibi takımları mağlup etmeyi başardı. Nijerya’nın hazırlık dönemindeki bu başarısı asla bir tesadüf değildi. Avustralya, İtalya ve Almanya’nın olduğu B Grubu’ndan çıkamasalar dahi bu süreçteki başarıları bir tesadüf olarak hafızalara kaydedilmemeli.
Gerçekten çok çeşitli bir kadroları var. Özellikle uzun rotasyonunda oldukça iyi durumdalar ve bu bakımdan Olimpiyatlar’daki diğer 11 takım arasında söz sahibi olabilecek bir derinlikleri olduğunu söylemek mümkün.
Precious Achiuwa, Ekpe Udoh, Jahlil Okafor, KZ Okpala gibi isimlerden oluşan değerli ve çember savunmasında kendisini ezdirmeyecek bir uzun rotasyonu. Özellikle Achiuwa ve Udoh’un çember altındaki dinamik görüntüleri onlar adına epey önemli. KZ Okpala ise tam saha baskıda ve hücum tarafında ön plana çıkıyor.
Bununla birlikte forvet rotasyonunda Chimezie Metu gibi oyun stili olarak bazen eski Galatasaraylı Nigel Hayes’i de andıran bir dış şut silahları mevcut. Topla çembere gidebilme konusunda uzunlarından da yardım alabilen Nijerya’da kısa rotasyonunda da kıymetli parçalar var.
Başlangıçta öne süreceğimiz isim Josh Okogie. Muhtemelen takımın en yetenekli oyuncusu. Takımın sorun yaşamasını beklediğimiz kısa savunması kısmında öne çıkıp hücumda ise içeriyi zorlayarak etkili olabilecek bir alternatif.
Gabe Vincent ve Obi Emegano ise dışarıdan skor üretimine yaptıkları katkılarla Nijerya’nın hücumsal etkinliğini üst düzeye çıkaran oyuncular.
Arjantin
Arjantin ise daha ünlü ve EuroLeague çerçevesinde ismini daha sık duyduğumuz parçalarıyla Tokyo’yu şereflendiriyor, şenlendiriyor. Zaten Güney Amerikalı oyuncular EuroLeague’de genel itibarıyla isimlerini iyice duyurmayı bilmişlerdir.
Hazırlık süreci onlar adına çok da şaşalı geçmedi. Bu sürecin Arjantin adına en azından Nijerya’nın hazırlık sürecine göre çok kötü geçtiğini söyleyebiliriz. Onların 40 yaşının üzerinde bir gerçeği var ve Tokyo’da olabilmek için bugüne kadar kariyerini uzattı da uzattı.
Luis Scola. Efsanevi bir kariyerin sonu yüksek ihtimalle bu turnuvayla gelecek. Altın madalyayla gelmesi ihtimali çok yüksek bir olasılık gibi durmuyor. Ancak halihazırda bir Olimpiyat altını bulunan Scola da bu turnuvada başlarına gelecek herhangi bir başarısızlığı da çok dert etmez gibi duruyor.
Arjantin kadrosunun geneline bakacak olursak oyunu kuracak ve yönlendirecek oyuncu noktasında ciddi bir bolluk olduğunu söylemek gerekir. Facundo Campazzo’yla başlayan bu kervana Nicolas Laprovittola, Luca Vildoza, Leandro Bolmaro gibi isimler katılırken forvetten oyunu yönlendirebilme ve top dağıtabilme özelliğiyle tanıdığımız Nicolas Brussino’nun da dahliyle ilginç bir ekip olacakları kesin.
Bu bolluk ters teper mi, tepmez mi bu izledikçe görülecek bir mesele olmakla beraber keşke daha uzun soluklu mücadele edecek A kalite bir uzunları olsaydı diye düşünmeden edemiyor insan. Scola’dan sonra en güvenilir parçası Marcos Delia olan bir uzun rotasyonuyla 2021 yılında başarı yakalamak çok da kolay bir iş değil.
Bunun yanında Gabriel Deck’i de savunma planlamalarında önemli bir role oturtacakları çok açık ve net ortada. Sergio Hernandez ve ekibinden FIBA Dünya Kupası’nda finale yükselmeleri gibi büyük bir başarı beklenmese de bazı sürprizlere imza atabilirler. Tabii, gruplarındaki Slovenya ve İspanya gibi rakipleri izin verirlerse…
Avustralya
Çoğunlukla göz ardı edilir ancak Avustralya önemli bir basketbol ülkesi. Yetiştirdiği ve yurt dışına çıkardığı oyuncularla önemli bir güç unsuru olmaya devam ediyorlar. Bir ülkeyi basketbolla ilişkilendirmek için her zaman liginin ne kadar rekabetçi olup olmadığını değerlendirmek yeterli olmayabilir. Litvanya ekolü buna güçlü bir örnektir.
Bunun yanı sıra Olimpiyatlar’da düştükleri grupta da onları kolay rakipler beklemiyor. Nijerya, İtalya ve Almanya’nın bulunduğu gruba düştüler. Zaten listede yer alan 4 takım da ikişerli olarak birbirlerinin gruplarında yer alıyorlar. Bu sebeple bu ekiplerden en az 2’sinin beklenen sürprizi yapamaması kuvvetle olağandır.
Avustralya özelinde devam edecek olursak; rotasyonel bazda aslında hiç de zayıf bir ekip değiller ancak yeni bir koçla boy gösterecekleri ilk turnuvada ne ortaya koyabilecekleri merak konusu.
2019 Dünya Kupası’nda Andrej Lemanis önderliğinde iyi basketbol sergileyen bir takım olup bronz madalya şansını Fransa’ya karşı kaybetmişlerdi ancak devamında Brett Brown’ı getirmeleri ve tek maça dahi takımın başında çıkmadan ayrılmasıyla anahtar şu an Brian Warwick Goorjian’a emanet.
Jock Landale için Olimpiyatlar yalnızca Olimpiyatlar olduğu için değil, kendi kariyer ivmesini yeniden kazanmasını sağlamak açısından da önemli olacaktır. Bu noktada kendisinden belli bir seviyenin üzerinde performans beklemekte beis yok. Bunun yanında Lemanis’in 2019’da biraz farklı kullandığı Aron Baynes de sertliği ve dışarıdan verebileceği katkıyla önemli bir parça.
Uzun rotasyonunda tanıdık isimlerden bir diğeri ise Kızılyıldız’da izlediğimiz Duop Reath olacak.
Ryan Broekhoff aslında bu turnuvada olmasını çok isteyecekleri önemli bir parçaydı ancak ondan mahrum kaldılar. Bu bakımdan kanat rotasyonunda takımın savunmasını olumlu yönde etkileyecek yeni bir isme sahipler: Matisse Thybulle.
Joe Ingles’tan alacakları katkı artık klasik ve uzun yıllardır bildiğimiz bir katkı olmakla birlikte Matthew Dellavedova’nın Patty Mills’e bir alternatif olma noktasında sergileyecekleri önem arz edecek.
Slovenya
Slovenya, Avrupa ve dünya basketbolu için yükselen bir yıldız olarak değerlendirmeye alınabilir mi? 2017’deki Avrupa şampiyonluğuna giden serüvenlerinden çok daha farklı bir noktadalar.
O dönem kadrolarında Goran Dragic gibi bir yıldıza ek olarak kariyerinin belki de NBA dönemi de dahil olmak üzere en iyi sezonlarından birisini geçiren Luka Doncic’e sahip olmaları, koç Igor Kokoskov’un bu isimlerden oluşturduğu kıymetli bir ofansif harmanla birleşince Avrupa şampiyonluğuna ulaşacak kadar olmasa da zirve adayları arasına isimlerini yazdıracak kadar önemli bir veriydi.
Zaten turnuvanın ilk günlerinde başarılı olabileceklerinin sinyallerini vermeyi başarmışlardı. Basketbol açısından en ciddi çember altı opsiyonu Gasper Vidmar olan bir ekibin Avrupa şampiyonluğuna ulaşabildiği bir dönemdi. Tabii, az evvel Dragic demişken Anthony Randolph gibi bir parçalarının bulunması da cabasıydı.
Şimdiyse çoğunlukla Doncic’in dünya basketbolunda yarattığı muhteşem etki ve yeteneklerinin form grafiğiyle müthiş bir çerçevede birleştiği doruk noktasında olması onlar adına büyük bir avantaj. Devşirme statüsünden Mike Tobey gibi bir uzunu kadrolarına katmış olmaları da onları kamuoyu gözünde daha pozitif bir noktaya getiren hamlelerden birisi.
Ancak Edo Muric eski Edo Muric mi, yan parçalar eski yan parçalar mı, Klemen Prepelic’in ritmi ne düzeyde olacak…
Bu tarz soruların cevaplarını alabilmek için Olimpiyat Elemeleri yeteri kadar ciddi bir basketbol ortamı değildi. Doncic’in EuroLeague’de de bir yıldız olduğunu zaten tespit etmeye gerek dahi yok ancak kariyerinin zirvesindeyken FIBA kurallarıyla da bu denli dominant olabildiğini görmek açısından elemeler önemliydi.
Finale kadar onları zorlayabilecek tek bir takım çıkmadı. Finalde ise turnuvanın ev sahibini Luka’nın muazzam oyunuyla devirdiler. Buraya kadar her şey iyi.
Ancak göz önünde bulundurmak gereken şey de salt Luka Doncic azametinin Slovenya’yı altın madalya seviyesinde bir takım yapmayacağı olmalı. Turnuvadaki herkese güçlük yaşatabilecekleri aşikâr ama bununla birlikte henüz o düzeye çıkabilmeleri için çok erken olduğunu söylemek gerek.
Belki de hiç o seviyelere erişemezler ve farazi bir örnekle Dirk Nowitzki’li Almanya gibi olabilirler. Belki de gerçekten zamanı değildir ve ileride milli takıma eklenecek yeni yeni yeteneklerle daha da olgun bir Doncic’i harmanlayarak oraları zorlayabilirler.
Nowitzki’li Almanya örneği gibi olmayacakları aslında açık. Ancak günün sonunda en iyi ihtimalin de vuku bulacağını söylemek şu anda zor. Yine de bu turnuvada herkese zorluk çıkarabileceklerini yinelemek gerekir.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!