NBA Tarihinin Büyük Rekabetleri: Larry Bird – Magic Johnson

26/Ağu/21 12:19 Ağustos 26, 2021

admin69

26/Ağu/21 12:19

Eurohoops.net

1980’li yıllara damgasını vuran Larry Bird – Magic Johnson rekabetine Eurohoops Fırın gözünden bir bakış…

by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net

1980’li yılların NBA basketbolu anlatılırken akla gelen şeyler çok bellidir.

Yeni yeni adapte olunan üçlük çizgisi, resmen ölümüne agresif oynanan pis bir oyun, o oyunun en önemli aktörleri olarak “Bad Boys” Detroit Pistons ve devamında ise oyunun en güzel yanı olarak Boston CelticsLos Angeles Lakers rekabeti…

Boston CelticsLos Angeles Lakers rekabetinden başlayalım ve onun en güzel alt başlığına gidelim.

Celtics’in Garden’ında, Lakers’ın Forum’unda (o dönem Staples Center yoktu) oynanan birbirinden muazzam final serilerine ev sahipliği yapan bu rekabetin bünyesinde bir de bireysel rekabet harlandı.

Geçtiğimiz günlerde işlediğimiz Bill Russell – Wilt Chamberlain rekabeti kadar oyuna öncülük eden bir rekabet olmasa da oyunu değiştiren rekabetlerden birisi oldu.

O çekişmenin başrolleri de Celtics tarihinin en büyük oyuncularından Larry Bird ile Lakers ve NBA tarihinde oyuncu profili bakımından çok büyük yeri olan Magic Johnson’dı…

Eurohoops Fırın anlatmaya devam ediyor…

Earvin “Magic” Johnson ve Larry Bird. Tarih onları ilk kez büyük bir finalde karşı karşıya getirdiğinde tarihler 1979’un mart ayını gösteriyordu.

İkili, kolej basketbolunun en büyük potansiyelleri olarak çıktıkları maçta, 1979 NCAA Finali’nde boy göstereceklerdi. Michigan State Spartans ve Indiana State Sycamores’u karşı karşıya getiren bu mücadelede Michigan State’in 20’lik yıldızı Magic Johnson ile Indiana State’in senior sezonunu oynayan oyuncusu Larry Bird kozlarını paylaşacaklardı.

Bird önceki sene drafta girip Celtics tarafından 6. sıradan seçilmişti ve 23 yaşına ayak basmaya hazırlanan bir kolej oyuncusu olarak senior yılını oynamayı tercih etti. Bu tercih, ona ilerleyen yıllarda kendisini zaman zaman mutlu edecek, zaman zaman canını sıkacak bir rekabetin ilk adımlarını attıracak türden bir tercih oldu.

Bu tercihi onun NBA’e girişi öncesinde deneyimini katlayan ve olumlu değerlendirmelere tabi tutulabilecek bir karar olarak tarihe geçti. Belki lige adımını epey geç attı ancak o adımı çok sağlam attı.

Salt Lake City’de oynanan 1979 NCAA şampiyonluk maçında ise bu tecrübeye acı bir son vererek NBA’in yolunu tutacaktı.

Magic Johnson’ın Spartans’ı, Larry Bird’ün Sycamores’unu 64-75 yenerek ulusal şampiyonluğa ulaşan kolej takımı oluyordu.

Johnson’ın oyuncu profili de, Bird’ün oyuncu profili de o dönem o yaşlarında çok farklı bir görüntü çizmiyordu. Günümüz kolej oyuncularıyla ligde halihazırda yer alan profesyoneller arasında çok derin farklar olur ve bu isimler de profesyonel yaşamlarında çok büyük deneyimler kazanarak bir dönüşüm geçirirler.

Johnson ve Bird’ü sanki 7-8 yıl sonraki hallerinden geriye döndürüp kolej basketboluna atmışlar gibi bir halleri var.

Magic’in ribaund üzeri açık saha organizatörlüğü, Larry’nin sırtı dönük oyundaki olağanüstü estetikliği hep aynı. Larry o maçta hücum bazında çok ciddi bir sunum sergileyemese de iyi savunma yapıyor. Magic ise klasik performanslarından birisiyle takımını şampiyonluğa taşıyor.

Bu ikili daha çok finalde, karar maçında karşı karşıya geleceklerdi.

Alfa

13 yaşında teyzesini ziyarete giden bir çocuk olarak Indiana’da oynadığı maçta fırtınalar estiren Bird o günü “basketbola aşık olduğum gün” olarak nitelendiriyor. Aslında herkesin böyle günleri yok mudur? Çocukluğunda bir sporu harika icra ettiği ve aynı zamanda aslında o spordan ne kadar keyif aldığını hissettiği günler…

 

Mavi yakalı fakir bir ailenin 6 çocuğundan birisiyseniz böyle günlere tutunmak istemeniz, gece yatarken kendinizi çok büyük bir formanın içerisinde o son saniye şutunu yollarken hayal etmeniz pek zor olmuyor. Genç Larry, okuldan basketbol oynayabilmek için burs aldığında ne durumda olduğunu şöyle anlatıyor:

“Hiç param yoktu. Hiç. Okula cebimde 75 dolarla gittim. Neredeyse hiç kıyafetim bile yoktu.”

İçinden geldiği o sınıf için 1980’li yıllarda bir sembol haline gelecekti. Nüfusunun önemli kısmı beyaz işçi sınıfının mensubu olan Boston’da Bird’ün etkisi işte bu şekilde anlatılır.

Onun beyaz olduğu için promote edilip gündeme sokulduğunu düşünenler oldu. Detroit Pistons oyun kurucusu Isiah Thomas bizzat bu düşüncesini 1987 Doğu Konferansı Finalleri’nde oynadıkları bir maçın ardından dile getirerek “Siyah olsaydı böyle süperyıldız olarak görülmezdi” dedi.

Bird’ün buna yanıtı ise “Özgür bir ülkede yaşıyoruz ve herkes istediği şeyi söyleyebilir” şeklinde oluyordu. Kazanmak haricindeki şeyleri çok da dert ettiği söylenemezdi.

Bununla birlikte inanılmaz bir basketbol oyuncusuydu. Harika bir savunma oyuncusu olduğu yetmezmiş gibi muhteşem bir hücumcuydu. Çok zekiydi.

Savunmaya oturduklarında gezgin bir profil çizerek adeta topu koklayan bir sırtlan gibiydi. Savunmaya yeterince oturamadıklarında da harika bir savunmacıydı.

İleride ise sırtı dönük oyunda parmak hassasiyetini çok iyi kullanan ve takım arkadaşlarını beslemesini bilen bir kanat oyuncusuydu. Skorerdi, ribaundçuydu, hırslıydı. Çok atletik bir isim değildi fakat onu akranlarından her zaman daha ön planda tutan çok fazla şey vardı.

Kevin McHale, Robert Parish, Danny Ainge, Dennis Johnson gibi oyunculardan çok beslendi. O onları, onlar da onu çok yukarı çekti.

Kavgacı bir oyuncu olarak ligin zirvesine tırmanmayı bildi. Her zaman sakin kalamayabilirdi.

Saçından ayak parmaklarına kadar her şeyiyle rekabeti besledi.

Büyü

Magic, Larry’ye göre biraz daha rahat ancak aynı sınıfın mensubu olduğu bir hayattan geliyordu. “İhtiyacımız olan her şeye sahiptik. Ebeveynlerimiz, soframızda yemeğimiz ve tüm ailemizin beraber geçireceği zamanımız” diye anlattığı bir çocukluk dönemine sahip. Aslında babasının para kazanabilmek ek işler yapmak durumunda kaldığı bir hayattan geliyordu ancak bir yetinme yahut kabullenme hali söz konusu olabilir.

Bird’den daha farklı olarak dönemin pek çok siyah çocuğu için olduğu gibi basketbol onun açısından da bir çıkış noktası, kurtuluşa eren yol. Bu sebepten ötürü basketbolla çok daha erken ve çok daha yorucu bir tanışması oluyor.

Johnson’ın beyaz ağırlıklı bir lisede basketbol konusunda çok yetenekli olduğu için bir köprü görevi gördüğü de anlatılır. Bu köprü olma haline zaten Larry ile birlikte NBA’i gelecek kuşaklara ulaştırırken de erişecekti.

Bu ikiliyi zorluklar çoğu zaman bırakmadı. Magic 5 şampiyonluğuyla ulusal bir spor efsanesi haline gelmişken 1991 yılında HIV pozitif çıkınca bir anda tekrar ülkenin gündemine oturdu. Ancak bu sefer hiç istemeyeceği bir şekilde oturdu.

O süreçte de tıpkı Bird ve Jordan’la ilgili hakkında yaşananlar gibi onunla ilgili de Isiah Thomas’ı ilgilendiren bazı iddialar ortaya atıldı. Thomas’ın, Magic’in cinsel yönelimine ilişkin bazı söylentiler yaydığı haberleri çıktı. Thomas bunları reddetti ancak bu tarz iddiaların muhatabı olması bile o dönemin bütün yıldızları için nasıl apaçık bir düşman figür olabildiğini gözler önüne seren bir olay. O Pistons takımının “Kötü Çocuklar” lakabını alması hiç boşa değil.

Johnson yaşananlar üzerine basketbola döndü ancak eski seviyesinde boy gösteremedi. Tıpkı Bird gibi o da 12-13 senelik NBA kariyerine çok şey sığdırdı. Hatta o daha çok şey sığdırdı.

Bir oyuncu olarak Magic, Bird’den daha kütleli gözüken, fiziksel olarak daha yıpratıcı olabilecek bir isimdi ancak oyunu daha çok kuran bir profilde olması onun daha ciddi bir dönüşüme imza atmasını sağladı. Bugün gördüğümüz Luka Doncic, LeBron James; dün gördüğümüz Toni Kukoc gibi fizikli ve asli görev olarak oyun kuran isimlerin öncüsü Magic Johnson’dır.

Bu sebeple oyuna kattıkları asla tartışılacak işler değil. Hiç değilse koskocaman bir “Showtime Lakers” kültürünü literatüre soktu. Kareem, James Worthy, Kurt Rambis, Byron Scott, Bob McAdoo ve çok daha fazlası…