by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
EuroLeague’in İstanbul derbisinde Fenerbahçe Beko ile Anadolu Efes, Ataşehir Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda karşı karşıya geldiler.
Büyük randevunun galibi 84-89‘luk skorla Anadolu Efes oldu.
Bu sonuçla Anadolu Efes 6. galibiyetini alırken Fenerbahçe 9. mağlubiyetini yaşadı.
Sasha Djordjevic komutasındaki Fenerbahçe Beko’da Marial Shayok 18 sayı, Jan Vesely 13 sayı, Nando De Colo 14 sayı, Pierria Henry 10 sayı ve Marko Guduric 9 sayıyla oynadı.
Ergin Ataman’ın Anadolu Efes‘inde Shane Larkin 25 sayı 7 asist, Tibor Pleiss 17 sayı, Vasilije Micic 14 sayı üretti.
Eurohoops Fırın derbinin şifrelerini çözdü.
Fark
Bu bölümde derbiyi biraz Fenerbahçe tarafından ele alıp 2. bölümde Efes‘in çıktılarını okuyalım.
Fenerbahçe derbinin başlarında agresif bir görüntü çizerek ön plana çıkmış olsa da kimin daha akıllı hücum ettiği noktasında Anadolu Efes sivrildi. Henüz ilk hücumdan Devin Booker’ın ikili oyunda yanlış pozisyon almasını değerlendirip Tibor Pleiss’ın pop’ını kullanarak skor ürettiler.
Maçın başında Fenerbahçe adına alışılmış sönük atmosferin haricinde iyi bir momentum yakalandı. Hatta bu bahsi geçen momentum, maçın tam da Sasha Djordjevic’in dediği gibi 38 dakikasında Sarı-Lacivertliler’in yanıbaşında durdu.
Ancak bunun zaman zaman Ergin Ataman’ın hamleleriyle balta yemiş olması da Fenerbahçe rotasyonlarının ne kadar kırılgan olduğunu tekrar gösteren faktör oldu. Değişimlere hücum edemeyişleri ve skoru Shane Larkin’in de özel performansıyla vermeleri bir yana, Filip Petrusev’i bir zayıf karın olarak görüp onun üzerine hücum edememiş olmaları bile onlar adına ciddi bir problemdi.
Petrusev oyundayken bir yarı saha oyunu kurup fiziksel üstünlükle işleri ilerletmeye çalışmıyorsanız; bunun yerine açık saha oyununu kovalamayı tercih ediyorsanız Efes orada farkı da indirecek, skoru da eline alacak kaliteye sahip bir ekip. Kaldı ki, Djordjevic genellikle oyunu daha fiziğe yıkmasıyla yani daha gelenekçi olmasıyla bilinen bir antrenör. Fakat bunu tercih etmedi.
Tempoya başvuracağınız zamanları da Achille Polonara’sız geçirmek ayrı bir soru işareti. Djordjevic maç sonunda bu noktada sorulan bir soruya “Devin Booker’ın ribaund etkinliğini” öne çıkardı. Hemen herkes şu 12 maçlık süreçte Polonara’nın Booker’a göre daha agresif bir ribaundçu ve ribaund sonrası tempo artırıcı olduğunu fark etmiştir. İstatistikler de bu yönde. Ki, Polonara’nın 2. çeyreğin başlarında oyunda olduğu süreçte
2 Türkiye devinin derbi karşılaşmasında farkı yaratan unsur net biçimde coaching oldu. Anadolu Efes Başantrenörü Ergin Ataman’ın oyuna müdahaleleri maç genelinde çok daha pozitif sonuçları beraberinde getirirken Fenerbahçe’de Djordjevic’in en kritik anda oyuna müdahale etmeyişi onlar adına yakıcı sonuçlar doğurdu. Tıpkı bu sezon yakın geçen maçların pek çoğunda olduğu gibi.
Bunların haricinde Sarı-Lacivertliler’de bireysel performanslar bakımından kötü bir akşam olduğunu söylemek güç. Marial Shayok’un sezon başındaki durgun görüntüsü bir kenara, neler yapabileceğini ve nasıl bir kumaşa sahip olduğunu bilen Türkiye’deki basketbolseverler açısından şaşırtıcı bir performans olmadı. Şut bakımından iyi bir akşam geçiren Shayok, Fenerbahçe’nin geçen yaz yaptığı iyi işlerden birisi olduğunu kanıtlar nitelikte bir performans ortaya koydu.
Pierria Henry ise mücadelesiyle yine sahadaydı. Hatırlarsanız, 3. periyotta Fenerbahçe’nin üst üste hücum ribaundları çekip Shayok’un üçlüğüyle biten bir pozisyon vardı. Orada Henry’nin devreye girip Efes’in aldığı ribaundu çalması biraz onu anlatan bir andı. Fenerbahçe’nin guard rotasyonundaki, hatta son birkaç sezon çerçevesinde guard rotasyonundaki herhangi bir oyuncudan öylesine bir an beklemek kolay değildi. Henry, Fenerbahçe için birçok bakımdan yararlı bir oyuncu ve son zamanlarda çektiği negatif tepkiyi tam anlamıyla hak ettiğini söyleyemeyiz.
3. periyotta yine Marko Guduric‘in üst üste 7 sayılık katkı verdiği bir sekans vardı. Nando De Colo ve Jan Vesely‘nin ayrı ayrı etkili olduğu, yukarıda da değindiğimiz gibi Polonara’nın katkı verdiği bölümler oldu.
Ancak tüm bunları hiçbir şekilde bir harmoni haline getiremeyen bir Fenerbahçe takımıyla karşı karşıya kalındı. Sezonun başından beri devam eden bu durum artık Fenerbahçe’nin sezon hedeflerine de ket vuracak noktalara yaklaşıyor.
İşin Fenerbahçe tarafında acilen çözülmesi gereken meseleler var ve bunu söyleme ihtiyacı hissettiren olgu da derbide alınan mağlubiyet kesinlikle değil.
Sugar
Anadolu Efes‘in maç başında Fenerbahçe‘ye nazaran skorda geride olmasına rağmen daha akılcı hücum ettiğini söylemiştik. Ancak onlar açısından ise rotasyonların daha etkili olduğu bir karşılaşma izledik. Efes‘in çok uzun zamandır ana rotasyonu olarak gördüğümüz rotasyonun Fenerbahçe karşısında ezildiğini ve oyunu kendi kontrollerine almak isteyecekleri her anda Shane Larkin’e ihtiyaç duyduklarını gördük.
Larkin’in patlayıcılık özelliği öyle sıradan bir oyuncunun “bu da ne patlayıcı oyuncu” denilecek kıvamda bir özellik değil. Larkin bu noktada Avrupa’da ders verebilecek kabiliyette bir oyuncu. Sezonun ilk 11 maçı itibarıyla sergilediği performanstan bağımsız biçimde Larkin’in derbilerde ne kadar etkili bir isim olduğunu biliyoruz. Ayrı bir motivasyon sergiledi.
Biraz da Efes‘te Ataman’ın eski rotasyonuna dönüp oyunun 7. – 8. dakikalarında Larkin’e başvurması oyunun dönmesinde etkili oldu. Vasilije Micic’in son derece etkisiz kaldığı gecede Shane’in performansı çok kıymetliydi. Oyun Vasa’ya kalmış olsaydı o vücut diliyle dün akşam Fenerbahçe’nin hanesine bir derbi galibiyeti yazılabilirdi.
Rodrigue Beaubois’nın da etkinliğinin son 2 maça nazaran sınırlı kalmasıyla oyunun hücum bazında akması için Larkin önemli bir ihtiyacı karşıladı. Her ne kadar Fenerbahçe teknik anlamda Petrusev’in üzerine oynamayı yeterince akıl edememiş olsa da Larkin’in performansını bir-iki kademe düşük düşünürsek Efes‘in maçı kazanma ihtimali çok düşüktü.
Lacivert-Beyazlılar’ın sezonları belli bir çerçevede ilerliyor. Şimdi sezonun kazanan taraf olmaya yavaş yavaş alışmaya başladığı bir evresindeyiz. Bundan önce sezonun “ahlar vahlar içerisinde” bir dönemindeydik. Fakat Adrien Moerman’dan veya uzun rotasyonundaki herhangi bir oyuncudan çok istikrarlı bir katkı almadan top yönlendiricileriyle bir derbi galibiyeti alabilmiş olmaları sadece Fenerbahçe’nin oyunu son dakikalarda bırakmasıyla veya başka herhangi teknik etkenlerle değil, Efes’in kazanma usüllerine geri dönüşüyle de açıklanmalıdır.
Fakat her şeye rağmen onlar adına yine beklemenin en uygun tavır olarak göründüğü bir dönemi yaşıyoruz. Efes adına işlerin tamamen yoluna girdiğini söylemek için henüz erken olduğunu söylemekte yarar var. Öte yandan o zaafiyetlerin hâlen baki olduğunu ve her rakiplerinin onlara bu zaafiyetlerle uğraşmamak hususunda Fenerbahçe kadar merhametli davranmayacağını göz önünde bulundurmak lazım.
İyi bir fikstürleri vardı ve şimdi Barcelona, Bayern Münih, Baskonia ve Maccabi gibi 4 zorlu maçla kendilerini kanıtlama periyoduna adım atacaklar. Sezonun bu noktasında alacakları sonuçların onların ilk 17 haftalık periyodun sonrasına daha aydınlık ya da daha karanlık bakmalarına vesile olacak. Takım olarak yavaş yavaş form tutmaya başladıklarını ve eksiklerini kapattıklarında önlerinin açık olabileceğini ifade edebiliriz.
Sonuç niyetine
Derbi genel itibarıyla son zamanların keyifli derbilerinden birisiydi ve her 2 takımın da iyi bir mücadele ortaya koyup orta düzeyde kaliteli bir basketbol izlettiği açık. Fenerbahçe ve Efes için sezon ne henüz sona ermeye yaklaşmış durumda, ne de her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir hava hâkim. Ekiplerin atlatmaları gereken bazı süreçler oldu, oluyor ve olacaktır. Bu süreçlerin devamında takım halinde verecekleri reaksiyonlar normal sezonun geri kalanını şekillendirerek kimin sezonu normal sezonun ötesine taşıyacağına karar verecektir.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!