Anadolu Efes Sezon Ortası Değerlendirmesi: Şampiyonun Sallantılı İlk Yarı Karnesi

25/Ara/21 13:38 Aralık 25, 2021

admin69

25/Ara/21 13:38

Eurohoops.net
vasilije micic anadolu efes

Anadolu Efes, EuroLeague’de sezonun ilk yarısını geride bıraktı; Eurohoops Fırın, Lacivert-Beyazlılar’ın geride kalan sürecini ve önündeki zorlu maratonu inceledi.

by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net 

Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

EuroLeague’de normal sezonda yolun yarısına geldik. Normal sezon aşamasının bu kadar anlam taşıdığı bir ligde sezonun tek yarısının bile önemli çıktılar vermiş olmasını yadırgamamalıyız.

Geride kalan 17 hafta takımların sezon başında kurulduktan sonra ne sorunları varsa, ne konuda iyi görüntü çizmişlerse hepsini afişe etmek adına güzel bir fırsat oldu.

Eurohoops Fırın olarak biz ise bildiğiniz üzere her hafta EuroLeague’de Türkiye’yi temsilen bulunan Anadolu Efes ve Fenerbahçe Beko’nun maçlarını incelemeye alıyoruz.

Madem 17 hafta bize bazı önemli çıktılar bahşetti…

Biz de bir sezon ortası değerlendirmesiyle bu haftayı geçirelim. Öncelikle Anadolu Efes‘le başlayacağız.

Son şampiyon sezona çok kötü bir başlangıç yaptı ve bundan aslında daha da kötüsü uzun süre toparlamayı başaramadı. Ancak tam kadro mücadele etmeye başladıktan sonra gelen takviyeyle de işler biraz daha rayına oturmaya başladı.

Lacivert-Beyazlılar, EuroLeague’de 17 maçın sonunda 9 galibiyet ve 8 mağlubiyetle 8. sırada bulunuyor. Ligin ilk yarısı sona ererken playoff hattına girmeyi başaran Ergin Ataman’ın öğrencilerini çok daha zorlu bir ikinci yarı bekliyor.

İlk 6 maçında 5 mağlubiyet alıp son 11 maçta 8 kez kazanan Efes‘in önünde 30 Aralık 2021 – 27 Ocak 2022 tarihleri arasında oynanacak tam 6 maç var.

Bu maçların başlangıcından önce Anadolu Efes‘in ardında bıraktıklarını değerlendirmeye başlayalım!

Son şampiyon nasıl başlamalıydı – neden başlayamadı?

Anadolu Efes‘in geride bıraktığımız yaz aylarında kadrosuna yaptığı Filip Petrusev eklemesi zamanında çok tartışılmamış olsa da sezonun başlangıcında tartışılan bir noktaya geldi. Sertaç Şanlı‘nın ayrılığı sonrasında 5 numara bölgesine bir ekleme kesinlikle gerekliydi. Neden gerekliydi?

Buna Bryant Dunston‘ın Kızılyıldız maçındaki performansından bağımsız biçimde artık yaşlandığı ve mevcut kontratını da tam olarak hak eder bir durumda olmadığı; Tibor Pleiss’ın her ne kadar 17 maçtır takımı taşıyan öznelerden birisi olmasına rağmen Efes‘in uzun rotasyonundaki ihtiyaçlarına yarı yarıya karşılık veremiyor oluşu gibi pek çok şeyi sayabiliriz.

Ancak burada yapılan takviyenin EuroLeague deneyimi olmayan, fiziksel oyunu kıvıramayan çok potansiyelli bir uzun olması piyasadan çok Efes‘in bir sorunu. Eğer uzun piyasası kuruysa, elde yeteri kadar seçenek bulunmuyorsa burada biraz daha scouting kokan bir tercihe gidilerek daha sert, boyalı alanda agresif kalabilen fizikli bir oyuncu takviyesi yapılsa daha doğru olabilirdi. Petrusev kıta çapında tanınan bir oyuncu olarak bu tanımların hiçbirine uymuyor.

Uzun rotasyonunda takımın yaşadığı sıkıntıların elbette yegâne sorumlusu Petrusev veya onu idareten kulüpte bulunan idareciler değil. Efes‘in yıllardır bünyesindeki oyuncuları büyüterek (Sertaç, Pleiss) başarı basamaklarını tırmandırdığı ve sonunda Avrupa şampiyonu olduğu bir uzun rotasyonu söz konusuydu. Hatta takımın geneli için bunu söyleyebiliriz. Takımda şu an Avrupa’nın en değerli oyuncuları arasında gösterebileceğimiz kimse daha önce bu seviyede oyuncular değillerdi. Bu koç ekibinin bir başarısıdır.

Ancak bu rotasyonda 3 sene sonunda kökten değişiklikler yapmak yerine boşlukları yamamaya çalışmak her zaman aynı etkiyi vermeyebiliyor. Takımı değiştirmiyorsanız ihtiyaçlara uygun ve onları karşılayabilecek takviyeler yapmalısınız ki takımı değiştirmeye ihtiyacınız olmadan belli başlı adaptasyon süreçlerini atlatıp eski formunuza dönebilesiniz. Aksi takdirde direkt olarak takımı yenilersiniz. 2 ihtimaldir ve Efes 2 ihtimali de kullanamayacağı bir çözüm yoluna gitti.

Açıkçası eğer bir üst üste şampiyonluk hedefi varsa -ki sezon başında oyuncularla konuştuğumuzda bu hedef çok yoğun bir şekilde ifade edildi- buna uygun olarak bir fiziksellik takviye edilmelidir.

Rotasyonda o sertliği diğer oyuncularla sağlamaya çalıştığınızda ise bu yine ters tepiyor. Chris Singleton bu tanıma uyabilecek bir oyuncu ancak mental olarak hiçbir şekilde geri dönüş vermediği bir sezonu geçiriyor. Üstelik sakatlık sorunları da yaşamakta.

Bununla birlikte uzunca bir süre takımın saha içindeki direktörleri arasında bir uyuşmazlık sorunu yaşanıyor gibiydi ve tüm bunlar yaşanırken takım elbette alternatif bir güç olarak James Anderson’ın ribaund katkısına muhtaç kalacak değildi. Sorunlar bundan çok daha büyüktü.

Efes’in savunmada takındığı tavır sezonun önemli bir bölümünde çok iç açıcı türden değildi. Bunda uzun rotasyonu kadar diğer parçaların da katkısı büyük. İkili oyun savunmasında çok aksadıkları CSKA Moskova ve Barcelona gibi maçlar oynadılar. “Bildiğimiz Efes’in” bu kadar ritme girmesine izin vermeyeceği maçlarda çok etkili performanslar ortaya koyan takımlar oldu.

İkili oyun savunmasındaki sorunları çözülemedi, ribaundlar her zaman onlar için bir problem demek… Bunları çözmeden de daha ilerisine gitmeyi hedefleyemezler.

Aslında hücumda Pleiss’ın kapattığı boşlukla Sertaç Şanlı‘nın yokluğu sebebiyle ofansif düzlemde çok bir şey kaybetmiş gibi olmadılar. En büyük zararı savunmada gördüler. Fakat bu da demek değil ki hücumlarının da hiç işlemediği zamanlar olmadı…

Vasilije Micic belki de tarihin en iyi guardlarından birisi ve bunu söylemek için onun birkaç sezon daha üst düzey bir oyun sergilemesine gerek yok. O klasmana çoktan girdi, birkaç sezon daha bunu sürdürmesi onu efsaneler arasına yazar.

Ancak bir süperyıldızın üstelik de MVP sezonunun ardından bu kadar savrulmuş olması çok normal bir mesele değil. Micic’in geçtiğimiz sezonlarda da bu tip savrulmalar yaşadığını ve sezon içerisinde Ergin Ataman’la sürtüşme içinde olabildiğini biliyoruz. Yine de takımın geldiği noktada hele ki yeni kontrat almış bir oyuncudan beklenmeyecek bir savrukluktu. Tercihleri bu kadar sorgulanabilir olmamalı. İkinci yarıda mutlaka daha silkinik bir performans sergileyecektir, Kızılyıldız maçındaki gibi…

Efes iyi olacaksa bunda Micic’in kesinlikle parmağı olacaktır. İlk yarı itibarıyla ise Efes’in kötü olduğu zamanların da kimisinde Micic’in parmağı vardı. O denli kritik oyuncu işte.

Toparlanma sürecinde katkısı bulunan faktörler

İç sahadaki Efes hücumu çok bildiğimiz ve yaygın biçimde, geniş bir kamuoyu olarak anladığımız, hafızalarımıza kazıdığımız bir deneyim sundu bize. İç saha olarak belirtilmesinin özel sebebi Sinan Erdem’de çok daha farklı bir atmosferde ve alışkanlıklarına yakın bir durumda olmalarından kaynaklı.

Tabii, bunun bu sezon baltalandığına şahit olmadık değil. Elbette Efes adına çok zorlu geçen ve hücumda çok fazla tıkandıkları iç saha maçları oldu ancak bunlar biraz da sakatlıklarla, Micic ve Shane Larkin’in form durumlarının stabil olmayışıyla ilgiliydi.

Bir kere Krunoslav Simon‘suz bir Efes hücumu düşünmek kesinlikle mümkün değil. Sezonun bir bölümünü o olmadan oynadıkları gerçeğini, Elijah Bryant’ın takviyesinden önce de uzun bir süreç geçirdiklerini unutmamak lazım. Yani problemler bütün takımı sarmış vaziyetteydi.

Buradan kolektif bir görüntü vererek çıkmayı başarmış olmaları özellikle sezonun ikinci yarısı açısından çok değerli bir durum ve bunu başarmak da zannedildiği kadar kolay değil. Her ne kadar kendilerini bir takımdan çok bir “aile” gibi görüyor olsalar da kolay değil. Bu zincirleri yavaş yavaş kırabiliyor olmaları gerçekten ümitkâr yaklaşmamızı sağlayabilir.

Sezonun ilk bölümünde Filip Petrusev’in zaman zaman kısa devrilmeli Efes aksiyonlarına alıştığı, hücumda daha fizikli olduğu zamanlar oldu ancak bunlar çok uzun sürmedi çünkü karşılığında daha büyük hataları da oldu. Süreklilik sağlamak bu seviyede en mühim iş. Hatırlarsanız, ilk 6 haftadan sonra gelen Efes galibiyetlerinde sürekli olarak “Bu galibiyet bir ölçüt olamaz”, “İstikrara bakalım” gibi bir noktada birleşiliyordu. Hakikaten de öyleydi ve zamanla öyle oldu. Son 11 maçın 8’inde galip gelmiş olmaları ligin ilk devresinin sonundan geriye doğru baktığımızda bünyesinde istikrar unsurları barındıran bir performansa işaret eder.

Yenildikleri maçlarda kanat savunmasında zaman zaman aksadıklarına da şahitlik ediyorduk, bu noktada öne çıkacak oyuncularının Simon, Moerman, Anderson ve Beaubois gibi oyuncular olduğunu biliyoruz. Bu isimler öne çıkmaya başladıklarında hücum da aynı şekilde bir ritim kazanıyor. Beaubois’nın olağanüstü oynadığı Olympiacos ve Monaco maçlarından oluşan haftayı hatırlayın, eforunu nasıl sahanın her tarafında olumlu çıktı verebilecek bir noktaya taşımıştı…

Top yönlendiricilerin ikili oyunlarda dışarı açarak beslediği Tibor Pleiss’tan alınan dış şut katkısı, Moerman’ın ribaundlardaki etkinliği; sırtı dönük savunması ve dışarıdan verdiği hücum katkısı, Elijah Bryant’ın çeşitliliği artıran top kullanma kabiliyeti gibi pek çok şey Micic – Larkin – Simon – Beaubois eksenli Efes hücumlarını rahatlatan nitelikte sayılabilecek gelişmeler.

Tüm bunların yanında Larkin’in zihinsel olarak kendisini rahatlattığı ve takımda ipleri Micic’ten daha çok tuttuğu bir evreye gelmesi (özellikle son birkaç maçtır) Efes’i Micic’in o savrukluğunda kor ateşlerden serin sulara götüren bir gelişme oldu.

Larkin şu anda Efes adına sezonun parlayan ismi ve Fenerbahçe ile Maccabi maçlarında sergilediği oyunla artık daha eskisine yakın bir görüntüde.