by Vladimir Stankovic/ Çeviri: Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 13 Temmuz 2020 tarihinde EuroLeague.net adresinde yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
“Avrupa basketbolunun 101 harikası”, 2018 yılında EuroLeague Basketball tarafından başlatılan ve sınırlı sayıda üretilen bir koleksiyondur. Bu koleksiyonun amacı ise sporu ilk günden bugünlere kadar getiren isimleri onurlandırmaktır. 1969 yılından itibaren bu efsane isimler hakkında yazmaya başlayan yazar Vladimir Stankovic, Avrupa basketbolunun yıllarca süren serüvenini ve dünyanın dört bir yanından gelen oyuncularla oluşturulan benzersiz basketbol hikayelerini kaleme alıyor. Bu hikayeler, kitap yazılmaya başlanmadan önce emekli olan ve kendilerinden sonraki nesillere de ilham olan isimleri ele almaktadır, keyifli okumalar!”
Clifford Luyk
Efsane koç Pedro Ferrandiz’in Real Madrid için yaptığı onlarca güzel şey arasından en iyilerinden biri, kesinlikle Clifford Luyk hamlesiydi. Bu hamle 1962 yazında, henüz Amerikalı oyuncuların Avrupa basketbolunda fazlaca yaygınlaşmaya başlamasından çok önce yapılmıştı.
1962 EuroLeague finalinin Dinamo Tbilisi’ye karşı 90-83’lük skorla kaybedilmesinden sonra koç Ferrandiz, takımın önemli isimlerinden (daha sonrasında yıllarca sportif direktör olarak da hizmet eden) Joaquin Fernandez’i yedek oturtmaya karar vermişti. Real Madrid taraftarlarının EuroLeague şampiyonluğu hayalinin farkında olan efsane koç, bu yolun başarılı Amerikalı oyuncu eklemelerinden geçtiğinin farkındaydı.
Bu amaçla yazın Amerika’ya seyahat eden İspanyol koç, NBA’de sezon öncesi New York Knicks ile Boston Celtics arasında oynanan maçı izlemeye gitmişti. Karşılaşmada 2.02 boylarında, fazla uzun olmayan fakat oldukça kuvvetli gözüken bir oyuncu gözüne çarpmıştı.
Ferrandiz, bu oyuncunun isminin Clifford Luyk olduğunu öğrendi. Tecrübeli koç, içgüdülerine güvenerek 1941 doğumlu bu oyuncuyla sözleşme imzalamaya karar verdi. Clifford Luyk’un yanında Pivot Bob Burgess’i de Real Madrid kadrosuna katmayı başaran koç, 1962-63 sezonu için aradığı harika ikiliyi bulmuştu. Luyk ve Burgess belki eflatun beyazlı ekibin formasını giyen ilk ABD’li oyuncular değillerdi, fakat kesinlikle o zamana kadar en iz bırakanlarıydı.
Kızıl Ordu Madrid’de
23 Temmuz 1963 günü, tarih kitaplarına “Kızıl Ordu’nun Madrid’e girdiği gün” olarak geçecekti. Herkesi şaşırtan bir karara imza atan General Franco; EuroLeague finali için CSKA Moskova takımının Madrid’e, Real Madrid‘in ise Moskova’ya seyahat etmesine izin vermişti. Geçmiş tarihlerde bu iki ekip; ya tarafsız sahalarda karşılaşıyorlardı, ya da Madrid cephesi basitçe maça çıkmayı reddediyordu. Finalde Madrid’de oynanan ilk mücadeleyi eflatun beyazlı ekip, 86-69’luk skorla kazanmayı başarıyordu. 1 hafta sonra Lenin Futbol Stadyumu’nda 20.000 kişinin önünde oynanan mücadelede Moskova temsilcisi, Clifford Luyk’un 22 sayılık performansına rağmen 91-74’lük skorla galip geliyordu.
İki mücadelenin de 17 sayılık farkla sonlanmasından dolayı, o zamanki kurallara göre yine aynı salonda (veya stadda) 3. maçın oynanması gerekiyordu. 1 Ağustos tarihinde 20.000 kişinin önünde oynanan 3. mücadeleden de 99-80’lik skorla galip ayrılan CSKA Moskova, Madrid temsilcisinin şampiyonluk hayallerini 1 sene daha ertelemiş oluyordu.
İspanyol ekibi, uzun süre beklediği şampiyonluğa ise 1963-64 sezonunun sonunda kavuşuyordu. Madrid temsilcisi her ne kadar finalde Spartak Brno’yu mağlup ederek şampiyonluğa ulaşmış olsa da kazanılan bu şampiyonluk, tam olarak istenilen tatmin hissini vermemişti, çünkü CSKA Moskova o sezon 1964 Tokyo Olimpiyatları’na konsantre olmak istediklerini gerekçe göstererek EuroLeague’de mücadele etmemişti.
1964-65 sezonunun sonunda ise çok beklenen rövanş, sonunda alınmıştı. Finalde eflatun beyazlı ekip, Moskova temsilcisini 88-81 kaybedilen ilk maçın ardından Madrid’de 76-62 mağlup ederek hem kupayı, hem de intikamı almıştı. Clifford Luyk ise bu mücadelede 30 sayı üreterek yıldızlaşmıştı.
Başarılı performansıyla Madrid şehrinin kalbini kazanmayı başaran Clifford Luyk, saha dışındaki karakteriyle de takdir topluyordu. Bir deplasman yolculuğu sırasında kulüp başkanı Raimundo Saporta’ya İspanyol pasaportu almasının kendisi için sorun olmayacağını belirten Clifford, ülkeye kolaylıkla uyum sağladığını gösteriyordu.
1965 yılında İspanya Ligi’nde alınan kararla ligde yabancı oyuncu oynatılması yasaklanınca Clifford’un bu sözleri, daha da anlamlı hale gelmişti. O dönem başkan Saporta’nın “Eğer Luyk ve Burgess yabancı statüsünde oynayamayacaklarsa, İspanyol statüsünde oynarlar” sözü ise ülkede gündem yaratmıştı.
Bu söz Bob Burgess’in İspanyol pasaportu almayı reddetmesi sebebiyle tam anlamıyla karşılık bulamamış olsa da Clifford Luyk, İspanyol vatandaşlığını alarak İspanya Milli Takımı formasını da giymeye başlamıştı.
Real Madrid‘in İspanya Ligi’nde süren uzun süreli dominasyonunda Clifford Luyk’un payı çok büyüktü. 1962 yılından 1978 yılına kadar eflatun beyazlıların formasını terleten oyuncu, bu dönemde takımıyla birlikte 14 lig şampiyonluğu ve 6 EuroLeague kupası sığdırmayı başarmıştı.
Finallerin Adamı
Clifford Luyk, çocukluğundan itibaren tam anlamıyla bir sporcuydu. Daha 8 yaşındayken yüzme, tenis ve basketbol sporlarıyla uğraşıyordu, favori sporu ise beyzboldu. 12 yaşına geldiğinde ise yalnızca basketbola odaklanmaya karar vermişti. Lise kariyerinde sergilediği başarılı performansın ardından efsane isim, birçok prestijli kolej takımından teklif almıştı. Kolej kariyeri için Florida’yla anlaşan Luyk, bu tercihi sayesinde Madrid’deki yaşama da kolaylıkla uyum sağlamıştı.
Luyk’un kariyerinde belki de en öne çıkan özelliği ise istikrarıydı. Tek bir kötü maç oynaması bile kendisini yakından takip edenler için imkansız gözüküyordu. Başarılı oyuncu, en kötü gözüken performanslarında bile bir şekilde takımına yardımcı olmanın yolunu buluyordu. Sayı anlamında öne çıkmadığı maçlarda ya ribaund performansına öncelik vererek, ya da bir şekilde faul almanın yollarını bularak koçunun elini güçlendiriyordu.
Efsane ismin saha içinde en durdurulamaz gözüken özelliği ise “Hook” atışıydı. O dönemler Kareem Abdul-Jabbar sayesinde fazlasıyla popüler olan bu atış, Avrupa’da ise Clifford Luyk’la özdeşleşmişti. Bunun dışında efsane isim; kusursuz orta mesafe atışlarıyla, oldukça iyi ribaund sezgisiyle ve büyük maçlarda iyice parlamasıyla Avrupa basketbolu tarihine adını altın harflerle kazıdı.
1967 yılında Real Madrid, Wayne Brabender isimli 22 yaşında, ABD’li bir gençle sözleşme imzaladı. Brabender, takım arkadaşı Clifford Luyk’un ayak izlerini takip ederek İspanyol pasaportu aldı. Başarılı oyuncu tam 190 kez İspanya Milli Takımı formasını terletti. 16 yıl süren Real Madrid kariyerine 13 lig şampiyonluğu, 4 EuroLeague kupası sığdıran efsane isim, bir diğer vatandaşı ile birlikte Madrid ekibinin tarihine geçen bir ikili oldular.
16 yıl süren oldukça başarılı Real Madrid kariyerinin ardından Clifford Luyk, koçluğa adım atmaya karar verdi. 1978 yılından 1981 yılına kadar genç takım antrenörlüğü yapan Madrid efsanesi, 1983 ile 1989 yılları arasında eflatun beyazlıların efsane koçu Lolo Sainz’in asistanı olarak görev aldı.
1990 yılında efsanesi olduğu kulüpten ayrılma kararı alan Luyk; 1990-91 sezonunda Atletico Madrid Villalba’yı, 1991-92 sezonunda ise Murcia’yı çalıştırdı. Çok sevdiği kulübüne 1992 yazında baş antrenör olarak dönen efsane, görev aldığı iki yıllık süreçte 2 lig şampiyonluğu ve 1 Saporta Kupası kazanmayı başardı.
Clifford Luyk, oyunculuk yıllarında bolca kazandığı EuroLeague kupasını ise koç olarak hiçbir zaman kazanamadı. 1993 yılında Limoges ile oynanan finali Real Madrid, 55-59’luk oldukça düşük skorla geçen bir mücadele sonucunda kaybediyordu.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!