NBA’in Kapısında Yıkılan Hayaller: “Uyandığımda Bacaklarımı Hissetmiyordum!”

17/Oca/22 09:06 Ocak 17, 2022

Mehmet Bahadır Akgün

17/Oca/22 09:06

Eurohoops.net
CHICAGO, IL - MAY 17: Kris Wilkes of UCLA works out during the 2019 NBA Combine at Quest MultiSport Complex on May 17, 2019 in Chicago, Illinois. NOTE TO USER: User expressly acknowledges and agrees that, by downloading and or using this photograph, User is consenting to the terms and conditions of the Getty Images License Agreement.(Photo by Michael Hickey/Getty Images)

Eurohoops Çeviri, 2019 Draft’ında sağlık sorunları sebebiyle lige giremeyen Kris Wilkes’in hikayesine bakış atıyor…

by David Gardner / Çeviri: Bahadır Akgün / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 23 Ekim 2021 tarihinde NY Times‘ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

2019 NBA Draftı’nın arifesinde gizemli bir hastalık, Kris Wilkes’ın profesyonel olma hayallerini elinden aldı. İyileşirken o umutlardan vazgeçmiyor.

20 Haziran 2019 günü Kris Wilkes, Indianapolis şehir merkezine yakın bir Airbnb’de uyandı. Mutluydu. Yanında, aşık olduğu kadın vardı. Evin geri kalanındaki odalara yeni yeni tomurcuklanan basketbol kariyeri boyunca onu desteklemiş arkadaşları ve aile üyeleri vardı. NBA Draftı’nın sabahıydı ve Wilkes, çocukluk hayalini gerçekleştirmenin eşiğindeydi.

Yolun hemen ilerisinde Wilkes’i aranan bir basketbolcu hâline getiren North Central Lisesi bulunuyordu. İlk burs teklifini, sekizinci sınıftayken Indiana’da almıştı. Neticede U.C.L.A. ile anlaştı ve pota parçalayan, yükseklerde uçan smaçları ile ünlü oldu. Pac-12 çaylak takımına seçildi. İkinci yılının ardından NBA Draftı’nda ilk turun sonlarında seçilmesi bekleniyordu.

Aradan geçen iki yıldan uzun sürenin ardından herhangi bir NBA takımına katılamadı. G League’de veya Yaz Ligi’nde bile maça çıkamadı.

2019’daki draft günü uyandıktan çok kısa bir süre sonra Wilkes, bir şeylerin yanlış gittiğini fark etti: Ayaklarını hareket ettiremiyordu. Nevresimi kenara çekip bacaklarına baktı. Kalçasından ayak uçlarına kadar her kasını hareket ettirmeye çalışıyordu fakat hiçbir şey olmuyordu. Belinin altında hiçbir şey hissetmiyordu.

Yakınlarda bir evde bulunan babasını aradı ve hemen gelmesini istedi.

“Baba” dedi, “korkuyorum.”

“Sanki 80 yaşında gibiydim…”

Wilkes, başta U.C.L.A.’deki ilk yılı sonrası NBA Draftı’na gireceğini açıklamıştı fakat daha sonrasında ilk turdan seçilmesi gerektiğini kanıtlamak için bir yıl daha kolejde kalmaya karar verdi. Mart 2019’da yeniden drafta gireceğini açıkladı. Wasserman menajerlik şirketi ile anlaştı ve menajerleri, takımlarla özel çalışmalar ayarladı. İlk 14’ün dışında seçilmesi beklenen oyuncular için bu çalışmalar, kariyerine NBA’de başlamak ile G League’de başlamak arasındaki farkı oluşturabiliyor. Wilkes, endişeli değildi.

“İlk turda seçileceğime dair hiçbir şüphem yoktu” diyor Wilkes. “Hayatımın en iyi form durumunu yakalamıştım. Maalesef kısa sürdü.”

Yedinci çalışmasını San Antonio Spurs ile yaptığında kendisini biraz hâlsiz hissediyordu. Çalışmanın sonlarına doğru Wilkes, neredeyse yere yığılıyordu ki bir antrenör, onu kenara çekip ateşini kontrol etti. 39.4 dereceydi. Teknik ekip üyeleri, onu yakınlardaki bir hastaneye götürdüler ve boğaz enfeksiyonu olduğu söylendi. Wilkes, menajerini aradı ve Atlanta Hawks ile yapacağı bir sonraki çalışması iptal edildi. Daha sonra da Indianapolis’teki aile evine dönüp draft gecesine kadar dinlenmeye başladı.

Birkaç gün içerisinde ateşi düştü ve boğazı da daha iyiydi fakat endişe verici başka semptomlar fark etmeye başladı. Sanki uzuvları bir camla kaplı gibi hissediyordu. Bazen koluna dokunan bir eli hissetmiyordu. Başka zamanlar, neredeyse katlanılamaz bir sızlama hissediyordu. Geceleri bacaklarının üzerinde battaniye ile uyuyamıyordu çünkü bu, onu çok rahatsız ediyordu. Sonra sırtı ağrımaya başladı. Sporcu olarak Wilkes, belli ölçüde eklem ağrısı ve kas sertliğine alışıktı fakat bu farklıydı.

Bir gece ağrıları o kadar arttı ki babası Greg Wilkes, onu Acil Servis’e götürdü. Burada doktor, Kris’e en son ne zaman idrar çıkardığını hatırlayıp hatırlamadığını sordu. Bir günü geçmişti. Doktor, bir an önce acil müdahale odasına gitmesi gerektiğini zira mesanesinin yırtılmak üzere olduğunu söyledi.

Acil müdahale odasında Wilkes’e morfin verildi ve sonda takıldı. Hastaneden taburcu olduğunda sonda hâlâ takılıydı. “Drafttan günler önce evimde sırt ağrısı ve bir sonda ile dolaşıyordum” diyor Wilkes, geçen ay evinden yaptığı telefon konuşmalarında. “Sanki 20 yaşında değil de 80 yaşındaydım.”

İki gün sonra draft gerçekleştirilecekti. Kris uyandığında bacaklarını oynatamıyordu ve babasını aradı. Greg Wilkes, son 25 yılını Indianapolis Polis Departmanı’nda geçirmişti ve acil tıbbi durumlar için eğitim almıştı. “O anda ben bir polis memuru veya ilk yardım müdahalecisi değildim” diyor Greg Wilkes. “Ben bir babaydım ve kalbim, sinirlerim allak bullak olmuştu. ‘Neler oluyor?’ diye düşünüyordum. 20 yaşındaki oğlum, hayatımda tanıdığım en atletik insanlardan biri ve hareket edemiyordu. Bu nasıl mümkün olabilirdi?”

Greg, Kris için bir ambulans çağırıp St. Vincent Hastanesi’ne gitti. O gece, ailesi Kris’in hastanedeki odasına doluştu ve NBA Draftı’nı izlemek için televizyon başına geçti. Wilkes’in iyi olmadığına dair haberler takımlara ulaşmıştı. 60 draft hakkını da izledi ve hiçbirinde kendi ismi anılmadı. Birkaç dakika sonra odadaki tek ses, EKG makinesinden geliyordu.

“Hayatımın en iyi formunu yakalamıştım. Hayatımın en üst seviyesinde basketbol oynuyor, iyi gözüküyor ve draftta seçilmeye hazırlanıyordum” diyor Wilkes. “Sonra kendimi hastanede buldum. Nefes almakta zorlanıyor, bacaklarımı neredeyse hiç hareket ettiremiyor ve kariyerimin bitip bitmediğini merak ediyordum.”

Daha sonra Wilkes’in menajeri aradı ve ona, Knicks‘in kendisine çift yönlü  bir kontrat vermek istediğini söyledi. Temelde G League oyuncusu olacaktı fakat böylece NBA maçlarına da çıkabilecekti. Aile, sevinçten havalara uçtu.

Fakat bir sorun vardı. Kris, sağlık kontrolleri için New York’a gitmeliydi. Indianapolis’teki doktorlar ise sorunun ne olduğunu veya bir daha yürüyüp yürüyemeyeceğini bile bilmiyorlardı.

“Çok nadir görülüyor.”

Nörolog Adam Fisch, Wilkes’ın semptomlarını görünce bir dizi tetkik yapılmasını söyledi. Bunlar arasında röntgenler, omurilikten sıvı alınması, MR gibi tetkikler vardı. Fisch, hem teşhis hem de öngörü konusunda temkinliydi. Wilkes’in New York Times ile kendi sağlık durumu hakkında konuşmasına izin verdiği Fisch, yaptığı açıklamada Wilkes’in ADEM olarak da bilinen akut dissemine ensefalomyelit isimli otoimmün bozukluğa sahip olabileceğinden şüphelenmeye başladığını söyledi.

Söz konusu bozukluk, Kron hastalığı gibi inflamatuvar bağırsak hastalıkları ile küçük fakat yanlış anlaşılan bir benzerliğe sahip. Wilkes’e de drafttan aylar önce bu teşhis konulmuştu. ADEM’de ise daha sonrasında bir enfeksiyon yaşanıyor. Tıpkı Wilkes’in boğazındaki gibi. Vücut, kendi beyin dokusunu ve omuriliğini, enfeksiyon ile karıştırıp kendisine saldırmaya başlıyor. ADEM, her yıl dünyada 125.000 ila 250.000 kişide bir insanı etkiliyor. Bu vakaların çoğu da maalesef çocuklarda görülüyor.

Wilkes’in ADEM ile beyin, omurilik, sinirler ve sinir köklerini etkileyen Guillain-Barré sendromuna aynı anda yakalanıp daha da nadir görülen bir bozukluktan mustarip olması işleri daha da kötüleştirdi.

“Çok nadir görülen bir durum bu. Milyonda bir bile abartı olur. İhtimali sonsuz küçük bu hastalığın…”

Fisch, Wilkes’i yüksek dozlarda steroid ve iki farklı kan terapisi ile tedavi etti. “ADEM hastalığına yakalanan bazı hastalar, bunlardan yalnızca biriyle tedavi ediliyor” diyor Fisch. “Kris’in durumu o kadar ciddiydi ki üçünü de aynı anda yapmanın şart olduğuna karar verdik.”

Fisch, uzun vadeli tahminler yapmamıştı fakat hastanedeki diğer çalışanlar, Wilkes’e hayatının geri kalanında tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kalma ihtimaline hazırlanmasını söylemişlerdi. Annesi Ahkisha Owens, bunu doğrudan reddetti.

“Bebeğimin bir daha yürüyemeyeceğine dair tek bir düşünceyi bile aklıma sokmadım” diyor. “Ona baktım ve dedim ki ‘Tanrı, bacaklarını senden almak için seni bugünlere getirmedi.'”

Hastanede geçen bir haftanın ardından Wilkes yeniden bacaklarını hissetmeye başlamıştı fakat yaklaşık 10 kilogram vermişti ve yürüyecek gücü yoktu. Bir hafta sonra taburcu edildiğinde hastane çalışanları, hastanede yatıp fiziksel terapi görmesini tavsiye ettiler fakat Wilkes, eve dönmekte ısrarcı oldu. Wilkes’in en az iki ay tekerlekli sandalyede kalması bekleniyordu.

Ertesi sabah Greg, Kris’e “Evine hoş geldin” demek için ocağın başına geçmiş büyük bir kahvaltı hazırlıyordu. Menüde tavada yumurtalı ekmek, yumurta, et ve sosis vardı. O sırada sanki havası inmiş bir tenis topunun koridorda zıplamasına benzer bir ses duydu. Döndü ve Kris’i tekerlekli sandalyeden ayaklanmış bir şekilde gördü. Bir yürüteçe tutunuyordu. “Ne pişiriyorsun baba?” diye sordu. “Güzel kokmuş.”

Ağustos ayına gelindiğinde Wilkes, uçağa binebilecek kadar iyileşmişti. Kaliforniya’ya, Palm Springs’e, draft sabahı yanında olan Lexie Stevenson’ı görmeye gitti. “Yürüyebilmeye başlar başlamaz bana yürüdü” diyor Stevenson. “O günden beri de hep beraberiz.”

Eylül ayında Wilkes, New York’a gidip Knicks ile sağlık kontrollerine girdi. Ne kadar su içtiği konusunda çok dikkatli olmalıydı çünkü mesanesinin kontrolü hâlâ tam olarak dönmemişti. Çalışmanın sonlarına doğru çizgi boyunca koşmaktan o kadar başı dönmüştü ki duvara çarptı. Kimsenin kontrolden geçemediğini söylemesine gerek yoktu. O zaten biliyordu..

Ekim ayında Knicks, Wilkes için ayırdığı çift yönlü kontratı, Ivan Rabb’e verdi. O dönemki baş antrenör David Fizdale, Wilkes’in ciddi bir hastalık geçirdiğini, bunun ne olduğunu bilmediğini fakat çok ciddi olduğunu; bu sebeple de şimdilik onunla sözleşme imzalamayacaklarını söyledi.