Saras, Parker, Vujcic ve Gershon: 2000’lerin İlk Yarısında Maccabi Tel Aviv’in Yükselişi

10/Şub/22 15:23 Şubat 10, 2022

admin69

10/Şub/22 15:23

Eurohoops.net
Sarunas-Jasikevicius-celebrates-Final-Four-Maccabi-Tel-Aviv-2004

Eurohoops Fırın geçmişe gidiyor, 2000’lerin ilk yarısına damga vuran Maccabi Tel Aviv’i mercek altına alıyor…

by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net

Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

2000’ler geldiğinde Avrupa basketbolunda sözü geçmeye aday ekipler çok belliydi.

Zeljko Obradovic‘in Panathinaikos‘u, Ettore Messina’nın Virtus Bologna’sı, Dusko Ivanovic’li TAU Ceramica (Baskonia) gibi ekipler bu süreçte söz sahibi olacaktı.

Messina’nın yönettiği 2 takım bu süreçte söz sahibi oldu; Zeljko Obradovic için 2000’lerin başı ve sonu ihtişamlı geçse de ortalar kayıptı, Ivanovic bir türlü o dört gözle beklediği şampiyonluğa ulaşamadı.

Bu ekipler yıllar geçmesine rağmen hep konuşulurlar, bir taraflarıyla hep takdir edilirler ancak o dönemde sahne alıp üst üste 2 şampiyonlukla toplamda 6 yılı aşkın bir süreye damgasını vurmuş Maccabi Tel Aviv‘in adı çok anılmaz.

Her parçasıyla önemli bir miras olan 2000’lerin ilk yarısındaki Maccabi‘ye saygı duymak lazım. Pini Gershon ve David Blatt gibi efsanevi basketbol akılları önderliğinde eriştikleri başarılar yalnızca bir kadro bütünlüğüyle, yıldız oyuncularla açıklanamaz.

Açıklanabilecek faktörlerle açıklayalım…

Perdenin arkası

Takımın en çok konuşulan dönemi haliyle Sarunas Jasikevicius’un saha içi liderliğiyle damga vurduğu, takımın zirvenin yegâne sahibi olduğu 2003-2005 arası süreç olsa da bunun bir perde arkası elbette var.

Dönemlere damga vuran hiçbir organizasyon öyle kendi kendine, bir anda oluşmaz. “Bir andalık” hâliyle başarılı olmaz. Bu, başarıyla gerçeklik arasındaki çok temel bir bağlantıdır.

2010’larda Real Madrid‘in Pablo Laso, Fenerbahçe‘nin Zeljko Obradovic ve Anadolu Efes‘in ise Ergin Ataman’la çıktığı yolculuklarda da bu bir andalık durumu söz konusu değildir.

Her şey bir sürece bağlıdır ve bu süreçler içerisinde gösterilen icraatler bütünü; istikrarı da başarıyı da etkileyen en önemli faktördür.

2000’ler Maccabi’nin geçmişi de 1998 yılında Pini Gershon’un, İsrail’de geniş bir koçluk deneyimine sahip olan önemli bir figürün takımın başına geçirilmesiyle başlıyor. Gershon’un 2. sezonunda kadroya dahil edilen Nate Huffman ve Ariel McDonald gibi profillerle zenginleşen rotasyon, yeni ve uzun bir maceraya yelken açıyordu.

Mark Brisker de yerli rotasyonundan takıma ciddi katkı sağlayan bir oyuncu olurken skor yükünü çekme noktasında Huffman ve McDonald ile rolü bölüştükleri bir ortam söz konusuydu.

Türkiyeli basketbolseverlerin yakından tanıdığı bir isim olan Dallas Comegys’e, yine hâlihazırda camianın bir efsanesi olan Doron Jamchi’ye yer veren o Maccabi takımı o yıl normal sezonda Ülkerspor’dan yalnızca bir galibiyet fazla alarak yoluna devam edebildi.

2. Tur grubunda ise ASVEL ve Olympiakos gibi takımların önünde 10 maçta 10 galibiyetle liderlik koltuğuna oturan Maccabi, Son 8’e kaldı ve playofflarda aynı sezonun sonunda Final Four’a Selanik’te ev sahipliği yapmak gibi bir motivasyona sahip PAOK’u 3 maç sonunda geçerek Final Four’a kaldı.

Selanik’teki Final Four ise Avrupa basketbolunda yaşanacak kritik bölüşmenin evvelindeki son Final Four organizasyonu olurken Maccabi için ise daha ziyade 10 yılın üzerindeki bir sürecin ardından tekrar ait oldukları yerde bir iddia sahibi kimliğiyle mücadele edecek olmanın; yeni bir başlangıcın resmiydi.

Zeljko Obradovic yönetimindeki ve adaşı Zeljko Rebraca’nın önderlik ettiği Panathinaikos‘a finalde kaybeden Maccabi her ne kadar o sezon Avrupa’nın bir numarası olamasa da final maçında da büyük oynayan Huffman’ın öncülüğünde ne kadar tehlike arz eden bir çekirdek olduğunu kanıtladı.

Ertesi sezon FIBA safında kalan ve SuproLeague formatında mücadele etme kararı alan Maccabi’de Gershon’un iddialı takımı sezona yine çok iyi girdi.

Efes Pilsen ve Partizan gibi ekiplerle demirbaşlarını oluşturdukları 10 takımlık bir normal sezon grubunda 18 maçta 15 galibiyet alan İsrail ekibi, liderliğin getirdiği de bir şansla eşleştiği A Grubu’nun 8. sırasında bulunan Slask Wroclaw ile Son 16 Turu eşleşmesini rahat geçti.

Sekizli Final’de karşısına çıkan Scavolini Victoria Libertas’ı da geçmesini bilen Tel Aviv, Paris’teki organizasyonda yeniden yer almaya hak kazandı. CSKA Moskova’yı yarı finalde geçen Maccabi, finale yine Efes‘i yenerek gelen Obradovic Panathinaikos’uyla karşılaşmak üzere hazırlıklarını yaptı.

Maç elbette epey kızıştı ve akıllarda daha çok Zeljko Obradovic’in maçın hakemlerinden Pascal Dorizon’un inanılmaz hiddetli biçimde üstüne yürümesiyle kaldı ancak o yıllara damga vuran Maccabi – Panathinaikos rekabetinde yeni kazanan İsrail ekibiydi.

Gershon’un o takımında Nate Huffman apayrı bir yerdeydi. Günümüzde nasıl sahayı yönetebilecek, atletik, el becerisi sağlam bir uzun bulunduğu her takıma çok kıymetli katkılar yapabiliyorsa o zaman da durum böyleydi.

Muhtemelen basketbolu sakatlığı sebebiyle erkenden bırakmasıyla ilişkilidir ki; tarihte en underrated kalmış oyunculardan birisi de Huffman’dır.

Etrafına kurulan takımı 2001 yılında SuproLeague şampiyonluğuna taşırken aslında kökleri çok sağlam bir yapının temelini de atıyordu.

Dejan Bodiroga, Zeljko Rebraca, Fragiskos Alvertis gibi oyunculardan kurulu Panathinaikos karşısında elde ettikleri şampiyonlukta kadroda bulunan isimler zaten genel itibarıyla bu süreci taşıyan isimler olarak kayıtlara geçti.