by Tim MacMahon / Çeviri: Bahadır Akgün / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 5 Ocak 2022 tarihlerinde ESPN‘de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Amerika topraklarına ayak basmadan önce 19 yaşındaki Dirk Nowitzki, Almanya’da memleketi Würzburg’un zaman zaman bir takım arkadaşının sahibi olduğu çiftlikte çalışmak için antrenmanların iptal edildiği ikinci lig takımında oynamıştı.
Tabii Nowitzki, bazı NBA takımlarının ve kolejlerin radarına girecek performansı sergilemişti fakat büyük bir fenomen olmaya çok uzaktı.
Tüm bunlar, San Antonio’daki Freeman Kolezyum’da 1998’daki Nike Hoop Summit’te değişti. Cılız, sırık gibi, o çocuktan kimse o kadar haberdar değildi ki soyismi ESPN yayınında devamlı olarak “Nowitski” şeklinde yazılıyordu fakat o çocuk, geleceğin NBA yıldızları karşısında Dünya Takımı’nı ABD Takımı’na karşı 33 sayı ve 14 ribaund ile taşıdı.
Aradan geçen 20 yılı aşkın sürenin ardından Nowitzki, 21 yıllık efsanevi NBA kariyerini noktaladı ve bizler de bu dev Alman’ın Amerika’ya ilk adımlarından dünya çapında basketbol oynadığı günlere kadar kariyerine tanıklık etmiş isimlerin ağzından onun hikayesini anlatıyoruz…
“Sıvışırız”
İlk kez dünya çapında bir rekabetin içerisinde olmayı boş verin. Sırf Almanya’dan ayrılmak bile kötü zamanlama nedeniyle Nowitzki için bir sınavdı. Würzburg X-Rays, ilk kez birinci lige çıkma umuduyla playoff oynuyordu ve Nowitzki, memleketinin takımına sadakat ile kişisel hayalini takip etme arasında büyük bir ikilem yaşıyordu.
Dirk Nowitzki: Hoop Summit’e 1-2 yıl önce davet edilmiştim sanırım. Hep kötü zamana denk geldi çünkü o dönemde Würzburg X-Rays’in birinci lige çıkma hedefi vardı. Hayalimiz, memleketimizin takımı ile birinci lige çıkmaktı fakat her yıl başarısız oluyorduk. O yıl yine yükselme potasındaydık ve büyük maçlarımız vardı.
Holger Geschwindner (Nowitzki’nin uzun süre akıl hocalığını yapmış dönemin X-Rays yardımcı antrenörü): Almanya’dan ayrılarak gerçekten riskli bir oyun oynadık. İkinci ligdeydik ve Dirk, en iyi oyuncumuzdu.
Nowitzki: Holger gelip “Yaşıtların arasında dünyanın en iyilerine karşı kendini denemek için bence gerçekten güzel bir fırsat bu” dedi. Dedim ki “Çıldırdın mı sen? Yıllardır bunun hayalini kuruyoruz…”
Geschwindner: Bir şeyden emindim: Hoop Summit, uluslararası ölçekte üst düzeyde bir şeyler göstermenin tek yoluydu çünkü ne kadar iyi olduğuna dair hiç fikrimiz yoktu.
Nowitzki: Ordu’dan izin almak zorundaydık çünkü hâlâ Ordu’daydım ve sanırım izin istemeden, ortada büyük bir turnuva falan da yoksa ülkeyi terk edemiyordunuz. İzni aldık. Sonra takıma sormamız gerekiyordu ama Holger, “Sıvışırız bir şekilde” diyordu. Dolayısıyla ben son maçıma Pazar gecesi çıktım ve Pazartesi sabahı, kimseye söylemeden Frankfurt’tan uçtuk. Holger belki bir yönetici ile konuşmuş olabilir ama ben hiçbir şey dememiştim. Sıvıştık yani.
Geschwindner: Nowitzki’nin babası bilmiyordu. Annesiyle konuştum ve annesi “Babasına söylemeniz lazım” dedi. Ertesi sabah geldim, “Sen söyledin mi?” diye sordum. Nowitzki de “Şimdi söyleyeceğim” dedi. Dedim ki “Bak, Würzburg’dan iki saat yol gidip Frankfurt havaalanına ulaşacağız. Eğer haberi olmazsa uçağa binmiyoruz.”
Donnie Nelson (Dönemin Mavericks ve Dünya Takımı yardımcı antrenörü, eski Mavs Başkanı ve Genel Menajeri): Dallas’a ulaştıklarında bitkin duruyorlardı. İki aşamalı olması gereken yolculuk dört aşamalı falan olmuştu. Ben yardımcı antrenördüm, dolayısıyla işim kahve getirmek ve geldikleri zaman Almanları almaktı. Reunion Tower’ın lobisinde buluştuk. Holger, 1973’ten beri aynı kot pantolonu giyiyordu, bugün de onu giyiyor. Tabii bir de fanila gömleği ve deri ceketi vardı. Eminim onlar da duruyordur.
“Benim endişem, (Dirk’ün) acımasız olmak için fazla nazik bir çocuk olmasıydı”
Nowitzki oraya gittiğinde Dünya Takımı, Dallas’ta zaten birkaç kez antrenman yapmıştı fakat Alman yıldızın etkisini hissettirmesi uzun sürmedi.
Donnie Nelson: Nowitzki’yi yalnızca kötü, cızırtılı bir videoda izlemiştim. Birçok yabancı oyuncu, buraya gelirken uçakta çekip 1,80 kalıyorlar. Ona bakıp “Vay be, bu çekmemiş” dedim.
Geschwindner: Çarşamba günü Dünya Takımı, San Antonio’daki maça kimin gideceğine karar vermek için ufak bir antrenman maçı oynadı. Ciddiye almak zorundaydık. Kilit nokta, onu ilk beşe aldırmaktı.
Nowitzki: Don Nelson’ın ofisinde panjurdan antrenman sahasını görebliyordunuz. Sanırım o da izledi ama o zaman bilmiyordum. Belli ki gördükleri şeyi çok sevdiler.
Don Nelson (Mavericks‘in eski baş antrenörü ve genel menajeri): Aslında Donnie, San Antonio’ya gitmeden bir hafta önce Dallas’taki YMCA’da takımı bir hafta çalıştırdı. Donnie ve ben dışında kimse bilmiyordu tabii.
Donnie Nelson: Dirk’ün ayak hareketlerinin, el hassasiyetini çok iyi olduğunu; şut atabildiğini görebiliyordunuz. Takım içi meseleleri anlattık sadece.
Don Nelson: Gördüğüm en yetenekli genç oyunculardan biriydi ve hepsinin ötesinde adamın boyu 2,14’tü. İnanılmaz bir basketbolcuydu!
George Raveling (Eski Nike uluslararası basketbol sorumlusu): Holger ile olan ilişkim nedeniyle Dirk hakkında birçok kişiden daha fazla şey biliyordum. Zihinsel olarak benim için resmi çizmişti Holger. Daha sonra o resmi, Louvre müzesinde gördüm gibi oldu. “Vay be!” dedim, Holger’in söylediği her şey, Dirk’ün oyununda görülüyor.
Donnie Nelson: Benim endişem, (Dirk’ün) acımasız olmak için fazla nazik bir çocuk olmasıydı. Çok nazik, kocaman bir kalbi var. Oralarda oynayanların çoğu kalbinizi söküp size gösterecek çocuklar. Dirk ise bana böyle biri gibi gözükmedi. O yüzden “Yeterince sert mi?” diye endişe duyuyordum. Kesinlikle iş ahlakına sahipti, bunu görebiliyordunuz.
Nowitzki: O dönemde daha az serseriydim. Tabii biraz gergindim ve işlerin yürüyüp yürümeyeceğinden, çocukların ne kadar iyi olduğundan emin değildim. Ne bekleyeceğimi bilmiyordum.
Don Nelson: Birkaç antrenmandan sonra onu, herkesten en iyi şekilde saklamaya karar verdik. Hangi sıradan seçersek seçelim onu seçmeye karar verdik. O maçta oynamamasına ikna edemedik.
Donnie Nelson: Sanırım San Antonio’da içinden çıkan gerçek kaplanı gördük.
“Mahvedecekler, rekabet bile olmayacak.”
29 Mart 1998 günü oynanacak maç için ABD takımı, ağır favori gözüküyordu. Amerikalılar, maçın başında dokuz farklı üstünlük kurdular ve yabancı oyuncuları çabuklukları ve atletizmleri ile bunalttılar. Maç boyunca 20 top çaldılar ve maçta rekabet bile olmayacağına dair endişe doğurdular.
Geschwindner: O günlerde maç, Final Four arasındaki Cumartesi günü oynanıyordu.
Dan Shulman (ESPN maç sunucusu): Amerikalı çocukları, Dünya Takımı’ndan daha çok tanıyordum ve “Bu takımda ne yetenekler var yahu!” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Çok fizikli bir takımdı. Stromile Swift vardı takımda. Rashard Lewis vardı. Al Harrington vardı. Lise sonrası büyük isimlerdi bunlar.
Geschwindner: Dirk ile konuştuğumuz tek şey şu oldu: “Senden cesaretini alamazlar. Topu alırsan potaya git. Smaçlamaya çalış. Smaçlayabilirsen devam et.”
Nowitzki: Karşılaştığımız çocukların o yaş grubunda dünyanın en iyileri arasında olduğunu biliyordum tabii. Dolayısıyla saygı duyuyordum ama Almanya’da hiçbirinin isimlerini duymamıştım.
Donnie Nelson: Maçın ilk yarısında ABD takımı çıkıp tam saha baskı yaptı ve Dünya takımını bitirdi. Bizim uzun rotasyonu, kısa rotasyonundan çok daha iyiydi. Bütün ilk yarı boyunca topu 10 kez karşıya geçirebildik. Büyük sıkıntı yaşıyorduk.
Shulman: ABD, maça çok hızlı başladı. Biz “Mahvedecekler. Rekabet bile olmayacak” diye düşünüyorduk.
Nowitzki: Aşırı atletik olacaklarını düşünmüştüm. Bütün maç bize baskı yapacaklarını ve 100 top kaybı yapacağımızı düşündüm.
Raveling: Alessandro Gamba takımın koçuydu ve İtalya’dan efsanevi bir koçtu kendisi. Maç başlayalı 10 dakika falan olmuştu ve mola oldu. Ben de onların benchin yanında, hakem masasında oturuyordum. Gelip kulağıma fısıldadı: “George, bu benchimin arkasında oturup takımımı nasıl yöneteceğimi söyleyen herif kim?” Holger’den bahsettiğini biliyordum. “Çek bu herifi buradan, takımımı yönetmeye çalışmasın” dedi. Dirk’ün iki baş antrenörü vardı ve en tanıdık ses, Holger’den geliyordu.
Donnie Nelson: Tabii devre arasına girilirken 100 fark var gibi gözüküyordu ve Dirk, üçüncü çeyreğe çıkarken kendi planını yaptı.
Shulman: Sonra Almanya’dan gelen cılız çocuk herkesi faul problemine sokmaya başladı. Yaklaşık altı ABD’li oyuncu faul alıp oyun dışı kaldı.
Donnie Nelson: İlk birkaç pozisyon ilk yarı gibi geçtikten sonra tepede baskı yapmaya başladıklarında Dirk, içeriye girdi ve yarı sahayı geçip kavak ağacı gibi durdu. Topu çıkaran zavallı çocuğun boyu 1,75 civarındaydı. Alman bir kavak ağacı görüyordu. “Tanrı’ya şükür” deyip topu oraya atıyordu.
Nowitzki: Aslında iyi dayandık.
Dirk Nowitzki’nin çıkış performansı
33 sayı, 4/9 ikilik, 2/3 üçlük, 19/23 serbest atış, 14 ribaund, 2 asist, 3 top çalma, 4 top kaybı, 33 dakika
“Nasıl savunacağımızı bilmiyorduk. Daha önce hiç görmemiştik ki…”
Nowitzki, ikinci yarıyı domine etti. Devre arasından sonra 19 sayı attı. Maçı da 33 sayı ve 14 ribaund ile tamamlarken Dünya Takımı, 104-99 kazandı. 10 yıldan uzun süre kalacak Hoop Summit rekorlarını da kırdı.
Shulman: Dünya Takımı, geri dönüş yaptı ve bunun sebebi de Dirk’tü çünkü onu durduramadılar. Hem dışarıdan şut atıyor, hem fake veriyor hem de dripling yapıyordu.
Donnie Nelson: Dirk, Holger’in yıllardır ona öğrettiği şeyleri birebir yapıyordu. Topu alıyor, guard gibi tüm sahayı geçiyor, üçlük atıyordu.
1998 Nike Hoop Summit Dünya Takımı Kadrosu
Matt Nielsen – Avustralya
Seco Camara – Portekiz
Dan Gadzuric – Hollanda
Dirk Nowitzki – Almanya
Antonis Fotsis – Yunanistan
Andrea Michelori – İtalya
Luis Scola – Arjantin
Antonio Latimer – Porto Rico
Dimitri Lauwers – Belçika
Darius Songalia – Litvanya
J.P. Coelho – Portekiz
Darius Songaila (NBA’de sekiz yıl oynayan Dünya Takımı forveti): Sanki o maç, onun tüm dünyaya neler yapabileceğini göstermesi için organize edilmişti.
Al Harrington (NBA’de 16 sezon oynayan ABD Takımı forveti): Çok etkileyiciydi. Daha önce adını bile duymadığınız uzun, cılız, beyaz bir çocuğun tüm bu yeteneklere sahip olması inanılmazdı. Bizi çok şaşırttı.
Raveling: Sanırım diğer takımdaki çocukları büyüledi çünkü daha önce hiçbir uzunun yaptığını görmedikleri şeyler yapıyordu. Bu kadar uzun menzilli şut atabileceğini düşünmüyorlardı. Dirk, topu da yere vurabiliyordu. O yüzden bu, sanki onun çıkış partisi gibiydi.
Donnie Nelson: 2,10’luk bir çocuk topu alıyor, sağa sola veriyor, üçlük atıyordu ve biz de burada maçı izliyorduk. Dirk’ün nasıl bir oyuncuo olacağını orada görebiliyordunuz.
Don Nelson: Ah o yetenekleri… Harika bir pasör değildi çünkü basketbol, onun sayı atması için çok kolaydı. Domine ediyordu. Basketbol onun için çok kolaydı ve o da oyunda akıp gidiyordu.
Songaila: Tabii akılalmaz istatistikler üretti. Maçtan sonra onun gerçekten iyi bir oyuncu olacağına dair büyük bir beklenti vardı. Kimsenin bu kadar iyi olmasını beklediğini düşünmüyorum.
Harrington: O gün beni asıl kızdıran şey, maçı kazanmış olmaları. O maçı nasıl kaybettik bilmiyorum.
Nowitzki: Dayandık ve neticede maçı rakipten çaldık. İlk kez Dünya Takımı kazanmıştı. Çok mutluyduk! Soyunma odasında çok mutluyduk! Güzel zamanlardı.
Harrington: Onu nasıl savunacağımızı bilmiyorduk. Daha önce hiç görmemiştik ki. O maça kadar ismini de duymamıştım. Hiç duymamıştım fakat maçtan sonra onu tanıyordum. Bu zaten anlatıyor durumu.
Shulman: Gecenin sonunda sadece Nowitzki’den bahsediyorduk. Galiba ben ismini No-WIT-ski diye söylüyordum çünkü nasıl söyleneceğini bile bilmiyorduk. Maçın başında tanınmayan biriydi fakat sonunda ilgi odağı o’ydu.