by Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net
Geçtiğimiz sene Dusko Ivanovic önderliğinde Pierria Henry’li, Luca Vildoza’lı, Achille Polonara’lı kadrosuyla hücumda izleyenlere keyif veren bir basketbol ortaya koyan Baskonia, Turkish Airlines EuroLeague’de normal sezonu 10. sırada tamamlayıp playofflara kalamamış olsa bile basketbolseverlerin aklında yer edinen bir ekip olarak öne çıkmıştı.
Kadronun kritik parçalarının takımdan ayrılmasının ardından bir önceki sezon Bayern Münih’le yıldızlaşan Wade Baldwin, ALBA Berlin’le çıkış yakalayan Simone Fontecchio ve Obradoiro formasıyla önemli işler yapan Steven Enoch gibi önemli eklemelerle kadrosunu güçlendiren Bask ekibi, sezona büyük umutlarla girmişti.
Normal sezonun sonlarına iyice yaklaştığımız şu günlerde rahatlıkla söyleyebiliriz ki Baskonia, son haftalarda aldığı Real Madrid, Anadolu Efes galibiyetleri ile toparlanma sinyalleri verse de sezonun büyük bir bölümünde pozitif şeyler vadeden kadrosuna rağmen beklentileri karşılamaktan fazlasıyla uzak kaldı.
Sezon başındaki kötü sonuçların ardından deneyimli baş antrenör Dusko Ivanovic’le yollar ayrılıp yerine Neven Spahija getirilmiş olsa da bu hamlenin uzun bir süre sonuç verdiğini söylemek pek mümkün değil. EuroLeague’de playoff yarışından uzak kalan Bask ekibi, İspanya Ligi’nde de istikrarsız bir görüntü çizdi.
Eurohoops Fırın, potansiyelli kadroya ve artan beklentilere rağmen Bitci Baskonia’da nelerin yolunda gitmediği sorusuna cevaplar arıyor.
Kısa Rotasyonunda Eksilen Kalite
Dusko Ivanovic, Avrupa’nın en deneyimli çalıştırıcılarından biri olmasının yanı sıra takımlarına oynattığı basketbol açısından da nevi şahsına münhasır bir baş antrenör.
Koç Ivanovic’in takımlarının özellikle hücum kurgularında topsuz koşuların ve kısaların topsuz hareketliliğinin önemi fazlasıyla büyüktür. Neredeyse radikal düzeyde topsuz oyun aksiyonlarından faydalanmayı tercih eden 64 yaşındaki antrenörün takımlarında haliyle kısa rotasyonunun kalitesi de belirleyici noktada oluyor.
Geçtiğimiz sezon Pierria Henry ve Luca Vildoza gibi iki değerli top yönlendiricinin dışında Achille Polonara gibi gerektiğinde 5 numarada da kullanılabilen bir pasöre sahip olan Baskonia, hücumda oynadıkları akıcı basketbol sayesinde durdurulması çok zor bir ekip olarak göze çarpıyordu.
Bu önemli parçaları Rokas Giedraitis, Alec Peters ve Zoran Dragic gibi etkili dış oyuncularla tamamlayan Bask temsilcisi, özellikle iç sahada oynadıkları karşılaşmalarda rakip savunmacıları fazlasıyla zorlayan türden bir takımdı. Geçtiğimiz yaz Pierria Henry, Achille Polonara ve Luca Vildoza gibi kadronun bel kemiğini oluşturan isimlerle yolların ayrılmasının ardından işler değişmeye başladı.
İlk olarak Yunan devi Olympiakos’un formasıyla Avrupa basketboluna adım atan Wade Baldwin, hayal kırıklığı yaratan performansının ardından EuroLeague seviyesinde Bayern Münih formasıyla bir şans daha bulmuştu. Andrea Trinchieri’nin elinde adeta bir yıldıza dönüşen ABD’li oyun kurucu, Baskonia ile sözleşme imzaladığında kendisinden beklenenler bir hayli fazlaydı.
Tüm bu beklentilere rağmen sezon başında kulüple sorunlar yaşadığı iddia edilen 25 yaşındaki oyuncu, ilk başlarda takımdan ayrı kalarak bazı soru işaretlerine yol açtı. Bir süre sonra takıma yeniden katılmasına rağmen Baldwin, istikrarsız görüntüsüyle Bask temsilcisinin olumsuz başlangıcındaki pay sahiplerinden biri oldu.