By Bahadır Akgün / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Anthony Parker, Avrupa basketbol tarihinin gördüğü en büyük yıldızlardan biri. Kazandığı Turkish Airlines EuroLeague şampiyonlukları, EuroLeague Final Four ve sezon MVP ödülleri ve daha birçok yerel başarı ile kendisine gerçek bir efsane yazmayı başardı Anthony Parker. Dahası yazdığı o efsane, bugün bile dilden dile anlatılıyor; nesiller arasında bıraktığı miras paylaşılıyor.
Eurohoops Fırın da bugün Parker’ın yarattığı bu efsanenin Eski Kıta basketbolu üzerindeki etkisini ele alıyor. Fakat daha öncesinde gelin, Parker’ın ilk olarak Avrupa’ya adım atana kadar neler yaşadığına, onu Avrupa kıtasına taşıyan faktörlerin neler olduğuna bir bakalım.
Kendi şehri Naperville’in lise takımında basketbol kariyeri başlayan Parker, daha sonrasında gittiği Bradley University’de kolejin büyük yıldızlarından biri olduğunu gösterdi. Burada özellikle üçüncü yılında gösterişli işlere imza atan Parker, o yıl %42 ile üçlük atıp 18.9 sayı ortalaması yakalayınca Missouri Valley Konferansı’nın en değerli oyuncusu seçilmeyi başardı. 1996’da ABD 22 Yaş Altı Milli Takımı’nda da boy gösteren Parker, burada Tim Duncan ve Paul Pierce gibi efsanelerle takım arkadaşlığı da yaptı.
Bu dönemde çok başarılı bir akademik kariyeri de sürdüren Parker, ertesi yılın sonunda artık NBA Draftı için hazırdı.
1997 NBA Draftı’na kolejin önde gelen yıldızlarından biri olarak giren Parker, lotaryayı kaçırsa da ilk turdan New Jersey Nets tarafından seçildi fakat henüz Nets formasıyla maça çıkmadan iki takımdan dörder oyuncunun yer değiştirdiği bir takas ile Philadelphia 76ers kadrosuna katıldı. Philly’deki ilk sezonunda yalnızca 37 maça çıkan Parker, maç başına yalnızca 5.3 dakika süre alabildi ve 1.9 sayı, 0.7 ribaund, 0.5 asist ortalamalarında kaldı.
Aslında o sezon, Parker’ın NBA’deki ilk denemesinin ne kadar zayıf kalabileceğinin habercisiydi fakat ikinci sezonda da Sixers kadrosunda bulunuyordu ve ikinci sezon, onun için daha da korkunç bir hâl aldı. Yalnızca iki maça çıkan ve toplamda üç dakika süre alan Parker için Sixers deneyiminin o kadar parlak olmayacağı açıklık kazanmıştı. Sezon sonunda Orlando Magic‘e takaslandığında yeni bir umut ışığı belirmişti fakat ligdeki üçüncü sezonunda da işler çok farklı olmadı.
Orlando’da yalnızca 16 maça çıkan Parker, bu maçlarda ortalama süresini yukarıya çekse de maç başına 3.6 sayı ve 1.7 ribaund ortalamaları ile oynadı ve NBA hayalini başka baharlara bırakma vakti gelmiş gibi gözüküyordu. Bu yol, onu neticede Avrupa’ya çıkardı ve Parker, 2000-01 sezonu öncesinde Maccabi Tel Aviv ile ilk kontratını imzaladı. Fakat bu kontratı imzaladığı dönemde Parker’ın aklında Avrupa’da böyle bir efsane yazma fikri yoktu.
Daha sonraları verdiği bir röportajda, 25 Nisan 2007 tarihli bir The Globe and Mail haberine göre Parker’ın aklında tek bir düşünce vardı: Avrupa’da iyi bir sezon geçirip yeniden NBA’e dönmek üzere kendisini kanıtlamak. Yeteneklerinin farkında, başarılı bir gençti ve NBA’e dönmeyi planladığı günlerde henüz 25 yaşındaydı. Hâliyle bir sezon daha olgunlaştıktan sonra NBA belki de onun için çok daha kolay bir yolculuk olabilirdi.
Fakat İsrail’de yaptığı kariyer başlangıcı, sahada ne kadar görkemli olsa da saha dışında yaşananlar nedeniyle onun için pek de kolay olmadı. Birkaç yıl sonra PJ Star’a verdiği bir röportajda İsrail’deki ilk günlerinde ne kadar zorlandığını şöyle özetliyordu Parker:
“Buraya ilk geldiğimiz zaman bir bomba patlardı, insanlar ölüyordu ve ‘Olamaz, dışarıda savaş var!’ diyorduk. Fakat insanlar ‘Merak etmeyin, buraya yarım saat mesafede orası’ diyorlardı. Şimdilerde hissizleşiyoruz. Bomba patladığı zaman yeni gelenlere biz de aynısını söylüyoruz.”
Neticede saha dışında yaşadığı korku, o ilk sezonunda kendisini saha içine odaklanmaktan alıkoymamış olacak ki Parker, Avrupa basketbol tarihine geçeceğinin sinyallerini çok erkenden vermeye başlamıştı. Emekli olan Doron Sheffer’ın yerine takıma katılan Parker, skorer bir oyuncu olarak alınmıştı fakat yapabilecekleri, ona dair beklentilerin çok üzerine çıkınca Maccabi‘nin her şeyi oldu. Atletizmini de İsrail Ligi’nde ve EuroLeague’de kullanma fırsatı bulan yıldız isim, istatistik kağıdının blok dahil her alanını rahatlıkla doldurabilen oyun tarzıyla hayranlık uyandırıyordu.
Neticede Parker’ın ilk sezonunda Maccabi, İsrail’de hem lig hem de kupa şampiyonluğu yaşamakla kalmadı, temsilcilerimizden Efes Pilsen’in de Final Four oynadığı sezonda 2001 SuproLeague şampiyonluğu da İsrail devinin oldu. Parker, Avrupa’ya adım attığı ilk sezonda, ayağının tozuyla koca bir kıta basketbolunu ayağa kaldırmayı başarmıştı.
Parker, kazandığı o zafer ile ilgili konuşurken Paris’in nasıl sarıya büründüğünü asla unutmayacağını dile getiriyordu.
Peki bir sonraki adım ne olacaktı? Parker’ın NBA’e dönüş vakti gelmiş miydi?
Öyle olmadı. Parker, bir sezon daha İsrail’de kalmaya karar verdi ve ikinci yılında da ilk yılının bir tesadüf olmadığını gösteren işler yaptı. Sezonu 16.4 sayı ve 5.2 ribaund ortalamaları ile oynayan dev yıldız, takımına İsrail’de bir kez daha çifte kupa zaferi yaşatırken EuroLeague’de ise Maccabi‘yi Final Four’a kadar taşıdı. Fakat bu kez önlerine Panathinaikos gibi büyük bir engel çıktı.
O yılın Maccabi kadrosunda kendisinin yanı sıra Derek Sharp, Nikola Vujcic gibi büyük yıldızlar vardı. Takımı çalıştıran David Blatt’in öğrencilerinden bir diğeri ise yıllarca milli formayı da terleten Hüseyin Beşok’tu. Bu etkileyici kadro ile tarih yazmaya yaklaşan Maccabi, Panathinaikos engeline takılmamış olsaydı üst üste ikinci Avrupa şampiyonluğuna bir hayli yaklaşmıştı.
İsrail’de geride kalan iki muazzam sezonun ardından Parker farklı bir yolu tercih etti. 2002 yazında Maccabi’den ayrılan Parker, oğlunun doğumu nedeniyle basketbola kısa süreli de olsa bir ara verdi. Daha sonrasında 2003 Ocak ayında Avrupa sahnesine geri dönen yıldız ismin tercihi ise bu kez İsrail olmayacaktı.
Virtus Roma ile Çizme’de kendisine yer bulan Parker, Serie A’da çıktığı 27 maçta bir kez daha fırtına gibi esti. Takımıyla normal sezonu ikinci sırada tamamlayıp yarı finale kadar çıktı fakat Avrupa kariyerinde ilk kez bir sezonu kupasız kapattı. Parker için İsrail artık ikinci bir ev gibi olmuştu ve İtalya macerasını tek yılla sınırlı tutup Tel Aviv’e dönmeye karar verdi efsanevi oyuncu.
EuroLeague tarihçisi Vladimir Stankovic, 2002-2005 yılları arasında CSKA Moskova’yı çalıştıran efsanevi baş antrenör Dusan Ivkovic’in Parker’ı transfer etmemesini bir hata olarak gördüğünü belirtiyor. Ivkovic, Parker’ın kendisine önerildiği hâlde takımına onu dahil etmeyerek önemli bir hata yaptığını düşünüyordu Stankovic’in aktardığı bilgiye göre. Parker’ı almamak, her takım için hata olarak kabul edilebilecek bir durumdu. Hele de Maccabi’nin o yıllarda kurduğu hegemonya düşünülünce…
Yeniden İsrail’e dönüş kararı kimilerince şaşkınlık ile karşılansa da Parker, bu kararını takıma döndükten kısa bir süre sonra verdiği röportajda şöyle özetliyordu:
“Hiç de insanların düşündüğü kadar kötü değil. İsrail muazzam, çok güzel bir ülke. Yemekler de gerçekten iyi. Eşim ve ben artık İsrailli olduk.”
Oğlu 1 yaşındaydı ve Parker, geri döndüğü İsrail’de yepyeni bir tarihi, bir fazla tanık ile yazmaya hazırdı. Dahası takımdaki Derrick Sharp ve Nikola Vujcic gibi isimlerin yanına bu kez Sarunas Jasikevicius ve Maceo Baston gibi çok büyük iki yıldız daha katılmıştı ve takım, Parker’ın da gelişiyle birlikte EuroLeague’de şampiyonluğun mutlak adayı olmuştu.
Bu kadar gösterişli yıldızların olduğu bir takımda herhangi bir oyuncunun sivrilmesi hâliyle daha zor gözüküyordu fakat Parker, her şeye rağmen bunu da başardı. Jasikevicius ve Vujcic ile birlikte takımın en çok top kullanan üç yıldızından biri olan Parker, takımının en çok sahada kalan oyuncusuydu ve aynı zamanda bunu hak ettiğini de oyunun her alanında gösteriyordu.
Atletik meziyetleri, muazzam şut tehdidi, topu yere vurabilen yapısı ve dahası ribaundlardaki katkısı ile Parker, hem hücumda hem de savunmada takımının ihtiyaç duyduğu her şeyi sunmaya hazırdı. Sunamadığı yerlerde arkasını toplayacak büyük yıldızlar da vardı ama Parker, bu anlamda takım arkadaşlarına pek de yük bırakmıyordu zaten. Birleşik Amerikalı süper yıldız, sık karşılaştığımız şekilde savunmada aksayan büyük bir skorer değil; aksine bu kadar büyük skorer olmasa bile savunmasıyla önemli bir parça olabilecek bir isimdi. O ise her ikisini kendisinde topluyor ve Avrupa basketbol tarihinin en büyük oyuncularından biri olacağının sinyallerini açıkça veriyordu.
Neticede Maccabi, sezona muazzam bir performansla başladı ve ilk beş maçında rahat galibiyetler alırken EuroLeague’in devlerinden Panathinaikos karşısında 97-75 kazandığı maçla da tüm EuroLeague’e büyük bir mesaj veriyordu. Maccabi, normal sezon etabını 14 maçta 11 galibiyet alarak tamamladı ve şampiyonluk beklentilerinin boşa olmadığını bir kez daha gösterdi.
Top 16 etabında Pamesa Valencia, Zalgiris Kaunas ve Ülkerspor ile karşı karşıya gelen İsrail devi, burada normal sezonda iki maçı da kazandığı Zalgiris karşısında bir mağlubiyet aldı fakat daha sonrasında toparlanarak bir şekilde kendisini Final Four’a attı. Top 16’nın son maçına Zalgiris karşısında çıkan Maccabi Tel Aviv, son saniyelere 91-94 geride girdi fakat son anlarda Derrick Sharp, inanılmaz bir üçlükle maçı uzatmaya taşıdı ve neticede Maccabi, kazanan taraf oldu.
Parker, bu üçlüğü anlatırken topu aslında oyuna sokması gereken kişinin Sharp olduğunu ve kendisinin de üçlüğü atmasının beklendiğini söylüyor. Fakat daha sonrasında karar değiştiriyor ve topu oyuna kendisi sokuyor ama geri dönüp baktığında “İyi ki” diyor, “ben atmamışım o şutu. Muhtemelen kaçırırdım… Konuştuğumuzda hâlâ onu hatırlayıp gülüyoruz.”
40 yaşında Zalgiris’e dönen Arvydas Sabonis, daha sonraları bu mağlubiyetin kariyerinin en ağır mağlubiyetlerinden biri olduğunu söyleyecekti. Maccabi, o maçı kaybetse kendi evinde oynayacağı Final Four’da yer bulamayabilirdi fakat neticede Tel Aviv’de artık favori, Parker’ın takımıydı.
Final Four’da ilk olarak o sezon ilk mağlubiyetini aldığı CSKA Moskova ile karşılaşan Maccabi Tel Aviv’de Parker, daha sonraları pek de rastlayamayacağımız bir Final Four performansına imza attı.
CSKA karşısında 27 sayı, 6 ribaund, 2 asist, 2 top çalma ve 1 blok ile oynayan Parker, EuroLeague şampiyonluğunu ne kadar istediğini gösteriyordu. Vujcic’in 3/10 ile şut attığı bir akşamda bu performans, Maccabi’yi finale taşıyan performans oldu. Finalde ise kelimenin tam anlamıyla inanılmaz bir dominasyon izledik. Skipper Fortitudo Bologna ile oynayan Maccabi’nin rakibinde Gianluca Basile, Milos Vujanic ve Matjaz Smodis gibi önemli yıldızlar da bulunuyordu fakat o Bologna, hiçbir açıdan Pini Gershon’un Maccabi’si ile boy ölçüşebilecek bir takım değildi.
Neticede skor da bunu gösterdi. Maccabi, final maçında Bologna’yı 118-74 gibi final maçlarında görmeye alışık olmadığımız bir skorla yendi. Rakibini farka boğan İsrail devinde Parker, 21 sayı, 4 ribaund, 3 asist, 2 top çalma ve 1 blok ile bir kez daha takımının en etkili oyuncusuydu. Parker, iki maçta 48 sayı, 10 ribaund, 5 asist, 4 top çalma ve 2 blok ile Final Four tarihine altın harflerle işlenen bir performans sergiledi. Daha sonrasında ve öncesinde gösterdiği performanslar da etkiliydi elbette fakat Parker’ı Final Four tarihinde ortalama en çok verimlilik puanı üreten oyuncu yapan maçlar bilhassa bu iki karşılaşma olmuştu.
Parker, Bologna karşısında kazanılan o zaferi, Maccabi kariyerinin en iyi anı olarak adlandırıyor.
EuroLeague’de büyük bir hegemonya ile şampiyonluğa giden Maccabi, İsrail Ligi’nde de benzer bir performansla tarihe geçti. İsrail’de sezonun MVP’si seçilen Parker, elbette EuroLeague Final Four’daki olağanüstü performansıyla Final Four MVP’si de olmuştu. Neticede Maccabi, bir sezonu daha üç kupayla kapatıp bir sonrakine de benzer bir kadro ile hazırlanıyordu.
Parker, kendisinin de dediği gibi artık bir İsrailli olarak kabul ediliyordu ve NBA’e dönüş hedefi, çok uzun bir süredir rafa kalkmıştı. O, artık modern EuroLeague tarihinin ilk üst üste şampiyonluklarını kazanmayı hedefleyen takımının liderlerinden biriydi. Dört büyük yıldızından hiçbirini kaybetmeyen Maccabi, bu kez normal sezonda 14 maçta 10 galibiyet alıp bir kez daha Top 16’ya kendisini rahat bir şekilde attı.
Fakat Top 16’ya atmadan önce Scavolini Pesaro karşısında alınan 123-73 veya Barcelona karşısında alınan 84-59‘luk galibiyetler, bir kez daha bizleri bekleyen sürecin ön habercileri gibi gözüküyordu. Top 16’da Ülkerspor, Montepaschi Siena ve Cibona VIP ile eşleşen Maccabi, rakiplerinin hiçbirine şans tanımadan playofflara kendisini attı. Kaderin cilvesi, playofflarda normal sezonda Maccabi’den 50 sayı fark yiyen Pesaro takımı, Tel Aviv devinin karşısına çıktı.
Pesaro’ya hiç şans tanınmıyordu ve Maccabi, ilk maçı 88-60 kazanarak bunun çok da dayanaksız bir görüş olmadığını gösterdi. İkinci maçta ise Pesaro, İtalya’da daha büyük bir direnç gösterdi. Fakat karşılarında ciddi bir Parker engeline takıldılar. Parker, 20 sayı, 6 ribaund, 2 asist, 2 top çalma ve 1 blok ile tamamladığı karşılaşmanın ardından takımını Final Four’a taşıyan isimdi.
Bir önceki sezon Final Four’da bıraktığı yerden yeni sezonu açan Parker, EuroLeague’de sezon MVP’si seçilmişti fakat bununla yetinecek gibi durmuyordu. O sezon takımdaki rolünü daha da artıran Parker, 18 sayı, 5.3 ribaund, 3.6 asist, 2 top çalma ortalamalarıyla sezonun en büyük yıldızı olduğunu göstermişti ve takım artık onun liderliğinde dev bir Final Four mücadelesine hazırdı.
Olimpiysky Arena’da oynanan yarı final maçında Panathinaikos‘un elinde Fragiskos Alvertis, Mike Batiste, Dimitris Diamantidis, İbrahim Kutluay ve Zeljko Obradovic gibi dev kozları vardı. Özellikle Diamantidis ve Kutluay, muazzam performanslar gösterdiler ve hatta Parker ile Maccabi’nin diğer büyük yıldızlarını belli ölçüde durdurdular. Fakat buna ne kadar durdurmak denilebilirse… Saras’ın 3/9 ile şut attığı günde Sharp ve Baston takımın yıldızları olurken Parker da bir kez daha çok yönlü katkısıyla takımını galibiyete taşıyan isimlerden biriydi.
Final maçında Arvydas Macijauskas, Jose Calderon ve Luis Scola ile Tau Ceramica, Maccabi Tel Aviv ile aşık atmaya çalıştı fakat Sarunas Jasikevicius, kariyerinin en büyük maçlarından birini oynayıp takımını üst üste ikinci şampiyonluğuna taşıdı. Parker için görece daha durgun geçen akşamın sonunda Parker ve arkadaşları bir kez daha Avrupa şampiyonuydu.
Parker, Sarunas Jasikevicius ile ilgili Arale Weisberg‘e verdiği demeçte şunları söylüyordu:
“Şampiyonun yüreğine ve kocaman bir bitirici içgüdüye sahip. Lakers için Kobe Bryant neyse, Bulls için Michael Jordan neyse o da bizim o’ydu. Top ondayken hep rahattım, hiç gerilmiyordum. Bir yıl sonra maç boyunca sekiz şutta isabet bulamadı ama sonra üçlüğü attı. Onun takımında oynamak isterim ama sadece veteran bir oyuncu olarak. Gençler için hayatı biraz zorlaştırıyor.”
Ertesi sezon da Parker için büyük bir farka sahne olmadı. Fakat Maccabi Tel Aviv‘de önemli bir değişiklik vardı. Parker olmasa da bir önceki sezon takımı şampiyonluğa götüren isim olan Sarunas Jasikevicius, Indiana Pacers ile anlaşmıştı ve artık bir NBA oyuncusuydu.
Birleşik Amerikalı yıldız ise bu gelişmenin ardından guard rotasyonunda yeni bir ortağa sahipti: Willie Solomon. Solomon ile Jasikevicius bambaşka basketbol karakterlerine sahip isimler olsalar da ikisi de büyük yıldızlardı. Bununla birlikte Solomon’un takıma katılmasıyla Parker’ın sayı ortalaması ciddi bir düşüş gösterdi. Ancak o yine de takımına fayda olmanın bambaşka yollarını buluyordu. Nitekim gösterdiği o verimlilik, Parker’ı bir kez daha EuroLeague’de sezon MVP’liğine taşıyacaktı.
Saras’ı kaybetmesine rağmen Maccabi yine iddialı bir takımdı ancak artık daha doygun gözüken bu takım için sezon, önceki iki sezonun aksine daha iniş çıkışlı başladı. İlk altı maçında üç mağlubiyet alan Maccabi’de Parker da alışılagelmişin aksine daha mütevazı performanslar sergiliyordu ve takımda liderlik, daha ziyade Vujcic’te gözüküyordu. Rollerde yaşanan bu değişimler, sezonun ilerlemesiyle birlikte oturmaya başladı ve Maccabi zaman zaman yine sendelese de bir şekilde Top 16’ya kaldı.
Top 16’ya Real Madrid mağlubiyeti ile başlanması, Maccabi’nin hâlihazırda iniş çıkışlı grafiği hesaba katılınca farklı soru işaretlerini doğuruyordu fakat maçı 26 sayı, 5 ribaund, 4 asist ve 4 top çalma ile tamamlayan Parker, bir şeylerin kontrolü altında olduğunun sinyallerini veriyordu.
Parker, Top 16’da çıktığı altı maçta 16 sayı, 6.8 ribaund, 4.5 asist, 1.8 top çalma ortalamaları ile oynadı ve ilk üç kategoride, en iyi 8 oyuncudan biri olmayı başardı. Maccabi’yi kalan beş maçta da galip gelerek playofflara taşıyan isim bir kez daha Parker oluyordu ve bu performansı, ona MVP ödülünü getiriyordu.
Maccabi playofflarda Olympiakos karşısında tökezlese de 2-1 ile Final Four biletini aldı. Bir önceki yıl finalde mağlup edilen Tau Ceramica, bu kez yarı finalde rakipti ve Anthony Parker, henüz söyleyeceklerini bitirmemişti. Maçı alan isim bir kez daha Parker olurken Maccabi, üst üste üçüncü kez finaldeydi. Finalde ise rakip CSKA Moskova olacaktı ve Ettore Messina’nın Parker için farklı planları vardı…
Neticede Theodoros Papaloukas’ın liderliğinde şampiyonluğu kazanan CSKA Moskova, Anthony Parker’ın EuroLeague’e bir anlamda veda ettiği bu maçta Birleşik Amerikalı efsane için az da olsa buruk bir tat bıraktı.
Anthony Parker, bundan altı yıl önce geldiği Avrupa’da birçoklarına efsanevi hatıralar bırakmış ve artık yeni bir maceraya yelken açmaya hazır olduğunu defalarca kanıtlamıştı.
Parker, Avrupa’da bıraktığı hatıralara, yapılmaz denileni yapmalara bir yenisini 31 yaşında NBA’e dönerek yaptı. Son altı sezonunu Avrupa’da geçiren ve ilk denemesinde korkunç bir NBA deneyimi yaşayan Parker’ın gidişi, belki birçokları için yeni bir yol açacaktı. Parker, NBA’e dönüş yoluna çıkmış olsa da her şeye rağmen İsrail’de kalma konusunda isteksiz de değildi. 2016’da Walla’dan Arale Weisberg’e verdiği bir röportajda Maccabi ile son maçına çıktığında bunun son maçı olduğunu bilmediğini belirtiyordu efsanevi yıldız.
Parker’ın eşinin bir rahatsızlığı vardı ve bu rahatsızlığın ciddi olma ihtimali onları endişelendiriyordu. Büyükannesi de farklı bir durum sebebiyle rahatsızlanınca Parker, NBA ihtimalini hiç düşünmeden evine dönmeye karar vermişti. Neticede sezon bitiminde kulübüyle görüştü ve artık ayrılık vakti gelmişti fakat Maccabi sevgisi, ayrılma fikrinden ne kadar uzak olduğundan da belliydi.
Dahası efsanevi oyuncu, okyanus aşıp ülkesine dönerken çok sevdiği İsrail’den elle tutulur bir hatırayı da yanında götürüyordu.
NBA’de daha önce oynadığı iki takımda 12 ve 24 numaralı formaları terleten Parker, NBA’e dönüşünde 18 numaralı formayı seçmişti ve bunun sebebi sorulduğunda İbranicede 18 sayısının geldiği anlamın Musevilikte “hayat ve iyi talih” karşılığı olduğunu, onun da İsrail’de geçirdiği güzel günlere atıfla böyle bir tercihte bulunduğunu söylüyordu. Ne Avrupa onu unutabilecekti ne de o Avrupa’da geçirdiği günleri…
Toronto Raptors formasıyla lige dönen Anthony Parker, dönüşündeki ilk iki sezonunda normal sezonda 155 maça çıkarken tamamına ilk 5’te başladı. 12.5 sayı, 4.0 ribaund ve 2.2 asist ortalamaları ile bu süreci geçiren Parker, artık bir de NBA yıldızıydı.
Raptors‘ta başarılı bir sezon daha geçirdiğinde artık ABD basınında adına methiyeler diziliyor, neden “oraların oyuncusu” olduğu yazılıyordu. Raptors’ta geçirdiği üçüncü sezonun ardından LeBron James’in hüküm sürdüğü Cleveland Cavaliers ile yeni bir meydan okumaya atıldı Parker. Atletizmi, savunması, oyun aklı, kadife bilekleri ve daha nice özelliği sebebiyle Cavs‘in ona çok büyük ihtiyacı olduğu yazılıyordu ve Parker, James ile birlikte NBA şampiyonluğu için dev bir mücadeleye girmeye hazırdı.
Öte yandan James ile takımdaşlığı kısa sürdü ve Cavs formasıyla yaşadığı tek playoff deneyiminde konferans yarı finalinde sezonu noktaladı. James’in ayrılığı sonrası iki yıl daha takımda kalan Parker, artık 37 yaşındaydı ve NBA, onun için bir hayal değil, kendisini herkese defalarca kanıtladığı bir sahne olmuştu.
Parker, emekli olduğunda arkasında çok başarılı kabul edebileceği bir NBA kariyeri bırakmıştı ama Avrupa basketbolunda bıraktığı izin görkemi, Eski Kıta’da Güzel Oyun’u anlatan herkesin anekdotlarında ve baştan yazdığı Avrupa basketbolu tarihinde tüm ışıltısıyla kalacaktı.
Parker, 2008’de EuroLeague tarihinin en büyük 50 paydaşından biri olarak gösterildi. Hatırası da silinmemek üzere tarih kitaplarına girmiş oldu böylece.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!