by Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net
Rusça, Hırvatça, İngilizce, İtalyanca ve Yunanca biliyor, enternasyonal bir aileye sahip ve Harvard’da okumayı reddedip kendisini basketbola adamış hayli ilginç biri…
Avrupa basketbolunun nevi şahsına münhasır koçları saymakla bitmiyor fakat Andrea Trinchieri, tüm bu koçlar arasında başı çeken isimlerden biri.
Trinchieri hem saha içinde hem de saha dışında dikkat çekici, ilginç bir figür fakat bu ilgi çekici durum, onun genlerinde yer alıyor zira aile bağları da bir hayli ilginç deneyimli çalıştırıcının. Sanki farklı kültürler, bir süzgeçten geçirilerek damıtılmış ve onun vücudunda hayat bulmuş gibi.
Trinchieri, 2012 yılında Sırbistan basınından MVP.rs’e verdiği bir röportajda aile bağlarından söz etmiş ve hayli ilginç bir tabloyu, röportaja göre akıcı bir Sırpça ile şöyle anlatmıştı:
“Annem Hırvatistanlı, büyükannem Karadağlı. Babam Amerikalı, büyükbabam ise İtalyan. Harika bir karışım. Bunun hayatım boyunca bana faydası çok oldu.”
Sahada bu durumun Trinchieri’ye büyük fayda sağladığını onun yakın geçmişteki kariyerini takip eden herkes söyleyebilir gibi gözüküyor. Trinchieri, tırnaklarıyla kazıyarak inşa ettiği kariyerinde en alt seviyeden en üst seviyeye kadar adım adım yükselerek bugün bulunduğu noktaya erişti.
Serimizin ikinci bölümünde Trinchieri’nin saha içindeki dehasına göz atıyoruz…
Hücumda Sınırsız Çözüm
Avrupa basketbolu tarihine baktığımız zaman başarılı olarak adlarını gelecek nesillere taşıyan koçlarda ortak bir özelliği rahatlıkla fark edebiliriz. Bu tür çalıştırıcılar kendi kafalarındaki oyun sistemini oyuncularına zorla dikte etmeye çalışan değil, ellerindeki kadroya göre en doğru kurguyu oluşturabilen liderler oluyorlar.
Andrea Trinchieri, tam olarak bahsettiğimiz türden bir başantrenör. 53 yaşındaki çalıştırıcının uzun kariyerinde hem vasat sayılabilecek kadrolarla, hem de birçok kaliteli ismin bir arada olduğu değerli takımlarda çalışma fırsatı oldu. Koç Trinchieri’yi kariyeri boyunca özel yapan nokta, neredeyse her seferinde elindeki malzemeye göre en doğru yapıyı oluşturabilmesi oldu.
Adını Avrupa basketbolunda sıkça duyurmaya başladığı ilk kulüp olan Cantu’da kısıtlı bütçeye rağmen etkileyici işler yapan deneyimli çalıştırıcı, yeni takımıyla İtalya Ligi’nde iki sene arka arkaya yılın en iyi koçu seçildi. Bunun yanı sıra İtalyan temsilcisini EuroLeague sahnesine taşımayı başaran 53 yaşındaki başantrenör, takımıyla etkileyici bir başarıya imza attı.
O dönemler Vladimir Micov, Manuchar Markoishvili, Giorgi Shermadini gibi Avrupa basketbolunda önemli bir yere sahip olan oyuncularla çalışan deneyimli çalıştırıcı, 4 sezon boyunca elindeki kadrodan belki de alabileceği maksimum verimi alarak kıtanın en dikkat çekici koçluk performanslarından birini sergilemişti.
O dönemler Cantu’nun hücum kurgusuna göz attığımızda bir veya iki oyuncunun takımın geri kalanından daha fazla öne çıkmadığı, skorun dengeli şekilde dağıldığı bir ekip görüyoruz. Elindeki kısıtlı kadronun her bir parçasından olabilecek en iyi şekilde faydalanan Koç Trinchieri, İtalyan temsilcisini tam anlamıyla bir koç takımı haline getirmeyi başarmıştı.
53 yaşındaki başantrenörün kariyerinin ilerleyen kısımlarına baktığımızda ise daha farklı bir tablo görüyoruz.
Bir sezonluk UNICS Kazan macerasında Andrew Goudelock gibi o dönemler kıtanın en değerli skorerlerinden biriyle çalışma fırsatı bulan İtalyan çalıştırıcı, takımın hücum kurgusunun büyük kısmını ABD’li yıldızının etrafına inşa ederek hem oyuncusunu iyice parlatmış, hem de takımıyla başarılı bir dönem geçirmişti.
Sonrasında ise Brose Bamberg gibi Almanya’nın küçük bir kasabasının basketbol takımıyla sözleşme imzalayan Andrea Trinchieri, yeni kulübünde yaptıklarıyla ne derece büyük potansiyele sahip bir koç olduğunu adeta yeniden kanıtladı.
Yeni takımında da mütevazı bütçeye rağmen fazlasıyla etkileyici işler yapan İtalyan çalıştırıcı, özellikle elindeki potansiyelli isimlere parkede gerekli özgürlüğü tanıyarak bir üst seviyeye çıkmalarına yardımcı oldu.
Yarı sahada ve geçiş hücumlarında oyuncularına bolca karar verme özgürlüğü tanımaktan çekinmeyen deneyimli çalıştırıcı, kadrosunda süre verdiği her bir parçaya performanslarına maksimize edebilmeleri için gerekli konfor alanını sağlamasıyla da ünlenmiş bir isim.
Brose Bamberg kariyerinde de tam olarak böyle oldu. Kadrosunda Janis Strelnieks gibi 1 ve 2 numaradan top yönlendirebilen değerli bir kısa, Trevor Mbakwe ve Daniel Theis gibi iki atletik uzun, Brad Wanamaker gibi Almanya Ligi’nin en komple skorerlerinden birine sahip olan başarılı koç, bu oyuncuların etrafına en doğru yapıyı kurgulayarak hem başarıya ulaştı, hem de oyuncularını iyice parlattı.
Sonrasında Nicolo Melli gibi büyük potansiyeline rağmen bir türlü kendisinden beklenen çıkışı gerçekleştiremeyen bir uzunla çalışan İtalyan çalıştırıcı, EuroLeague basketbolunun belki de izlemesi en keyifli yapılarından birini oluşturmayı başardı.
Yarı sahada Brad Wanamaker‘ın bolca karar verme özgürlüğüne sahip olduğu, Nicolo Melli‘nin kısa devrilmeler üzerinden ve alçak posttan top yönlendirdiği, Daniel Theis’ın ikili oyunlar sonrasında çembere devrilerek sıkça atletik becerilerini sergilediği bir hücum kurgusuna sahip olan Brose Bamberg, Koç Andrea Trinchieri önderliğinde kendilerinden beklenmeyecek şekilde bir anda playoff adayı bir ekip haline geldi.
Oyuncularını hem yarı sahada hücumlarında özgür bırakan, hem de yeteneklerini en doğru şekilde sergileyebilmeleri için doğru kurguyu ve saha içi yerleşimini bir araya getiren İtalyan başantrenör, adını Avrupa’nın adından en çok söz edilen koçları arasına da yazdırmayı başardı.
Şu sıralar benzer bir etkiyi Almanya Ligi’nin dev kulübü Bayern Münih’le de gerçekleştiren 53 yaşındaki çalıştırıcı, yine bazı nedenler sebebiyle potansiyelinin tümünü parkeye yansıtmakta zorlanan oyuncuları üst seviyelere çıkarmayı başarıyor.
Bayern’deki ilk sezonunda Olympiakos formasıyla hayal kırıklığı yaratan Wade Baldwin ve bir türlü potansiyelinin tamamını ortaya koymakta zorlanan Jalen Reynolds gibi oyuncularla çalışma fırsatı bulan Koç Trinchieri, yeni takımındaki dokunuşlarıyla yine beklenmeyene imza attı.
Ligin en üst düzey kadrosuna ve en geniş bütçesine sahip ekiplerinden biri olmayan Bayern, birçoklarına göre ligin son sıralarında yer alması beklenen bir takımdı. Potansiyelli ve tecrübeli oyuncuları bir araya getirerek yine olabilecek en doğru yapıyı oluşturan İtalyan Başantrenör, beklentilerin fazlasıyla üstüne çıktı.
O dönem kırmızı-beyazlıların formasını giyen Wade Baldwin, Olympiacos‘taki felaket görüntüsünün ardından EuroLeague seviyesi için yeterliliği sorgulanır hale gelmiş bir isimdi. Yetenekli oyun kurucusunun parkedeki artılarını gözeterek ona en doğru rolü biçen 53 yaşındaki çalıştırıcı, ABD’li oyuncudan adeta bir yıldız yarattı.
Kendi mevkiisi için iri fiziğine ve üst düzey atletizmine rağmen yarı sahada verimli bir hücumcu olma noktasında sorunlar yaşayabilen Baldwin, dış atışlarında yaşadığı ciddi istikrar problemleri nedeniyle rakipler için tahmin edilebilir bir oyuncu profili çiziyordu.
Yetenekli oyun kurucusuna meziyetlerini sergileyebilmesi için bolca karar verme özgürlüğü veren Andrea Trinchieri, keskin orta mesafelerini ve çembere gidişlerini de verimli şekilde kullanabilmesi için oyuncusuna yarı sahada boş alan sağlamaya yönelik birçok özel kurgulanmış setten faydalandı.
Takımın bir diğer yetenekli ama potansiyelin tamamına ulaşamamış olan oyuncusu Jalen Reynolds, bir dönem Barcelona ve Maccabi formalarıyla EuroLeague’de şans bulmuş olsa da karşısına çıkan bu fırsatları pek iyi değerlendirememişti.
Güçlü fiziğine, hücumdaki üstün yeteneklerine ve boyalı alandaki dominasyonuna rağmen Reynolds, saha içi konsantrasyon problemleri nedeniyle bir türlü beklenen sıçramayı gerçekleştirememişti.
Koç Trinchieri’nin elinde bambaşka bir silaha dönüşen ABD’li uzun, kariyerinde bambaşka bir boyuta sıçramayı başardı. Tıpkı Wade Baldwin gibi özellikle alçak post ve boyalı alanda bolca karar verme özgürlüğüne sahip olan Reynolds, koçunun kendisine sağladığı konfor alanında etkileyici işler yaptı.
Yetenekli uzunun boyalı alandaki dominasyonundan maksimum derecede faydalanmak için oyuncuyu ikili oyun aksiyonlarında sıkça kullanan İtalyan başantrenör, bunun yanı sıra 28 yaşındaki oyuncunun alçak postta orta mesafelerinden ve sırtı dönük oyun becerilerinden yararlanmak için sezon boyunca birçok farklı opsiyon geliştirdi.
Bayern’in geçtiğimiz yıl neredeyse kimsenin beklemediği şekilde Final Four’un kıyısından dönmesi, Avrupa’da dikkatleri yeniden Andrea Trinchieri’nin üzerine topladı.
Özellikle Jalen Reynolds ve Wade Baldwin’in ayrılığının ardından bu sezon yola büyük oranda farklı bir kadroyla devam eden Alman temsilcisi, takıma katılan birçok yeni eklemeye rağmen yine EuroLeague’in playoff adaylarından biri olarak gözükmüyordu.
Koç Trinchieri’nin Partizan’dan öğrencisi olan Corey Walden, yetenekli skorer Darrun Hilliard, tecrübeli uzunlar Deshaun Thomas ve Othello Hunter gibi eklemelerle yeni sezona giren Bayern, yine yeni yeniden beklenmedik bir başarıya imza atmak üzere.
Geçtiğimiz sezon Alman temsilcisi, playoffa kalma başarısı göstermiş olmasına rağmen yarı sahada kusursuz bir takım olmaktan uzaktı.
Her ne kadar mükemmele yakın bir yıl geçirmiş olsa da Wade Baldwin’in dış şut tehdidinin azlığı, kadrodaki topla yaratıcı oyuncu eksikliği gibi noktalar, Bavyera ekibinin açık sahayı bulabildiğinde verimliliğini katlayabilen bir takım olmasına yol açmıştı.
Bu yıl kırmızı-beyazlıların saha içine göz attığımızda ise farklı bir tablo görüyoruz. Saha içi yerleşiminin hayati derecede büyük bir öneme sahip olduğu, uzun rotasyonunun hücumcuları Augustine Rubit ve Deshaun Thomas’ın sürekli aktif olarak kullanıldığı ve dengeli şekilde hücum etmeye çalışan bir takım olan Bayern, yarı sahada geçtiğimiz yıla göre çok daha efektif bir ekip.
Takımın ana skoreri olması beklenen Darrun Hilliard’ın da uzun süre takımdan ayrı kalmasına rağmen ligde playoffa kalmanın eşiğinde olan Koç Andrea Trinchieri ve ekibi, yine beklentilerin fazlasıyla üzerine çıkmayı başardı.
Bu sezon yarı sahada hücum süresini daha fazla kullanan Bayern, planlanan ana aksiyondan istenen sonuç alınamasa bile hemen sahaya yeniden yerleşip rakip savunmaya göre en doğru hücumu kurgulayabiliyor.
Modern basketbolda birçok takım savunmada switchlerden (perde sonrası oyuncu değişimi) faydalanıyor. EuroLeague’de birçok karşılaşmada switchleri aktif olarak kullanan rakiplerle karşılaşan Andrea Trinchieri ve öğrencileri, bu tür savunmalara karşı özellikle skorer uzunlar Deshaun Thomas ve Augustine Rubit’le verimli şekilde hücum edebiliyorlar.
Bu noktada takımın en önemli isimlerinden biri olan Vladimir Lucic’in de topsuz oyun zekası etkisini gösteriyor. Sırp oyuncunun topsuz koşularından sıkça faydalanan Bayern, savunmada switch yaparak eksilmemeyi hedefleyen takımların dengesini bu tip aksiyonlarla bozabiliyor.
Çalıştığı her takımda elindeki kadroya göre olabilecek en iyi şekilde işleyen hücum takımları oluşturabilen Andrea Trinchieri, sırf bu bakımdan bile fazlasıyla değerli bir çalıştırıcı.
Savunmada Karakterli Bütünler
Andrea Trinchieri’nin bugüne kadar çalıştığı kulüplerde hücumda ne derece iyi işleyen yapılar oluşturduğundan yeterince söz ettik. Yine de deneyimli çalıştırıcının takımlarının parkede asıl fark yarattığı nokta, savunmada durum her ne olursa olsun sertliği ve agresifliği elden bırakmamaları oluyor.
Hepimizin bildiği üzere EuroLeague, savunmada fark yaratan birçok ekibin yer aldığı bir lig. Cantu’nun başında bu prestijli organizasyonda yer aldığı ilk günden bugüne kadar her daim savunmada birbirleri için savaşan, karakterli bütünler oluşturmayı başaran Koç Trinchieri, bu noktada da Avrupa’nın önde gelen koçları arasında yer alıyor.
Brose Bamberg yıllarında elinde özellikle Daniel Theis ve Trevor Mbakwe gibi ayakları çabuk iki uzuna sahip olan başarılı çalıştırıcı, tepede ve forvetlerde rakipten gelen perdeler sonrasında switchlerden bolca faydalanıyordu.
Çalıştığı tüm takımlarda ilk olarak topun karşısında eksilmeden kalmayı hedefleyen 53 yaşındaki koç, bu sebeple de switchlerden bolca faydalanıyor. Bamberg dönemlerinde özellikle iç sahada taraftarların da yarattığı atmosferle gelen tüm rakiplere zorlu anlar yaşatan kırmızı-beyazlılar, skor ne olursa olsun savunmada aynı arzuyu gösterebilen ender takımlardan biriydi.
Geçtiğimiz sezon düşük beklentilere ve kısıtlı kadroya rağmen Final Four’u yalnızca tek maçla kaçıran Trinchieri’nin Bayern’ini de diğer ekiplerden farklı kılan bir nokta vardı. Bavyera temsilcisi, maç içerisinde kaç farkla geriye düşmüş olursa olsun her seferinde savunmadan enerji bularak maça ortak olmanın bir yolunu buluyordu.
Kadroda Vladimir Lucic, Zan Marc Sisko, Wade Baldwin, Nick Weiler-Babb, James Gist gibi değerli savunmacıları bulunduran Bayern; her daim topa baskıda agresif olmalarının yanı sıra özellikle switch sonrasında fizikselliği üst düzeye çıkararak rakiplerin ters eşleşmelere doğru şekilde hücum etmesine engel oluyordu.
Savunmadan bulduğu enerjiyi hücuma taşıdığı zaman oyunun her iki tarafında da verimliliğini iki kat arttıran kırmızı-beyazlılar, ligin savunmadaki en dikkat çekici ekiplerinden biriydi.
Bu sezona baktığımızda ise tablo yine pek farklı değil. Topa baskı noktasında Zan Marc Sisko, Nick Weiler-Babb gibi oyuncular aynı etkiyi sürdürmeye devam ederken Ognjen Jaramaz ve Corey Walden’ın da Bavyera ekibine katılması, rakip kısaların zor anlar yaşamasına neden oluyor.
Forvetlerde Vladimir Lucic gibi komple paket bir savunmacının varlığının avantajıyla da switchlerden sıkça faydalanan Bayern, tepe ikili oyunlarını savunurken ise bu zorunda kalmadıkça bu yöntemi pek tercih etmiyor.
Kadrosunda Othello Hunter gibi çabuk ayaklarıyla ve etkili savunmacılığıyla öne çıkan bir uzuna sahip olan Koç Trinchieri, deneyimli oyuncusundan ikili oyunlarda içeri doğru gömülmesini talep ederek rakip kısanın penetre alanını kısıtlıyor.
Normal şartlarda bu durumun karşı takımdaki top yönlendiricinin pas açıları genişleyeceği için dezavantaj yaratması gerekirdi, ancak kırmızı-beyazlılarda durum pek böyle değil.
Topa baskı noktasında gerekli agresifliği fazlasıyla sağlayabilen oyunculara sahip olan 53 yaşındaki koç, aynı zamanda perdelerde de kolay kolay yenilmeyen kısalara sahip. Bu durum ikili oyun sırasında rakip oyuncuya kısalardan yapılan baskının etkisini arttırırken ters eşleşmelerin oluşma ihtimalini de azaltıyor.
Tepede zorunda olmadıkça switch yapmayan Bayern’in forvetlerde bu opsiyondan sıkça faydalandığını söylemiştik. Kısaların dezavantajlı bir eşleşmede kaldığı durumlar için de en iyi şekilde hazırlıklı olan Koç Trinchieri, oyuncularından top tarafında en az üç kişiyle kalmalarını talep ederek rakibin hücum opsiyonlarını kısıtlamayı hedefliyor.
İyi bir savunma takımının kendini belli ettiği belki de en önemli nokta, rotasyonların her daim kusursuza şekilde işlemesidir. Bavyera ekibinde tıpkı geçen yıl olduğu gibi bu sezonda da işler büyük ölçüde sorunsuz ilerliyor.
Bayern Münih’in herhangi bir maçını izlediğiniz an, savunmada oyuncuların her daim birbirleriyle sözle veya el kol hareketleriyle iletişim halinde olduklarını rahatlıkla fark edebilirsiniz. Saha içi iletişimde ligin en önde gelen ekiplerinden birini yaratan Koç Trinchieri, bu noktada da farkını belli ediyor.
Son olarak bahsetmemiz gereken bir diğer konu ise Andrea Trinchieri’nin takımlarının geçiş hücumu savunmasındaki başarısı. Bu sezondan örnek vermek gerekirse çoğunlukla hücum ribaundlarından feragat ederek geri koşmayı önceleyen Bavyera ekibi, yine saha içi iletişimi elden bırakmayarak doğru yerleşim ve eşleşmelerle savunmaya hızlıca geri dönmüş oluyorlar.
Ligin geçiş hücumu savunmasında en önde gelen ekiplerinden biri olan Bayern, oyunun bu noktasında da öne çıkmayı başarıyor.
Olabildiğince rakibin karşısında eksilmeden birebir kalmaya çalışan kırmızı-beyazlılar için elbette işler her zaman günlük güneşlik olmuyor. Özellikle rakip takımlardaki etkili delicilere karşı zaman zaman zorluk yaşayabilen Andrea Trinchieri’nin ekibi, penetre sonrasında rotasyonlar her ne kadar sıklıkla aksamıyor olsa da eksilerek dezavantaj yaşayabiliyor.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!