Tanıklar Anlatıyor: Kevin Garnett ve Acımasız Ama Tutkulu Celtics Yılları

22/Mar/22 09:43 Mart 22, 2022

Bilal Baran Yardımcı

22/Mar/22 09:43

Eurohoops.net

Eurohoops Çeviri, Kevin Garnett’in Boston Celtics’te geçirdiği senelerde organizasyona olan etkisini bizzat oyuncular ve yöneticilerin ağzından dilimize aktarıyor.

by Jay King-Jared Weiss / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 11 Mart 2022 tarihinde The Athletic‘te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Boston Celtics ile beraber bir şampiyonluk kazanıp formasına TD Garden semalarında yer bulma hakkını kazanmadan önce Kevin Garnett, Gabe Pruitt ile uğraşmak zorundaydı.

USC çıkışlı guard, NBA’de sadece 2 sezon oynadı. 2.1’den fazla sayı ortalaması tutturamadı. Ancak Celtics‘in Roma’da düzenlediği 2007 sezonu öncesi kampında Pruitt, Garnett’in rekabetçi ruhunu tahrik etti. Boston’ın ilk 5’i Pruitt’in henüz ilk pozisyonlarında iyi oynamasına izin verince Garnett, çok sinirlendi.

“KG saha kenarındaki herkesle konuşurdu.” dedi Leon Powe. “O, hep hiddetliydi. Boston’a bunun için gelmediğini herkese gösteriyordu.”

Antrenmanın ardından Celtics, Roma belediye başkanını ziyarete gitmek için otobüse bindiğinde bile Garnett hala olayı atlamamıştı. Bu kısa ziyaret sırasında Danny Ainge’in dediğine göre Garnett; Doc Rivers, Paul Pierce ve Ray Allen ile doğaçlama bir görüşme yaptı. Garnett, topu Pruitt’in elinden almanın ve ona daha fazla baskı kurmanın yollarını arıyordu.

“Gabe Pruitt’ten antrenmanın yarısında 28 sayı yediği için çok öfkeliydi. Gerçekten çok ama çok kızgındı.” dedi Ainge.

Takımda başka hiç kimse bu olayı bu kadar takmamıştı. Koç Rivers dahil. Ancak Garnett için her detay önemliydi. Saha içindeki her şeyi çok ciddiye alırdı, sezon öncesi antrenman kampında olsa bile. Onun için çaylak oyuncu Pruitt, LeBron James ya da Kobe Bryant’tı o an.

Ainge, “Doc’ın Gabe Pruitt’i konuşmaya dahil etmek istediğini sanmıyorum. Paul ve Ray’in de Pruitt’e karşı bir endişesi yoktu ama KG önemsiyordu. Ben de onun bu huyunu çok severdim.” dedi.

“KG her zaman öyleydi. Ondan sonraki 6 yıl boyunca da aynıydı.” dedi asistan GM Mike Zarren.

2007 Temmuz’da Celtics, 7 oyuncuya karşılık 1 oyunculu takasta Garnett’i takıma kattığı andan itibaren oyuncular, koçlar ve görevlilerin dediğine göre organizasyondaki hava değişti. Kendisini özellikle maç günlerinde “yoğunluk kasırgası” olarak tanımladı. Kendi standartlarına ulaşamayanlara karşı fazla sert olabildiği gibi onun her şeyi aşan beklentilerine ulaşmaya çabalayan herkese de merdiven olurdu. Boston’da geçirdiği 6 sezonda, eşi benzeri bulunmayan soyunma odası figürü Garnett deneyimi, birçok unutulmaz hikaye bıraktı ve deneyimleyenlerin hayatını değiştirdi.

Takıma gelişi

Garnett’in Celtics‘e geldiği sezondan bir yıl önce takım 24-58 ile NBA’in en kötü 2. derecesine sahipti. Lotarya kurasının işleyişine göre draft’ta 1. sırayı alıp Greg Oden ya da Kevin Durant’i seçmek için %19.9 şansları vardı. Ancak Boston’a 5. sıra düştü ve organizasyon için kader değiştiren bir yaz başladı. Celtics‘in durumu o kadar belirsizdi ki Zarren, Pierce’ı takaslama ihtimallerine karşı gelecek planları yapıyordu.

Mike Zarren, Celtics genel menajer asistanı: Paul’u takaslamak istemiyorduk ama bize gelip gitmek istediğini söylemesi ihtimali için düşünmek zorundaydık. Bu durumda senaryoyu sen yazıyorsun, senin işin bu.

John Connor, Celtics seyahat menajeri: 2007 sezonunun son maçından sonra Celtics VIP odasında olduğumu hatırlıyorum. Takım sahibi Wyc Grousbeck “Biliyor musunuz, hadi her şeye baştan başlayalım. Hadi bunu yapalım.” demişti.

“Garnett’i almalıyız.” dedi.

Zarren: 2006 yılının bir kısmında takımın izleyebileceği yollara dair birkaç dökümanım vardı. Bir tanesi üst seviye bir yıldız ve 2. seviye bir yıldız için Wally Szczerbiak, Raef LaFrentz veya Theo Ratliff’in kontratlarını takaslamaktı. Üst seviye yıldız adaylarının en üstünde Kevin Garnett vardı, 2. seviye yıldız adayları listesinde ise ilk ya da 2. isim Ray Allen’dı.

Sean Grande, Celtics radyo sunucusu ve eski Timberwolves sunucusu: İçinde Wally’i bulunduran bir Garnett anlaşması mevcuttu. O versiyonunda Ray Allen için takımdan ayrılan birçok oyuncu da vardı. Bu, mayıs ayındaydı. Sezon sonundan hemen sonra.

Zarren: Draft’tan önce takası bitirmeye çok yaklaşmıştık. Minnesota, Kevin ile konuşmamıza izin verdi. O da Danny’e bizim yeterince iyi olmadığımızı düşündüğünü söyledi.

Danny Ainge, Celtics’in eski basketbol operasyonları yöneticisi: O sıralar birkaç takımdan daha ilgi alıyordu. Bu yüzden KG’nin Boston’a gelmek istemediği düşünülüyordu. Olay tamamen bu değildi.

Zarren: O sene draft yaklaşırken bizim kafamızı meşgul eden soru eğer Ray Allen’ı takaslayıp başka bir yıldız almazsak şampiyon olacak kadar iyi bir kadroya sahip miydik sorusuydu. Hepimiz muhtemelen değiliz dedik, KG olmasa da başka bir yıldız için de elimizde parça vardı. Ancak o hala listemizin başındaki isimdi.

Ainge: Ray’i takıma dahil ettiğimiz anda KG, Boston’a gelmek istedi. İşte tam da o zaman o enerjiyi hissedebilmiştim. Burada olmak istemesi bile hepimize bu ihtimali düşündürdü ve umut ile heyecan verdi.

Zarren: Danny, Timberwolves GM’, Kevin McHale ile yaz ligi sırasında tekrar iletişime geçti ve bir anlaşmaya yaklaşabilmemiz haftalar aldı. Hiçbirimiz işin gerçekleşeceğinden hala emin değildik. Son birkaç teklif seçeneklerimizi sunduk ve onlardan haber beklemeye başladık.

Bir noktada Wyc, takım sahibi Glen Taylor’ı aramak zorunda kaldı çünkü onlar bizim bir teklifimizi beğenmişti, sadece küçük bir detay üzerinde küçük bir tartışma konusu kalmıştı. Arkadaşlarımla spor yapıyordum ve Danny beni arayıp anlaştıklarını söyledi.

Grande: Benim düşünceme göre bu, mükemmel bir evlilikti. Her açıdan muhteşem uyuyorlardı.

Ainge: Roma öncesi bir basın toplantısına geldiğinde hissediyordunuz. Takası gerçekleştirdiğimizdeyse Paul, Ray ve Doc çok mutlu oldu ve umutla doldu.

Bryan Doo, Celtics’in eski güç ve kondisyon koçu: Paul, Garnett gelmeden önce bu takımla kaç senedir beraberdi? Paul her zaman işini ciddiye alsa da çok iyi bir takım olamamıştık. Ancak Kevin geldiğini açıklayınca Paul da değişti.

Paul Pierce, Celtics’ten takım arkadaşı: Kariyerimin sonuna doğru her zaman söyledim: KG ve Ray’i eklediğimizde ben de daha zeki ve daha iyi bir oyuncuya dönüştüm. Artık her karşılaşmaya o maçın benden istediklerini getirerek gidiyordum.

Brian Scalabrine, Celtics’ten takım arkadaşı: KG, Paul’a kendisinin yenilmez olduğunu hissettirdi. Paul’u savunmadan sorumlu tuttu. Paul da çok sıkı ve istikrarlı şekilde çalıştı. Ray de aynı şekilde. O 3 adam sürekli çalışıyordu.

Ainge: Önceden de birbirlerini tanıdıkları için hepsi birbirini biliyordu. 3 yabancı gibi değildi, birbirine çok aşina 3 kişi gibiydi. KG eklemesiyse resmen yapbozun son parçası oldu. Ray’i almasaydık KG’yi alamayacaktık. Ray’e sahip olmanın getirdiği heyecan çok gerçek ve eğlenceliydi ancak KG ile birlikte yapboz tamamlanmış oldu.

Doo: Paul, kendi seviyesinde biriyle oynayacağının ve en iyisini ortaya koyması gerektiğinin farkına vardı. Her zaman KG’nin onu takımıyla iyi anlaşan, liderlik yapabilen biri olarak görmesini sağlamaya çalıştı.

Ainge: Garnett’in enerjisi, daha önce tanıdığım herhangi bir oyuncudan çok daha yüksekti. Yeni draft edilmiş bir çocuk gibi heyecanlıydı. Kendisi olduğu için, enerjisi ve heyecanı sebebiyle ve Paul ile Ray’e olan uyumu nedenleriyle bu deneyim, her zaman karşılaşamayacağınız türdendi.

Ton Belirleyici 

Scalabrine: Lute Olson, sebebini bilmediğim bir şekilde ben lisedeyken coşkuyla doluydu, resmen inanamazdınız. Garnett de aynı şekildeydi. Her odaya girdiğinde, “Aman tanrım, bu adamdan gelen enerji… oluyordunuz. Kevin Garnett hakkında bir şeyler duymuş olabilirsiniz ancak görene kadar hiçbir fikriniz olmadığını anlıyorsunuz. Sezon öncesi maçlardaki enerji her pozisyonda farklı bir seviyedeydi.

Zarren: 6 yıl boyunca bitmek bilmeyen bir yoğunluktu.

Doo: Bizi belli bir standartta tuttu.

Brandon Bass, Celtics‘ten takım arkadaşı: İş ciddiydi. Özellikle bir maç gününde KG odaya girdiğinde bütün gülüşmeler, yüksek sesle konuşmalar kesilmişti.

Doo: Tonny Allen kendi işini yapıyordu ve Garnett ona “Hey Tony, adamım. Hepimiz burada odaklanmaya çalışıyouz. Git bunu başka bir yerde yap.” dedi. Allen “Benim de rutinlerim var” diyince Garnett “Güzel, o rutinlerini al ve banyoya götür. Senin rutinlerini nerede yaptığın gram umrumda değil.” şeklinde karşılık verdi.

Bass: Artık işler eskisi gibi değildi adamım. Oyuna odaklanma zamanı gelmişti. Bu bir playoff maçı bile değildi, normal sezon maçıydı.

Avery Bradley, Celtics‘ten takım arkadaşı: Tesislere girdiğinden itibaren resmen çehreyi değiştirmişti. O, kendi basketbol dünyasında yaşıyordu. Maçtan önce müzik dinlediği için birilerini azarladığına şahit olmuştum. Onun oyuna yaklaşımını başka hiçbir yerde görmedim.

Scalabrine:  Garnett kadar yaptığı işe ve takım arkadaşlarına bağımlı birini bulamam. Kimse takım arkadaşlarını Garnett kadar önemsemezdi. Onu tarihteki herkesten ayrı bir yere koyuyorum.

Zarren: Tahmin edebileceğiniz en küçük şey hakkında bile deli olurcasına detaya inmediği bir an yoktu. O geldiğinde bizim kültürümüz de tamamen değişti.

Connor: Garnett’in takımla ilk antrenmanı sırasında ben ve takımın güvenlik direktörü Phil Lynch, Roma’da yeri siliyorduk. Yerde ter vardı ve biz koşa koşa gidiyorduk çünkü o, henüz ilk maçında resmen manyak gibi davranıyordu. İnanılmazdı. Normalde ekipmanlarımla birlikte erkenden gider, ayakkabıları dizer, rutin işlerimi halleder ve herkesin her şeye sahip olduğundan emin olurdum. Ancak birdenbire o, herkese çatmaya başladı. Ama herkese.

Jamie Young, Celtics’in eski asistan koçu: İnsanları strese sokardı. Antrenman sırasında sahanın etrafında birçok insan olur: Antrenörler, güç eğitmenleri, asistan koçlar, takımda rolü olan herkes. Ancak eğer saha ıslak olduğu için biri düşer ve sen ıslaklığı silmek için orada olmazsan o, delirirdi.

Kevin Eastman, Celtics’in eski asistan koçu: Onun kafasında malzemeci ya da en düşük seviye asistan tarzı bir şey yoktu. Oraya en yakın olan kimse havluyu alıp gitmeli ve yeri silmeliydi. Kevin’in kendi kendine yere düştüğü ve havlu hemen yanında olduğu için yeri sildiğine şahit olmuştum. Yere eğilip teri sildiği zaman aklına gelen şeyin “Ben 17 kere All-Star oldum. Hall of Fame’ler bunu yapmaz.” olmadığına eminim. O sadece bunun bir problem olduğunu ve çözülmesi gerektiğini düşünürdü.

Young: Antrenör ya da koç olmasa bile yanında havlu taşıyan insanların sayısı komedi derecesindeydi. Herkes elinde havluyla dolaşırdı çünkü biri yere düşer ve hemen orası silinmezse, oraya ilk giden o olurdu. Onun varlığı her şeyi değiştirdi.

Eastman: KG, açık ara sahip olduğum en iyi takım arkadaşıydı. Sürekli talepkar olduğuna dair hikayeler duyacaksınız ancak bu talepkarlık uygun bir niyetle geliyordu. Her zaman bana NBA’deki en iyi liderin kim olduğu sorulur ve ben de hiçbir zaman kendisinden beklemediği bir şeyi başkasından da beklemediği için Kevin derim.

Bass: Hiçbir antrenmanı kaçırmazı. Doc ona “KG, git otur, git şunu yap.” derdi. Sakatlanmış olsa bile bunu yapmak istemezdi. Acı eşiği de inanılmazdı. Her gün antrenman yapardı, her antrenmanda da her şeyini verirdi.

Bradley: Doc’ın onu bir antrenmanda oturttuğu hikayeyi bilirsiniz. Bu yüzden Doc’a karşı sinirliydi.

Leon Powe, Celtics’ten takım arkadaşı: KG şoka girmiş bir halde “Tamam Doc, sadece saha kenarına gidiyorum.” dedi. Biz de antrenmana devam ettik, 5’e 5 hızlı hücum denemeleri yaptık. Hepimiz sahanın kenarında bir gölgenin büyüdüğünü hissediyorduk. O tarafa baktığımda ise KG’nin saha kenarında herkesi yenmeye çalıştığını gördüm.

Bunu 35-40 dakika boyunca yaptı. Savunma antrenmanıza geçtiğimizde bizim yaptığımız hareketlerin hepsini kendi başına yapıyor, kendi kendine konuşuyor ve terler içinde kalıyordu. Kendi kendine “Hadi KG, onu yenebilirsin!” diye konuşuyordu. Doc, durumu fark etti ve “KG, ne yapıyorsun?! Ne yapıyorsun?! Herkes ortaya toplansın. KG, sen de gel.” dedi.

Eastman: Kevin, Doc’a “Kevin Garnett’i antrenmandan atamazsın.” dedi. “Eğer onu antrenmandan atmak istiyorsan, salondan kovmalısın.”

Powe: Milyonlarca maça çıkmış gibi terlemişti. Doc ona baktı ve “Bugün senin izin günün. Ne yapıyorsun?” dedi. KG de “Biliyorum. İznimi kullanıyorum.” dedi.

Zarren: O günden önce ya da o günden sonra kimsenin böyle bir şey yaptığına şahit olmadım. Kevin resmen hareket etmeden duramıyordu.

Bradley: O tam bir deli.

İstikrar

Doo: İnsanlar her zaman Ray Allen’ın rutinlere sahip olduğunu söylerdi. Ray, Kevin’in yanında bu konuda çocuk seviyesinde kalır. Kevin’in rutinleri, Ray’inkilerden 10 kat daha ciddiydi ve Ray’in disiplinli bir oyuncu olduğunu unutmayın. Ama Kevin, adamım. Yaptığı şeyler hakkında her zaman en üst seviyede disiplinli olurdu.

Bass: Kaynar suyla duş almayı çok severdi.

Bradley: Bu onun olayıydı. Kaynar suyla duş ve hindistan cevizi yağı.

Bass: İçeri girdim ve “Bu kaynar suyla duşun ne olduğunu görmek istiyorum, adamım.” diyordum içimden. Girdiğim anda “Bu gördüğüm en mükemmel şey.” oldum. Ancak sakın o girmeye çalışıyorken duşta olmayın. Eğer soyunma odasındaysa sakın girmeye cüret etmeyin. Ben hiç yapmadım. Çünkü biliyordum. Huysuz bir büyükanne ya da büyükbabanın etrafta dolanması gibiydi. Beni dinle, adamım. Her gün ne yaptığını biliyorsun. O rutine karışırsan kendin kaşındın demektir.

Doo: Sezon öncesi antrenmanları başladığında buraya geldi. Ben de birkaç hafta boyunca o ne yapıyorsa onu yapmayı kafama koydum. Öğrendim ki her hafta, her gün aynı ağırlıkları kaldırıyor. Asla değişmiyor, asla.

Bass: Benim için en etkileyici şey günden güne gösterdiği istikrardı.

Doo: “Okey, Kevin. Buraya geleli 2 hafta oldu. Burada senin bir videon var. Eskiden yaptığın şeyler ve şu anki hareketlerin. diyerek eskisi kadar hareket etmediğini söyledim.

Gözlerime sert bir şekilde baktı ve “Dinle beni p*ç kurusu. Senle tanışmadan önce bu ligin MVP’siydim. Neyden bahsediyorsun sen?” dedi. Ben de “Tamam, tamam. Anlıyorum. Katılıyorum, inanılmazsın. Bana ihtiyacın yok. Ama şu an, sürekli o seviyede oynamana ihtiyacım var.” dedim.

Young: Onun yoğunluğu sadece saha içinde değildi. Her zaman aynı şekildeydi. 1 yaşındaki oğlumun antrenmana geldiğini hatırlıyorum. KG, “Onu tutabilir miyim?” dediğinde tabii ki diye cevapladım. O da Jamieson’ı eline aldı, oğlum da KG’ye dik dik bakmaya başladı. Bu yüzden de KG “Ne var? Benden korktun mu?” diye bağırmaya başladı. Ben de hemen oğlumu geri aldım.

Doo: Kevin herkesi her şeyden sorumlu tutardı. Herkesi. Bu yüzden onunla çalışmayı seviyordum. Eğer üzerime düşeni yapmazsam bana kızar ve haklı olarak 3 gün boyunca konuşmazdı.

Tek gizem onunlayken nasıl sadece 1 şampiyonluk kazandığımız. Gerçekten de öyle.

Doo: O, benim favori atletim. Tüm zamanlarda. Öyleydi, öyle olacak.

Young: Yaptığı en delice şeylerden biri suyu içip sonrasında havaya püskürtmesiydi. Her yere dağılırdı. Ben de “Bu adamın sorunu ne?” diye düşünürdüm.

Doo: Bençe geldiğinde asla konuşmazdı. Bir eline su, bir eline Gatorade vermek zorunda kalırdım. Onun sorumlu tutma tarzı böyleydi.

Doo: Bir keresinde suyunu ve Gatorade’ini doğru zamanda getirmediğim için benimle 2 gün konuşmamıştı. Ancak aynı zamanda onun olabileceğinin en iyisi olmaya çalıştığını biliyorsun, bu yüzden sen de aynısına uğraşıyorsun. Bunun bir hıyarlık olduğunu asla düşünmedim.

Bass: Organizasyonunuzda bunun olmasını istersiniz. Soyunma odasındaki herkesin işini kolaylaştıran bir oyuncu. O, saygıyı kazandı dostum. Her yerde ve her şekilde. Genç oyuncular için bu, örnek alınacak bir şeydi.

Young: Soyunma odasında sadece takımla beraber seyahat etmiş insanları görmek isterdi. Sürekli etrafta dolanan yabancıları sevmezdi.

Bass: Bir keresinde takım sahiplerinden birinin soyunma odasına girdiğini ve yemek yediğini hatırlıyorum. Oyunculardan önce bir tabak yemek alıp yemişlerdi. Garnett takım sahiplerine bile atar yaptı. Onlara bağırdı. “Hiç kimse oyunculardan önce yemeyecek!” Ben “Ne oluyor lan?” demiştim içimden. Doktora bile aynısın yaptı. Şoka girmiştim. Ancak şimdi olayı masaya yatırdığımda sadece insanlara gösterdiğimiz saygının aynısını görmemizi istiyordu. Her şey saygı içindi.

“Mentör”

Ainge: Rondo ve Perk gibi genç bir oyuncuyken etrafımda Paul ve Ray’in olması inanılmaz olurdu. Ancak KG, işleri biraz zorlaştırıyordu.

Doo: J. R. Giddens. Lise için çok havalı olduğunu düşünen elemanın adı buydu. Hal hareketleri çok havalıydı ancak onu karşılayacak bir oyunu yoktu. Kevin onunla konuşmaya çalıştı: “Çıkar şu güneş gözlüklerini adamım.” 

Büyük bir görüşme sırasında Kevin konuşurken Giddens uyuyordu. Garnett, ona bir şey fırlattı ve “Kaldır kıçını. Böyle devam edersen ligde kalman imkansız.” dedi. Giddens, “Tamam, iyiyim. İyiyim. İyiyim. Kontrolüm altında. İyiyim. Kendiem hakimim. İyiyim.” dedi. Asla dinlemezdi. Kevin de bu muameleye maruz bırakmak istiyordu.

Bass: İş o noktaya geldiğinde neler yapabileceğini şahit oldum. Bazı oyuncuların NBA’den ayrılmasıne bile sebep oldu.

Ainge: Size öyle diğer insanlar gibi şans üstüne şans tanımazdı. İlk günlerdeki havanızı sevmediyse bir daha hiç sevmeyebilirdi.

Bradley: Oyuna saygı göstermeyen, sıkı çalışmayan, koçlara saygılı yaklaşmayan ve profesyonel olmayan kimseye saygı göstermezdi.

Ainge: Bu yüzden KG’nin güvenini kazandığınızda çok daha fazla anlam ifade ederdi. Herkese bu şansı tanımazdı.

Connor: Hatırladığım kadarıyla Perk onu çok sevmişti. Doğal olarak Rondo ise başlarda tanıdığı ve tanıdığını sandığı herkese biraz mesafeliydi. Rondo süper zekaydı, çok zekiydi. Öyleydi. Ancak Kevin’leyken bazı şeyleri alttan almalısınız. Oradaki bir numara Kevin’dı. Takımın sesi Kevin’dı

Doo: Genç vs yaşlı durumuydu. İnatçı insanların olduğu yerde birsürü kavga yaşanır. Rondo’yu biliyorsunuz. Kendine has küstahlığıyla “Sen kimsin ki?” derdi. KG de “Senin attığın sayıdan çok top kaybım var, neden bahsediyorsun sen?” diye karşılık verirdi. Bu tarz şeyler sürekli yaşanırdı.

Soyunma odasında birbirlerine eşyaları fırlattıkları bir olay bile yaşanmıştı. Bu, deliceydi. Ancak Rondo, eninde sonunda saygısını kazandı. Ne zaman koçlarla bir sıkıntı yaşasa Kevin onun arkasında oldu. Kev ile bir kere iyi olduğunuzda hayat boyu iyi olursunuz.

Bradley: Çaylak senemde Orlando’ya karşı oynuyorduk. Dwight Howard’dan sert bir darbe aldım ve yere düştüm. KG, onunla kavgaya girişen ilk isimdi. O an “KG benim arkamda.” diye hissettiğim ilk andı. Saygısını kazanmış olmalıydım. Beni seviyor olmalıydı. O zamanlardan beri ise sonsuza kadar sürecek bağı kurduk. O, benim kardeşim.

Davis: Portland’daki o olayı düşünüyorum. Oynatılmadığım için çok üzgündüm, hayal kırıklığına uğruyordum. Sonunda oynamak için bir şansım oldu ancak o zaman da yapmam gerekeni yapamadığım için oyundan alındım.

Scalabrine: Olayın aslında Leon Powe, savunmaya geri koşmadı. Geride kaldı. Koşması gereken oydu ama Doc, Big Baby’i suçladı. Bunun ardından Big Baby ağlamaya başladı ve KG hemen ona destek olmaya geldi.

Davis: KG, bana “Biz oyundan çıktığımızda sizin bizim yerimize maçı bitirmeniz gerek. Bizi idare edebileceğinize dair size güveniyoruz.” demişti. Oyunun her anının ne kadar önemli olduğunu bana hissettirdi. Takım için görevimi yerine getiremememe daha fazla üzülmeye başladım. Konuşma şekli, tutkusu… Beni duygulandırdı. Kızgındım. Kendime ve herkese kızgındım.

Scalabrine: Davranışları, insanlarla konuşma şekli, saygısı… Herkesin başarılı olmasını istiyordu. Herkesin onun kazandığı gibi 500 milyon dolar kazanmasını istiyordu. Bu inanılmaz.

Davis: Seni her türlü sıkıştırırdı ama aynı zamanda “sen” olmana izin verirdi. Sadece sorumluluklarının farkında olmanı ve her gün hazır olmanı istiyordu. Bu davranışları benim kariyerimi kurtardı diyebilirim.

Powe: Takımınızda bir Hall of Fame olduğunda onlardan ne kapabilecekseniz kapmaya çalışıyorsunuz. Ben de bunu KG ile yapabileceğimi düşündüm ve ona “KG, bu gece Dirk ile oynayacağız. Onu savunma ihtimalime karşı bana vermek istediğin bir tavsiye, bir ipucu var mı?” dedim. Profesyonel bir soru sorduğumu düşünmüştüm. Ancak o, bana baktı ve “Leon, sen bir profesyonel misin?” dedi. Ben de “Evet Bay KG, efendim. Öyleyim.” dedim. “Lanet olası scouting raporunu okudun mu?” dedi, ben de okuduğumu söyledim. Ardından “O zaman bana neden soruyorsun lan? Bu otobüsteki tek profesyonel ben miyim? Git ve s*ktiğimin işini kendin yap.” cevabını aldım.

Scalabrine: KG’ye saçma sapan bir soru soramazsınız. Anında size “Bu sorduğunun cevabını bilmiyorsan Doc’a seni oynatmamasını söyleyeceğim.” derdi.

Powe: Tahmin ettiğimden çok daha kötü gitmişti. Bir daha bunu yapmamaya karar verdim. Ancak ertesi gün de maçımız vardı ve yine aynı duruma gelmiştim. KG otobüsün arkasındaydı ve ben “Tamam, dersimi aldım. Oraya bir daha gitmiyorum.” dedim içimden. Ancak koltuğuma oturduğum anda KG’nin “Leon! Benim burada oturduğumu görüyorsun, neyin var senin? Sen ikinci yılındaki bir oyuncusun, beni gibi bir veteranı gördüğünde yanıma gelip sorular sorman lazım! Neyin var senin? Her şeyi bildiğini mi sanıyorsun?” Bunun üzerine yanına gittim ve bana her şeyi anlattı. Hatta yanlışlıkla çok fazla şey anlattı. Her koltuğuma geri dönmeye çalıştığımda beni çeker ve daha fazlasını anlatırdı.

Pierce: O, en az bencil olan süper yıldız. Çünkü daha önce bu ligin MVP’si oldu. Sayı ortalamasının 25’i geçtiği bir sezon oldu ve o “Benden başka topu çemberden geçirebilecek oyuncular da mevcut bu yüzden ben bu takımın savunma lideri olacağım.” dedi. Herkesin işin savunma kısmında elinden geleni yapmasını istiyordu. Oyunun o tarafı da benim kolay lokma olmadığımı kanıtlamak istediğim kısmıydı.

Davis: Bazı günler öyle durumlar gelirdi ve Paul’un takımın 1. oyuncusu olmasına izin verirdi. Eğer topu sürekli isteyecek biri varsa takımda o da başardıkları sebebiyle kendisiydi. O, bunu yapmadı. Bunu görünce siz de örnek alıyorsunuz.

2008’de şampiyon olduktan sonra takım 2008-09 sezonuna fırtına gibi başladı. Ancak şubat ayında Utah’a karşı yaşadığı diz sakatlığı Garnett’in sezonu kapatmasına sebep oldu. Celtics, tarihin en heyecanlı ilk tur serilerinden birini oynayarak Bulls‘u 7 maç sonunda eledi. Ancak sonrasında Magic ve Dwight Howard’a karşı bir başka 7 maçlık seride kaybetti.

Scalabrine: 2009’daki takım bence en iyi takımımızdı.

Ainge: Kesinlikle katılıyorum. Sezona 27 galibiyet – 2 mağlubiyet gibi inanılmaz bir formla başlamıştık. Çok büyük bir özgüvenle ve ruhla mücadele ediyorduk.

Davis: O adam o sene sakatlanmasaydı, yine finallerde olur ve Lakers ile oynardık.

Young: Her zaman geri döneceğini düşünürdük. Sadece birkaç hafta kaçıracak sanıyorduk. Her zaman bir umut vardı. Ne yazık ki bu yaşanmadı.

Scalabrine: Garnett’in ne kadar iyi olduğunu buradan anlayabilirsiniz. Sezonu kapatan bir sakatlık yaşamasına rağmen bana, Perk’e ve Big Baby’e yaptığı etkiyle Rashard Lewis, Dwight Howard ve Morcin Gortat’ı domine etmemizi sağladı. Bu, hiçbir şekilde mümkün olmamalıydı. Garnett, bizi inandırdı. Elimden gelenin daha fazlasını yapabileceğime Garnett sayesinde inandım.

Bradley: Bence onun bana olan inancı, 2. yılımda oyunumu geliştirmemi sağlayan şey oldu. Sahaya çıkarken, yeni şeyler denerken kendinize güvenmenizi sağlıyordu. KG bana güveniyorsa, gerisi umrumda değil diye düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım arkamı kollayacağını biliyordum.

Scalabrine: Takımında kim olduğu umrumda değil. Herhangi bir maçı kaybettiğinde çok şaşırıyordum.

“Paylaşımcı”

Scalabrine: O, inanılmaz dostum. İnsanlar onun ne kadar eşi benzeri olmayan bir oyuncu olduğunu anlamıyor. O, oyuna çok bağlı ve çok iyi bir oyuncu. Aynı zamanda takım arkadaşlarına da çok değer veriyor.

Bradley: İlk takım elbisemi o aldı. Ben ve Ty Lue, bir gün çalışmayı bitirdik ve o geldi. Bize “Sizin bedenlerinizi almaya adam göndereceğim. İstediğiniz kadar takım elbise alacağım.” dedi.

Doo: 2008 şampiyonluğunu kutlamak üzere Beyaz Saray’a gidiyorduk. Genelde bana sataşırdı. “Bu nasıl bir takım elbise böyle?” dedi. “Bilmem, normal bir takım elbise işte.” dediğimde “Kaç yıllık bu?” diye sordu. “Bunu liseden beri giyiyorum dedim.”. “S*ktir git buradan. Böyle bir takım elbiseyle dolaşamazsın.” dedi. Böylece bu koçlara ve ekibe takım elbise hediye etti. O takımı gururla giydim.

Connor: Takım elbise giymeyi sevmezdim. Beni çok şık bir mağazaya yolladı ve “Git istediğin şeyi al.” dedi. Bu, inanılmaz bir jestti. Birçok oyuncuyla ilgilendi ama bunları hep sessizce yaptı.

Bradley: KG’nin beni Gucci’ye götürüp kendime, anneme, ablama ne istiyorsam almamı söylediği olurdu. Ben yapmak istemesem de zorla bir şeyler aldırırdı.

Bradley: Onun yaptığı şeyleri burada anlatmak istemiyorum ama adamım, o her sene bütün ekibe hediye alırdı. Evinizde havalandırıcı sorunu mu var, gider onu alırdı.

Doo: Çin’e geldiğimizde menajerine bu gezi sırasında Çin Seddi’ye kesinlikle uğrayalım dedi. Bana “B, tarihin hakkında bilgi sahibi olmanı istiyorum. Nereden geldiğini bilmeni istiyorum çünkü bu senin için çok şey ifade ediyor.” Beni ağlarken gördü ama bu benim için yapılmış en düşünceli davranışlardan biriydi. “Senin için ölürüm.” modundaydım ve o, bunun farkındaydı.

Bass: Onunla yaşadığımız diyaloglar tarifsizdi dostum. Bir gün antrenman odasında oturuyorduk ve bana “Brandon, hayalin ne?” diye sordu. Bir süre sessizce bekledi ve ardından “Ben, benimkini yaşıyorum.” dedi. Sonrasında bunun üzerine düşündüğümde benim de kendi hayalimi yaşadığımı fark ettim. Onunla yaşadığım en güzel anı buydu.

“Rekabetçi”

Connor: İlk günümde bile otobüste nerede oturduğunu bilirdim. Paul her zaman arkanın ortalarındaki bi koltuğa otururdu. Kevin ilk gün otobüse bindi ve elinde bir basketbol kortu vardı. Uçakta onu getirmişti. Herkesi olaya dahil etti.

Bass: O uçak yolculuklarını hatırlıyorum… Bu adam yükseldiğinde kan ter içinde kalır ve tişörtünü çıkararak deli deli konuşurdu. Çocukluğu hakkında hikayeler ya da bir NBA maçında yaşadığı olayı anlatırken yükselirse terlemeye başlardı. O ana geri dönmüş gibi heyecanlanırdı.

Doo: Bilek güreşi yaptıkları o günü duymuşsunuzdur. İlk başta Leon ve Glen’di. Daha sonra Glen, Kevin’i dürttü ve “Kevin, madem o kadar iyisin gel de kapışalım. Bunu hiç istemiyorsun değil mi?” dedi.

Davis: Halihazırda Leon’u yenmiştim. Yeni bir bilek güreşi karşılaşmasından çıktığım için kolum yorgundu.

Doo: Big Baby, takımdaki en güçlü oyunculardan biriydi. Eninde sonunda Kev, bu karşılaşmaya ikna edildi. Maç öncesi rutinini uyguladı: Kendini tokatlamak, kendi kendine konuşmak ve iş başlamadan önce tam olarak o moda girmek. Kevin bile işin nasıl sonuçlacağından emin değildi.

Davis: O adamın canını yakmak istemedim, dostum. Eğer Sylvester Stallone’u tanıyorsanız, o adamı bile devirirdim. Ancak bu ş*refsiz çok güçlüydü.

Doo: Kevin ile ilgili her zaman söylediğim şey şu: Eğer en ufak bir zayıflık gösterirseniz, kendisini olduğundan daha iyi olduğuna inandırırsa iş bitmiştir. Hiçbir şansın yok. Normal insanlara göre mental gücü inanılmaz seviyede.

Başladıkları anda bir süre hareketsiz kaldılar. Ancak Glen için işin bittiğini anlayabiliyordunuz çünkü Kevin’in bütün tutumları değişmişti. Başta onu sadece tuttu. Sonra konuşmaya başladı: “Oh, adamım. Sana bunu istemeyeceğini söylemiştim.” Gittikçe ilerlerledi, ilerledi ve bileği yatırmayı başardı.

Davis: Evet, o ş*refsiz kazandı adamım. Onu biliyorsunuz, bir anda ayağa kalktı ve bir maçtaymış gibi çığlık atmaya, bağırmaya başladı.

Doo: Ayağa kalktı, neredeyse başını tavan vuruyordu ve tişörtünü yırtıp “Buranın en güçlüsü benim. Benden alfa biri burada yok. Hepiniz s*ktirin gidin. Hepinizi s*keyim.” diye bağırdı.

Davis: Bense “Kolunu kırmadığım için şanslıyım.” modundaydım.

Scalabrine: 2008 takımı içindeki rekabetçilik pervasızcaydı. Her şeyin ortaya konulduğu iddialar, 1.000 dolarlık serbest atışlar ve benzeri saçma şeyler. Size söylüyorum, psikolojik olarak kimse buna dayanmak zorunda kalmamalı.

Doo: Ona her zaman “hayırsever” derdik çünkü kart oyunlarında çok kötüydü. “Kev, neden izlediğin şu filmi kapatıp direkt bize 2.000 dolar vermiyorsun?” derdik.

Bass: Kart oyunlarında hiç kazanamazdı. Hiç.

Connor: Bence sanıldığı kadar berbat oynamıyordu. Sadece kazanıp kaybettiğini takmadan oynuyordu çünkü takımca bir aktivite yapıyorduk ve bu, bir kimya oluşmasına sebep oluyordu. Durum böyleyken kazanıp kaybetmeyi umursamıyordu.

Bass: Birçok uçak yolculuğumuz bu şekilde geçti. KG’nin oynamaya başlamasıyla her şey başladı. Yolun yarısında ise bana, Avery’e, genç çocuklara bir şeyler hakkında hikaye anlatmaya başlardı. Rondo’nun “Şu adamlara bak. Hepsi ağzı açık şekilde KG’nin hikayelerini dinliyor.” dediğini duydum.

Grande: Onunla beraber geçirdiğimiz ve beraber seyahat ettiğimiz 9 yılda onu ya bir ya iki kez uyurken görmüşümdür. O da belki. Uyumuyordu. Ben de uyumazdım, bunu herkes bilirdi ancak onun yanında benimki hiçbir şeydi.

Bir gün uçakta iki oyuncu arasında tartışma yaşandı. Bu, iki oyuncu arasındaki ilk tartışma değildi. Birçok kez gerçekeleşen olay bu sefer uçakta yaşanıyordu.

Scalabrine: Bunlar Tony Allen ve Glen Davis’ti. Tony Allen tuvalete gitmeden “Önce tuvalete gideceğim, sonra da senin k*çını tekmeleyeceğim.” tarzında bir cümle kurdu. Ardından geri gelecek ve kavga edecekti.

Grande: Onlar kardeşti ve kardeşler bazen uçakta birbirini yumruklar. Ancak ne olursa olsun, sürekli tartışma halinde olan bu oyuncular şimdi de kavgaya tutuşmuştu. KG ayağa kalktı, onları ayırdı ve yerlerine oturttu. Olayı düzelttikten sonra uçaktaki misafirlere, sponsorlara ve benzeri insanlara dönerek özür diledi.

Bir Devrin Sonu

2008’de şampiyon olup, 2010’da tekrar finale çıkıp ardından 2 sene sonra finali ucundan kaçırdıktan sonra Celtics, 2012-13 sezonunda zorlandı. 41 galibiyet – 40 mağlubiyet ile sezonu bitiren ekipte Ainge, Nets ile anlaştı ve Garnett ile Pierce’ı New York şehrine yolladı. Celtics, birkaç adım geriye atacağının farkındaydı ancak şampiyonluk iddiasının çok kalmadığı o pencerede bunun yapılması gerektiğinde karar kılındı.

Başlangıçta Ainge, Garnett ve Pierce’ın takaslanma ihtimaline karşı geri adım attığını söyledi. Celtics, Garnett’in Deron Williams, Brook Lopez ve Joe Johnson gibi oyuncularla oynamaya zor ikna edileceğini biliyordu.

Young: 2013 yılında New York’a kaybettikten sonra koridorda yürürken Paul’un önümde sadece bir devrin sonunun geldiğini düşünerek yürüdüğünü hatırlıyorum.

Zarren: O, takıma çok sadık bir oyuncuydu, onu takaslarsak nasıl reaksiyon vereceğini kestiremiyorduk. Sonunda bizim de aklımıza yatan bir takas senaryosu çizildi. Paul, şampiyonluk kazanamayacağımızın farkındaydı ve o noktada biz de onunla konuşması için Paul’u görevlendirdik. (Güler)

Ainge: Dinleyin, eğer “Hayır, takaslanmak istemiyoruz. Boston’da kalmak istiyoruz.” deseler kabul ederdim. İkisinin ve Jason Terry’nin beraber gidiyor olması muhtemelen durumu kolaylaştırdı. Büyük ihtimalle hep beraber düşündüler ve birbirleriyle konuşup yeni ihtimallere karşı heyecanlandılar.

Zarren: Paul’un menajerinden ve Paul’dan duyduğumuza göre eğer Pierce takımdan ayrılırsa KG bu durumu kabul edecekti, sadece kontratının son yılının garanti olmasını istiyordu. Bu, takasın son parçasıydı. Takası Orlando’da düzenlenen yaz ligi sırasında gerçekleştirdik. Bu çok ama çok zordu çünkü bu adamlar Celtics’in efsaneleriydi. Takas gerçekleştiğinde ben Orlando’daki antrenman tesisindeki güvenlik ofisinde yalnızdım. Takas hakkında yapmam gereken iki oyuncunun da yaşadığı sakatlık problemlerine dikkat çekmekti. Ağlamaya başladım. Bir devrin sonu gelmişti.

Doo: Garnett ayrıldıktan sonra ilk maçta onu aradım ve “Adamım, burası değişti. Odada birbirine bağıran, şakalar yapan adamlar var burada.” dedim.

Bradley: O, kültürün ta kendisiydi. O ve Paul, onlar bizim kültürümüzü oluşturmuştu.

Doo: Hiç kimse onun gibi değildi. Hiç kimse.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

NBA gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!