by David Aldridge / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 23 Mart 2022 tarihinde The Athletic‘te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Pammy Morgan, 5.061 mil öteden oğlu Maurice Creek’i aradığında arkadan gelen bomba seslerini duyabiliyordu.
“Yerin sallandığını söylüyordu.” dedi Morgan. “Bütün bu yaşananlar hala akıl alır gibi değil. Maurice’in başına bunun gelebileceğini kim düşünebilirdi ki?”
Şubatın o günü, Mo Creek Ukrayna’daydı. Annesinin defalarca dile getirdiği üzere o, bir asker değildi. O, Rusya tarafından 24 Şubat günü aniden şiddetli şekilde işgale uğrayan Ukrayna’da mahsur kalmış bir basketbolcuydu. Mykolaiv’de bir takımın formasını giyiyordu. Şehir, Karadeniz’e 40 mil uzaklıkta, ülkenin güneyinde bulunan bir liman şehriydi. Şehirden büyük bir liman şehri olan Odessa’ya direkt ulaşım sağlayan bir köprü geçiyordu. Bu yüzden de Ukrayna’daki başka birçok şehre olduğu gibi oraya da bombalar düştü.
Creek, Mykolaiv’deki 6. haftasını yaşıyordu. Orada olması bile şans eseriydi.
Ukranya SuperLeague takımlarından birindeki Amerikalı bir oyuncunun yerine orada bulunan 31 yaşındaki Creek, yıllar boyunca takımdan takıma, ülkeden ülkeye dolaştı. Bu yıl normalde Çin’de oynayacaktı ancak sözleşme iptal oldu. Ocak ayında Ukrayna’nın başkentindeki Kiev’deki bir takımda görev alan eski bir koçundan telefon aldı. Denilene göre sezon boyunca zorluklarla uğraşan Mykolaiv’in oyuncuya ihtiyacı vardı. Creek’in de böyle bir şeye ihtiyacı vardı.
Sonra orada mahsur kaldı. Ukrayna dilini hiç bilmiyordu. Savaş başlamadan önce sokakta onu yakalayan fanlarla Google Translate aracılığıyla konuşuyordu. Neler olup bittiğine dair haberleri öncelikle Maryland’deki ailesinden ve grup sohbetiyle Amerikalı takım arkadaşlarından alıyordu.
“CNN’e ulaşıp bombaların nereden geldiğini vb. şeyleri öğrenmenin bir yolunu arıyorlardı.” diyor Mo Creek, şu an ailesiyle birlikte güvende yaşarken.
“Bana ‘Dostum, senin olduğun yere çok yaklaştılar.’ diyorlardı. Kharkiv’in bombalandığına yönelik haberleri zaten almıştık. Kyiv’de zaten tanklar bulunuyordu hatta bir tank, içinde sürücüsü bulunan bir arabanın üstünden geçmişti. Ülkeden çıkışımı sağlayacağım Odessa Havaalanı bombalanmıştı. Haberleri kesinlikle alıyordum. Bu bilgileri alıp ülkeden çıkabilmek için sınırlardan birine gitmemiz gerekebileceğini düşünmek deliceydi.”
Ancak Creek, kurtuldu. Buna tanrının takdiri ya da acemi şansı deyin ama Creek, sadece bir kez Pensilvanya’daki basketbol kliniğinde birkaç dakika görüştüğü bir adam sayesinde kurtuldu.
Yaz aylarında Creek, The Basketball Tournament adındaki 64 takımlı turnuvada Sideline Cancer için oynuyordu.
Geçen yaz Hollidaysburg’deki lise öğrencileri tarafından kurulan Sideline Cancer, bir klinik düzenledi ve Creek kamp danışmanı olarak görev aldı. Oradayken kampa gelenlerden biri ve babasıyla tanıştı. Baba, Amerikan ordusunun dünya genelindeki özel ekiplerinde çalışmış emekli bir albaydı, aynı zamanda bir basketbol koçuydu.
Etkinlikten sonra bu adam, 2011 yılında pankreas kanserinden ölen Greg Griffith’in anısına pankreas kanseri için araştırmalar yapan Griffith Family Foundation için para toplayan Sideline Caner ile iletişimde kaldı. 2014’te kurulan basket takımı için vefat eden Griffith’in eşi Cathy sponsor olmuştu.
Emekli albay Erik Nordberg, Sideline Cancer ile ortak bir çalışmayla AAU programı başlatmak istiyordu. Bu yüzden de takımın yöneticileri ve koçlarıyla yaz ve sonbahar boyunca bağlantıda kaldı. Onlar aracılığıyla Nordberg, Creek’in Ukrayna’da oynadığını öğrendi.
Sonra da Creek, Ukrayna’da mahsur kaldı.
“Mo’yu oğlum gibi görürüm.” diyor Cathy Griffith. “9 yıldır bizimle mücadele etmiş her oyuncu benim oğlum gibidir. Tanrının bu noktaları birleştirmesi beni büyüledi. Bu, annesinin dualarıyla oldu. Hepimizin dualarıyla oldu.”
4 gün ve 4 gece boyunca Nordberg Creek’i kurtarmak için çabaladı. Herhangi bir trajedi yaşanmadan önce Ukrayna’daki bağlantılarıya iletişime geçti. “Mo’yu Eve Getirin” projesi başlamıştı.
“Amerika Birleşik Devletleri Özel Harekat Kuvvetleri’nin mottosu ‘De Oppresso Liber’dir.” diyor Nordberg. “Çevirice ‘Mazlumu Kurtar’ ya da ‘Mazlumun Yanında Ol’ anlanmlarına geliyor. Bize de her zaman işimizin bu olduğu öğretildi. Mo’nun başının belada olduğunu duydum. Eşime baktım ve ‘Mo hakkında ben bir şey yapmazsam kimse yapmayacak. Her şey için çok geç olmasından korkuyorum. Bu yüzden de harekete geçeceğim.’ dedim. ‘Ne yapacaksın?’ diye sordu. Yanıtım ‘Henüz bilmiyorum ancak bir yolunu bulacağım.’ şeklindeydi.”