by Eurohoops Team / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 13 Şubat 2020 tarihinde The Athletic‘te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
LeBron James, iskambilde hiç kaybetmiyor. Asla. Tostunu çilekli şerbete batırıyor. Bir de üniversitede birinci sınıftayken kurguladığı “Romeo ile Juliet” projesini duysanız…
The Athletic, LeBron James’in güncel ve eski takım arkadaşlarına, koçlarına, yöneticilerine, muz botu arkadaşlarına, rakiplerine, okul öğretmenlerine ve çocukluk arkadaşlarına aynı soruyu soruyor: Favori LeBron anınız ne?
Nasıl bir insan?
Kendrick Perkins, TV Yorumcusu, Cavs‘ten eski takım arkadaşı: LeBron’un bir özelliği var. Nasıl oluyor bilmiyorum, ikambil oynadığımızda Seçilmiş Kişi oluyor resmen. Hiçbir kart oyununda kaybettiğini görmedim. Kart oynuyor oluyoruz ve kimin kazandığını soruyorum. O “Ben değilim, kaybettim.” dese de tüm para önünde oluyor. Kaybettiğini hiç görmedim. Bu, delice. Onun özelliği ne bilmiyorum ama gerçekten hep kazanıyor. Ona da “Sen Seçilmiş Kişi’sin. Dokunduğun her şeyi altına çeviriyorsun.” demiştim.
Jared Dudley, Los Angeles Lakers‘tan eski takım arkadaşı: Bu ülkede nasıl büyük bir isim olduğunu biliyorsunuz. Geçtiğimiz eylül ayında Çin’de Morton’s Steakhouse’ta sadece oyunculara özel bir akşam yemeği düzenlemiştik. Oraya gittik ve bize geçen senenin takımıyla ilgili hikayeler anlatmaya başladı, hepimizi hazırlamak istiyordu. Ayrılırken asansöre bindik ve dışarıda 4.000 kadar insan onun ismini bağırıyordu. Görmek için asansöre doğru koştular ve güvenlik herkesi tutamadı. Kyle Kuzma’nın menajeri de insanları tutmaya çalışanlardan biriydi. Öyle bir ağırlık üstüne geldi ki omzundan ameliyat olmak zorunda kaldı.
İsmini bağırmaya devam ettiler: “Kral James! Kral James!”. Onun arkasındaydım, böylece başlarını videoya bile alabilmiştim. İnanılmazdı. Tamamen bir karmaşaydı. İşte o zaman bu yılın özel geçeceğini anlamıştım. Beni Jordan draft etti ancak bunun gibi bir etkiye sahip başka hiç kimseyle oynamadım.
Tristan Thompson, Cavs‘ten eski takım arkadaşı: O, en ağır diyetlerden birine sahip. Ona kahvaltıda ne yediğini sorun. 5 tane kadar çilek ve muz şerbetine batırılmış tost yer. Sonrasında 4 yumurtayla hazırlanmış bir omlet gömer ve gider birinin üstünden smaç vurur. Gerçekten bu mantıklı değil.
Her öğünde tatlı yer. Gerçekten akıl almaz seviyede yemek yiyor. Bir yıl onun yediği gibi yemek yemeye çalıştığımı hatırlıyorum, başaramamıştım. Kilo almaya başladım ve “s*kerler.” diyip bıraktım ama onda işe yarıyor. Tatlıları çok seviyor. Vücudunun bunu nasıl kaldırdığını gerçekten aklım almıyor.
Anthony Davis, Lakers‘tan takım arkadaşı: O, büyümüş bir çocuk resmen. Bunu onun takım arkadaşı olmadan ya da çok vakit geçirmeden bilemezsiniz. Hayatı çok seviyor, sonuna kadar yaşamayı seviyor. Buna her gün şahit oluyorum. Kazansak da kaybetsek de yüzünde gülümseme oluyor – kaybettikten sonra daha az tabii ki -. O, yapabildiklerini hala üst seviyede yapabildiği, takımıyla beraber olabildiği ve oğluna destek olabildiği için çok mutlu.
Oğlu çok şey yaşamak zorunda kalıyor ama LeBron bundan keyif alıyor. Asla kimseye karşı darılmıyor, kimseye kızmıyor. İnsanların onla takım arkadaşı olmak zor tarzı laflarını duymuşsunuzdur. Ben onunla takım arkadaşı olduğum süre boyunca asla denilen şeyleri görmedim. Her zaman takımca akşam yemeği ayarlar, takımla ilgilenir, hepimizi güldürür.
Lloyd Pierce, Atlanta Hawks koçu, eski Cavs asistanı: Bir koç olarak sürekli oyuncularınızı maça odaklamak istiyorsunuz. Her zaman zihnen hazır olmalarını istiyoruz.
LeBron asla dikkatini vermiyor, asla. Ona yürümesini söylüyorsunuz, o rap söyleyip dans ediyor oluyor. Sonra bir kayıt izliyor oluyorsunuz ve biri hata yapıyor, bir anda “Orada olmalıydın, rotasyonu bu şekilde yapacağız.” diyor size. Bütün bu zamanda rap söylediğini unutmayın. Yine de o, oyunu biliyor ve herkesin nerede olması gerektiğine hakim. Tek yapması gereken şey ufacık bir bakış atmak.
İşte burada çok etkileyici bir hikaye geliyor. “3 sene önce Indiana’yla playoff’larda karşılaşmıştık ve 3. çeyrekte çıkıp hedge savunması yapmaya çalışmıştık, bizi yaralayan o olmuştu. Bu sefer hedge savunması yapmayacağız.” tarzı şeyler duyardım ondan ilk yılımda. Kimse “Ben hedge savunması yapmak istemiyorum.” demezdi. O ise size sebeperiyle açıklar ve daha önceden yaşanmış olaylarla bunu örneklerdi.
“O savunmayı Austin Croshere’e karşı denedik ve adam rotasyonlarda geç kaldığımız için bizimle resmen oynadı. Bu gece hedge yapmıyoruz.”. Bu olay 2 sene önceki bir 3. çeyrekten. Bu, benim ilk kez “Bu adam farklı.” diye düşünmeme sebep olan olaydı. Bir de işin fiziksel kısmı var. Bu adam gerçekten bambaşka.
Will McGee, Akron’da fizik eğitmeni, hayat boyu arkadaşı: 8 yaşımdan beri LeBron’la basketbol oynuyorum ve o, o zamanlarda bile çok iyiydi. Şu an yaptığı bazı şeyleri o zamanlar bile yapıyordu. Bir darbe aldıysa eğer bir süre yerde yatardı, sakatlandı mı sakatlanmadı mı anlayamazdınız.
8. sınıftaydık, Indiana Black Expo Turnuvası’nda oynuyorduk. İyi bir turnuvaydı, finale çıkmıştık ancak 20 sayıdan fazla farkla kaybediyorduk. Sert bir faule maruz kaldı ve yere düştü, iyiyseniz size sert faul yapmaya çalışırlar zaten. Etrafındaki insanları dağıtmaya, iyi olduğundan emin olmaya çalışıyorduk. Koçumuzun “Maç devam ediyor. Odağımızı kaybetmemeliyiz. LeBron sakatlanmış da olabilir, sakatlanmamış da. Bilmiyoruz ama oynamaya devam etmeliyiz.” dediğini hatırlıyorum.
Biz de “Tamam, oynamaya devam etmeliyiz.” demiştik ve geri dönüp maçı ortaya getirmiştik. Uzatmalardaydık. LeBron normal sürenin geri kalanında oynamadı. Uzatma geldiğinde ise oynamaya hazırdı. 12’si üst üste olmak üzere 20 sayı attı. 10 sayı farkla kazandık. Turnuvayı kazandıktan sonra dönüş yolu boyunca güldüğümüzü hatırlıyorum. LeBron, “Kolumu ya da bacağımı bir süre hissemedim ancak oraya çıkıp yardım etmek gerektiğini biliyordum. Bir şeyler yapmalıydım.” dedi.
Sonrasında bir gün antrenmandayken yine yere düştü, koç “Ayağa kalk! Her yere düştüğünde ödüm kopuyor. Kalbim duracak gibi oluyor. Sakatlanmadıysan ayağa kalk!” diye bağırdı.
O, öyle biri. Ayağa kalkması zaman alıyor.
George Hill, Cavs’ten eski takım arkadaşı: LeBron’u düşünürken saha içinde yaptıkları değil, saha dışında yaptıkları geliyor aklıma. Onu özel yapan şey de bu. Finansal anlamda yaptığı şeyler, Beats’le yaptığı anlaşma, hepimize Beats aldırması… Dolabımda doluca Beats olduğuna eminim. Thom Browne takım elbise markasıyla anlaşma yapmıştı ve hepimize 3’er takım elbise, ayakkabıi gözlük ve kulaklık hediye etmişti.
Bu tarz şeyleri çok okumaz, çok görmezsiniz. Bence onu özel yapan şeyler bunlar. Olay düşünmesi. Bunların hiçbirini yapmak zorunda değildi. O, kendi kendine bir birey ve bizi hiçbir şeye dahil etmesi gerekmiyor ancak bir takım olduğumuzun farkında. Takım arkadaşlarını çok önemsiyor, bu yolda hep beraber olduğumuzu biliyor.
Steve Kerr, NBA Finalleri’nde 4 kez rakibi: Cleveland’daki çaylak senesini hatırlıyorum. O sene benim yayınlara katıldığım ilk seneydi. Ligden ayrılımışın ardından ilk seneydi aynı zamanda. Bir maça gittim ve annesiyle tanıştım. Annesi, “Steve Kerr, sen kötü bir adamsın.” dedi bana. İçimden “Tamam, her şey yolunda. Sadece LeBron’un annesi bana kötü bir adam olduğumu söyledi.” demiştim. Harika bir histi.
Kevin Love, Cavs’ten eski takım arkadaşı: Bunu D-Wade önceden söylemişti ve ondan alıntılayacağım. Yurtdışına çıktığımızda -ki bu genelde Toronto oluyordu- telefonunu asla açmazdı. Sadece WiFi kullanırdı. Sanki dünyadaki en fakir insan oydu. “Bu saçmalık. Telefonumu açmayacağım.” derdi.