LeBron James: Kral’ın Az Bilinen İlham Verici Hikayeleri

24/Mar/22 10:41 Mart 24, 2022

Bilal Baran Yardımcı

24/Mar/22 10:41

Eurohoops.net

Eurohoops Çeviri, basketbolun son 20 yılına damgasını vuran LeBron James’in tanıklar tarafından anlatılan az bilinen hikayelerini dilimize aktarıyor.

by Eurohoops Team / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 13 Şubat 2020 tarihinde The Athleticte yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

LeBron James, iskambilde hiç kaybetmiyor. Asla. Tostunu çilekli şerbete batırıyor. Bir de üniversitede birinci sınıftayken kurguladığı “Romeo ile Juliet” projesini duysanız…

The Athletic, LeBron James’in güncel ve eski takım arkadaşlarına, koçlarına, yöneticilerine, muz botu arkadaşlarına, rakiplerine, okul öğretmenlerine ve çocukluk arkadaşlarına aynı soruyu soruyor: Favori LeBron anınız ne?

Nasıl bir insan? 

Kendrick Perkins, TV Yorumcusu, Cavs‘ten eski takım arkadaşı: LeBron’un bir özelliği var. Nasıl oluyor bilmiyorum, ikambil oynadığımızda Seçilmiş Kişi oluyor resmen. Hiçbir kart oyununda kaybettiğini görmedim. Kart oynuyor oluyoruz ve kimin kazandığını soruyorum. O “Ben değilim, kaybettim.” dese de tüm para önünde oluyor. Kaybettiğini hiç görmedim. Bu, delice. Onun özelliği ne bilmiyorum ama gerçekten hep kazanıyor. Ona da “Sen Seçilmiş Kişi’sin. Dokunduğun her şeyi altına çeviriyorsun.” demiştim.

Jared Dudley, Los Angeles Lakers‘tan eski takım arkadaşı: Bu ülkede nasıl büyük bir isim olduğunu biliyorsunuz. Geçtiğimiz eylül ayında Çin’de Morton’s Steakhouse’ta sadece oyunculara özel bir akşam yemeği düzenlemiştik. Oraya gittik ve bize geçen senenin takımıyla ilgili hikayeler anlatmaya başladı, hepimizi hazırlamak istiyordu. Ayrılırken asansöre bindik ve dışarıda 4.000 kadar insan onun ismini bağırıyordu. Görmek için asansöre doğru koştular ve güvenlik herkesi tutamadı. Kyle Kuzma’nın menajeri de insanları tutmaya çalışanlardan biriydi. Öyle bir ağırlık üstüne geldi ki omzundan ameliyat olmak zorunda kaldı.

İsmini bağırmaya devam ettiler: “Kral James! Kral James!”. Onun arkasındaydım, böylece başlarını videoya bile alabilmiştim. İnanılmazdı. Tamamen bir karmaşaydı. İşte o zaman bu yılın özel geçeceğini anlamıştım. Beni Jordan draft etti ancak bunun gibi bir etkiye sahip başka hiç kimseyle oynamadım.

Tristan Thompson, Cavs‘ten eski takım arkadaşı: O, en ağır diyetlerden birine sahip. Ona kahvaltıda ne yediğini sorun. 5 tane kadar çilek ve muz şerbetine batırılmış tost yer. Sonrasında 4 yumurtayla hazırlanmış bir omlet gömer ve gider birinin üstünden smaç vurur. Gerçekten bu mantıklı değil.

Her öğünde tatlı yer. Gerçekten akıl almaz seviyede yemek yiyor. Bir yıl onun yediği gibi yemek yemeye çalıştığımı hatırlıyorum, başaramamıştım. Kilo almaya başladım ve “s*kerler.” diyip bıraktım ama onda işe yarıyor. Tatlıları çok seviyor. Vücudunun bunu nasıl kaldırdığını gerçekten aklım almıyor.

Anthony Davis, Lakers‘tan takım arkadaşı: O, büyümüş bir çocuk resmen. Bunu onun takım arkadaşı olmadan ya da çok vakit geçirmeden bilemezsiniz. Hayatı çok seviyor, sonuna kadar yaşamayı seviyor. Buna her gün şahit oluyorum. Kazansak da kaybetsek de yüzünde gülümseme oluyor – kaybettikten sonra daha az tabii ki -. O, yapabildiklerini hala üst seviyede yapabildiği, takımıyla beraber olabildiği ve oğluna destek olabildiği için çok mutlu.

Oğlu çok şey yaşamak zorunda kalıyor ama LeBron bundan keyif alıyor. Asla kimseye karşı darılmıyor, kimseye kızmıyor. İnsanların onla takım arkadaşı olmak zor tarzı laflarını duymuşsunuzdur. Ben onunla takım arkadaşı olduğum süre boyunca asla denilen şeyleri görmedim. Her zaman takımca akşam yemeği ayarlar, takımla ilgilenir, hepimizi güldürür.

Lloyd Pierce, Atlanta Hawks koçu, eski Cavs asistanı: Bir koç olarak sürekli oyuncularınızı maça odaklamak istiyorsunuz. Her zaman zihnen hazır olmalarını istiyoruz.

LeBron asla dikkatini vermiyor, asla. Ona yürümesini söylüyorsunuz, o rap söyleyip dans ediyor oluyor. Sonra bir kayıt izliyor oluyorsunuz ve biri hata yapıyor, bir anda “Orada olmalıydın, rotasyonu bu şekilde yapacağız.” diyor size. Bütün bu zamanda rap söylediğini unutmayın. Yine de o, oyunu biliyor ve herkesin nerede olması gerektiğine hakim. Tek yapması gereken şey ufacık bir bakış atmak.

İşte burada çok etkileyici bir hikaye geliyor. “3 sene önce Indiana’yla playoff’larda karşılaşmıştık ve 3. çeyrekte çıkıp hedge savunması yapmaya çalışmıştık, bizi yaralayan o olmuştu. Bu sefer hedge savunması yapmayacağız.” tarzı şeyler duyardım ondan ilk yılımda. Kimse “Ben hedge savunması yapmak istemiyorum.” demezdi. O ise size sebeperiyle açıklar ve daha önceden yaşanmış olaylarla bunu örneklerdi.

“O savunmayı Austin Croshere’e karşı denedik ve adam rotasyonlarda geç kaldığımız için bizimle resmen oynadı. Bu gece hedge yapmıyoruz.”. Bu olay 2 sene önceki bir 3. çeyrekten. Bu, benim ilk kez “Bu adam farklı.” diye düşünmeme sebep olan olaydı. Bir de işin fiziksel kısmı var. Bu adam gerçekten bambaşka.

Will McGee, Akron’da fizik eğitmeni, hayat boyu arkadaşı: 8 yaşımdan beri LeBron’la basketbol oynuyorum ve o, o zamanlarda bile çok iyiydi. Şu an yaptığı bazı şeyleri o zamanlar bile yapıyordu. Bir darbe aldıysa eğer bir süre yerde yatardı, sakatlandı mı sakatlanmadı mı anlayamazdınız.

8. sınıftaydık, Indiana Black Expo Turnuvası’nda oynuyorduk. İyi bir turnuvaydı, finale çıkmıştık ancak 20 sayıdan fazla farkla kaybediyorduk. Sert bir faule maruz kaldı ve yere düştü, iyiyseniz size sert faul yapmaya çalışırlar zaten. Etrafındaki insanları dağıtmaya, iyi olduğundan emin olmaya çalışıyorduk. Koçumuzun “Maç devam ediyor. Odağımızı kaybetmemeliyiz. LeBron sakatlanmış da olabilir, sakatlanmamış da. Bilmiyoruz ama oynamaya devam etmeliyiz.” dediğini hatırlıyorum.

Biz de “Tamam, oynamaya devam etmeliyiz.” demiştik ve geri dönüp maçı ortaya getirmiştik. Uzatmalardaydık. LeBron normal sürenin geri kalanında oynamadı. Uzatma geldiğinde ise oynamaya hazırdı. 12’si üst üste olmak üzere 20 sayı attı. 10 sayı farkla kazandık. Turnuvayı kazandıktan sonra dönüş yolu boyunca güldüğümüzü hatırlıyorum. LeBron, “Kolumu ya da bacağımı bir süre hissemedim ancak oraya çıkıp yardım etmek gerektiğini biliyordum. Bir şeyler yapmalıydım.” dedi.

Dedik ki “Tabii biz maçı uzattıktan sonra sen eve öyle dönmek istemedin.” Bu olay, zihnime kazındı.

Sonrasında bir gün antrenmandayken yine yere düştü, koç “Ayağa kalk! Her yere düştüğünde ödüm kopuyor. Kalbim duracak gibi oluyor. Sakatlanmadıysan ayağa kalk!” diye bağırdı.

O, öyle biri. Ayağa kalkması zaman alıyor.

George Hill, Cavs’ten eski takım arkadaşı: LeBron’u düşünürken saha içinde yaptıkları değil, saha dışında yaptıkları geliyor aklıma. Onu özel yapan şey de bu. Finansal anlamda yaptığı şeyler, Beats’le yaptığı anlaşma, hepimize Beats aldırması… Dolabımda doluca Beats olduğuna eminim. Thom Browne takım elbise markasıyla anlaşma yapmıştı ve hepimize 3’er takım elbise, ayakkabıi gözlük ve kulaklık hediye etmişti.

Bu tarz şeyleri çok okumaz, çok görmezsiniz. Bence onu özel yapan şeyler bunlar. Olay düşünmesi. Bunların hiçbirini yapmak zorunda değildi. O, kendi kendine bir birey ve bizi hiçbir şeye dahil etmesi gerekmiyor ancak bir takım olduğumuzun farkında. Takım arkadaşlarını çok önemsiyor, bu yolda hep beraber olduğumuzu biliyor.

 

Steve Kerr, NBA Finalleri’nde 4 kez rakibi: Cleveland’daki çaylak senesini hatırlıyorum. O sene benim yayınlara katıldığım ilk seneydi. Ligden ayrılımışın ardından ilk seneydi aynı zamanda. Bir maça gittim ve annesiyle tanıştım. Annesi, “Steve Kerr, sen kötü bir adamsın.” dedi bana. İçimden “Tamam, her şey yolunda. Sadece LeBron’un annesi bana kötü bir adam olduğumu söyledi.” demiştim. Harika bir histi.

Kevin Love, Cavs’ten eski takım arkadaşı: Bunu D-Wade önceden söylemişti ve ondan alıntılayacağım. Yurtdışına çıktığımızda -ki bu genelde Toronto oluyordu- telefonunu asla açmazdı. Sadece WiFi kullanırdı. Sanki dünyadaki en fakir insan oydu. “Bu saçmalık. Telefonumu açmayacağım.” derdi.

Muz Botu Ekibinden…

Chris Paul, ABD Milli Takımı’ndan takım arkadaşı: 2007 Finalleri’nin 4. maçından bir önceki gece oğlu dünyaya gelmişti. Bryce. Evet, oradaydım. Final maçlarına gittiğim için onunla kalıyordum. Ligdeki ilk ya da ikinci senemdi, evdeydik. LeBron’un eşi Vannah doktora gitmişti ve evi arayıp “Suyum geldi.” tarzı bir şey söylemişti. Hemen arabaya atladık ve Cleveland Clinic’e gittik. Bütün gece oradaydık. LeBron, Randy, Maverick Carter, Rich Paul, annesi, hepimiz…

Bütün gece orada Bryce’ın doğmasını bekledik. Bir sonraki gün finallerin 4. maçı vardı. İskambil oynadık, birçok şey yaptık. Bekledik, bekledik ve bekledik. Geç de olsa sonunda bebek doğdu ve eve döndük. Saat çok geç olmuştu. Bir sonraki gün ise malumün ilanı oldu, süpürüldüler.

Dwyane Wade, Cavs, Heat ve Milli Takım’dan eski takım arkadaşı: 2011 Finalleri’nde LeBron’un en zayıf olduğu dönemlere şahit oldum. Finalde kaybetmiş ve kendisi dahil herkesin beklentilerinin altında kalmıştı. Bunların hepsini üstlenip yerden kalkışına şahit oldum. İş etiğine ve oyuna olan sevgisiyle bu yola çıkmıştı.

Carmelo Anthony, ABD Milli Takımı’ndan takım arkadaşı: Sol elini sağ elinden daha etkin kullanması… Her şeyi yapabiliyor. Sol eliyle yazabiliyor, bir şeyleri fırlatabiliyor, her şeyi yapıyor. Buna şahit olduğunuzda sporcu olsun ya da olmasın özel bir insan olduğunu anlıyorsunuz. Bunu yapabilen çok insan tanımıyorum.

“Fiziksel anomali”

Draymond Green, NBA Finalleri’nde 4 kez rakibi: Birkaç yıl önce, Kyrie’nin takaslandığı sene Cavs, Boston ile 7. maç oynayacaktı. 3-2 geriye düştüler, liseden asistan koçumla konuşuyordum. “Bittiler! LeBron bitti! Finallere kalamayacaklar!” dedi.

Ona işlerin nasıl işleyeceğini anlattım: “LeBron 48 dakika oynayacak, eğer boş bir turnike yakalayacakları bir hızlı hücum yoksa tüm maç boyunca topu ve tempoyu kontrol edecek. Düşük skorla geçen maçı kazanacaklar.”

Bana “Bittiler, sana diyorum.” demeye devam etti. 7. maçın devre arasında ise beni arayıp “Hey, bunu nasıl bilebildin? Ne söylediysen her şey o şekilde gerçekleşiyor!” dedi.

Bu hikaye bana hep çok ilginç gelmiştir çünkü bence onun dışında oyunun 48 dakikasını da kontrol edebilen bir oyuncu yok. Bunu yapabilmesi inanılmaz.

Brandon Ingram, Lakers‘tan eski takım arkadaşı: Belki de beraber ilk antrenmanımızdı. 20’de biten bir maç yapıyorduk ve 20 sayıyı da o attı. Yarı sahadan kaldırdı, fadeaway şutlar kullandı, potaya gitti, uzunlarımızla post-up oynadı, gözyaşı damlaları bıraktı… Her şeyi yaptı. Muhteşemdi.

Bütün takım oradaydı. Onun takımında kim vardı hatırlamıyorum. Ben bile hangi takımda olduğumu hatırlamıyorum. Sadece 20 sayı attığını hatırlıyorum. Her şutunun gireceğini biliyordunuz. Daha önceden çalışmış gibiydi her şutu.

Kyle Korver, Cavs‘ten eski takım arkadaşı: Playoff oynadığımız yılların biriydi. Seriler 7-10 gün civarı sürdüğü için her zaman kardiyo çalışmaları yapardık ancak bu bir yarışmaya dönerdi. Ben de bu konuda iddialıydım.

Yarışma bitti. Kardiyo yaparken kustuğumu hiç hatırlamıyorum ancak o gün kusacakmış gibi hissettim. Yere çökmüştüm. O ise topu aldı, uzaktaki potaya baktı ve tüm hızıyla koşup değirmen smacını vurdu. Ben nefes almaya çalışıyordum, o değirmen smacı vuruyordu.

Bu, hayatımda birinin yaptığına şahit olduğum en inanılmaz şey. İçimden “Bu adam başka bir dünyadan.” diye geçirmiştim.

Mike Brown, eski Cavs koçu: Muhtemelen 2007 Konferans Finalleri’nde Detroit’e karşı 25 sayı üst üste attığı maçtı. Kendimi bir koçtansa bir fan olarak izlerken yakalamıştım. Detroit mola almıştı ve koç ekibi olarak toplanmıştık. Mike Malone tam “Ona söyle…” diye başlıyordu ki onu durdurdum ve “Hayır, hayır, hayır. Mike, LeBron’a hiçbir şey söylemiyoruz. Onu yalnız bırakacağız ve buna devam etmesine izin vereceğiz.” dedim. Molanın sonuna kadar bekledim ve ona “Yaptığın şeyi yapmaya devam et.” dedim.

Stan Van Gundy, eski playoff rakibi (koç olarak): Buna “favori” demek istemem çünkü k*çımızı tekmeleyip duruyordu. En çok aklımda yer edinen ise 2009 Doğu Konferansı Finalleri 2. maçında olandı. 2 sayı öndeydik ve topu kenardan oyuna sokacaklardı. Tam süreyi hatırlamıyorum ama 2 saniyeden az kalmıştı.

Mike Brown’ın LeBron’u pindown’dan çıkacakmış gibi gösterip potaya hareketlendirdiği bir seti vardı. Biz de onu hazırlıklıydık. Hidayet Türkoğlu potaya gitmesini engelledi, böylece James pindown’dan çıkmak zorunda kaldı. Ne mi oldu? Uzaklardan bir üçlük yolladı ve bizi mağlup etti. Savunmacıma topu takip ettirmeli ve şutunu engellemeliydim ama yapmadım. O an her televizyonda gösterildiğinde içim acıyor.

Drew Gooden, Cavs’ten eski takım arkadaşı: 2006-07 playoff’ları sırasında bir şut antrenmanın ardından sahanın kenarında duruyorduk. Küçük, yarısı dolu bir su şişesi vardı. LeBron, o şişeyi neredeyse 150 adım ötedeki bir noktaya atabileceğine dair herkesle iddialaştı.

O küçücük şişeyi o kadar uzağa atmayacağını düşünüyorduk. O ise hedefi Joe Montana gibi vurdu. İçimden “Biliyor musun, bu adam yaşamış en iyi basketbolcu.” demiştim ve olayın basket topuyla hiçbir alakası yoktu. Bu, paralı bir iddia değildi, daha çok sözlü bir iddiaydı. Eskiden böyle şeyler yapardık.

Mike Miller, Heat ve Cavs’ten eski takım arkadaşı: Hayatımda şahit olduğum en iyi performans 2012 Konferans Finalleri’nde Boston’a karşı 6. maçtakiydi. Maçtan önceki mantalitesi, daha önce hiç görmediğim türdendi. Hücumda bu kadar agresif oynadığını hiç hatırlamıyorum. O performans, şu iki gözümle şahit olduklarım arasında en iyisiydi. Finallerde kaybettikten hemen sonraki yıldı. Bu, benim favori hikayem çünkü o maçı kaybetseydik neler olacağını asla tahmin edemezsiniz. Değişiklikler olacağı kesindi. O maç, bir maçtan fazlasıydı.

Şahit olduğum en iyi bireysel performans oydu. Gözleri daha önce hiç görmediğim kadar odaklıydı. Tamamen maça odaklıydı ve rahattı. Bize bakıp “Halledicez, iyi olacağız.” diyordu. (LeBron, elenmeyle karşı karşıyayken TD Garden’da 45 sayı – 15 ribaundla oynadı ve Heat o seriyi döndürüp sonrasında da şampiyonluğa yürüdü.)

John Lucas, LeBron lisedeyken Cavs’in koçu: Kobe’yle çok gençken çalışmıştım. Herkes bana biri olduğunu, bu kişinin Kobe Bryant’tan bile iyi olduğunu söylüyordu. Ben de Noel günü bir AAU maçını gittim ve 8 saatimi geçirdim. İlk maçını izledim ve sonrasında izlemeyi bırakamadım.

Bir diğer hikayede ise henüz lisedeyken Cavs antrenmanına gelmişti ve bu yüzden iki maç ceza almıştım. 50.000 dolar ceza yazdılar ve ödemedi, hala o parayı isterim ama bir cevap alamıyorum. O gün salondaki en iyi oyuncu oydu. Ricky Davis, Chris Mihm, DeSagana Diop, kadrodaki diğer tüm oyuncular… En iyisi oydu.

“Hey, setlerimizi ezbere biliyor”

Doc Rivers, eskiden de şimdi de koç olarak rakibi: Sanırım onun oyununda fark ettiğim en etkileyici şey şuydu: Her zaman çok iyi bir oyuncu olduğunu biliyordum ancak bu kadar zeki bir savunmacı olduğunu düşünmezdim. Miami’deyken ona karşı oynadığımız ilk playoff serisinde söylediğim her seti biliyordu. Tom Thibodeau’yu dönüp “Sanırım LeBron ev ödevini yapıp da gelmiş” demiştim. O günden beri de durmadı. Boston’a kaybettiği serilerde muhtemelen KG ve Pierce’ın her seti nasıl söylediğini dinledi, burada ona övgüyü vermelisiniz. Onu 2 kez mağlup ettik ama o sonrasında gelip bizim ona yaptığımızı bize yapmaya başladı, bu da işi çok zorlaştırdı.

Dwane Casey, Toronto’nun başında LeBron’a karşı 3 kez elendi: Bütün setlerimizi biliyordu. Takım arkadaşlarına setin ne olduğunu ve tüm seçenekleri açıklardı. Bu yüzden sürekli yaratıcı olmak zorundaydım. O, karşılaştığım en zeki rakiplerden biri.

David Griffin, eski Cavs GM’i: Onunla ilgil favori anım Toronto’ya karşı oynadığımız bir playoff serisinden. Maçın sonlarına doğru Toronto bir mola aldı ve moladan bir setle döndü. Patrick Patterson sahaya girdi ve durması gereken yerden 4 adım uzakta durdu. LeBron onun yanına yürüdü ve “Patrick, senin elbow’da olman lazım. Zayıf tarafa doğru hareketleneceksin.” dedi. Rakibine kendi setini nasıl oynayacağını söylemişti. Basketbolu bu kadar bilmesi beni her zaman en çok etkileyen şey olmuştur.

Mike Brown, tekrardan: Buradaki ilk yılımda savunmada çok zorlandığımız için bir savunma temeli oluşturmaya çalışıyordum. Sezon başlayalı 10-15 maç olmuştu. Bir takım bizi pick & roll oynayarak yeniyordu ve biz, buna çalışmıştık. Mola aldım ve “Pick & roll’de k*çımızı tekmeliyorlar. Ne yapmak istiyorsunuz? Antrenman kampından beri durmadan buna çalışıyorsunuz ve sizler bunu beceremiyorsunuz. Efor göstermelisiniz. Ne yapmak istiyorsunuz? Adam mı değişelim? Drop savunmasına mı dönelim? Hadi adam değiştirelim.” dedim.

LeBron ilk kez huddle’da söze girdi ve “Hayır hayır hayır. Biz çalıştığımız şekilde savunacağız. Sen oraya git ve şunu yap, sen de şunu.” deedi.

Sadece geriye yaslandım ve sonrasında “Tamam, adamı duydunuz. Hadi bakalım.” dedim. Sahaya çıktılar ve savunmada vitesi inanılmaz arttırdılar. Benim için o an gösterdiği liderlik muhtemelen onunla en çok gurur duyduğum, en iyi hissettiğim andır.