by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
NBA’de 2021-22 normal sezonu geride kalmak üzereyken playoff resmi de netleşti, geriye biz basketbolseverlere sezonun bıraktıklarını konuşmak kaldı.
Geçtiğimiz günlerde sezonun bireysel ödüllerini Eurohoops olarak dağıtmıştık. Her sezon kimin hangi ödülü ne kadar hak ettiğine yönelik çıkan tartışmalar oluyor. Bu, işin doğasında var.
MVP, Yılın Koçu, Yılın Çaylağı gibi ödüllere alternatif oluşturma ve gayriresmi ödüller takdim etme amacıyla yola çıktığımız bu yazıda belli kategorilerde sezonun “en”lerine değinecek, alışılagelmişin dışında ödüller dağıtacağız.
Hazırsanız lafı daha fazla dolandırmadan başlayalım…
Sezonun En Sürpriz Takımı: Memphis Grizzlies
Bu sezon Memphis Grizzlies‘tan şahsen bir çıkış bekliyordum ancak benim bile maksimum olabileceklerini düşündüğüm yer 6-7-8. sıralardı. Taylor Jenkins’in yönettiği genç kadro, son yılların en sürpriz çıkışlarından birine imza atarak bütün basketbolseverler için sezon boyunca farklı bir hikaye yazdı.
Az önce belirttiğim gibi genç ve enerji dolu oyunculardan kurulu kadronun en büyük avantajı, her takımda belli süreler alabilecek kalitede neredeyse 10-11 tane oyuncuya sahip olması. Bu rotasyon doluluğu, uzun bir maraton olan NBA normal sezonunda büyük avantaj sağlıyor. Çoğu takımın artık yıldız oyuncularını yoğun maç temposundan uzak tutmaya çalıştığı, belli bir bölümde maçlarda gereken yoğunluğu sergileyemediği bir gerçek. Grizzlies, bu dolu ve kaliteli rotasyonu sayesinde sezon boyunca sahada kaliteli oyuncularla kalabildi.
Bunun kanıtlayan veri ise Memphis Grizzlies’ın yıldız oyuncusu Ja Morant’ten yoksun çıktığı 23 maçın 20’sinden galip ayrılması. Her kim sahaya çıkarsa çıksın aynı yoğunluğu ve aynı oyun disiplinini sergileyebiliyor, verebileceği maksimum katkıyı veriyor. Burada krediyi kesinlikle Yılın Koçu ödülünün en büyük adaylarından Taylor Jenkins’e vermek gerekiyor.
Takımın oyun stiline biraz değinecek olursak: Memphis Grizzlies, bütün yetenekli oyuncularına rağmen iş yarı saha hücumuna kaldığında zaman zaman tıkanabilen bir takım. Kadroda geçiş hücumlarında çok etkili olabilecek oyuncular olduğunu da düşünürsek, ekibin neden bu kadar fazla geçiş hücumu kovaladığını anlayabiliriz. Grizzlies, ligde en çok tempo üreten 6. takım ve Ja Morant gibi sahayı boyuna çok hızlı kat edebilen oyuncuların varlığı onları tehlikeli bir transition takımı yapıyor. Fakat tabii ki her tempo üretmek isteyen takım bunu verimli şekilde yapamaz. Burada devreye savunma giriyor.
Savunmadan alınan güç, bir takımın tempolu oyunu oynayabilmesi için olmazsa olmazdır. Grizzlies, hem perimetrede hem pota altında topa baskıyı iyi yapabilen, çember korumasını becerebilen personele sahip. De’Anthony Melton ve Desmond Bane gibi oyuncuların perimetrede kurduğu baskı, rakip kısaların hücumları rahatça yönlendirememesine yol açarken pota altında bekleyen Steven Adams da cüssesiyle sahadayken boyalı alanı yeterince koruyabiliyor. Jaren Jackson Jr. ise hem forvetlerden ikili oyunlara karşı yapılan baskıda hem de zayıf taraftan çember korumasına verdiği katkıyla ligin en verimli 5. savunmasını tamamlayan parça oluyor. Grizzlies, ribaund konusunda ise inanılmaz bir takım olmasa da yeterli düzeyde. Bu da onların tehlikeli bir geçiş takımı olması için gereken son yapboz parçalarını tamamlıyor.
Ligin en iyi 4. hücumu olurken ne mi yapıyorlar? Çember üzerine kurulan baskı, topu yere vurabilen ve pas dolaşımına katkı verebilen birkaç oyuncunun varlığı ve yine rotasyondaki kaliteli oyuncu sayısının çokluğu bu konuda Grizzlies’in elini rahatlatan etkenler. Takımın yıldızı Ja Morant, bu sezon boyalı alanı resmen bir uzunmuş gibi domine etti. Her ne kadar oyun artık üçlük çizgisinin gerisinden yaptıklarınızla belirleniyormuş gibi görünse de basketbolda hala potaya yaklaşabilmek, iyi bir hücum için olmazsa olmaz.
Morant’e özel bir parantez açmadan olmaz. Bu sene All-Star bir oyuncu seviyesinden süper yıldız kategorisine inanılmaz bir sıçrayış gerçekleştiren oyuncu, bir takımı sürükleyebilecek yıldızlardan biri olabileceğini kanıtladı. Özellikle oyunda mental olarak gösterdiği gelişim, maçlara ağırlık koyacağı zamanları çok iyi seçebilmesi ve oyunu kontrol edebilme meziyeti onun bu sene attığı en büyük adım oldu. Bu adımı atamadığı için heba olan birçok yetenekli oyuncu gözümüzün önündeyken Morant’in 3. senesinde bunu başarmış olması çok etkileyici.
Bütün bunlar Grizzlies’in 55 galibiyet – 24 mağlubiyetle NBA genelinde Phoenix Suns‘ın ardından en iyi 2. dereceye sahip takım olmasına yol açtı. Playoff tecrübesi eksik olan genç takımdan beklentilerimizi iyi ayarlamalı, olası bir erken elenme durumunda geçirdikleri bu sezona gölge düşmesine izin vermemeliyiz. Çünkü bu sezon nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın Memphis Grizzlies’i parlak bir gelecek bekliyor.
Sezonun Hayal Kırıklığı (Takım): Los Angeles Lakers
Eğer takımınızın adı Los Angeles Lakers‘sa ve kadronuzda LeBron James varsa, her ne olursa olsun sizden beklentiler çok yüksek olacaktır. Sezon başında yapılan Russell Westbrook eklemesi ve serbest oyuncu piyasasından alınan oyuncular sonucu çoğu otorite tarafından şampiyonluğun en büyük adaylarından biri olarak gösterilen Lakers için işler bu kadar ters gidemezdi.
Her şeyden önce kurulan kadro, hiçbir şekilde mantık çerçevesine yerleşemiyor. Lakers, 2 sene önce şampiyon olduğunda da çok efektif bir hücum takımı değildi. Bu yüzden geçiş hücumlarında ölümcül bir takım olma yolunda ilerlemişler, yarı sahada da işi LeBron James-Anthony Davis ikilisinin eline bırakmışlardı. Bu plan yürümüştü çünkü Lakers, kimliğini tamamen savunmadan alıyor, özel durumlar hariç Davis’in yanında bir uzun daha kullanıyor ve sahada hep fizikli kalan taraf oluyordu. Takımın koçu Frank Vogel’ın da yıllardır bize gösterdiği şey, eline personel verildiğinde iyi bir savunma kurgusu kurmayı becerebildiğiydi.
Bu sezon bu kimlikten tamamen vazgeçti Lakers. James-Westbrook-Davis üçlüsünün yanına oyunu iki yönlü oynayabilen neredeyse hiçbir oyuncu yerleştirilmedi. Takım yaşlı ve savunma yapamayan oyunculardan kuruldu. Westbrook’un varlığı, yarı saha hücumunu iyice kitledi ancak bu sefer Lakers’ın nefes alabileceği geçiş hücumlarını oynayabilmesi için ne iyi bir savunması ne de eforlu oyuncuları mevcuttu.
Sezon ilerledikçe yaşanan sakatlık problemleri de aslında bir fiyaskoya ilerlediğimizin habercisiydi. Gittikçe daha da kötü bir basketbol oynayan ekipte kimse sorumluluk almıyor, kimse mücadele etmiyordu. Çok toksik bir hava hakimdi takıma. Böyle bir ortamda da ne koçtan ne de oyunculardan başarılı olmasını zaten bekleyemezsiniz.
Geçtiğimiz gün Lakers’ın Play-In potasına dahi katılamayacağı kesinleşti, büyük beklentilerle kurulan ve ciddi maaş bütçesi harcanan kadro sezona havlu atmış oldu. LeBron James’in yaşlandığını da düşünürsek Lakers’ın geleceği için de söylenebilecek olumlu bir şey bulmakta çok zorlanıyorum.
Sezonun Hayal Kırıklığı (Oyuncu): Julius Randle
Kariyerine Los Angeles Lakers’ta başlayan ve uzun yıllar boyunca istatistiklerinin etkisini sahaya bir türlü yansıtamayan Julius Randle, geçtiğimiz sezon şeytanın bacağını kırmış ve çok iyi bir yıl geçirerek All-Star seçilmişti.
New York Knicks’in playoff hasretini bitiren kadronun lideri olarak görev alan Randle, hakikaten çok iyi bir sezon geçirmişti. Maç başına 5.5 üçlük deneyerek %41 ile isabet bulmuştu ki bu, onun kariyerinin açık ara en verimli sezonuydu bu açıdan.
Bu sezon neredeyse aynı volümde üçlük denese de yüzdesinin %30’a düşmesi, onun oyununda geçen sene yapabildiği birçok şeyi yapamamasına sebep oldu. Savunmacılar onun şutuna saygı göstermedikçe, Randle’ın penetre ve pas kanalları iyice kapandı. Bu durumdayken Randle’ın yönlendirdiği hücumları izlemek de insana buzdolabı taşıyormuş hissi verdi sene boyunca.
Saha dışı problemler de sezon boyunca Randle’ın peşini bırakmadı. Knicks sürekli öne geçtiği karşılaşmaları kaybettikçe, sürpriz mağlubiyetler aldıkça Randle da taraftarla sorun yaşamaya başladı. Maç içinde adeta taraftara “küsüp” mücadele etmeyi bırakıyordu bazı anlarda. Mental olarak yeteri kadar güçlü olmadığını kanıtlayan Randle, NBA’in en büyük organizasyonunun saha içi lideri olma sorumluluğunu kaldıramayacakmış demek ki. Son olarak kazanılan Bulls maçının sonunda yaptığı şu hareket, kafasının sahada olmadığını kanıtlar nitelikte.
Good TEAM win… time to congratulate teammates? pic.twitter.com/chlEuXtFzV
— Tommy Beer (@TommyBeer) March 29, 2022
New York Knicks, Doğu Konferansı’nın 12. sırasında ve Play-In ihtimalleri bile kalmamış durumda. Randle da 2 Nisan’da yapılan açıklamaya göre sezonu kapattı. Başarılı geçen sezonun ardından işler hem Randle hem Knicks için kötü gidebileceği kadar gitti, hayal kırıklığıyla dolu yıl böylece sona ermiş oldu.
Mr. Underrated: Mikal Bridges
NBA’de 4. sezonunu geçiren Mikal Bridges, Phoenix Suns’ın konferansın son sıralarından NBA Finalleri’ne kadar uzanan yolculuğundaki en önemli oyunculardan biri. Bridges, kariyeri boyunca belli bir seviyeden asla düşmedi ve istikrarını her zaman korudu. Bu sezon gösterdiği gelişim ise onu bambaşka bir seviyeye çıkardı.
Bridges için an itibarıyla ligin en iyi 2-3 rol oyuncusundan biri olduğunu söyleyebiliriz. Phoenix Suns, sezon boyunca ligin en istiktrarlı şekilde iyi basketbol oynayan takımıydı ve Bridges bu takımın kilit parçalarından biri. Böylesine bir sezondan sonra ödüllendirilmeyi hak ettiğini düşünüyorum.
Bridges’ın en önemli özelliği işin savunma kısmında yaptığı etki. Uzun kolları ve bacakları sayesinde toplu oyunculara hayatı zindan eden kanat; topsuz oyunda da pas kanallarına yaptığı baskı ve zayıf taraftan getirdiği yardım savunmasıyla fark yaratıyor.
Hücumda ise sabit şutör olarak yüzdeli isabet buluyor, elit seviyede olmasa da top elindeyken takım arkadaşlarına ve az da olsa kendine üretebiliyor, doğru karar verme frekansı bir rol oyuncusu için çok yüksek seviyede ve orta mesafeden bulduğu şutlarla takımın hücumuna çeşitlilik katıyor.
Bridges hakkında bence en etkileyici olay ise şu: 4 sezondur forma giydiği NBA’de şu ana kadar tek bir maç bile kaçırmadı. Son 2 senedir ise her maça ilk 5 başladı. Bu sene ortalama 35.2 dakika sahada kalan Bridges, NBA’in en iyi takımının en çok süre alan oyuncusu. Bence bütün bunlar onun bu kategoride ödüllendirilmeyi sonuna kadar hak ettiğini kanıtlamak için yeterli.
Yılın Eklemesi: DeMar DeRozan
Sezon başında 3 yıl 85 milyon dolar karşılığında Chicago Bulls ile imzaladığında birçok insanın kafasında soru işaretleri oluşmuştu. Lonzo Ball’u da kadrosuna katan ekip için savunma yönü güçlü, hücumda topu LaVine’in elinden almayacak bir kanat oyuncusu daha uygun gözüküyordu. Ancak koç Billy Donovan’ın kurduğu sisteme mükemmel oturan DeRozan, kariyer sezonunu geçirdi desek yeridir.
Her zaman ölümcül bir orta mesafe operatörü olan DeRozan; bu sene Chicago için daha önce eksik olduğu saha içi liderlik, yayın gerisinden isabet gibi konularda çok önemli işler yaptı. Özellikle maçın sıkıştığı anlarda ve son çeyreklerde sorumluluk almaktan asla çekinmeyen yıldız, bu sezon son çeyreklerde lig genelinde en fazla sayı bulan oyuncu.
Sayı ortalamasını 21.6’dan 28.0’e, maç başına üçlük denemesini 1.2’den 1.9’a, yüzdesini de %25’ten %35’e çıkaran DeRozan; 32 yaşında hiç kimsenin beklemediği hem mental hem saha içi gelişimler gösterdi.
Bulls, bir süre Doğu Konferansı’nı lider götürdü. Özellikle yeni yılın ilk günlerinde inanılmaz bir seviyeye çıkan DeRozan, Bulls’un sakatlıklarla uğraştığı dönemde takımı su üstünde tutmayı başardı. Patrick Williams, Zach LaVine, Lonzo Ball, Alex Caruso gibi kadrodaki birçok önemli oyuncu belli sürelerde maç kaçırmışken Bulls hala playoff’lara direkt katılabilecekse bunu DeMar DeRozan’a borçlu.
Playoff ortamında kariyeri boyunca sıkıntı yaşayan oyuncunun bu sene nasıl bir reaksiyon göstereceği ise Chicago’nun yolculuğu için kritik olacak. Lonzo Ball’un bu sezon dönmeyecek olması büyük bir eksik olsa da Bulls’un ilk turda kimle karşılaşırsa karşılaşsın belli bir mücadele ortaya koymasını ve kolay pes etmemesini beklemek de basketbolseverler olarak hakkımız.