by Titan Frey / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 16 Mart 22 tarihinde Fadeaway World‘te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Tarih 28 Eylül 1988’di ve Güney Kore’nin başkenti Seul’da düzenlenen Yaz Olimpiyatları büyük ses getiriyordu. Basketbolda da o zamanların en büyük ezeli rakiplerinden ikisinin arasında gergin bir karşılaşma oynandı.
Rekabet basketbol sahasında yaşananlar sebepli değildi. Soğuk Savaş’ın en yüksek noktasında politik farklılıklardan dolayı yaşanıyordu.
Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında yarı final müsabakası oynanacaktı.
O zamanlar NBA’de forma giyen oyuncular Olimpiyatlar’da oynayamıyordu. Diğer ülkelerde ise profesyonel liglerde mücadele eden oyuncular turnuvada forma giyebiliyordu.
Gururun tehlikede olduğu bu karşılaşmada ABD, Sovyetler Birliği’ne 82-76 mağlup oldu. Amerika üzgündü. 1992 Olimpiyatları geldiğinde ise ABD Milli Takımı, savaşmaya hazırdı.
1989 yılında FIBA, NBA oyuncularının da turnuvalarda mücadele edebilmesi için kural değişikliğine gitti.
Sovyetler Birliği, ulusal takımlarda maksimum 2 NBA oyuncusu bulunmasına yönelik bir istekte bulunsa da bu istek reddedildi.
21 Eylül 1991’de kadroya ilk 10 oyuncu seçilmişti:
– Michael Jordan
– Scottie Pippen
– Magic Johnson
– Larry Bird
– John Stockton
– Karl Malone
– Patrick Ewing
– David Robinson
– Charles Barkley
– Chris Mullin
Kalan 2 kontenjanın kimle doldurulacağına ise neredeyse 8 ay sonra, 12 Mayıs 1992’de karar verildi. Clyde Drexler, Detroit Pistons efsanesi Isiah Thomas’ın önünden seçilmişti.
Sonrasındaysa ABD basketbol komitesi, yıllarca ülkelerini Olimpiyatlar’da temsil eden amatörleri temsilen Duke Üniversitesi’nden Christian Laettner’i kadroya dahil etti.
Şimdi 1992 Olimpiyat takımı kurulduğuna göre karşılarında duran bütün rakipleri domine edeceklerdir, değil mi?
Yıldızlardan Oluşan Bir “Rüya Takımı”
Eğer 1992 Rüya Takımı kadrosuna bir göz atarsanız, yetenek seviyesinin sahaya çıkıp kolayca oynayabileceğini düşünürdünüz.
Ama durum öyle olmuyor. Eğer kadrolarına 3 ya da daha fazla All-Star doldurmuş NBA takımlarına bakarsanız, çoğu zaman işlerin istedikleri gibi gitmediğini görürsünüz.
Bunun en güzel örneği 2004 Los Angeles Lakers. Halihazırda Kobe Bryant ve Shaquille O’Neal gibi iki yıldıza sahip Lakers, Karl Malone ve Gary Payton gibi iki efsaneyi daha kadrosuna katmıştı.
Kağıt üstünde bu takım yenilmez gözüküyordu. Sezon başında açık ara favorilerdi.
Normal sezonda biraz zorlansalar da playofflar’da vites arttırarak kolayca NBA Finalleri’ne çıktılar. Karşılarında süper yıldız denilebilecek bir oyuncusu olmayan Detroit Pistons vardı.
O Pistons, Lakers’ı domine edecek ve finalleri 4-1 kazanarak Kobe-Shaq birlikteliğini sona erdirecekti.
Bu yüzden 1992’de ABD Milli Takımı’nın başında bulunan Chuck Daly, takımla antrenman yapmaya başladıktan sonra yıldızlarla dolu bu kadrosuna bir şey göstermek istedi.