by Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net
Turkish Airlines EuroLeague’de heyecan dolu karşılaşmalara sahne olan bir normal sezonu daha geride bıraktık. Şimdi ise sırada basketbolseverler için yılın en keyifli süreçlerinden biri var.
Normal sezonu 6. sırada tamamlayan son şampiyon Anadolu Efes, Playoff etabında ligi 3. sırada bitirerek saha avantajını elde eden 4 takımdan biri olan Olimpia Milano ile eşleşti.
Sezona kadrosunu büyük ölçüde koruyarak başlayan temsilcimiz, şampiyonluğun mimarlarından biri olan Sertaç Şanlı‘nın yazın takından ayrılmasının da büyük etkisiyle uzun rotasyonunda önemli sorunlar yaşadı.
Büyük beklentilerle başladığı sezonda zaman zaman istikrarsız performanslar ortaya koyan temsilcimiz, ligin ikinci kısmında toparlanmayı başardı ve Playoff biletini bir şekilde kaptı.
Öte yandan geçtiğimiz yıl uzun zamandır beklenen Final Four başarısını elde eden Olimpia Milano, Ettore Messina önderliğinde sezona daha da iştahlı bir başlangıç yaptı.
Kısa rotasyonuna büyük beklentilerle eklenen Troy Daniels ve Jerian Grant’in bir türlü beklenen seviyeye çıkamaması, yıldız transfer Nicolo Melli‘nin istikrarsız görüntüsü, Dinos Miroglou’nun önce yaşadığı sakatlık, sonra da doping testinin pozitif çıkması gibi sorunlara rağmen İtalyan temsilcisi, ligin en başarılı ekiplerinden biri olmayı başardı.
Özellikle savunmadaki dominant performansıyla öne çıkan İtalyan temsilcisi, normal sezonu ligin en az sayı yiyen takımı olarak tamamlayıp adını Playoff etabına yazdırdı.
Hücumuyla fark yaratan Anadolu Efes‘e karşı savunmasıyla öne çıkan Olimpia Milano’nun mücadelesi, Playoff etabının en çekişmeli geçmesi beklenen eşleşmelerinden biri.
Eurohoops Fırın, Anadolu Efes-Olimpia Milano serisinin saha içi şifrelerine göz atıyor.
2021-22 Anadolu Efes: Artılar ve Eksiler
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Ergin Ataman yönetimindeki Anadolu Efes, EuroLeague’in son 4 yılına damga vuran ekiplerden biri.
Elde edilen başarıların yanı sıra oynadığı basketbolla izleyenlere keyif veren lacivert-beyazlı takım, Shane Larkin ve Vasilije Micic gibi iki yıldızının önderliğinde Avrupa basketbolu tarihinin durdurulması en zor takımlarından biri oldu.
Bu noktada yıllardır Anadolu Efes‘in sahada neleri doğru yaptığını az çok hepimiz ezberlemiş durumdayız. Larkin ve Micic’in yanına Krunoslav Simon, Rodrigue Beaubois, Adrien Moerman gibi doğru profilde parçaları eklemeyi başaran temsilcimiz, hücumda oynadığı akıcı basketbolla fark yarattı.
Geçtiğimiz sezon Ergin Ataman’ın ekibini şampiyonluğa götüren en önemli nokta da bu oldu. Şu bir gerçek ki Larkin ve Micic, günümüzde EuroLeague’in geldiği noktada bir takım için fazlasıyla belirleyici olabilecek nitelikte iki yıldız.
Sahada rakip savunmacıları hızlarıyla ve oyun zekalarıyla eksiltebilen, çembere gidebilen, kendi şutunu yaratabilen, kritik anlarda sorumluluk almaktan çekinmeyen ve pasörlük seviyesi üst düzey iki adet yıldızınız olduğu zaman kadronun kalanını inşa etmek de o kadar zor olmayabiliyor.
Yine de bu durum Ergin Ataman’ın 4 yıllık süreçte yaptıklarını küçümseyebileceğimiz anlamına gelmiyor. Oyuncularına sahada bolca karar verme özgürlüğü tanıyan ve taktiksel açıdan da yeteneklerini sergileyebilecek alanları sağlamaya çalışan deneyimli koç, oluşturduğu kurguda neredeyse kadronun tüm parçalarını da bir üst seviyeye çıkarmayı başardı.
56 yaşındaki çalıştırıcının takımının oyun stilinden bahsederken daha önce defalarca kez “NBA tarzı basketbol” tanımını kullandığını gördük.
Hücumda olabildiğince basit şekilde doğru çözümü üretmeye çalışan, yarı saha setlerinin büyük kısmının top yönlendiricilere alan sağlamaya yönelik olduğu ve koşabildiği zaman geçiş hücumlarını zorlayarak pozisyon sayısını arttırmaya çalışan Anadolu Efes, gerçekten de günümüz NBA takımlarını andıran bir basketbol oynuyor.
Kadrodaki birbirleriyle uyumlu doğru profillerin de etkisiyle temsilcimizi hücumda tam anlamıyla çaresiz bırakabilen bir takıma pek rastlamamıştık, ta ki geçtiğimiz sezonki Real Madrid serisine kadar.
Yazının bu sezonki Anadolu Efes kadrosuyla alakalı olduğunun farkındayım. Yine de temsilcimizin geçtiğimiz yıl Real Madrid serisinde karşılaştığı problemlerin büyük çoğunluğuyla bu sezonda da karşılaştığını düşünürsek bence meşhur seriye bir atıfta bulunmakta fayda var.
Playoff’lara adeta bomba gibi giren Anadolu Efes, saha avantajına sahip olduğu Real Madrid serisinde eşleşmenin açık ara favorisiydi. İlk iki maçı zorlanmadan kazanan temsilcimiz, İspanya deplasmanına seriyi bitirip Final Four biletini kapmak için gidiyordu. Devamı ise pek beklenildiği gibi olmadı.
Üçüncü maçtan itibaren savunmada neredeyse her pozisyonda switch (perde sonrası oyuncu değişimi) yapan Real Madrid, bunun yanı sıra yetenekli uzun Usman Garuba’nın tepede Vasilije Micic’le kaldığı eşleşmeli bir alan savunmasına döndü.
Pablo Laso’nun belki de son çare olarak başvurduğu bu hamle, serinin gidişatını neredeyse tamamen değiştirdi. Eşleşmeli alan savunmasına karşı çembere atak edip pas trafiğini sağlamakta çok zorlanan Anadolu Efes, hücumda neredeyse tamamen Shane Larkin ve Vasilije Micic’in birebirdeki tercihlerine kaldı.
Deplasmanda oynanan iki maçta da sahadan mağlup ayrılan temsilcimiz, serinin 5. ve son maçını Krunoslav Simon‘un mucizevi üçlüğüyle kazanmış olmasına rağmen Final Four’a bazı soru işaretleriyle gidiyordu.
Hikayenin devamını hepimiz biliyoruz. Yaşanan tüm sorunlara rağmen sezonu şampiyon olarak tamamlayan Anadolu Efes, kulüp tarihinin en büyük başarısına imza attı.
Anadolu Efes, yeni sezona girilirken kadronun büyük bölümünü korumuş olsa da Sertaç Şanlı‘nın ayrılığı, ilk başta beklenenden çok daha negatif bir etki yaptı.
Bu noktada takıma büyük beklentiyle katılan genç yetenek Filip Petrusev’in özellikle savunma kısmında yaşadığı ciddi sorunlar, Bryant Dunston‘ın yaşının iyice ilerlemiş olması ve Tibor Pleiss’ın hücumdaki önemli tehditlerine rağmen yavaş ayakları, temsilcimizin savunma performansını fazlasıyla etkiledi.
Koç Ergin Ataman’ın tabirine göre “geleneksel” bir savunma takımı olan Anadolu Efes, mümkün olduğunca switch yapmamasının da etkisiyle oyunun defansif noktasında oyuncuların bireysel çabasına fazlasıyla bağımlı bir ekip.
Sertaç Şanlı, yüksek oyun zekasıyla nerede durmasını çok iyi bilen bir uzundu. Onun denklemden çıkmış olması, Efes‘in ikili oyun savunmasında büyük sorunlar yaşamasına yol açtı.
Elbette lacivert-beyazlı ekibin savunmada yaşadığı tüm sorunlar bundan ibaret değil. Temsilcimizin savunmada switchlerden faydalanmayı tercih etmemesi ve ligin en iyi defansif kadrolarından birine sahip olmaması, özellikle yardım savunmalarında her oyuncunun maksimum konsantrasyonla parkede yer almasını gerektiriyor.
Özellikle sezonun ilk kısmında Anadolu Efes, ciddi anlamda konsantrasyon problemleri yaşadı. Ligin en çok sayı yiyen ekiplerinden biri olan temsilcimiz, rakiplerini durdurmakta büyük zorluklar yaşayınca sıralamada da beklenen noktada yer alamadı.
Koç Ergin Ataman’ın ekibinin yaşadığı savunma problemleri belki az çok tahmin edilebilir düzeydeydi. Uzun rotasyonundaki azalan savunma katkısı, Chris Singleton’ın vasat performansı ve Adrien Moerman’ın yavaş ayakları, kalan parçaların da yaşlarının ilerlediğini düşünürsek oyunun defansif kısmına doğal olarak negatif yansıdı.
Burada asıl yaşanan beklenmedik gelişme ise hücum kısmında yaşanan sorunlar oldu. Az önce geçtiğimiz sezonki Real Madrid serisine değinmemin elbette özel bir nedeni vardı.
Geride bıraktığımız yıl kadrosunda Sertaç Şanlı gibi şutuyla fark yaratabilen bir uzunun varlığı, Anadolu Efes’in switch yapan takımlara karşı etkili hücum edebilmesini de beraberinde getiriyordu.
Şut tehdidiyle savunmacıların dikkatini üzerine çekebilen ve takımın yıldız kısalarına alan sağlayabilen Sertaç, oyununda son dönemlerde geliştirdiği kısa devrilme sonrası pasörlük becerisiyle de takımının hücumunu bir üst seviyeye taşıyabiliyordu.
Skorer uzunun ayrılığının ardından savunma problemlerinin yaşanabileceğini az çok herkes tahmin ediyordu. Bu noktada asıl beklenmeyen durum ise Efes’in hücum sorunları oldu.
Özellikle switch yapan takımlara karşı yan parçalarını devreye sokmakta ciddi sorunlar yaşayan temsilcimiz, topun çoğunlukla Larkin ve Micic’in elinde kalmasıyla çok daha tahmin edilebilir bir görüntü çizdi.
Bu noktada Ergin Ataman’ın farklı arayışlara gittiğini de defalarca kez gördük. Normalde İspanyol Pick and roll’u dediğimiz üçlü Pick and roll aksiyonlarından pek faydalanmayan Anadolu Efes, bazı maçlarda bu tür çözümlere yöneldi.
Bunun yanı sıra Rodrigue Beaubois’in topsuz perde çıkışlarında yarattığı tehdide yönelik de çok fazla sayıda yarı saha setinden faydalanan Ergin Ataman, hücumu bu tür çözümlerle çeşitlendirmeye çalıştı.
Temsilcimizi eskisi kadar keskin bir görüntüye döndüremese de yeniden etkili bir hücum takımı haline getiren detay, Tibor Pleiss’ın artan süreleriyle doğru orantılı olarak parkede verdiği katkı oldu.
Bir uzun için çok önemli bir şut tehdidine sahip olan Alman oyuncu, bu özelliğinin yanı sıra uzun boyunun da yardımıyla switch yapan takımlara karşı boyalı alanda eşleşme dezavantajı yaratarak takımına değerli bir katkı sağladı.
Tibor Pleiss her ne kadar önemli bir hücum tehdidine sahip olsa da oyunundaki defoları çok bariz olan bir oyuncu. Yavaş ayaklarının yanı sıra savunma bilgisinin de düşük olması, Pleiss’ı özellikle kritik karşılaşmalarda rakip takımlar için açık bir hedef haline getiriyor.
Ettore Messina’nın takımına karşı Alman oyuncunun sahada uzun süreler kalabilmesi pek olası gözükmüyor. Bu sebeple 1 ay sonra 36 yaşına girecek olan Bryant Dunston‘ın performansı, her zaman olduğundan daha da kritik olacak.
Dunston’ın sahada kaldığı anlarda Anadolu Efes, özellikle yarı saha hücumlarında daha tahmin edilebilir hale geliyor. Herhangi bir şut tehdidi olmayan ABD’li uzun, ilerleyen yaşının da etkisiyle boyalı alandaki etkinliğini de bir nebze olsun yitirdi.
Bu noktada temsilcimizin mutlaka katkı alması gereken bir isim var. O isim, geçtiğimiz sezon Real Madrid serisindeki performansıyla fark yaratan Chris Singleton’dan başkası değil.
Savunmada hem uzunların, hem de kısaların karşısında kalabilmesiyle ünlü bir isim olan Singleton, hücumda da orta mesafe ve dış şutlardaki katkısıyla değerli bir profil. Tüm bu artılarına rağmen ABD’li uzun, bu sezon kendisinden beklenen performansa neredeyse hiç ulaşamadı.
Onun Playoff etabında kendine gelebilmesi, Koç Ergin Ataman için serinin en önemli noktalarından biri olacak. Bryant Dunston sahada olduğunda hücum gücünde azalma yaşayan Anadolu Efes, bu kaybı telafi edebilmek için Chris Singleton’ın skorer oyununa fazlasıyla ihtiyaç duyuyor.
Normal sezonda Adrien Moerman ve Tibor Pleiss’ın yer aldığı beşlerde hücum gücünü arttıran temsilcimizin Olimpia Milano serisinde de bunu yapabileceğini varsaymamız biraz hayalcilik olur. Bu nedenle ABD’li oyuncu, özellikle skor katkısıyla serinin kilit isimlerinden biri olacaktır.
Son olarak ise iki takım arasında bundan kısa sayılabilecek bir süre öncesinde oynanan karşılaşmaya göz atmakta fayda var. İlk yarıda Vasilije Micic’in harika performansının yanına Adrien Moerman’ın da dış şutlardaki katkısını ekleyen Anadolu Efes, soyunma odasına rahat şekilde üstün gitmişti.
İkinci yarıda ise işler neredeyse tamamen değişti. EuroLeague’de değişen basketbolla birlikte çoğu takımın switch savunmasından faydalandığını görebiliyoruz. Yine de neredeyse tüm perde aksiyonlarının ardından oyuncu değişen takımların sayıları pek fazla değil.
Olimpia Milano bu duruma verilebilecek ender örneklerden biri. Kadrosundaki oyuncuların kendi mevkilerinin dışında farklı pozisyondaki isimleri savunabilmelerini bir avantaja çeviren Ettore Messina, takımından radikal derecede switch yapmalarını talep ediyor.
Karşılaşmanın ilk yarısında da durum böyleydi. Nitekim bu savunmaya karşı top trafiğini olabilecek en iyi şekilde sağlayan temsilcimiz, dış şutlarda da isabet bulunca skor üretmekte hiç zorlanmamıştı.
İkinci yarıya bir sürprizle başlayan Messina, takımından oyuncu değişimi sonrası bir anda agresif bir eşleşmeli alan savunmasına dönmelerini talep ederek Shane Larkin ve Vasilije Micic’in penetre kanallarını tamamen kapattı.
Eğer karşılaşmayı dikkatli takip eden okuyucularımız varsa bu tabloyu sıkça fark etmişlerdir. Switch sonrası tepede Milano uzunlarıyla kalan Efes kısaları, saha yerleşiminde herhangi bir problem olmamasına rağmen sürekli zorlama birebirlere kaldılar.
Bu noktada az önce de değindiğim üzere saha yerleşiminde neredeyse hiçbir problem yok. Burada asıl eksik olan konu ise topsuz hareketlilik.
Geçtiğimiz yıllarda Anadolu Efes, takımda Rodrigue Beaubois dışında topsuz hareketliliğiyle fark yaratacak isimlerin eksikliğini kısaların penetre sonrası verdikleri paslarla rakip savunmaların dengesini bozabilmesiyle kapatabiliyordu. Yukarıda gördüğümüz görselde oyuncuların sabit kalarak kısanın karar vermesini beklemeleri, hücumu fazlasıyla tahmin edilebilir kılıyor.
Radikal şekilde switch yapan takımları zora sokmanın bazı belli başlı yöntemleri var. Bunlardan belki de en önemlisi topsuz hareketliliği sürekli arttırarak rakip oyuncuları rotasyona zorlamak. Anadolu Efes‘te ise Olimpia Milano karşılaşmasında eksik olan nokta tam olarak buydu.
İtalyan ekibinin bu savunmasına karşı ikinci yarı boyunca neredeyse hiçbir şey üretemeyen temsilcimiz, bir ara 15 sayı farkla önde olduğu karşılaşmadan mağlup ayrılarak ağır bir yenilgi elde etmişti.
Ergin Ataman elbette takımının hangi noktalarda sıkıntı yaşadığını bizden çok daha iyi biliyor. Yine de şu bir gerçek ki Anadolu Efes, Olimpia Milano serisinde Final Four biletini kapmak istiyorsa rakibin etkili savunmasını aşmanın bir yolunu bulmak zorunda.
Olimpia Milano: Harika Savunmayı Tamamlayan Akılcı Hücum
Geçtiğimiz yıl uzun yıllardır yapılan önemli yatırımların karşılığını alarak adını Final Four’a yazdıran Olimpia Milano, Avrupa basketbolunun efsanevi ismi Ettore Messina önderliğinde yeni sezona da yüksek beklentilerle başladı.
Kadronun iki önemli ismi Kevin Punter ve Zach LeDay’i yazın Partizan’a kaptıran İtalyan temsilcisi, bu iki değerli oyuncunun yokluğunu Nicolo Melli, Troy Daniels, Jerian Grant ve Dinos Mitoglou gibi eklemelerle doldurmaya çalıştı.
Dürüst olmak gerekirse Milano ekibinin kadroya katılan 4 oyuncudan da beklediği katkıyı henüz alabildiğini söyleyebilmek pek mümkün değil. NBA’den Avrupa basketboluna büyük beklentilerle geri dönen Nicolo Melli, son dönemde performansını bir miktar arttırmış olsa da henüz tam anlamıyla bir istikrar yakalayamadı.
Sezona özellikle 5 numaradan da süre alabilmesiyle etkili bir başlangıç yapan Yunan uzun Dinos Mitoglou, yaşadığı sakatlık probleminin ardından uzun süre parkelerden uzak kaldı. Formasına yeniden kavuşmasından kısa bir süre sonra doping testi pozitif çıkan Mitoglou, sezonun kalan bölümünde forma giyemeyecek gibi gözüküyor.
Öte yandan Kevin Punter’ın boşluğunu doldurabilmek için kadroya eklenen iki skorer Troy Daniels ve Jerian Grant, beklenen performansın yakınından dahi geçemediler. Yıldız oyuncu Shavon Shields’ın da 3 ay sahalardan uzak kaldığını düşünürsek Ettore Messina, bu sezon yaptıklarıyla takdir toplamayı hak ediyor.
Olimpia Milano’nun savunmada yaptıklarına az önce biraz değindik. Ligin switchlerden belki de en sık faydalanan takımı olan İtalyan temsilcisi, kadroda bu tür aksiyonlara uygun parçaların da varlığıyla ligin en önemli savunma takımlarından oldu.
Perde sonrası oyuncu değişiminin ardından rakip takımla beşe beş kalabilen Ettore Messina’nın öğrencileri, topa baskı seviyesini de üst düzeye çıkararak rakip takımların ters eşleşmelere atak etmesine engel olmaya çalışıyor.
Olimpia Milano’nun diğer takımlara nazaran fark yaratabildiği belki de en önemli nokta, takımda oyun zekası yüksek çok fazla sayıda oyuncunun bulunması. Bu noktada öne çıkan bir numaralı isim ise elbette Kyle Hines.
Halihazırdaki kariyeriyle Avrupa basketbolunun en büyük efsanelerinden biri olan Hines, yüksek oyun bilgisinin yanı sıra lider karakteriyle de koçunun saha içindeki en büyük yardımcılarından biri.
Özellikle yapılan ilk switch sonrasında Kyle Hines’a özellikle odaklanırsanız takım arkadaşlarını nasıl yönlendirdiğini rahatlıkla görebilirsiniz. Oyuncu değişimi sonrası saha içi iletişimin üst düzey seviyede olması, Olimpia Milano savunmasının fark yaratmasını sağlayan en önemli noktalardan biri.
Dünya üzerinde herhangi bir takım perde sonrası oyuncu değiştikten sonra olası ters eşleşmeleri de göze almış oluyor. Pas kanallarına yapılan agresif baskıyla bu tür durumlara engel olmaya çalışan İtalyan temsilcisi, doğal olarak her seferinde başarılı olamıyor.
Bu gibi durumlarda anında boyalı alanın etrafında çoğalan Milano, trap olarak adlandırılan tuzaklı savunmalardan da sıkça faydalanarak rakip oyuncunun tercih olanaklarını sınırlamaya çalışıyor.
EuroLeague basketbolunun kusursuza yakın savunma kurgularından birine sahip olan Olimpia Milano’da her zaman işler günlük güneşlik ilerlemiyor. İtalyan temsilcisi her ne kadar savunma bilgisi yüksek oyunculardan kurulu bir kadroya sahip olsa da özellikle hücumda işler yolunda gitmediği zaman bunun savunma tarafına yansımaları oluyor.
Bu noktada öne çıkan ilk isim Malcolm Delaney. Ettore Messina’yla çalışmasının ardından normalde olduğundan çok daha etkili bir savunmacıya dönüşen ABD’li skorer, topa baskı konusunda uzun kollarının da yardımıyla rakip kısalara ciddi sorunlar yaşatabiliyor.
Buna rağmen doğal bir savunmacı olmayan Delaney, özellikle şutlarında isabet bulamadığı zaman savunmada da konsantrasyon kayıpları yaşayabiliyor. İtalyan temsilcisinin neredeyse kusursuza yakın rotasyonlarında zaman zaman aksayabilen Delaney, takımının kolay sayılar yemesine de yol açabiliyor.
Öne çıkan bir diğer isim ise Sergio Rodriguez. Görkemli kariyeri boyunca hiçbir zaman iyi bir savunmacı olmayan deneyimli oyun kurucu, özellikle bu tip Playoff eşleşmelerinde rakip hücumcular için savunmada açık bir hedef haline gelebiliyor.
Olimpia Milano’nun savunmasından yeterince bahsettiğimize göre işin hücum kısmına artık geçebiliriz. Messina’nın talebeleri, oyunun bu tarafında defansif yönde olduğu kadar etkili olamasa da yine son derece tehlikeli bir takım.
Basketbolda başarılı olabilmenin tek bir yolu yok. Aşırı kompleks ve neredeyse yüzlerce ufak tefek detay içeren hücum setlerinin yanı sıra olayı daha basite indirgeyerek de fark yaratabilmek mümkün.
Sporda her daim asıl zor olan, basit bir şeyi her seferinde aynı verimlilikte uygulayabilmektir. Olimpia Milano, hücumda kolay gibi görünen detayları her seferinde kusursuza yakın şekilde uygulayabilmesiyle öne çıkmayı başarmış bir takım.
İtalyan temsilcisinin yarı saha hücumlarını detaylıca incelediğimizde çoğu zaman aynı formülü farklı yöntemlerle uygulamaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu noktada oyuncuların topsuz hareketliliğinden sürekli faydalanan Messina, planladığı ana aksiyona da çoğu zaman alan sağlayabiliyor.
Gigi Datome, Shavon Shields ve Devon Hall, topsuz hareketlilik denildiğinde kadronun en ön plana çıkan isimleri konumundalar. Kısa bir süre önce dizinden yaşadığı sakatlık nedeniyle ameliyat olan ve en iyi ihtimalle Playoffun bir kısmını kaçırması beklenen Datome, yokluğuyla takımının yarı saha hücumunu önemli ölçüde etkileyecektir.
Kadronun belki de en komple oyuncusu olan Shavon Shields, hücuma getirdiği artılarla koçu için vazgeçilemez bir isim.
Perde çıkışlarında şut tehdidi yaratabilen, birebirlerde kendi skorunu üretebilen ve forvetten top yönlendirerek takım arkadaşlarını besleyebilen Shields, zorlu seride takımının en önemli kozlarından biri olacaktır.
Bu konuda değinmemiz gereken son isim olan Devon Hall, saydığımız iki isim kadar önemli bir skorer olmasa da oyun zekası ve penetre sonrası bitiricilik tehdidiyle fark yaratan bir oyuncu.
Olimpia Milano hücumlarında Devon Hall’ın kullanımına dikkat ederseniz, özellikle çembere doğru topsuz hareketliliğiyle planlanan ana aksiyona alan açabildiğini fark edeceksinizdir.
Curl cut olarak adlandırılan çembere doğru topsuz kıvrılarak hareketlenme biçimini sahada sıklıkla uygulayan Hall, bu şekilde takım arkadaşlarına alan sağlayabilmesinin yanı sıra pas alarak çember etrafında skor üretebiliyor.
Farklı setlerle ve değişik oyuncularla sıklıkla bu formulü uygulamaya çalışan Messina, oyuncularının büyük kısmının üstün oyun zekasına sahip olmasının ciddi anlamda faydasını görüyor.
İtalyan temsilcisi, hücumda hiçbir şey üretemediği zamanlarda bile çözüm bulmaya çabalamaktan vazgeçmiyor. Bu sezon ana rotasyondaki top yönlendirici sayısının da eksikliğiyle her daim iyi hücum etmekte zorlanan kırmızı-beyazlı ekip, bu duruma rağmen sahada çoğu zaman doğruları yapan taraf oluyor.
Olimpia Milano gibi bir takımı durdurmaya çalışırken belki de en belirleyici konu ilk pası doğru şekilde vermelerine engel olabilmek. Topa baskının zayıf olduğu anlarda topu istediği gibi yönlendirebilen İtalyan temsilcisi, her zaman skor üretemese bile genellikle doğru opsiyonu bulabiliyor.