by Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net
Yunanistan basketbolu denince akla gelen iki kulüpten biri olan Olympiakos, uzun yıllar boyunca en rekabetçi seviyelerde mücadele etmeyi başararak Avrupa’nın simge kulüplerinden biri oldu. Kurduğu kaliteli kadroların yanı sıra ateşli taraftarlarıyla da adından söz ettiren Yunan devi, şüphesiz ki halen EuroLeague’in en önemli takımlarından biri.
Modern EuroLeague tarihinde 2, toplamda ise 3 Avrupa şampiyonluğu bulunan Olympiakos, şu sıralar kaliteli kadrosuyla en rekabetçi düzeyde mücadele etmeyi sürdürüyor olsa da 2000’li yılların ortalarında durum pek parlak değildi.
Kırmızı-beyazlıların ezeli rakibi Panathinaikos‘un efsanevi koç Zeljko Obradovic önderliğinde elde ettiği zaferlere uzun uzadıya değinmeye pek gerek yoktur sanıyorum. 2000’lerin başından itibaren 10 yıllık süreçte Avrupa basketbolunun en dominant takımlarından biri olan Panathinaikos, elde ettiği şampiyonluklarla da adeta kulüp tarihinin altın dönemini yaşıyordu.
Bu dönemde EuroLeague Final Four’undan uzak kalan Olympiakos, ezeli rakibinin başarılarını yalnızca izlemekle yetiniyordu. Modern EuroLeague’e geçişin ilk dönemlerinde sürekli Final Four’un kapısından dönen Yunan devi, 2003-04 sezonunun öncesinde çok ciddi ekonomik sorunlar yaşamaya başladı.
2 yıllık süreçte kadrosundaki tüm önemli ismlerle yolları ayırmak durumunda kalan kırmızı-beyazlı ekip, bu oyuncuların yerine gerekli takviyeleri de yapamayınca kulüp tarihinin en kötü sezonlarından ikisini geçirmek durumunda kaldı. Bu süreçte EuroLeague’de herhangi bir başarı elde edemeyen Yunan devi, yerel ligde de 8. sıradan öteye gidemedi.
Kabus gibi geçen yılların ardından yeniden bütçe arttırarak hedef büyüten Olympiakos, 2006-07 sezonuna girilirken Maccabi‘yle adeta EuroLeague’i domine eden İsrailli başantrenör Pini Gershon’u göreve getirerek taraftarlarını fazlasıyla heyecanlandırdı.
2006’dan 2010 yılına kadar kadrosuna Arvydas Macijauskas, Theo Papaloukas, Nicola Vujcic, Yotam Halperin, Ioannis Bourousis, Andrija Zizic, Milos Teodosic ve Josh Childress gibi birbirinden değerli yıldızları katmayı başaran Yunan devi, EuroLeague’de finale kadar yükselmesine rağmen bir türlü hayalini kurduğu şampiyonluğu elde edemedi.
Bu süreçte saydığımız yıldız isimler arasında en dikkat çekeni ise Josh Childress oldu. 2004 NBA Draft’ının 6. sırasından seçilen ve NBA’de geçirdiği yıllarda hiç de fena bir performans ortaya koymayan ABD’li yıldız, 2007 yazında Olympiakos ile sözleşme imzaladığında bu durum adeta şok etkisi yaratmıştı. 3 yıl, 20 Milyon Dolar gibi o dönem şartlarında devasa bir kontrata imza atan Childress, kendisinden Yunan devini Avrupa’nın zirvesine taşıması beklense de hiçbir zaman tam anlamıyla hedeflenen etkiyi yaratamadı ve 2 yılın ardından NBA’e geri döndü.
2010 yılında koç Panagiotis Giannakis’in önderliğinde EuroLeague finali oynayarak şampiyonluğun kıyısına kadar gelen kırmızı-beyazlı ekip, Xavi Pascual’in Barcelona’sına 68-86’lık skorla mağlup olarak ikincilikle yetinmek zorunda kalmıştı. Şampiyonluğa bu kadar yaklaşılmasının ardından Olympiakos’un hedef küçültmeye pek bir niyeti yoktu. Bunu da Avrupa basketbolu tarihinin belki de en sansasyonel hamlesine imza atarak fazlasıyla kanıtladılar.
Yunanistan basketbolunun o dönemler en gözde yıldızı olan Vassilis Spanoulis, kısa süreli NBA serüvenin ardından “yuvası” Panathinaikos’a geri dönerek adeta bıraktığı yerden Avrupa basketbolunu domine etmeyi sürdürmüştü.
Yüksek oyun zekasıyla, oyun kuruculuk yetenekleriyle, hem üstün skorer becerileriyle, iki tarafından da çembere atak edip sayı üretebilesiyle ve kritik anlarda asla sorumluluktan kaçmamasıyla Spanoulis, koç Zeljko Obradovic önderliğinde başarıdan başarıya koşan Panathinaikos’un en büyük yıldızıydı.
Takvimler 11 Temmuz 2010’u gösterdiğinde ise Yunanistan basketbolu, tarihinin açık ara en flaş transfer bombasıyla adeta sarsılıyordu. Kulübü Panathinaikos’la olan sözleşmesi sona eren süperyıldız Vassilis Spanoulis, yeşillilerin ezeli rakibi Olympiakos’la sözleşme imzalayarak tarihin en beklenmedik hamlelerinden birinin ana kahramanı oluyordu.
Milos Teodosic ve Vassilis Spanoulis gibi iki büyük yıldızı yan yana getirmeyi başaran kırmızı-beyazlı ekip, efsanevi koç Dusan Ivkovic’in yönetiminde sezona şampiyonluk parolasıyla başlıyordu. Normal sezon ve Son 16 turunda yer aldığı grupları beklendiği üzere lider tamamlayan Yunan devi, playoff etabında karşılaşacağı Montepaschi Siena’yı da geçerek adını Final Four’a yazdırma niyetindeydi. Sonuç ise hiç beklenildiği gibi olmadı.
Siena’ya karşı sahasında oynadığı ilk karşılaşmayı 89-41 gibi tarihe geçen bir skorla kazanan Olympiakos, daha ilk maçtan psikolojik üstünlüğü de ele geçirmiş gibiydi. Buna rağmen eşleşmenin devamında neredeyse kimsenin aklından dahi geçiremeyeceği şekilde İtalyan temsilcisi, oynanan üç müsabakadan da galip ayrılarak yılın en büyük sürprizlerinden birine imza attı.
Tüm kulvarlarda şampiyonluk hedefiyle başlanan sezonda Final Four biletini dahi alamayan kırmızı-beyazlı ekip, Yunanistan ligi finalinde de ezeli rakibi Panathinaikos’a 3-1’le şampiyonluğu kaptırınca kulüpte tam anlamıyla bir hayal kırıklığı yaşanıyordu. 2011-12 sezonu öncesinde ekonomik sorunların da etkisiyle bütçesini yarı yarıya azaltan Olympiakos, kadrosunda bulunan Milos Teodosic, Ioannis Bourousis, Rasho Nesterovic ve Theo Papaloukas gibi yıldızlarla da yollarını ayırdı.
Arka arkaya yıllarda yaşanan hayal kırıklıklarıyla çok istediği EuroLeague şampiyonluğuna bir türlü kavuşamayan Yunan devi, 2011-12 sezonu öncesinde hedef küçültmek durumunda kalmıştı. Yıllarca beklenen büyük zaferin belki de ümitlerin en çok azaldığı anda gelmesi, muhtemelen pek kimselerin tahmin edebileceği bir durum değildi.
Eurohoops Fırın, bugünkü serisinde Olympiakos’un tarihe geçen 2011-12 sezonunu inceliyor.