by Berkay Terzi / info@eurohoops.net
John Wall isminden söz edilmeye ilk başlandığında, takvimler hemen hemen 2009’u gösteriyordu. Liseli genç bir çocuk, topla adeta rüzgar gibi esip geçiyor, topla adeta dans ediyor ve atletizmiyle izleyenleri büyülüyordu. Sahada harikalar yaratan “Crazy J” lakaplı bu gencin, 2010 NBA Draftında ilk sıradan gitmesine kesin gözüyle bakılıyordu.
Kolejde John Wall’un koçluğunu yapacak olan John Calipari, Wall’u izlediği zaman “onda Derrick Rose’u görüyorum” diyor ve hayranlığı gözlerinden okunuyordu. Rose ise o esnada ligi kasıp kavuran, ikinci senesinde All-Star olma başarısını gösteren bir gençti. Fakat Calipari bu sözü söylerken, ikisinin de benzer bir kaderi paylaşacağını bilemezdi.
25 Haziran 2010 gecesi, Washington Wizards‘ın ilk sıra seçimi açıklandığında, aynı zamanda 10 yıllık bir birlikteliğin de temelleri atılıyordu. Birkaç sene öncesine kadar takımın yıldızı olan Gilbert Arenas’ın kariyeri çalkantılı günler geçirmiş ve sakatlıkların da etkisiyle dibe vurmuştu. Wizards iki sezonda yalnızca 42 galibiyet alabilmiş ve artık bu takımın yeni bir kurtarıcıya ihtiyaç duyduğu gerçeği gün yüzüne çıkmıştı.
İşte John Wall tam da bu koşullar içerisinde Washington topraklarına ayak bastı. Beklentiler haklı olarak büyüktü. Gilbert Arenas, 2010-11 sezonu ortasında Rashard Lewis karşılığında Orlando’ya takaslanınca, takımın yegane sahibinin John Wall olduğu da anlaşılmış oluyordu.
John Wall’un ilk sezonları bireysel anlamda hiç fena değildi aslında ve yapılanmanın merkezinde olabileceğini kanıtlamıştı ama kusursuz da değildi. İlk olarak Wall şut atamıyordu. Evet, eşsiz bir atletizm ve güç kombinasyonuna sahipti. Guard pozisyonunda fiziksel açıdan büyük bir üstünlük yaratıyordu fakat şut menzilini genişletmesi mühimdi.
Wall’un ilk ciddi sakatlık problemi ise Eylül 2012’de baş gösterdi. Pre-season maçında sol dizinden sakatlanan 22 yaşındaki oyun kurucu, sezonun ilk 33 maçını kaçıracaktı. Fakat sahalara döndüğünde, Wizards için ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkacaktı. John Wall’dan mahrum kaldıkları süreci 5 galibiyet ve 28 mağlubiyetle tamamlayan Wizards, genç yıldızı döndükten sonra oynadığı maçlarda 24 galibiyete karşılık 25 mağlubiyet alacaktı.
25 Mart 2013 günü Memphis Grizzlies karşısında 47 sayı atıp galibiyeti getirdiğinde, gelecekte bu takım için yapacaklarının da habercisi oluyordu. Bu sezonun bir diğer önemi de, yıllarca Wizards‘ın başarı umudu olacak olan Wall-Beal ikilisinin kurulmasıydı. Bu ikili bazen sorun yaşayacak bazen basına dedikodular sızdıracak ama en nihayetinde Wizards taraftarlarının maça gelme sebebi olacaktı.
2013-14 sezonunun başına gelindiğinde, masada Wizards yönetimi için verilmesi gereken çok önemli bir karar duruyordu. Büyük potansiyel gösteren fakat hala beklenen seviyeye çıkamamış ve maçların çeyreğini kaçırmış olan Wall, sene sonunda serbest kalacaktı ve yeni sözleşme bekliyordu. Tüm soru işaretlerine rağmen hiç düşünmeden 5 yıllık maksimum kontratı genç oyuncuya veren Wizards, böylelikle Wall’u 2018-19 sezonunun sonuna kadar takıma bağlamış oluyordu.
Sezona yeni kontrat alarak giren John Wall, kariyerinin 4. yılında asıl sıçramasını yapmıştı. Şutunda ciddi ilerleme kaydeden, daha iyi bir saha içi lidere dönüşen ve bunları maç kaçırmadan yapan genç yıldız, nihayet All-Star seçilmiş ve bu çıkışını takıma da yansıtmayı başarmıştı. Bradley Beal’ın yükselen performansıyla birlikte ihtiyaç duyduğu ikinci oyuncuyu bulan Wall, takımını 5. sıradan playoffa sokmayı başarmıştı.
İlk turda Chicago’yu 4-1 ile geçen Wizards, 2. turda Indiana’ya 4-2 elense de, 1983’ten bu yana ikinci kez ilk turu geçmeyi başarmıştı playofflarda. Henüz ana oyuncularının çok genç olması sebebiyle, herkes geleceğe umutla bakıyordu. Tüm bunlara rağmen, Wizards hiçbir zaman umduğu seviyeye çıkmayı başaramadı. Her zaman Doğu’nun orta şeker takımlarının başında yer alıp, Wall ve Beal ikilisinin etrafını doğru dizememelerinden ötürü bir türlü o eşiği atlayamadılar.
John Wall’un sağlıklı ve en formda olduğu 2013-2017 arası dönemi iyi değerlendiremediler. Özellikle 2016-17 sezonu, John Wall’un takımın sürükleyicisi olarak en başarılı olduğu sezondu. 78 maçta forma giyip istikrarlı şekilde takımını ileri taşıyan John Wall, o sezon ligin en iyi birkaç oyun kurucusundan biriydi şüphesiz. Fakat Bradley Beal ile birlikte en fazla Doğu Konferansı yarı finalleri 7. maçını görebildiler ve Kelly Olynyk’in gazabından kaçamadılar.
Henüz 26 yaşındaki iki yönlü yıldız, bu performansının ödülü olarak, 26 Haziran 2017 tarihinde 4 yıl 170 milyon dolarlık o malum kontratın altına imzasını attı. Wizards, 4 yıldır üst düzey basketbol oynayan yıldızına hak ettiğini vermiş, uzun yıllar bu takımda kalacağını garantilemişti.
John Wall, kimlerin ne paralar aldığı o meşhur dönemde, ligin maaş bütçesindeki büyük artıştan payına düşeni almıştı ve hak ediyordu da. En azından o günlerde… Hızını aldığında kendini rakip potada bulan, atletizmiyle ligi kasıp kavuran Wall’un sakatlık belası daha yeni başlıyordu ve Wizards, verdiği kontratla kendini nasıl bir çıkmaza soktuğunun henüz farkında değildi.
2017-18 sezonunda 41, 2018-19 sezonunda 32 maça çıkan John Wall; 2019-20 NBA sezonunun tamamını kaçırıyordu. Daha da kötüsü, Wall’un başa bela olacak 170 milyon dolarlık kontratı yeni başlıyordu ve bu durum, Wizards’ın geleceğini görmesini engelliyordu. Elindeki hamle esnekliği sıfıra inmiş olan Wizards, iyice vasat bir organizasyona dönüşmüştü.
Takvim yaprakları 2 Aralık 2020’yi gösterdiğinde ise, NBA’de koca bir devir kapanmış oluyordu. John Wall, 2010’da girdiği kulüp binasından, 10 yıl sonra kederli bir şekilde ayrılıyor ve Westbrook karşılığında Houston’ın yolunu tutuyordu. Wizards camiası, kendisi için zor bir karar vermişti ama başka çare yoktu. Duruma “iş” gözüyle bakıp, Wall’un kontratını çıkarma fırsatını buldukları gibi bunu değerlendirdiler.
Wizards şu anda takımın çehresini büyük oranda değiştirmiş durumda. Henüz başarıya kavuşmuş değiller. Russell Westbrook takımın playoff yapmasına yardımcı oldu fakat onunla bir gelecek inşa edemeyecekleri belliydi. Önce Spencer Dinwiddie, ardından Kristaps Porzingis ile farklı şeyler denemeye devam ediyorlar.
Houston’a gelecek olursak, Wall’un meşhur kontratı onların başına da bela oluyor. Aslında John Wall, uzun bir aranın ardından 2020-21 sezonunda sahalara döndü. Fakat yalnızca 32 maça çıkıp tekrardan sakatlık problemleri yaşadı ve bu sezon hiçbir maçta forma giymedi. Buna rağmen maaşını eksiksiz bir biçimde almaya devam ediyor.
Yönetimin bu konudaki tesellisi ise tanking takımı olmaları sebebiyle hamle esnekliğine ihtiyaç duymamaları. Zaten Wall sorununa bir çözüm bulmak da çok zor. Kontratını eşleyecek bir takım bulmak neredeyse imkansız. Sezon ortasında birçok kez takaslamaya çalıştılar; olmadı. Sahaya çıkarmaya çalıştılar; olmadı çünkü benchten gelmeyi kabul etmedi. Wall kendisini hala o eski şaşalı günlerindeki Wall gibi hayal ediyor olabilir. Peki hakikaten öyle mi? Tekrardan başarılı bir takımın ana oyun kurucusu olabilir mi?