By Semih Tuna & M. Bahadır Akgün / stuna@eurohoops.net
ING Basketbol Süper Ligi’nde yarı finale yükselen Galatasaray Nef’te sezon ortasında başantrenör değişikliği yaşanmış ve Andreas Pistiolis göreve gelmişti. Sarı-kırmızılı ekiple ligde çıktığı 9 maçı da kazanmayı başaran Pistiolis, Eurohoops’un sorularını yanıtladı.
Pistiolis, Panathinaikos dönemi, Dimitris Itoudis ile ilişkisi, Banvit’te çalıştığı sezon, Galatasaray taraftarının kendisine desteği ve daha birçok konuya değindi. Huzurlarınızda Andreas Pistiolis’in açıklamaları…
– Henüz 6 yaşında Panathinaikos‘ta basketbol oynamaya başladınız. 15 yaşında oyunculuğu bırakıp antrenör olmaya karar verdiniz…
“Yaklaşık 17 yaşına kadar basketbol oynadım ama son 1-2 yılımda tam olarak takımın içinde değildim çünkü üniversiteye hazırlanıyordum. Dolayısıyla oynamaya devam etmeye çalışıyordum ama çok ders çalışmam gerekiyordu ve yapacağım çok şey vardı. O yüzden takımın tam olarak içinde değildim. 15 yaşına kadar daha aktif oynadım ama yine de 17 yaşına kadar oynamaya devam ettim ve 18 yaşında koç oldum.”
– Peki o yaştaki bir çocuğun sisteme, taktiklere bu kadar takıntılı olmasını okuyunca aslında koç olmanın kaderinizde olduğunu düşünüyorum. Neden bu kadar taktik odaklıydınız?
“Öncelikle basketbolu çok seviyordum. Bazı insanların zihni böyle çalışır. Onların hoşuna giden şey budur. Ben, sporun zihinsel kısmını her zaman daha çok sevdim. Genel olarak da hayatımdaki diğer konularda taktiksel düşünce tarzını, küçük ayrıntıları değiştirerek işlerin nasıl iyileştirilebileceğini düşünmeyi daha çok seviyorum. Benim zihnim böyle çalışıyor. Taktiksel durumları her zaman anlıyor ve seviyordum. Süreç böyle gelişti.”
– Yine de 15 yaşında bir çocuk başka şeyler düşünmez mi?
“Bazı şeyleri de yapabiliyorsunuz tabii ama o dönemde asıl mesele, bilgi seviyem oldu. Ben bu tarafı daha çok sevdim. Basketbola dair taktiksel kısım beni daha çok heyecanlandırdı. Sadece oynamak değil, küçük ayrıntıları kullanarak maçları kazanmak, durumlar yaratmak, daha etkili olmak gibi bir düşünce tarzı ve zihinsel süreç, beni her zaman heyecanlandırdı. Yaptığım her şeyde böyle oldu bu.”
– Babanız da Panathinaikos’ta üst seviye bir yönetici ve saygı duyulan bir insandı. Panathinaikos kültürünün içinde neredeyse bebeklikten itibaren yetişmek nasıldı?
“Ağabeyim de benden önce basketbol oynuyordu. Ben Panathinaikos’un kalbinde büyüdüm. Okulum, Panathinaikos’un tarihi stadının hemen yanındaydı. Hayatım boyunca kulübün içindeydim. Yani bir anlamda bildiğim tek şey o’ydu zaten. Benim için doğal gelişen bir süreçti. Bir noktada farklı bir hayat tarzı gelişebilir gibi gözükmedi hiç. Ben zaten Panathinaikos’ta büyüdüm ve Panathinaikos, çok daha uzun bir süre hayatım oldu. Dediğin gibi, 6 yaşında basketbol oynamaya başladım çünkü basketbol oynayan ağabeyimi izliyordum. Genç yaşlarda salondaydım. Yaklaşık 33-34 yaşlarına kadar Panathinaikos’ta kaldım. Bir ömür neredeyse. O zamana kadar bildiğim tek şey Panathinaikos’tu. Ben hiç farklı bir şey olabileceğini düşünmedim zaten. Hiçbir zaman durup ‘Hayatım farklı olabilirdi’ diye düşünmedim. Zaten her şey buydu. Çünkü orada büyüdüm. Babam, voleybol tarafıyla ilgileniyordu. Genel olarak da Panathinaikos’un dışında spor kültürü ile büyüdüm zaten. Çünkü ağabeyim, basketbol dışında yüzme ile ilgileniyordu. Babam, voleybol oynuyordu. Ben de yine başka sporları takip ediyordum. Genel bir spor kültürü ve rekabetçi bir yaşam tarzı hakimdi.”
– Keza Sırbistan’da da çocuklar küçük yaşta farklı sporlar yapıyor. Siz başka spora geçiş düşündünüz mü?
“Çocukken hentbol, futbol, dövüş sporları gibi farklı şeyler de denedim ama gerçek anlamda uygun olan tek spor basketboldu. Basketbolu hemen sevdim. Diğer sporları da denedim ama onlar bana uygun değildi. Basketbolun uygun olduğu hemen gözükmüştü. Daha oynadığım ilk andan itibaren basketbolu çok sevdim.”