by Hugh Martin / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 10 Haziran 2014 tarihinde Grantland‘de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Tanıdık geliyordu. 1.90 boyunun yanında 14 yaşındaki bu çocuk hakkında dikkatimi çeken şey bacakları olmuştu. Parkeye adım attığı anda ayakları geniş açılarla sahayı kaplıyordu. Bu durum onun hiç çevik gözükmemesine sebep oluyordu. Maç başladığında onu savunma görevi bendeydi.
Bu olay, 1999 yılında Ohio’da düzenlenen Shooting Stars basketbol liginde gerçekleşiyordu. Organizasyonun içinde bulunan ben dahil birçok oyuncu, yaklaşan lise sezonuna hazırlanmak için oradaydık.
İlk yarının başlarında oyun kurucumuz forvetteyken bana pas attı. Pas verecek opsiyon bulamayınca topu geri ona yolladım. Nasıl oldu bilmiyorum, bu bahsettiğimiz adam uzun kolları ve büyük elleriyle topa uzandı ve parmağıyla çelmeyi başardı. Top yarı sahaya doğru sekmişti. Geri dönüp yakalamaya çalıştım ancak benden önce o, topun kontrolünü ele geçirip sürmeye başlamıştı bile.
Yanından koştum, bir sonraki sektirişinde müdahele yapmaya hazırlanıyordum ancak temposuna ayak uyduramadım. Üç kez daha topu yere vurduktan sonra tek bacağının üzerinde zıpladı, faul yapmak için kolunu tutmaya çalıştım ancak aldırış etmedi. Yükseldi. Sağ eliyle topu potanın içinden sert bir şekilde geçirdi. Yere seken top sert bir şekilde yükseldi, bu sırada ben yakaladım ve dışarı çıkıp tekrardan topu oyuna soktum. Topu benden alan oyun kurucumuzun dediği tek şey “S*ktir” olmuştu.
Smaçtan kısa bir süre sonra takım arkadaşlarının bu kişiye nasıl seslendiğini duydum: “Bron”. Neyin kısaltması olduğunu anlamıştım. Bu çocuk, iki yıl önce Western Reserve Academy’deki Shooting Stars kampında karşılaştığım çocuktu.
En az 10 santimetre uzamıştı ve omuzları, elleri, bütün vücudu genişlemişti. Bu yüzden onu tanıyamamıştım. Vücudu çok büyük, çok uzun ve çok genişti. Maçı domine ediyordu ve bunu sahayı hızının yarısını kullanarak, yüzünde sert ve ilgisiz bir ifade varmışçasına yapıyordu.
Sekizinci sınıfı yeni bitirmişti, benden bir yaş küçüktü. O kampta bütün ödülleri toplayan çocuktu bu. İstediği zaman skor üreten, gerektiğinde maça ağırlığını koyan çocuktu.
Bu isim LeBron James’ti. Kamp yöneticisi bir ödül için söylediğinden beri unutamadığım isim buydu. O zamanlar LeBron nasıl yazılır hiçbir fikrim yoktu. Birkaç hafta sonra St. Vincent-St. Mary için ilk oynamıştı ve yerel bir gazete, Cuyahoha Falls’a karşı 15 sayı bulan bu çocuğun ismini şöyle yazmıştı: LeBaron James.
Ona “Kral” denmesi ise çok zaman almayacaktı.