by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
NBA, dünya üzerindeki en popüler spor organizasyonlarından biri. Sürekli aynı 30 takımın mücadele ettiği, en üst seviye basketbolcuların oynadığı böylesine büyük bir organizasyon her zaman büyük hikayelere, dramalara sahne oluyor.
Dünyanın her yerinden taraftarları bulunan takımlar, basketbolseverlere eşsiz bir seyir zevki deneyimi sunuyor. Özellikle playoffların başlamasıyla artan tansiyon, neredeyse her sene bambaşka hikayelere canlı tanıklık etmemizi sağlıyor.
Fakat NBA, biz basketbolseverlerin masumca keyif almak için izlediği, kazanmak ve kaybetmekten ibaret olan bir organizasyon değil. Bütün bu efsanelerin ve mükemmelliğin altında NBA’in bir iş, takım sahiplerinin işveren, basketbolcuların da işçi olduğunu atlamamamız gerekiyor.
Her ne kadar eşsiz bir basketbol deneyimi sunmak da önceliklerden biri olsa da takım sahiplerinin genelinin bu duruma bir gelir kapısı olarak baktığı unutulmamalı. Sürekli gündeme gelen maaş bütçesi, pazar gelirleri ve oyuncu kontratları da bu tezi kanıtlar nitelikte.
Eğer ortada bir iş varsa ve taraflar arasında anlaşmazlık çıkıyorsa, felakete varabilecek sonuçlar da kaçınılmaz oluyor.
Bugünkü yazımızın konusu “lokavt”lar da bu “felaket”ler için gösterilebilecek en iyi örnek. NBA organizasyonuna dahil olan taraftarlardan sponsorlara, oyunculardan menajerlere herkes için büyük bir baş ağrısı sebebi olan lokavtlardan tarihte dört örnek var.
Biz bugün yakın tarihte meydana geleni, 2011’deki lokavtı inceleyeceğiz. Sebeplerine ve sonuçlarına girmeden önce lokavt tam olarak nedir, oradan başlayalım.
Lokavt Nedir?
Tanımlamayı en basite indirgersek lokavt, “iş durdurma” demektir. İşveren ve işçi arasında belli konular hakkında anlaşmazlıkların çıkması sonucu işverenlerin tüm faaliyetleri durdurma kararı almasına lokavt denir.
NBA’de de olayın “iş” kısmı, toplu iş anlaşmaları üzerinden yürütülüyor. Takım sahipleri ve Oyuncular Birliği Sendikası arasında gerçekleşen bu anlaşmada gelirlerin paylaşımı, oyuncuların hakları, toplam maaş bütçesi, kontrat detayları gibi birçok ince nokta yer alıyor.
Lokavttan önce en son 2005’te imzalanan toplu iş anlaşmasının sona ermesiyle birlikte taraflar yeniden masaya oturdular.
Fakat iki tarafın da belli konularda geri adım atmamayı tercih etmesi, sürecin bambaşka noktalara gitmesine sebep oldu.
Takım sahiplerinin bu süreç boyunca işleri durdurma kararı vermesiyle birlikte NBA’in ilgilendiği bütün faaliyetlere ara verildi. Yaz Ligi oynanmadı, takımlar yaz kampı düzenlemedi, hazırlık maçları oynanmadı, oyunculara ödenen maaşlar askıya alındı, tedavi uygulunan basketbolcuların masrafları kendileri tarafından karşılandı…
Kısacası NBA organizasyonu bir süreliğine kepenkleri kapattı. Peki bu durumun sebepleri neydi? Anlaşmazlıkların temel olarak yoğunlaştığı konu başlıkları nelerdi? Gelin inceleyelim.
Taraflar Neyi Paylaşamıyordu?
2011’de imzalanan toplu iş sözleşmesindeki ana başlık gelirler üzerineydi.
Bahsi geçen yıllarda NBA büyük zarar etmişti. Bunun sonucunda takımlar; oyuncularına, koçlarına ve diğer gereken yerlere daha az parayla ödeme yapıyordu, maaş bütçesi azalmıştı. Daha da önemlisi 30 NBA takımından 22’sinin gelirleri, harcamalarını örtemiyordu. Ligin yeni bir iş modeline ihtiyacı vardı.
Bir diğer önemli sebep ise küçük pazara sahip takımlar ile büyük pazara sahip olan takımlar arasındaki makasın gittikçe açılmasıydı. Los Angeles Lakers, Chicago Bulls, Miami Heat gibi büyük pazarlara sahip olan takımlar; “eşit” maaş bütçesinin üzerine lüks vergisi ödeyerek çıkabiliyor, yıldız oyuncuları takımlarına getirebiliyordu.
Bu da halihazırda serbest oyuncu piyasasından bir yıldız ekleme imkanı neredeyse sıfır olan küçük pazar takımlarının ellerindeki yıldızları tutmakta da zorlanmasına sebep oluyordu.
NBA’in amacı bu istisnaları minimuma indirerek her takıma eşit imkan sağlamak, rekabeti arttırmak ve makasın açılmasına engel olmaktı.
Sorun oluşturan bir diğer başlık ise takaslar üzerineydi. Herhangi bir takasta takım değiştiren oyuncuların kontratlarının arasındaki fark %25’i geçmemeliydi (Eğer takımlar bütçeyi aşmadan kontratı alabiliyorsa sorun teşkil eden bir durum yoktu).
Takımların amacı; kadrolarını daha iyi hale getirmek amacıyla yaptıkları bu takaslarda maaş bütçesinin bu denli başrolde olmaması, iki tarafın da takaslardan kazançlı çıkabilmesiydi. Tabii ki her takım için belli bir maaş bütçesinin üzerine çıkılmaması şerh düşülüyordu.
Yeni anlaşmada takımların belirlenen bütçenin altında olduğu sürece istedikleri şekilde takas yapabilmesi hedefleniyordu.
O zamanlar NBA’deki kontratların hepsi garantiydi. Bir oyuncu bir takımla kontratı imzaladıktan sonra sakatlansa, hiç maça çıkmamayı tercih etse bile bütün maaşını alabiliyordu.
Bu da uzun süreli ve yüklü kontrat imzalayan takımlar için risk teşkil ediyordu. Yeni anlaşmada garanti kontratlarda düzenlemeye gitmek isteniliyordu.
2005’te imzalanan sözleşmeye göre NBA’in elde ettiği tüm gelirlerin %57’si oyuncuların oluyordu. NBA yönetimi ise bu hisse ayarlamasını %50-%50 haline getirmek istiyordu, ki yüzdelere vurunca küçük gibi gözüken bu değişim, 252 milyon dolarlık bir etki yaratıyordu.
Oyuncular birliği ise %54.3’ün altına inmemekte ısrarcı oldu. Bu da lokavtı alevlendiren en büyük sebeplerden biri olarak karşımıza çıkıyordu.