2011 NBA Lokavtının Hikayesi: Anlaşmazlıkların Sebebi Neydi?

12/Tem/22 10:31 Temmuz 12, 2022

Bilal Baran Yardımcı

12/Tem/22 10:31

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, Oyuncular Birliği ile takım sahipleri arasındaki anlaşmazlık sebebiyle yaşanan 2011 lokavtına odaklanıyor.

by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

NBA, dünya üzerindeki en popüler spor organizasyonlarından biri. Sürekli aynı 30 takımın mücadele ettiği, en üst seviye basketbolcuların oynadığı böylesine büyük bir organizasyon her zaman büyük hikayelere, dramalara sahne oluyor.

Dünyanın her yerinden taraftarları bulunan takımlar, basketbolseverlere eşsiz bir seyir zevki deneyimi sunuyor. Özellikle playoffların başlamasıyla artan tansiyon, neredeyse her sene bambaşka hikayelere canlı tanıklık etmemizi sağlıyor.

Fakat NBA, biz basketbolseverlerin masumca keyif almak için izlediği, kazanmak ve kaybetmekten ibaret olan bir organizasyon değil. Bütün bu efsanelerin ve mükemmelliğin altında NBA’in bir iş, takım sahiplerinin işveren, basketbolcuların da işçi olduğunu atlamamamız gerekiyor.

Her ne kadar eşsiz bir basketbol deneyimi sunmak da önceliklerden biri olsa da takım sahiplerinin genelinin bu duruma bir gelir kapısı olarak baktığı unutulmamalı. Sürekli gündeme gelen maaş bütçesi, pazar gelirleri ve oyuncu kontratları da bu tezi kanıtlar nitelikte.

Eğer ortada bir iş varsa ve taraflar arasında anlaşmazlık çıkıyorsa, felakete varabilecek sonuçlar da kaçınılmaz oluyor.

Bugünkü yazımızın konusu “lokavt”lar da bu “felaket”ler için gösterilebilecek en iyi örnek. NBA organizasyonuna dahil olan taraftarlardan sponsorlara, oyunculardan menajerlere herkes için büyük bir baş ağrısı sebebi olan lokavtlardan tarihte dört örnek var.

Biz bugün yakın tarihte meydana geleni, 2011’deki lokavtı inceleyeceğiz. Sebeplerine ve sonuçlarına girmeden önce lokavt tam olarak nedir, oradan başlayalım.

 

Lokavt Nedir?

Tanımlamayı en basite indirgersek lokavt, “iş durdurma” demektir. İşveren ve işçi arasında belli konular hakkında anlaşmazlıkların çıkması sonucu işverenlerin tüm faaliyetleri durdurma kararı almasına lokavt denir.

NBA’de de olayın “iş” kısmı, toplu iş anlaşmaları üzerinden yürütülüyor. Takım sahipleri ve Oyuncular Birliği Sendikası arasında gerçekleşen bu anlaşmada gelirlerin paylaşımı, oyuncuların hakları, toplam maaş bütçesi, kontrat detayları gibi birçok ince nokta yer alıyor.

Lokavttan önce en son 2005’te imzalanan toplu iş anlaşmasının sona ermesiyle birlikte taraflar yeniden masaya oturdular.

Fakat iki tarafın da belli konularda geri adım atmamayı tercih etmesi, sürecin bambaşka noktalara gitmesine sebep oldu.

Takım sahiplerinin bu süreç boyunca işleri durdurma kararı vermesiyle birlikte NBA’in ilgilendiği bütün faaliyetlere ara verildi. Yaz Ligi oynanmadı, takımlar yaz kampı düzenlemedi, hazırlık maçları oynanmadı, oyunculara ödenen maaşlar askıya alındı, tedavi uygulunan basketbolcuların masrafları kendileri tarafından karşılandı…

Kısacası NBA organizasyonu bir süreliğine kepenkleri kapattı. Peki bu durumun sebepleri neydi? Anlaşmazlıkların temel olarak yoğunlaştığı konu başlıkları nelerdi? Gelin inceleyelim.

Taraflar Neyi Paylaşamıyordu?

2011’de imzalanan toplu iş sözleşmesindeki ana başlık gelirler üzerineydi.

Bahsi geçen yıllarda NBA büyük zarar etmişti. Bunun sonucunda takımlar; oyuncularına, koçlarına ve diğer gereken yerlere daha az parayla ödeme yapıyordu, maaş bütçesi azalmıştı. Daha da önemlisi 30 NBA takımından 22’sinin gelirleri, harcamalarını örtemiyordu. Ligin yeni bir iş modeline ihtiyacı vardı.

Bir diğer önemli sebep ise küçük pazara sahip takımlar ile büyük pazara sahip olan takımlar arasındaki makasın gittikçe açılmasıydı. Los Angeles Lakers, Chicago Bulls, Miami Heat gibi büyük pazarlara sahip olan takımlar; “eşit” maaş bütçesinin üzerine lüks vergisi ödeyerek çıkabiliyor, yıldız oyuncuları takımlarına getirebiliyordu.

Bu da halihazırda serbest oyuncu piyasasından bir yıldız ekleme imkanı neredeyse sıfır olan küçük pazar takımlarının ellerindeki yıldızları tutmakta da zorlanmasına sebep oluyordu.

NBA’in amacı bu istisnaları minimuma indirerek her takıma eşit imkan sağlamak, rekabeti arttırmak ve makasın açılmasına engel olmaktı.

Sorun oluşturan bir diğer başlık ise takaslar üzerineydi. Herhangi bir takasta takım değiştiren oyuncuların kontratlarının arasındaki fark %25’i geçmemeliydi (Eğer takımlar bütçeyi aşmadan kontratı alabiliyorsa sorun teşkil eden bir durum yoktu).

Takımların amacı; kadrolarını daha iyi hale getirmek amacıyla yaptıkları bu takaslarda maaş bütçesinin bu denli başrolde olmaması, iki tarafın da takaslardan kazançlı çıkabilmesiydi. Tabii ki her takım için belli bir maaş bütçesinin üzerine çıkılmaması şerh düşülüyordu.

Yeni anlaşmada takımların belirlenen bütçenin altında olduğu sürece istedikleri şekilde takas yapabilmesi hedefleniyordu.

O zamanlar NBA’deki kontratların hepsi garantiydi. Bir oyuncu bir takımla kontratı imzaladıktan sonra sakatlansa, hiç maça çıkmamayı tercih etse bile bütün maaşını alabiliyordu.

Bu da uzun süreli ve yüklü kontrat imzalayan takımlar için risk teşkil ediyordu. Yeni anlaşmada garanti kontratlarda düzenlemeye gitmek isteniliyordu.

2005’te imzalanan sözleşmeye göre NBA’in elde ettiği tüm gelirlerin %57’si oyuncuların oluyordu. NBA yönetimi ise bu hisse ayarlamasını %50-%50 haline getirmek istiyordu, ki yüzdelere vurunca küçük gibi gözüken bu değişim, 252 milyon dolarlık bir etki yaratıyordu.

Oyuncular birliği ise %54.3’ün altına inmemekte ısrarcı oldu. Bu da lokavtı alevlendiren en büyük sebeplerden biri olarak karşımıza çıkıyordu.

Lokavt Süreci Nasıl İşledi, Sonuç Ne Oldu?

1 Temmuz 2011’de hedeflerine ulaşmak amacıyla lokavtı başlatan NBA takımları ile Oyuncular Birliği arasında 31 Ağustos’a, yani neredeyse iki ay sonrasına kadar sadece iki görüşme gerçekleştirildi.

27 Eylül’de Oyuncular Birliği Başkanı Derek Fisher, yazdığı mektupta “Büyük pazar takımlarının sahip oldukları zenginlikleri herkesle paylaşma zamanı geldi.” açıklamalarına yer veriyordu.

1 Ekim’de lokavtın başladığı günden beri en uzun süren pazarlık görüşmeleri yapıldı. Anlaşmaya yaklaşılmış, belli bir yol kat edilmiş miydi? Hayır…

10 Ekim’de bir görüşmenin daha anlaşmaya varılamadan sonuçlanmasının üzerine normal sezonun ilk iki haftasında oynanacak maçların ertelendiğini açıklayan NBA Komisyoneri David Stern, 82 maçlık bir normal sezon oynanmasının neredeyse imkansız olduğunu da belirtmişti.

Takvimler 28 Ekim’i gösterdiğinde hala ortada bir anlaşma yoktu. Bunun üzerine Stern, 30 Kasım’a kadar oynanması planlanan maçların ertelendiğini duyurdu.

6 Ekim’deki bir görüşmede Stern, Oyuncular Birliği’ne adeta bir ultimatom yollamıştı: Ya %49 ile %51 arasında değişen bu teklifi kabul edecekler ya da daha kötüsüyle karşı karşıya kalacaklardı.

Bunun üzerine birliğin avukatlığını yapan Jeffrey Kessler, NBA’e ve Stern’e ağır eleştirilerde bulundu: “Oyunculara bir ortak gözüyle bakmıyorlar, resmen işçilermiş gibi davranıyorlar.”

Bir süre sonra oyuncular, lige karşı dava açabilmek için birlikten ayrılmaya başladılar. Stern işte tam da o noktada sezonun tehlikeye girebileceğini belirtmek zorunda kalmıştı.

Oyuncuların davaları açması üzerine artan görüşmeler, 26 Kasım’da sonuç verecekti. Lig tarihinin en büyük ikinci krizini çözmek; 184 saat, 25 görüşme ve beş ay almıştı. Taraflar, Noel maçlarıyla birlikte başlayacak 66 maçlık bir normal sezon üzerine anlaşmıştı.

Sonuç olarak takım sahipleri, isteklerinin birçoğuna karşılık almıştı. Yeni anlaşmaya göre oyuncular artık gelirlerin %50’sini alacaktı. Ligin belirlenen hedeflere ulaşıp ulaşamaması durumuna göre bu yüzde 49’a da inebilecek, 51’e de çıkabilecekti.

Hiç kolay ilerlemeyen bu anlaşma sürecinin sona ermesinin ardınan Komisyoner David Stern, “Anlaşmaya varmamızın sebebi ligin taraftarları, basketbola dönmek isteyen oyuncular ve bize güvenen diğer herkes… Her zaman amacımız iki taraf için de adil olan bir anlaşma imzalayarak en kısa sürede basketbolu geri döndürmekti ancak süreç biraz uzun sürdü.” açıklamalarını yaptı.

Oyuncular Birliği’nin yöneticisi Billy Hunter da “Bir çözüme ulaşmanın ve basketbolu kurtarmanın iki taraf için de faydalı olacağını düşündük.” ifadelerini kullandı.

Genel olarak rekabetçiliği arttırmak üzerine düzenlemeler getirilen yeni toplu iş anlaşması, 149 günlük bir krize sebep oldu. Bir noktada sezonun iptal edilme ihtimalleri bile gündeme gelmişken 25 Aralık’ta normal sezon başladı. Bu durumdan en çok keyif alan kesim ise tabii ki de taraftarlardı.

Lokavtın gölgesinde başlayan NBA sezonuna LeBron James ve Miami Heat damga vuracaktı. Normal sezonda MVP ödülünü koleksiyonuna ekleyen James, bir önceki sezon finallerde kaybettiği şampiyonluğu bu sefer kazanacak ve kariyerindeki ilk yüzüğü takacaktı. Ayrıca James, Finaller MVP’si ödülünün de sahibi olacak ve bırakacağı büyük mirasın belki de en önemli adımlarını atmış olacaktı.

Lokavt Sırasında Yolu Avrupa’ya Düşenler 

Uzun süren lokavt sürecinde takımlarının bütün basketbol faaliyetleri durduğu için yeni arayışlar içerisine giren NBA yıldızlarından bazılarını bu distopik zamanlarda Avrupa’da izleme fırsatı bulduk.

Kıtamıza ve ülkemize adeta kısa süreliğine “yıldız kayması” gerçekleşti.

En büyük sükseyi Deron Williams’ın Beşiktaş‘a gelişi yarattı diyebiliriz. O zamanlar NBA’in en önemli oyun kurucularından biri olan Williams, Beşiktaş formasıyla geçirdiği kısa süredeki performansıyla ülkedeki bütün basketbolseverleri büyülemeyi başarmıştı.

Ülkemize gelen bir diğer NBA oyuncusu ise Oklahoma City Thunder forması giyen Thabo Sefolasha olmuştu. Fenerbahçe formasını EuroLeague’de yedi maç terleten Sefolasha, temsilcimizin önemli oyuncularından biri haline gelmişti.

Belki de NBA’de forma giymiş en başarılı Türk olan Mehmet Okur, hala ülkemizi temsil eden oyuncular arasında şampiyonluk yaşayan ve All-Star seçilen tek isim olarak karşımıza çıkıyor. Lokavt dönemiyle birlikte kariyerinin sonlarına yaklaşırken bir kez daha ülkemizde forma giyen Mehmet Okur, Türk Telekom’un yolunu tutmuştu.

Galatasaray, lokavttan oyuncu alma konusunda çekingen davransa da pota altındaki sertliği arttırmak amacıyla Zaza Pachulia ile anlaşmıştı. Pachulia, temsilcimizle yalnızca 4 EuroLeague maçına çıkabildi.

Ülkemizi NBA’de temsil eden bir diğer oyuncumuz Ersan İlyasova da yıllar süren başarılı NBA kariyerine lokavt döneminde Anadolu Efes‘e gelerek kısa bir ara vermişti.

Ülkemize gelen bu değerli yıldızların yanısıra Avrupa’nın çeşitli noktalarında yıldız sirkülasyonu yaşanmıştı.

Tony Parker, ASVEL; Goran Dragic, Caja Laboral; Nicolas Batum, SLUC Nancy; Andrei Krilenko, CSKA Moskova; Danilo Gallinari, EA7 Milano; Danny Green, Union Olimpia; Serge Ibaka, Real Madrid; Ty Lawson, Zalgiris Kaunas; Chandler Parsons, Cholet Basket; Jordan Farmar, Maccabi Tel Aviv ve Brian Scalabrine, Benetton Treviso formalarıyla Avrupa basketbolu sahnesinde görev alan isimler oldular.

Büyük bir krize sebep olan lokavt, daha büyüklerine sebep olmasına ramak kala sonlanmıştı. Basketbolseverler olarak bir süreliğine NBA’den mahrum kalsak da bu denli NBA yıldızını Avrupa’da izleme fırsatı bulmak da eşsiz bir deneyimdi.

İşte 2011’de yaşanan lokavtın hikayesi tüm detaylarıyla bu şekildeydi…

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

NBA gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!