by Rafe Bartholomew / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 26 Haziran 2014 tarihinde Grantland‘de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Ya 2002’nin sonlarıydı ya da 2003’ün başları. Yasal olarak bira içebileceğim yaşta değildim. Üniversitedeki yurt odamda kocaman monitörümün parlaması yüzüme yansırken NBADraft.net ve EuroBasket sitelerini inceliyordum. NBA’in uluslararası oyuncu yönünden en iyi zamanlarından biriydi. Dirk Nowitzki v e Peja Stojakovic All-Star’dı, Yao Ming ve Nene iyi bir çaylak sezonu geçiriyorlardı ve Gürcü genç Nikoloz Tskitishvili hala potansiyel barındıran bir gençti.
Yetenek tavanı üst düzeydeydi. YouTube’ın var olmadığı, draft raporlarının bu kadar yaygın olmadığı zamanlarda yeni bir Yao hakkında bir şeyler öğrenmenin en iyi yolu Türkiye’de, Rusya’da ve Balkan ülkelerinde yazılmış karmakarışık oyuncu raporlarını okumaktı.
İşte Sultan Kösen’i orada gördüm. Ailesiyle birlikte Türkiye’nin güneydoğusunda, Suriye sınırında yaşayan Kösen, 2.41 boyundaydı ve Galatasaraylı bir yetenek avcısı tarafından keşfedilmişti. Birkaç yıl içinde boyunun 2.50’yi aşabileceği söyleniyordu. Kösen’in açıklamasının yazdığı sayfada bulunan fotoğrafı ise bir basketbol potasının yanında tek eliyle topu kaldırıp çembere uzanırkendi.
Uzun ince vücudu ve boş bakışları, topu potaya sokması gerektiğinden yeterince farkında değilmiş gibi hissettiriyordu fakat boy uzaması, sizin elinizde olan bir şey değildir.
Kösen’in NBADraft.net ve Eurobasket’teki profilleri, hakkında yazılan yazılar şu anda kaybolmuş durumda fakat bu yazıların anafikri hala bazı yerlerde bulunabiliyor:
“Galatasaray vakit kaybetmeden genç oyuncuyu bünyesine kattı ve iki-üç sene içinde bir basketbolcuya dönüştürebileceklerinden eminler. Şu anda sadece bir potansiyel olarak karşımıza çıkan Kösen’in an itibarıyla dizlerinden ameliyat olması ve atletizmini arttırması gerekiyor.”
“Doktorlar, düzgün bir şekilde yürüyüp koşabilmesi için belli tıbbi süreçlerden geçmesi gerektiğini söylüyor. Şu ana kadar operasyonlar geçirdi fakat düzgünce koşabilmesi için dizinden bir tane operasyon geçirmesi daha gerekiyor. Efsanevi Türk basketbolculardan Cavit Altunay, Sultan Kösen’i keşfeden kişi olarak dev oyuncuyu 2004 yılında basketbol parkelerinde göreceğimizi söylüyor. ‘Sultan belki sahada 40 dakika kalamayacak ancak 15 dakikada bile takıma yapacağı etkiler büyük faktör olabilir’.
Basketbolseverler, yeni bir Avrupa, hatta belki de NBA yıldızının doğuşunu sabırsızlıkla bekliyor: BASKETBOLUN ‘SULTAN’I”
Özetlemek gerekirse: İstanbul ekibi 2.41 boyundaki Kösen’i keşfediyor. Dizlerinden operasyon geçirdikten boyunun sonra 2.50’leri bulması bekleniyor. Güçlenen dizleriyle birlikte koşabilecek hale gelmesi bekleniyor. Sonra basketbol oynamayı öğrenecek ve NBA draftı için hazır olacak. Şansın da yardımıyla tarihin en iyi pivotu tartışmasında Bill Russell ve Wilt Chamberlain’i geride bırakacak. Hanımler ve beyler, BASKETBOLUN SULTAN’I!
NBA yöneticilerinin yabancı kökenli oyuncuları kadrosuna katmak için uğraştığı, Jason Kapono’nun eğer ismi Kaponovich olsa draftta daha yüksek sıralarda gösterileceğini düşündüğü zamanlarda bile Kösen’in hikayesi absürttü.
BasketballForum.com’daki tartışmalar genelde Shaq ile sırtı dönük oyunda ne kadar mücadele edebilirden çok ne zaman öleceğine yönelikti. Benim bildiğim kadarıyla Kösen, hayatı boyunca profesyonel bir basketbol maçında oynamadı ancak Guinness Rekorlar Kitabı tarafından 2011 yılında dünya üzerindeki en uzun insan olarak belirlenmişti.
Today’de elinde bir kutu kolanın ne kadar komik durduğunu görselleyen bir şekilde yer aldı. Aynı zamanda internet üzerinde araması yapıldıktan sonra en güzel görsellere sahip olan isimler arasında da iddialı konumda.
2000’li yıllarda NBA draftını takip etmekten bu yönleriyle keyif alıyordum. Beni geceleri ayakta tutan şey buydu. İnternet çağının henüz Vahşi Batı dönemleriydi. Teknoloji bize hayal edebileceğimizden fazla bilgiye ulaşma imkanı veriyordu ancak aynı zamanda YouTube ya da Synergy Sports gibi bu denli ham bilgiden mantıklı çıkarımlar yapmamızı sağlayan araçlar henüz ortada yoktu.
NBADraft.net ve DraftExpress sitelerinde beklentilerin yüksek olduğu Avrupalı potansiyellerin resimleri ve kaba bir tanımları bulunuyordu, gerisi hayal gücümüzdeydi. Rus devlerinin, Çek oyun kurucuların, Polonyalı uzunların zamanıydı. Peki ya bu üçlüden ikisi Pavel Podkolzin ve Jiri Welsch, öbürü Marcin Gortat’sa? Üçte bir kötü bir oran değil. O günler gerçekten de eğlenceliydi.
“Bu işe belli bir hedef ve iş modeliyle başladığımızı söyleyemem. Kesinlikle böyle değildi. Bu işin tam zamanlı işim haline geleceğine dair bir fikrim yoktu. Sadece internete birkaç bir şey yazalım diye düşünmüştük. Bu işi başlattığımda basketbol hakkında da hiçbir bilgim yoktu.”
Bu cümleleri kuran isim NBA draftı çevresindeki en seçkin, en etkili ve en güvenilir isimlerden biri olan, DrafExpress’in kurucusu ve başkanı Jonathan Givony.
“İyi olan şey ilk beş yıl boyunca neredeyse kimsenin dikkatini çekmememiz oldu.”
Givony bu siteyi Florida Üniversitesi’ndeki ilk senesinde kurdu. Başlangıçta adı NBA Draft Zone’du fakat iki gün sonra ligin kendisine ulaşıp isminin başlıktan alınmasını istemesiyle birlikte önce DraftCity, sonra da DraftExpress’e dönüştü.
Givony’nin site hakkındaki düşünceleri başlangıçta acımasız olabilir. Bunun sebebi muhtemelen kendisinin bir yetenek avcısı olarak gelişmesinin siteden sonra olduğunu düşünmesi.
NBADraft.net’in kurucusu Aran Smith de 2000’li yıllarda bir internet sitesi yönetmek hakkında benzer şeyler söylüyor: “NBA yöneticileri ve yetenek avcılarıyla bugün konuştuğum kadar konuşmuyordum. Duke’ın 30 maçına ulaşamıyordunuz, her gün televizyondan büyük takımları izleyemiyordunuz. Çok çok daha az bir görüntü ve istatistik havuzuyla hareket etmek zorundaydınız. Riskli bir işti.”
Bu risk özellikle de uluslararası oyuncular için geçerliydi. İnternet üzerinden değerlendirme yapan Smith ve Givony gibi isimler birkaç saatlik bulduğu kayıtlarla göz testi yaparak analizlerini yazmak zorundaydı. Givony’e Giannis Antetokounmpo gibi bir oyuncunun 2004 yılında nasıl değerlendirileceğini sordum.
“Belki mailimize birkaç video kaydı gelirdi. Peter John Ramos hakkında analizimi böyle yazmıştım. Harika bir oyuncu olacağını düşünüyordum. Porto Riko’da yaşayan Miami Heat görevlilerinden bu adam hakkında sadece iki-üç tane video kaydı bulabilmiştim. Yunanistan’dan neler alabilirdik bilmiyorum. Muhtemelen Giannis, draftta seçilemez ve sonradan kendini gösterirdi.”
Üyelik sistemiyle çalışan ve NBA ile çeşitli uluslararası turnuvalardan videolar toplayan online platform Synergy Sports Technology sağ olsun artık drafta girmesi beklenen potansiyelleri araştırmak uluslararası bir hazine avı gibi olmuyor.
Givony’nin dediklerine göre Hırvat oyuncu Dario Saric hakkında 10 yıl önce bilgi toplamak birkaç video kaydı izleyip neler çıkardığına bağlı olurdu. Bugün Synergy’nin veri tabanında Saric’in Cibona Zagreb’te geçirdiği geçtiğimiz sezon hakkında 1.200 hücum ve 571 savunma pozisyonunun kaydı bulunuyor. “Synergy olmasaydı şu anda olduğumuz konumun 10’da birinde olurduk.” diyor Givony.
Givony, DraftExpress ve NBADraft.net gibi sitelerin oyuncuların NBA’e yansımaları konusunda ne denli gelişim kaydettiği konusunda haklı.
Fakat draft tahmini yapmanın günümüzdeki seviyesinin %10’u kadar olduğu zamanlarda analizcilerin diğer %90’ı doldururken kullandığı, günümüzde alıştığımız raporlarda bulunmayan özel bir kabiliyetleri vardı.
Bu tutku, 2004’te eninde sonunda ilk turdan seçilecek Sergio Rodriguez’in “İspanyol Büyücü” başlığıyla yazılan DraftExpress yazısında da mevcuttu. Hamlet göndermesiyle başlayan ve 1.800 kelimeden oluşan Martynas Andriuskevicius ile Johan Petro’nun analiz edildiği yazıda da aynı şey vardı: “Petro mu Andriuskevicius mu? Andriuskevicius mu Petro mu? Avrupa Gençler Şampiyonası’nda izleyenlerin gündemini en çok meşgul eden konulardan biri buydu.”
Eğer son 12 yılda draft edilen ve beklentileri karşılayamayan pivotları yeterince hatırlamıyorsanız sizi hatırlatabilirim. Andriuskevicius, 2.20 boyunca Litvanya’dan gelen ve Avrupa’da sergilediği top sürme, pasörllük ve şut tehditi yetenekleriyle Arvydas Sabonis’e benzetilen bir oyuncuydu.
Orlando Magic, Andriuskevicius’u 2005 draftının 44. sırasında seçtikten sonra Cleveland’a takaslamıştı. NBA kariyeri boyunca altı maça çıktı, toplamda dokuz dakika sahada kaldı ve hiç sayı bulamadı. Ne yazık ki daha çok bilindiği hikaye 2006’da D League antrenmanları esnasında Awvee Storey’in attığı yumruk sonrası kafatasının çatlaması olmuştu.
Petro, 2005 yılında Seattle tarafından 25. sıradan seçildi. Supersonics’in üç sene üst üste yaptığı kötü uzun seçimlerinden ikincisiydi. Petro, NBA’de çok etki bırakamadığı sekiz sene geçirdi.
Başarısız geçen kariyerlerine rağmen eskiden DraftExpress’te yazan Luis Fernandez, 2004’te bu iki uzunu araştırdığında bardağın yarısından fazlası doluydu. Andriuskevicius hakkında yazdıkları işte böyle:
“Bu çocuğun sahaya yansıttığı fiziksel ve atletik oyun kimliğinin kombinasyonunu izlerken etkilenmemek imkansız. Sahadayken kendi kendimi rüyada olmadığıma ikna etmek için dürtmek zorunda kaldım.”
Petro için ise şu cümleleri kurmuştu:
“Martynas gibi o da eşsiz bir fiziğe sahip. 2 metre boyunda, aletik ve güçlü, yaşını da göze aldığımızda tam bir canavar.”
Bu yazıları okurken ben de kendimi dürtmek zorunda kaldım. NBADraft.net’in 28 Şubat 2005’te yayınladığı draft sıralaması tahminine baktığımda ise halüsinasyon seviyesine ulaşan rüyalar görüldüğünün farkına varmıştım.
Marty Andriuskevicius ikinci sıradaydı! Dördüncü sırada Tiago vardı. Eski New York’lu Chris Taft beşinci sıradaydı.
DraftExpress ve NBADraft.net’te absürt şekilde abartılan oyunculara geri dönüp bakarak yargılamak doğru olmayabilir ancak yıllar dolu tecrübesi olan NBA yetenek avcılarının da sık sık yanıldığı unutulmamalı. Nikoloz Tskitishvili, Qyntel Woods, Derrick Williams ve Jan Vesely gibi isimleri ilk 14 sıradan seçenler profesyonellerdi, internet yazarları değil.
Burada asıl nokta şu: Eğer bir NBA takımında çalışmıyorsanız draftı takip etmenin haklı çıkmak ya da geride kalan en iyi oyuncuyu seçmekten ibaret olmadığını anlamalısınız. 2004’teki draft analizlerine bakarak da, 2014’teki bir dolu veri ile hazırlanan raporlara bakarak da yanlış seçimler yapılabiliyor.
2000’lerde draftı takip etmenin günümüzden daha keyifli olduğu bile söylenebilir. Günümüzde birçok NBA taraftarı, ilk 10’dan gitmesi beklenen bütün oyuncuların oyunundaki büyük eksiklere hakim oluyor. Ayrıca Adrian Wojnarowski de artık gelenekselleşen ve sürpriz kaçıran işini yapmaya devam edecek: Her seçimi beş dakika önceden sıfır hata payıyla açıklamak.
Bu, daha iyi de değil, daha kötü de. Sadece artık işler böyle ilerliyor.
Yine de modern zamanların draft gurmelerinden Givony bile eskiden oluşan atmosferi özlememizi anlıyor:
“İnsanlar eskiden draft için daha heyecanlı olurdu. Oyuncular daha çok abartılırdı ve belirsizlikler çok daha fazla olurdu. Her bahsi geçen adam, bir sonraki yıldız olarak adlandırılıyordu.
Şimdilerde draft giren oyuncuları en ince detaylarına kadar inceliyoruz, bu da heyecanı bir faktör olmaktan çıkarıyor.”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!