by Melikşah Bayrav / info@eurohoops.net
Avrupa basketbolunun önemli kulüplerinden biri olan Baskonia, İspanya’nın kuzeyinde yer alan Bask bölgesini temsil etmesiyle de halk için ayrı bir yere sahip. Maçlarını Bask bölgesinin başkenti Vitoria-Gasteiz’de bulunan 15.000 kişilik Fernando Buesa Arena’da oynayan Baskonia, bölge halkının bir nevi “milli takım” gözüyle de baktığı bir ekip.
62 senelik köklü bir tarihe sahip olan İspanyol temsilcisi, 1990’lı yıllardan itibaren adını Avrupa sahnesinde iyiden iyiye duyurmaya başladı. Kulübün eski oyuncularından Jose Antonio Querejeta’nın başkanlık görevini devralmasıyla birlikte yeni bir yapılanmaya giden takım, transfer politikasında ise farklı bir yol izlemeyi tercih etti.
Başta Arjantin olmak üzere Güney Amerika kıtasından potansiyelli oyuncuları detaylıca gözlemleyerek kulübe kazandıran Bask ekibi, bu sayede diğer Avrupa kulüplerinden de sıyrılmaya başladı. Bu isimlere süre bularak gelişebilmeleri için sağlıklı ortamı da sağlayan Baskonia, özellikle 90’lı yılların sonlarına doğru İspanya basketbolunun önde gelen kulüplerinden biri haline geldi.
1999 yılında Bask ekibi tarihinin ikinci İspanya Kupası şampiyonluğunu kazanırken kadronun önemli parçalarından biri olan Arjantinli Juan Alberto Espil, Baskonia için bir nevi yepyeni bir dönemin habercisi oldu. 2000 yılında başantrenörlük görevine kulübün Avrupa basketbolu efsanelerinden Dusko Ivanovic’i getiren kırmızı-mavili ekip, yeni transferleriyle de dikkat çekti.
O yaz Juan Alberto Espil’in yanına eklenen iki Arjantinli Andres Nocioni ve Fabricio Oberto, yeni transferlerin arasında en çok göze çarpanlardı. Bir önceki sezon Olympiakos’ta aradığını bulamayan Oberto ve 20 yaşında ilk kez Avrupa basketboluna adım atan Nocioni, kısa süre içerisinde kendilerinden beklenen etkiyi yaptılar.
1998 yılında henüz 18 yaşındayken Baskonia’ya transfer olan Arjantinli Luis Scola, kulüpteki ilk 2 yılını kiralık olarak farklı takımların formalarıyla geçirmişti. 2000 yazında kiralık sürecinin sona ermesiyle birlikte Bask ekibinin A takımındaki yerini alan Scola, Oberto ve Nocioni’yle birlikte kadronun ana parçalarından biri haline geldi.
Fabricio Oberto ve Luis Scola gibi boyalı alanda rakipler için çok büyük tehdit yaratan iki isim, Andres Nocioni gibi skorerliği ve dış şut becerisiyle öne çıkan bir oyuncuyla tamamlanınca Baskonia da Avrupa basketbolunun en gözde takımlarından birine dönüştü.
Koç Dusko Ivanovic’in yönetiminde tarihindeki ilk EuroLeague Final Four’u başarısını elde eden Bask ekibi, her ne kadar şampiyonluğa ulaşamasa da parlattığı oyuncular ve oynadığı keyifli basketbolla gelecek yıllarda adını çok daha sık duyuracağının sinyallerini vermişti.
2002 yılında kulüp tarihinin ilk İspanya Ligi şampiyonluğunu kazanan Baskonia’da zaman içerisinde önemli değişimler yaşandı. Gelen şampiyonluğun ardından Pamesa Valencia‘ya transfer olan Fabricio Oberto’yu, 2004 yazında NBA ekiplerinin radarın giren Andres Nocioni takip etti. Kadrosunun iki önemli yıldızını kaybeden Bask ekibi için değişim vakti gelmişti.
Güney Amerika’dan potansiyelli oyuncu hamlelerine hız kesmeden devam eden Baskonia, Arjantinli oyun kurucu Pablo Prigioni ve Brezilyalı uzun Tiago Splitter’ı kadrosuna kattı. Bir önceki sezon daha sınırlı bir role sahip olan Jose Calderon’un süreleri de artarken kısa rotasyonuna yapılan bir diğer hamle, Avrupa basketbolunda dengeleri değiştirebilecek türdendi.
Litvanya basketbolunun o dönemler belki de en büyük gözdesi konumundaki Arvydas Macijauskas, Lietuvos Rytas’ı Zalgiris‘in önünde Litvanya Ligi şampiyonluğuna taşıyarak adından söz ettirmişti. Genç yaşına rağmen 2002 ve 2003 sezonlarında Litvanya Ligi MVP’si seçilen Macijauskas, kariyerinde bir üst basamağa sıçrama yapmak için fazlasıyla hazırdı.
Bir önceki yılın en skorer oyuncusu Andres Nocioni’yi kaybetmesine rağmen Baskonia, koç Dusko Ivanovic’in yönetimindeki genç ve yetenekli kadrosuyla yeni sezon için hazırdı. Bask ekibinin eldeki kadroyla geçireceği iki senelik süreç, kulüp tarihinin altın yılları olarak Avrupa basketbolu tarihine geçecekti…
Oyuncularla Birlikte Büyüyen Yapı
Avrupa basketbolu tarihinin simge oyuncularından biri olan Dusko Ivanovic, koçluk kariyeri boyunca yaptıklarıyla da sahada yakaladığı başarıyı saha kenarına taşıdı. 27 yıllık koçluk kariyerinin 11 senesini Baskonia‘da geçiren Karadağlı çalıştırıcı, kulüp tarihinin şu ana kadarki en unutulmaz başantrenörü olmayı başardı.
Antrenörlük kariyerini aktif olarak devam ettiren Ivanovic’in koçluk felsefesine eminim ki çoğu kişi az veya çok hakimdir. Son olarak 2019 ve 2021 yılları arasında da Baskonia‘nın başında bulunan deneyimli çalıştırıcı, takımına Bask ekibindeki ilk dönemindekine fazlasıyla yakın bir basketbol oynatarak başarıya ulaşmıştı.
O dönemler kadroda bulunan Luca Vildoza, Pierria Henry, Achille Polonara ve Rokas Giedraitis gibi isimler, koç Dusko Ivanovic’in kendine has hücum kurgusunda verimliliklerini üst düzeye çıkararak Avrupa’nın yüksek bütçeli kulüplerinin, hatta NBA ekiplerinin dikkatini çekmişlerdi.
2003-05 yılları arasındaki Baskonia, aslında o dönemki Tau Ceremica kadrosuna baktığımızda da tablo bundan pek farklı değildi.
2000’li yılların başlarında Avrupa’nın üst seviyesindeki ekipler genelde uzunlarıyla alçak postu ve boyalı alanı aktif kullanan, tempoyu elinden geldiğince düşüren ve hücum süresinin tamamına yakınını kullanmaktan çekinmeyen bir yapıda oluyorlardı. Dusko Ivanovic’in Tau Ceremica’sı, oynadığı tempolu ve akıcı basketbolla kendini diğer takımlardan ayrıştırmayı başarmıştı.
Karadağlı çalıştırıcının takımları hep topsuz hareketliliğin neredeyse radikal denilebilecek bir düzeyde kullanıldığı, saha yerleşiminden ziyade öncelikli olarak topsuz hareketliliğin ön planda olduğu ve sürekli birilerinin topsuz perdelerden çıktığı ekipler oluyorlar.
2003 ile 2005 yılları arasındaki Baskonia kadrosunun da bu tip bir hücum kurgusu için fazlasıyla uygun olması, takımdaki oyuncuların da profil olarak seviye atlamalarına epey yardımcı oldu.
Koç Dusko Ivanovic’le birlikte seviye atlayan oyuncular dendiğinde haliyle akla ilk olarak Arvydas Macijauskas geliyor. 23 yaşında Lietuvos Rytas formasıyla Litvanya Ligi’nde ortalığı adeta tozu dumana katan genç yıldız, topla olabilecek en az derecede temas ederek de fazlasıyla verimli olabilmesiyle ön plana çıktı.
Macijauskas’ın özellikle topsuz perdeleme aksiyonlarında rakip savunmalar için yarattığı tehdit, o dönemler kendisini durdurabilmesi çok zor bir oyuncu kılıyordu. Topsuz perdelemeden çıkıp hareketliyken bile şutunu en düzgün şekilde kullanabilmesinin yanı sıra penetre tehdidiyle rakip savunmacının close-out’una atak edebilmesi, koçu Dusko Ivanovic için tam olarak biçilmiş kaftandı.
Macijauskas’ın yanı sıra forvet pozisyonunda görev alan önce Andres Nocioni, sonrasında da Sergi Vidal ve Travis Hansen’in de topsuz perdeleme aksiyonlarında kullanılabilmeleri, günümüzde Georgios Bartzokas’ın Olympiakos’unu andıran bir hücum kurgusunun ortaya çıkmasına yol açmıştı.
Sahada sürekli en az 2 oyuncusunu topsuz perdelemelerden çıkararak planladığı ana aksiyonlar için de alan açan koç Dusko Ivanovic, bu sayede takımın bir diğer yıldızı Luis Scola’yı da aktif kullanabiliyordu. Alçak postta durdurulması neredeyse imkansıza yakın bir uzun olan Scola, takım arkadaşlarının topsuz hareketliliği sayesinde istediği alanları bulabiliyordu.
Uzun rotasyonunda David Kornel ve Tiago Splitter gibi iki boyalı alan silahına sahip olan Tau, o yıllarda yıldızlarla dolu kadrosuyla birlikte fırtına gibi esen Maccabi Tel Aviv‘le birlikte Avrupa’nın en tempolu basketbol oynayan iki takımından biriydi. 2004-05 sezonunda EuroLeague’in maç başına en çok sayı atan 3. takımı olan Bask ekibi, hücum verimliliğinde ise 2. sıradaydı.
2003-04 sezonunda Arvydas Macijauskas ve Luis Scola’nın önderliğinde son derece keyifli bir basketbol ortaya koyan takım, TOP 16 turunu 4 galibiyet ve 2 mağlubiyet gibi başarılı sayılabilecek bir dereceyle tamamlamasına rağmen grup liderliğini CSKA Moskova’ya kaptırmıştı. O yılların playoffsuz formatı gereği Final Four’u kılpayı kaçıran Bask ekibi, bir sonraki sezon ise çok daha iddialı dönecekti.