Dave Cowens: 3 Kez Emekli Olan NBA MVP’si, Boston Celtics Efsanesi

11/Ağu/22 10:42 Ağustos 11, 2022

Bilal Baran Yardımcı

11/Ağu/22 10:42

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, NBA ve Boston Celtics tarihinin arka planda kalmış efsanelerinden Dave Cowens’in hikayesiyle sizlerle…

by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Boston Celtics denince akla geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Bill Russell, 1980’leri Magic Johnson ile beraber domine eden Larry Bird, 2000’lerde takımın modern dönemdeki tek şampiyonluğunun başrolleri Paul Pierce ile Kevin Garnett gibi efsaneler geliyor.

Fakat NBA tarihinin en başarılı takımlarından biri olan Celtics‘in tarihinde adı unutulmaya yüz tutan, sahne ışıklarından uzak kalmış birçok efsanevi oyuncu bulunuyor.

Ne de olsa 17 kere NBA’in zirvesine oturmak için takımınızda sürekli ligin en iyilerinin forma giymiş olması gerekiyor.

Bugün NBA’in 75. yılına özel hazırladığı Tarihin En İyi 75 Oyuncusu listesinde 57. sırada kendine yer bulan, sayılı oyuncuya nasip olan Şöhretler Müzesi’nde yer edinen, Bill Russell sonrası Celtics’in yeni bayrak taşıyan uzunu olan Dave Cowens’in kariyerine odaklanacağız.

NBA’e Girmeden Önce

Dave Cowens 25 Ekim 1948 tarihinde Newport’ta dünyaya geldi. Ailesiyle birlikte mütevazı bir çocukluk yaşayan Cowens, Newport’un güzelliklerinin tadını da sonuna kadar çıkarıyordu.

Küçük yaşta sporla haşır neşir olmaya başlayan Cowens, henüz sekiz yaşındayken bir basketbol takımında mücadele etmeye başladı. Birçok spora yatkın şekilde geçirdiği küçüklük günleri hakkında Cowens şunları söylüyor:

“İkinci Cadde’de bulunan Beech Street Park’a giderdim. Orada bir havuz, basketbol sahası ve hem amerikan futbolu hem de beyzbol sahası olarak kullanılabilen bir açık alan vardı. Arkadaşlarımın hepsi benden bir ya da iki yaş büyüktü, bu yüzden maçlarda genelde ilk seçilen ben olmuyordum.

Fakat yine de beni de seçmeden bırakmazlardı.”

Lisede Newport Katolik Lisesi’nin yolunu tutan Cowens, ilk senesinde okulun basketbol koçuyla bir tartışma yaşadı ve yüzme ile atletizme odaklanmaya başladı.

O zamanlar 1.85 boyunda olan Cowens’in bir daha basketbol oynamaya dönmesi zor gözüküyordu. Eğer üçüncü senesine geçerkenki yazda yaklaşık 13 santimetre uzamasa şu an Cowens’i tanımıyor olabilirdik bile.

Üçüncü senesinin başında Cowens’in boyu 1.98 olmuştu ve takımın başına yeni bir koç getirilmişti. Cowens o günleri şu şekilde açıklıyor:

“İkinci ve üçüncü senem arasındaki yazda koç tarafından antrenmanlara çağrılmıştım. O seviyede oynamak için kondisyonumun yeterli olmadığını fark ettim fakat çalışmaya devam ettim ve büyüklerin yanında oynamak için yapmam gerekenleri öğrendim.

İlk maçıma yedek başlamıştım. Koç ilk çeyrekte beni oyuna aldı ve maçın sonuna kadar çıkarmadı. O günden sonra ilk 5 başladım. Gerisi zaten tarih…”

O günden sonra Cowens bir daha arkasına bakmadı. Son senesinde Newport ile 29 galibiyet – 3 mağlubiyet aldı ve takımı eyalet turnuvasına taşıdı. Gelecek yıllarına bir ayna olacak şekilde 13 sayı – 20 ribaund ortalamalarıyla mücadele etmişti.

Üniversiteye geçerken bölgedeki neredeyse her kolej Cowens ile ilgileniyordu – Kentucky Üniversitesi hariç. Cowens hakkının yendiğini hissetti, babasının bütün ısrarlarına rağmen Kentucky’den ayrılmayı tercih etti.

Cowens, Florida State Üniversitesi’ni seçti. Bu tercihi biraz garipti çünkü Florida, NBA’e oyuncu göndermek konusunda en iyi üniversiteler arasında sayılmazdı.

Fakat Florida’nın koçu Hugh Durham, Cowens’a ikinci senesinde ilk 5 başlayacağının sözünü vermişti. Durham, Cowens için “Muhteşem bir skorer değildi ancak ribaund alabiliyordu, bizim de buna ihtiyacımız vardı.” diyor.

Florida’daki kariyerinde 19 sayı ortalama tutturan Cowens, takımın son senesinde 23 galibiyet – 3 mağlubiyet almasında da aslan paylarından birine sahipti. Cowens, Florida’nın tempolu oyununa uyum sağlamayı başarmıştı.

Ayrıca 17 ribaund ortalama tutturduğu kolej kariyerinin son senesinde ülke genelinde ribaund krallığında yedinci sırada yer almıştı. Ribaundlar, kendi deyimiyle onun “özel yeteneği” haline gelmişti.

Artık NBA’e girmeye hazırdı.

Zirveyi de Dibi de Gördüğü NBA Kariyeri

Boston Celtics ve Bill Russell, 1960’lı yılların NBA’ini domine etmeyi başarmıştı. Kariyerinde 11 NBA şampiyonluğu bulunan Bill Russell’ın kurduğu dominasyonu tekrar tekrar anlatmamıza gerek yok.

Fakat Russell, 1968-69 sezonunda şampiyon olduktan sonra emekli olmaya karar vermişti. Celtics organizasyonunda her ne kadar John Havlicek gibi bir efsane yer ediniyor olsa da takım, eski destansı günlerinden bir süre uzak kalmıştı.

Russell’ın emekliliğinden bir sonraki sezon Celtics sadece 34 galibiyet alabilmişti. Organizasyonun yeni bir bayrak taşıyıcısına ihtiyacı vardı.

O zamanlar NBA’i uzun oyuncular domine ediyordu. Celtics’in efsanevi genel menajeri Red Auerbach da Bill Russell’dan boşalan dominant uzun pozisyonuna ekleme yapmak istiyordu.

Cowens boyu sebebiyle belki de o dönem uzunları arasında geride kalabilirdi ancak Auerbach, Cowens’in çalışma etiğini ve azmini beğenmişti.

1970 NBA draftında Celtics; Bob Lanier, Rudy Tomjanovich ve Pete Maravich’in arkasından dördüncü sırada Dave Cowens’i seçti. O zamanlar Auerbach, Cowens için “Kendini basketbola adamış bir çocuk. Bu karşımıza çok az çıkan bir profil değil fakat etrafta beğenebileceğimiz çok isim yoktu. Cowens ile ilgili problemimiz ne zaman bırakacağını söylemek olacak. Çok fazla şeyi yapmak istiyor.” demişti.

Nitekim bu elinden gelenin fazlasını yapma isteği çaylak senesinde Cowens’in aşil topuğu haline gelmişti. Toplamda 350 faul yaparak bu alanda lig liderliğini ele geçirmişti Cowens.

Fakat kolejde yaptıklarını NBA’e yansıtmakta hiç gecikmemişti. 17.0 sayı – 15.4 ribaund ortalamaları tutturdu ve Celtics tarihinde Russell’dan sonra bu rakamlara ulaşan ilk oyuncu oldu.

İhtişamlı istatistikleri Cowens’in lig genelinde kısa zamanda saygı kazanmasını sağlamıştı. Oyun motoru hiçbir zaman soğumuyor, azmi asla son bulmuyor ve hiçbir zaman bencil kararlar vermiyordu.

Cowens’in bu özellikleri takıma da yansıdı ve Celtics sezonu 44 galibiyet – 38 mağlubiyet ile bitirdi. Ayrıca Cowens bireysel anlamda da adını duyuracak ve Portland Trail Blazers‘tan Geoff Petrie ile beraber Yılın Çaylağı ödülünün sahibi olacaktı.

Cowens, özellikle de Lanier, Kareem Abdul-Jabbar ve Wilt Chamberlain gibi isimlerin yanında asla ligin en güçlü ya da en uzun pivotlarından biri değildi.

Ancak o günlerdeki uzunların aksine versatil oyunu, enerjisi, takımın başarısı için her şeyden fedakarlık yapması gibi özellikleri onun sıyrılmasını sağlıyordu.

Sahayı çok hızlı kat ederdi, çok iyi perde yapardı, pasörlüğü fena değildi, tam saha baskıda kullanılabiliyordu, çemberi iyi savunuyordu, ribaund mücadelelerinden asla kaçmıyordu, oyun motoru asla düşmüyordu… Bu özellikler tam da günümüz uzunlarından istenen tarzda değil mi? Cowens, 50 yıl kadar önce bile bu profiliyle kendine yer edinmeyi başardı.

İkinci senesinde sayı ortalamasını 18.8’e çıkaran Cowens, kariyerinde ilk kez All-Star seçilme başarısı gösterdi. Celtics, Bill Russell olmadan oynamaya yavaş yavaş alışıyor gibiydi.

Sezonu 56 galibiyet – 26 mağlubiyet ile tamamlayan Celtics, Atlantic Division’ının zirvesini tekrar ele geçirmeyi başardı.

Fakat playoffta işler istedikleri gibi gitmeyecekti – şimdilik. Konferans Finalleri’nde New York Knicks‘e beş maç sonunda elenen Celtics, hala Russell sonrası ilk şampiyonluğunun hasretini çekiyordu.

Üçüncü senesi ise belki de bireysel olarak Cowens’in zirvesi olacaktı. Celtics tıpkı Florida gibi tempolu bir oyun tarzına iyice uyum sağladı ve Cowens de kariyerinin en parlak dönemlerinden birini geçirdi.

Her maçta forma giyen ve maç başına 41.8 dakika sahada kalan Cowens, 20.5 sayıyla kariyer rekoru kırarken 16.2 ribaund ortalamasıyla da lig genelinde Chamberlain ve Nate Thurmond’ın arkasından üçüncü sırada yer aldı.

Bu görkemli istatistiklerin getirisi ise NBA’in en prestijli bireysel ödülü olmuştu: En Değerli Oyuncu.

O zamanlar bu ödül, oyuncuların oylaması sonucu sahibini buluyordu ve Cowens, Bob Cousy ve Bill Russell’dan sonra MVP ödülünü kazanan ilk Celtics oyuncusu olmayı başarmıştı.

O sene aynı zamanda All-Star Maçı MVP’si ödülünün de sahibi olan Cowens, 1992 yılında HOOP magazine dergisine verdiği röportajda “Meslektaşlarım tarafından MVP seçilmek benim için çok büyük anlam ifade ediyor. Her zaman oyuncuların saygısını kazanmak istemişimdir. Çalışma alışkanlıklarınızı gerçekten anlayan tek insanlar onlar.” demişti.

Celtics, Cowens’in bu muhteşem performansının da yardımıyla sezonu 68 galibiyet – 14 mağlubiyet ile açık ara ligin zirvesinde bitirdi. Artık takım playoffta başarı görmek istiyordu.

Konferans Finalleri’nde rakip bir kez daha New York Knicks‘ti. Celtics iki maç geriye düşse de seriyi 3-3’e getirmeyi başardı ancak 7. maçta kaybetmekten yine kurtulamadılar.

Bir kez daha Knicks’e kaybetmek her ne kadar organizasyonu sarssa da Celtics; Cowens, Havlicek, Jo Jo White, Don Chaney, Paul Westphal, Paul Silas ve Don Nelson gibi isimlerle şampiyonluk nüvesini kurmayı başarmıştı. Nitekim bu kadro hünerlerini gösterdi ve bir sonraki sezonu da 56 galibiyet – 26 mağlubiyet ile Atlantic Division’ının zirvesinde bitirdi. Cowens da 19.0 sayı – 15.7 ribaund – 4.4 asist ortalamalarıyla bir kez daha göz dolduruyordu.

İlk turda Buffola Braves’i, ikinci turda ise şeytanın bacağını kırarak Knicks’i eleyen Celtics, tarihin en akılda kalan serilerinden birinde NBA şampiyonluğu için Milwaukee Bucks ile kozlarını paylaşacaktı.

Altıncı maça 3-2 önde giren Celtics’in kendi evinde şampiyonluğu kazanma şansı vardı.

Fakat bir diğer NBA efsanesi Kareem Abdul-Jabbar, maçın bitimine üç saniye kala imza hareketiyle basketi bulmuş ve seriyi yedinci maça taşımayı başarmıştı.

Herkes yedinci maçta Havlicek’ten sorumluluk almasını beklerken Celtics, Cowens’a sorumluluk verdi. Cowens da 28 sayı – 14 ribaund gibi harika bir performansla bu göreve cevap verdi.

7. maçlar her zaman gergin bir ortama sahne olur. Bir de üzerine NBA Finalleri 7. maçıysa ve karşınızda Kareem Abdul-Jabbar gibi bir isim varsa işiniz hiç kolay değildir.

Fakat Cowens, tüm bu zorluklara rağmen muhteşem performansıyla Celtics’i 102-87’lik galibiyete taşıdı, organizasyonun hasret kaldığı şampiyonluk sonunda gelmişti.

“Hanedanlık” kelimesi Celtics için tekrardan zikredilmeye başlanmıştı. Şampiyonluktan hemen sonraki sezon Celtics bir kez daha Atlantic’i lider bitirmiş, Cowens de sakatlık sebebiyle 15 maç kaçırmasına rağmen 20.4 sayı – 14.7 ribaund ortalamaları tutturmayı başarmıştı.

Cowens ayrıca o sezon Yılın En İyi 2. Savunma Takımı’na seçilmiş, kariyerinde ilk kez bu tarz bir başarıyı elde etme fırsatı bulmuştu.

Celtics ve Cowens bir kez daha Doğu Konferansı Finalleri’ne çıkmayı başarsa da Wes Unseld önderliğindeki Washington Bullets, altı maç sonunda son şampiyonu eleyerek NBA Finalleri’nin yolunu tutmuştu.

1975-76 sezonunda Cowens 19 sayı – 16 ribaund ortalamalarıyla alışılagelmiş performansını istikrarlı şekilde yansıtmaya devam etti, Celtics’i üst üste beşinci kez Atlantic Division’ının zirvesine oturttu.

Bu kez Doğu Finalleri’ni aşarak son üç senede ikinci kez NBA Finalleri’ne gitmeye hak kazanan Celtics ve Cowens, bir kez daha efsanevi bir serinin başrollerinden olacaklardı.

Phoenix Suns ile oynanan seri, Celtics’in ev sahipliği yapacağı 5. maça 2-2’lik beraberlikle geldi. O 5. maç, finaller tarihinin en özel maçları arasında bugün bile anılmaya devam ediliyor…

Üç kez uzatmaya giden ve NBA Finalleri tarihinin en uzun maçı unvanını alan karşılaşma birçok imza ana da sahne oldu. Celtics günün sonunda 128-126 galip gelmeyi başarmıştı, 6. maçta da Suns‘a şans tanımadı ve Cowens dönemindeki Celtics, ikinci kez NBA’in zirvesine oturmuştu.

Bu şampiyonluk Cowens’in kariyerinin de zirvesi olmuştu.

O zamanlar The Boston Globe‘ta muhabirlik yapan ve 1970’ler boyunca Celtics takımıyla çok fazla zaman geçiren Bob Ryan, Cowens hakkında şu cümleleri kuruyor:

“İnsanlar bana sık sık ‘İşini yaparken en çok keyif aldığın isim kimdi?’ diye soruyor. Larry Bird tanıştığım en iyi oyuncuydu, John Havlicek de en iyi ikinci.

Fakat Cowens, vakit geçirmekten en çok keyif aldığım oyuncuydu. Öyle bir kişiliği ve doğası vardı ki diğer herkes onun arkasında kalıyordu.”

1976 yılından sonra Cowens’in kariyer çizgisi de gittikçe düşmeye başladı. Sezon arasında Celtics, Cowens’in yakın arkadaşı Silas’ı Denver Nuggets‘a takasladı. Silas’ın ayrılığı sonrası Cowens da basketbola olan heyecanını bir nebze kaybetmişti.

Henüz 28 yaşındayken iki kez NBA şampiyonu olan Cowens, NBA’deki ömrünün sonuna geldiğini düşünmüş ve kariyerinin ilk emekliliğini ilan etmişti.

Bu emeklilik yaklaşık 30 maç sürdü ancak Cowens bir daha asla emeklilik öncesi formunu yakalayamadı. Celtics formasını dört sezon daha giydi ve bu dört sezonda 16.6 sayı – 11.4 ribaund ortalamaları tutturdu.

Fakat yaşlanan şampiyonluk nüvesi ve değişen kadro, Celtics’in bu dört sezonun neredeyse hepsinde daha da kötüye gitmesine sebep oldu.

Celtics 1978-79 sezonuna 2 galibiyet – 12 mağlubiyet gibi korkunç bir şekilde başladı. Bunun üzerine Cowens, tıpkı zamanında Bill Russell’ın yaptığı gibi hem oyuncu hem koç olarak takımda görev almaya başladı. O günleri “O günden önce hiçbir koçluk deneyimim yoktu. Bana fazla gelmişti.” diyerek açıklıyor Cowens.

Organizasyon, tarihinin en kötü sezonlarından birini geçirmişti ancak bu sezon, Celtics’in bir sonraki hanedanlığının liderinin takıma dahil olmasını sağlamıştı.

Bu isim Larry Bird’dü.

1979 draftında Bird’ün seçilmesi ve Bill Fitch’in Cowens yerine başantrenörlük görevine getirilmesi hızlıca etkisini gösterecekti. 1979-80 sezonu Cowens’ın Celtics ile 10. ve son sezonu olacaktı ve çaylak Larry Bird’in muhteşem performansıyla Celtics bir kez daha Atlantic Division’ını lider bitirmiş, 61 galibiyet – 21 galibiyet elde etmişti.

Cowens’in kısa ama görkemli Celtics kariyerinin bitişi, Larry Bird efsanesinin başlangıcıyla resmen bir köprü oluşturacaktı.

Cowens, Bird’ün çaylak sezonundan sonra emekli oldu. Ryan, Cowens’in emekli olduğu anları şu şekilde anlatıyor:

“Benim otel odamda emekli oldu. Terre Haute’de gerçekleşti, işin doğrusu bu. Hikayedeki favori kısmım ise şu: Bana kağıtları uzattıktan sonra ‘Şunlara bir bakabilir misin?’ dedi. Kapıdan çıkıyordu ve ‘İlk Red Auerbach’i arasam bir sorun olur mu?’ diye sordu. Ben de ‘Tabii ki Dave, Red’i ara’ dedim.

Bu tarz şeyler artık yaşanmıyor. Kim böyle bir ilişki kurabilir ki?”

Fakat Cowens’in ikinci emekliliği de kalıcı olmayacaktı. NBA’den ayrı geçen iki senenin ardından eski takım arkadaşı Don Nelson, 1982-83 sezonunda Milwaukee Bucks formasıyla “son bir dans” için 34 yaşındaki Cowens’i göreve çağırmıştı.

Cowens de bu çağrıya cevap verdi ve 40 normal sezon, dokuz playoff karşılaşmasında Bucks forması giydi. Cowens, Doğu Konferansı Yarı Finalleri’nde efsanesi olduğu takım Celtics ile karşılaşmış ve Celtics’in süpürülmesinde rol oynamıştı.

Fakat kariyerinde birçok kez olduğu gibi yine Konferans Finalleri’nde elenmekten kurtulamayacaktı. Bu kısa görevi sırasında Cowens, maç başına 25.4 dakika sahada kaldı ve 8.1 sayı – 6.9 ribaund ortalamaları tutturdu.

Bu sezonun ardından üçüncü ve son kez kariyerini noktalayan Cowens, kariyerini toplamda 13.516 sayı (maç başına 17.6) – 10.444 ribaund (maç başına 13.6) ile tamamladı. 89 playoff karşılaşmasında forma giyen ve iki kez şampiyonluk sevinci yaşayan Cowens, 1972-73 sezonunda da MVP olmayı başarmıştı.

Cowens’in ismi istatistik listelerinin en üstlerinde gözükmese de onu izleyenler ve oyuna olan etkisini gören insanlar, Celtics’in bu mütevazı süper yıldızını 1991 yılında Şöhretler Müzesi’ne katmıştı.

“Kendimi asla bir süper yıldız olarak görmedim.” demişti Cowens 1991’deki Hall of Fame konuşmasında. “Ben, NBA’in işçi sınıfını temsil ediyorum. Beni seçtikleri için gururluyum çünkü size Dave Cowens’tan iyi birçok oyuncu sayabilirim. Doğru oyuncularla oynamalı ve doğru takım tarafından seçilmelisiniz. Gerçekçi olalım, ben çok şanslıydım.”

Liseden ve kolejden NBA’e giriş yapabilen basketbolcuların oranı yapılan araştırmalara göre sadece ama sadece %0.03. Eğer NBA’de oynamak bile bu kadar zor bir ihtimalse NBA şampiyonu olup Hall of Fame seçilmenin ne denli bir ayrıcalık olduğunu siz düşünün.