George Gervin: Eşsiz Bir Skorer, NBA’e Giden Zorlu Yolculuk, “Fingerrol” Devrimcisi

12/Ağu/22 13:14 Ağustos 12, 2022

Bilal Baran Yardımcı

12/Ağu/22 13:14

Eurohoops.net
George Gervin vs Boston Celtics with San Antonio Spurs uniform during NBA game

Eurohoops Fırın, kendine has tarzıyla NBA tarihinde yer edinmiş doğal skorer George Gervin’in hikayesiyle sizlerle.

by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Akıcı. Zarif. Yaratıcı. Durduralamaz. Eşsiz.

George Gervin, basketbol tarihinin gördüğü en özel oyunculardan biriydi.

Oyuna olan tutkusu, başarıya olan durdurulamaz açlığı ve doğal yeteneği onu savunmacılar için bir kabusa dönüştürmüştü.

Sahada ne zaman isterse skor üretebiliyormuş gibi bir hali olurdu. Soğukkanlıydı. Kendi döneminin skorerlerini domine etmiş, ismini altın harflerle tarihe yazdırmayı başarmıştı.

Neredeyse her şekilde skor üretebiliyordu fakat onun zarifliğiyle özdeşleşecek bir atış çeşidinin de anıldığı isim olmuştu aynı zamanda.

Atletti ve smaç basabiliyordu fakat çember her seferinde onun ellerini acıtıyordu. Savunmacıların blok tehditinden kurtulmak için yeni bir yönteme başvurmalıydı: Günümüzde neredeyse her oyuncunun sıkça kullandığı “fingerrol”.

Tabii ki bu estetik basket atış şeklini icat eden, ilk kullanan isim o değildi. Wilt Chamberlain, Julius Erving, Elgin Baylor gibi oyuncular halihazırda hücumda bu yönteme başvuruyordu.

Fakat George Gervin, estetik tarzıyla fingerroll‘u öylesine kombinlemişti ki günümüzde bile onla anıyoruz.

Konu hakkında kendisinin de “Fingerrol’un mucidi ben değilim, ben sadece bunu ünlü eden kişiyim.” sözlerini sarf ettiği bir açıklaması bulunuyor.

Bugün, NBA tarihinde kendine özel bir yer edinmiş George “the Iceman” Gervin’in hayatına ve kariyerine odaklanacağız.

Zorlu Geçen Çocukluk, NBA’e Giden Kıvrımlı Yol

Gervin’in NBA’e giden yolu normalin dışındaydı. Altı çocuklu bir ailede büyüyen Gervin, Detroit’te yoksulluk içinde bir çocukluk geçirdi. Erken yaşta babası aileyi terk etti ve annesi, altı çocuğu büyütebilmek için elinden gelen her şeyi yapmaya başladı.

“Nasıl yaptı asla bilmiyorum fakat çok güçlü bir kadın olması gerekiyordu.” diyor Gervin annesi için. “Dönüp baktığımda nasıl buralara gelebildik gerçekten bilmiyorum. Bir şekilde karnımızın tok olduğundan emin olmayı başarırdı.”

Ralph Simpson adında tanıdık bir komşuyla beraber basketbola küçük yaşta başlayan Gervin, “Ben de diğer tüm çocuklar gibi caddelerdeydim, farkı yaratan şey basketbola olan sevgim oldu.” diyor. “Öyle bir şehirde her gün savaş halinde yaşıyorsunuz. Bunu o zamanlar fark etmiyorsunuz, gün gün yaşamaya çalışıyorsunuz.”

Martin Luther King Lisesi’ne giden Gervin, ikinci senesindeyken basketbol takımının denemelerine katıldı. Takımın koçu başlangıçta 1.72 boyundaki bu çocuğu beğenmedi fakat yardımcısı Willie Meriweather, Gervin’i beğenmişti. Koçu ekstra bir oyuncu almaya ikna etti ve Gervin de takıma dahil olmuş oldu.

Meriweather ile Gervin’in ilişkisi lisedeyken ilerlemeye devam etti. “O, benim öğretmenimdi.” diyor Gervin Meriwetaher için. “Resmen bir baba gibiydi.”

Gervin aynı zamanda okulun temizlik görevlisi Bay Winters ile de sıkı bir arkadaşlık ilişkisi kurmuştu. Her gece Bay Winters, Gervin’in spor salonunda şut antrenmanı yapmasına izin verirdi – tek bir şartla: Gitmeden önce yerlere silecek…

“Yalnız kalmamı sağlıyordu. Orada saatlerce yalnız kaldım. Ben ve hayal gücümden başka kimse yoktu.” diyor Gervin. “Yapacak başka bir şeyim yoktu. Bir noktada şanslı bir çocuktum. Suç, gizem, uyuşturucu ya da herhangi bir çete işine ilgim yoktu. Önem verdiğim tek şey basketboldu.”

Spora böylesine kendini adayan neredeyse her çocukta görüldüğü gibi Gervin de derslerinde sıkıntı yaşamaya başladı. Notları o kadar kötüydü ki üçüncü senesinde maçların yarısını kaçırmak zorunda kaldı. Yardımına koşan yine Meriweather oldu.

Gervin’i yaz okuluna gitmeye ikna eden Meriweather, genç yıldıza çeki düzen vermişti adeta.

Gervin de son yılında kendini tamamen topladı, boyu da artık 1.93’tü. Okulunu eyalet turnuvasının çeyrek finallerine taşırken 31 sayı – 20 ribaund gibi astronomik ortalamalar tutturmuştu.

Her şey güzel gidiyordu fakat bir anlık kontrol kaybı, rayına oturmuş kariyere büyük bir darbe vuracaktı…

Indiana’da bir Division II turnuvasında Roanoke College ile karşılaşan Gervin, rakipteki Jay Piccola adındaki oyuncuya sert bir darbede bulundu. Daha önce hiçbir zaman sinirlenip bir oyuncuya vurmamıştı maç sırasında… Bu, resmen felaketti.

Sonuçları da felaket oldu. Gervin olaydan sonraki sezon için ceza aldı ve sonrasında takımdan kovuldu. Olimpiyatlar ve Pan Amerikan takımları için çağrıldığı denemelerin davetleri iptal oldu.

Gidecek neredeyse hiçbir yeri kalmamıştı. Elinde hala mükemmel bir basketbol yeteneği vardı ve bunu kullanmalıydı. Bu yüzden de Eastern Basketball Association adındaki o zamanlardaki küçük bir basketbol ligine katılmaya karar verdi.

Aylık 500 dolar kazanıyordu. Pontiac Chaparrals formasıyla 40 sayı ortalama tutturmuştu. Bir gün ülke genelindeki basketbol yeteneklerine aç olan ABA’den bir yetenek avcısı tribünlerdeydi ve Gervin 50 sayılık muhteşem bir performansa imza attı. Maçtan sonra Gervin’in artık yıllık 40.000 dolar kazandığı bir işi vardı.

1972-73 sezonunda Squires kadrosunda halihazırda muhteşem bir potansiyel olduğu belli olan ikinci yılındaki Julius Erving de vardı. Gervin, Virginia’ya sezon ortasında katıldı ve 14.1 sayı ortalaması tutturdu, Erving ise 31.9 sayıyla ligin sayı kralı olmuştu.

O günlerde Gervin’e sahadaki duruşunu yansıtan ve sokaklardan geldiğini temsil eden “the Iceman” lakabı da takılmıştı.

1973-74 sezonunda Gervin, kariyerinde ilk kez ABA All-Star maçında forma giydi. Aynı gün kontratı San Antonio Spurs‘e satıldı.

Kontrat detayları hallolduktan ve oynamaya başladıktan sonra Gervin, doğal yeteneğini sergilemeye devam etti. 23.4 sayı ortalaması tutturdu ve lig genelinde dördüncü sırada yer aldı. Sonraki iki yılda da All-Star seçilmeyi başardı.

Hatta 1975 ABA All-Star maçında bir maçlığına da olsa çocukluk arkadaşı Ralph Simpson ile takım arkadaşlığı yapma fırsatı geçmişti eline.

Gervin, neredeyse her şeyini kaybetmesine sebep olacak o tatsız olaydan sonra pes etmemiş ve bir şekilde kendini ülke genelindeki profesyonel basketbol liglerinde kanıtlamayı başarmıştı.

NBA Günleri

Spurs‘ün 1976’da NBA’e katılmasıyla birlikte George Gervin’in ülke genelindeki en büyük basketbol organizasyonundaki macerası da başlamış oldu.

O zamanlar çoğu yorumcu Gervin’in NBA’e uyum sağlama sürecinin yavaş gerçekleşeceğini, her ne kadar iyi performans gösterecek olsa da yıldız olma potansiyelinin az olduğunu düşünüyordu.

Hayatı boyunca “underdog” olarak yaşayan Gervin için altından kalkılması gereken yeni bir görev çıkmıştı.

NBA’deki ikinci senesinde Gervin ve Spurs, 52 galibiyet – 30 mağlubiyet ile lig genelinde üçüncü sırada yer alarak harika bir başarıya imza atmıştı. Gervin de o sezon 27.2 sayı ortalaması tutturarak ilk sayı krallığını elde etmişti.

Fakat bu sayı krallığının özel bir hikayesi daha vardı.

1977-78 sezonunun son maçında sayı krallığındaki en büyük rakibi Denver Nuggets‘tan David Thompson 73 sayı atmıştı ve öne geçmişti. Baskı Gervin’in üzerindeydi. Eğer tüm sezonun emeklerini taçlandırmak istiyorsa en az 58 sayı bulması gerekiyordu.

New Orleans Jazz ile oynanan son karşılaşmaya Gervin ilk altı şutunu kaçırarak başladı. “İlk çeyrekte ilk altı şutumu kaçırdım. Molada koça ‘Koç, bu konuyu düşünmemize gerek yok’ demiştim. Baskıyı hissediyordum.” diyor Gervin. “Fakat oyuna tekrar girdiğimde ilk çeyreği 20 sayıyla tamamladım. İkinci çeyrekte ise bir anda alev aldım ve 33 sayı attım.”

Maça kötü başladıktan sonra Gervin takım arkadaşlarından sayı krallığı olayını unutmalarını istemişti fakat herkes bu talebi görmezden geldi ve Gervin’e oynamaya devam etti.

İkinci çeyrekteki 33 sayılık muhteşem performansı, Klay Thompson kırana kadar NBA tarihinde bir çeyrekte atılmış en yüksek sayı olarak tarihe geçmişti. Maçı da 63 sayıyla tamamladı ve son maçtan önce elinde olan sayı krallığını bir kez daha ele geçirdi.

Bu muhteşem sezonun sonunda MVP oylamasında da Portland Trail Blazers forması giyen Bill Walton’ın ardından ikinci sırada yer almıştı. Gervin, bir kez daha bütün zorlukların üstesinden saf basketbol yeteneğiyle gelmişti, NBA’de yıldız olamayacağını söyleyen herkesi henüz ikinci senesinden yanıltmıştı.

Bir sonraki sezon da senaryo aynıydı: Gervin 29.6 sayı ortalamasıyla sayı kralı olmuş, MVP oylamasında bu sefer Houston Rockets‘tan Moses Malone’un arkasından ikinci olmuştu. Aynı zamanda 1978-79 sezonu, Gervin’in yüzüksüz geçen kariyerinde şampiyonluğa en çok yaklaştığı sezondu.

Konferans Yarı Finalleri’nde büyük mücadeleye sahne olan seride Philadelphia 76ers‘ı yedi maçta eleyen Spurs ve Gervin, NBA Finalleri’ne giden yolda Washington Bullets’a karşı da 3-1 öne geçerek büyük bir avantaj yakalamıştı.

Fakat Doğu Konferansı Finalleri’nde bu avantajı koruyamayan Spurs, Bullets’a kaybederek NBA Finalleri’ni görememişti.

Gervin, 1979-80 sezonunda sayı ortalamasını 33.1’e çıkararak bir kez daha sayı kralı olmuştu. Gervin, NBA’de üç kez üst üste sayı kralı olan ilk kısa oyuncu olarak tarihe geçmişti.

Ardından San Antonio Batı Konferansı’na taşındı ve 1981-82 sezonunda Gervin bir kez daha sayı kralı oldu. Kariyerinde son kez bu başarıyı elde ediyordu fakat kazandığı dört skor şampiyonluğu, onu tarihte özel bir konuma koyacaktı.

Michael Jordan ve Wilt Chamberlain’den sonra en fazla sayı krallığı bulunan oyuncu George Gervin’di.

Spurs 1982 ve 1983 yıllarında da Konferans Finalleri’ne ulaştı fakat iki seferde de Los Angeles Lakers‘a kaybetmekten kurtulamadı.

O dönemlerde organizasyon birçok kez koç değişikliğine gitti. 1984-85 sezonunda takımın başına gelen Cotton Fitzsimmons, Gervin’in Spurs’te geçirdiği 12 senenin de sonunu getirecekti. İkili asla anlaşamadı. Fitzsimmons, Gervin’in savunmasından ve yakın maçlarda sorumluluktan kaçmasından yakınıyordu.

Kariyerinde 25.000 sayı bariyerini aşan Gervin, 60’tan fazla takım rekorunu elinde bulundurduğu ve 23.602 sayı kaydettiği Spurs organizasyonuna veda ediyor, Chicago Bulls‘un yolunu tutuyordu.

ABA’e girdiğinde ikinci yılını geçiren NBA efsanesi Julius Erving ile beraber oynama fırsatı bulmuştu. NBA’deki son sezonunda da ikinci senesini geçiren bir efsaneyle takım arkadaşlığı yapacaktı. Bu isim hepimiz için daha tanıdık: Michael Jordan.

“Michael o zamanlar ikinci yılını geçiriyordu. Ben de o zamanlarda onunla her gün antrenman yapmaya başladım ve içindeki potansiyeli, arzuyu gördüm.”  diyor Gervin. “İnanılmazdı. İyi anlaşıyorduk fakat artık sıra ondaydı, ben de bunun farkındaydım. Antrenmanlarda güzel çarpışmalarımız oldu. Yaşlı kurt, genç kurda karşı… Fakat biliyordum ki ben artık yolun sonuna gelmiştim. Fedakarlık yapmalıydım.”

O sezon Jordan ayağındaki sakatlık sebebiyle sadece 18 maçta forma giyebilmişti. 33 yaşındaki Gervin, her maçta forma giydi ve 16.2 sayı ortalaması tutturarak Bulls‘un önemli silahlarından biri oldu.

O sezonun ardından NBA kariyerini noktalayan Gervin, arkasında 20.708 sayı bırakıyordu. ABA günlerini de kattığımızda ise bu sayı 26.595’e çıkıyordu.

“Benim oynadığım dönemlerde medya bu denli işin içinde değildi, teknoloji yoktu.” diyor Gervin. “Eğer dünya şu anki dönemde ben ve benim gibi oyuncuları görebilseydi muhtemelen insanların bize bakışı da çok farklı olurdu.”