by John Wall / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı The Players Tribune‘de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
İntihar etmeye bu kadar yakındım.
Bu, dünyaya söylemenin zor olduğu bir şey fakat benim hakkımda bir özelliğimi söyleseniz bu her zaman açık ve dürüst olduğum olurdu. Bugün de bunlar değişmeyecek. Bu işi hafifletmeyeceğim. İki yıl önce çok karanlık bir dönemdeydim ve çıkış yolu bulamıyordum. Bunun bazı insanlara delice geleceğini biliyorum. Alacağım yorumları şimdiden tahmin ediyorum.
“Adamım, bu kadar paran varken nasıl depresyona girebiliyorsun? Sen John Wall’sun.”
Dinleyin, kim olduğumu çok iyi biliyorum. Ben bir savaşçıyım. 100 kere düşüp kalktım. Raleigh’te büyüyen zayıf çocuktan NBA draftının bir numarasına… Yaşadığım onca iniş-çıkış, onca b*ktan şey… Kim olduğumu, neyi temsil ettiğimi ve ne kadar insanın bunları duyması gerektiğini çok iyi biliyorum. Bu yüzden de intiharın tek seçenek gibi gözüktüğü kapkaranlık bir konumda olduğumu söylemekten çekinmiyorum.
Kelimeyi söylememiz bile sakıncalı değil mi? Tabu gibi, özellikle de benim geldiğim toplumda. Ben ise bunun üzerine konuşacağım.
Benim için her şey çok çabuk yaşandı. Üç yıl içinde dünyanın en iyilerinden biriyken değer verdiğim her şeyi kaybettim. 2017 yılında Boston’a karşı seriyi yedinci maça taşıdıktan sonra D.C.’deki yayıncı masasına zıplamıştım, şehrin kralıydım. Maksimum kontrat imzalıyordum, hayatım boyunca Wizards‘ta olacağımı düşünmüştüm. Bir yıl sonra aşilim koptu ve hayatımdaki tek sığınağı kaybettim: Basketbol. Ameliyatlardan çok kötü etkilendim ve neredeyse bacağımı kaybediyordum. Bir yıl sonra ise dünya üzerindeki en iyi arkadaşımı, annemi, meme kanserinden kaybettim.
“En iyi arkadaşım” derken hiçbir şeyi abartmadığımı anlamanız gerekiyor. Büyürken iki lakabım vardı. Biri “Deli J”di, deliydim çünkü. Arkadaşlarımın beni cesaretlendirdiği her şeyi yapardım. Öbür lakabım ise “Annesinin oğlu”ydu. Sebebini biliyorsunuz. Babam ben bir yaşındayken hapse girdi ve dokuz yaşındayken karaciğer kanserinden vefat etti. Vedalaşması için onu salmışlardı. Onu son gördüğümde üzerinde olan Randy Moss’un 84 numaralı Vikings formasını hala hatırlıyorum. Bugün bile sahillere gitmeyi sevmmiyorum çünkü o bizim ailecek ilk ve son gidişimizdi. Öbür kardeşim de hapisteydi, bu yüzden annem benim bütün dünyamdı. Evin ışıklarını açık tutabilmek için üç farklı işte çalışırdı. (Bazı aylar AAU turnuvaları için paraya ihtiyacımız varsa o ışıklar gerçekten de kapanırdı.)
Foot Locker çocuğu değildim. Her şeyi bit pazarından alırdık. Basketbol antrenmanlarına And1’lerle giden çocuk bendim. Öfke problemleri yaşayan çocuk bendim. Eğer annem beni sevmeseydi… İlkokula beni o bırakırdı, 45 dakikalık yolun ardından park yerinde beklerdi çünkü öğretmenlerimin beni atması ihtimalinin %50 olduğunu biliyordu. Arabaya doğru yürürken sanki kötü bir düdük çalınmış gibi ellerimi havaya kaldırarak gelirdim.
“Ne yaptım bilmiyorum, bu öğretmenler deli gibi davranıyor.” derdim. Hahaha. O ise sadece kafasını sallayarak “Görüyor musun, işte bu yüzden eve dönmüyorum.” derdi.
Yaptığım her şey annem içindi. Tek bir misyonum vardı: Annemin hayatı boyunca iyi olması. Hayal ettiğimiz her şeyi başardım. Sadece vaktimizin ne kadar kısa olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Asla unutmayacağım anılardan biri hastalanmadan bir yıl önce gerçekleşti. Beyaz Saray Muhabirleri Yemeği’ne davet edilmiştim, Başkan Obama’nın son yemeğiydi bu. Ben de tabii ki yanımda annemi götürüyordum. O gece orada olmaktan dolayı çok mutlu olmuştu. Elinde içkisiyle tanışma hayali kurduğu her ünlüyle tanıştı. Biri gelip “John Wall! Fotoğraf çekinmeliyiz!” dediğinde annem “Merhaba??? Ben John Wall’un annesiyim! Benimle fotoğraf çekineceksiniz!” derdi.
Tony Romo’yu gördüğünde iş bitmişti. Dünya üzerindeki en büyük Cowboys taraftarı annemdir. “Tony!! Tony!! Aman Tanrım, fotoğraf çekinmeliyiz, sadece sen ve ben, Tony!!”
O gece rolleri değiştik. Ben fotoğrafçıydım, o yıldızdı. Herkes kendi annesinin en iyi anne olduğunu düşünür, evet, fakat o gece onun parlamasını gördüğümde içimden herhangi birinin isteyebileceği en iyi anneye sahip olduğumu düşündüm.
Raleigh’te hayatta kalmak için üç işte çalışmaktan Beyaz Saray yemeğinde şovun sahibi olmaya…
Barack ve Michelle’le bile fotoğraf çekindik ve onlara ne dedi biliyor musunuz? “Çok iyisiniz. Bizi davet ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Gerçekten de çok iyisiniz.”
İşte benim annem. Bunu nasıl sevmeyebilirsiniz ki? Dünya üzerindeki en samimi insandı. Milyoner bir oğlu vardı fakat hala alışkanlıktan dolayı T.J. Maxx’ten alışveriş yapardı. Hala alışkanlıktan geceleri dörtte uyanırdı. Asla değişmeyecekti. Doğanın bir gücüydü o.
Sonrasında hastalandı.