by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
NBA, geçtiğimiz yıl 75. yılını kutladı ve bu 75 yıl boyunca her açıdan köklü değişimler yaşandı. Şu anda oynanan basketbola uzanan yolculuk sırasınca birçok süper yıldız, birçok ‘unicorn’, oyunu birden fazla kez değiştirmişti.
Tarih boyunca uzanan yolu incelemenin en sağlıklı yolu da NBA’i ‘decade’ olarak adlandırılan 10 yıllık süreçlere ayırmak ve o döneme damga vuran oyuncuları, oyun tarzlarını yorumlamaktan geçiyor.
1960’ların saf oyunu, 1970’lerdeki yaratıcılık seviyesi, 1980’lerdeki üst düzey rekabet, 1990’lardaki harika basketbol, 2000’lerin atletizmi ve 2010’ların temposu… Bugün hepsini inceleyecek, her “10 yıl”ın en iyi beşlerini çıkaracak ve en sonunda en çok damga vuran ‘decade’e karar vereceğiz.
1960’lar
1960’lı yıllarda NBA, ‘modern basketbol’ olarak adlandırılan oyun tarzına çok ama çok uzaktı. Uzunların domine ettiği, üçlük atışı olmadığı için perimetre oyuncularının günümüzdeki öneminden çok uzakta olduğu bir dönemdi. Bu decade’in en büyük rekabetinin Bill Russell ve Wilt Chamberlain gibi iki efsanevi uzunun arasında yaşanmasından da bunu anlayabiliriz.
Bu ikili, 1958’den 1968’e uzanan dönemdeki 11 MVP ödülünün dokuzunun sahibiydi. Russell, Red Auerbach, John Havlicek ve Bob Cousy liderliğinde Celtics, 1959’dan 1969’a toplamda 10 kez şampiyon oldu, bunların sekizi üst üste gerçekleşti ve kırılması imkansız bir rekora sahne oldu.
Lakers da bu 10 yılda toplamda yedi kez final oynadı fakat decade boyunca şampiyonlar Doğu Konferansı’ndan çıktı. St. Louis Hawks, San Francisco Warriors, Baltimore Bullets gibi takımlar da rekabetçi olmaya çalışsa da 1960’lar, rekabetten en uzak decade olarak karşımıza çıkıyor.
Aynı zamanda o zamanlar Amerika’da en çok izlenen spor da açık ara beyzboldu. 1965 yılında beyzbol ligi MBL’in toplam seyirci sayısı 22 milyonken NBA’in yaklaşık iki milyondu. Wilt Chamberlain’in 100 sayı attığı maç sadece 4.124 taraftar önünde yaşanmıştı. Ligin elinde pazarlayacak malzeme vardı fakat basketbolun sınırlarını aşması için henüz ideal ortam oluşmamıştı.
Yine de bu decade, tarihin en önemli yıldızlarının forma giydiği bir decade oldu. NBA logosunun kahramanı Jerry West, basketbol fundemental’ını sahaya yansıtma konusunda harikaydı. Wilt Chamberlain ve Bill Russell, kırılması imkansız rekorlara, astronomik istatistiklere imza attılar. Oscar Robertson, günümüzde yapıldığında “bilgisayar oyununda mı oynuyoruz?” tepkileri veren istatistiklerle oynadı. Elgin Baylor, Walt Frazier, Willis Reed, Bob Cousy, Nate Thurmond, John Havlicek… NBA tarihine adını altın harflerle yazdıran birçok isim 1960’larda sahne aldı.
Jerry West, turnikeye giderken dokuz kez müdahale sonucu burnunu kırmıştı. Pota altındaki sertlik, uzunların domine ettiği bu dönemde hiç olmadığı kadar fazlaydı. 1970’lere yaklaşırken ise hücum perimetreye doğru genişledi, oyun kurucular basketbola ağırlığını koymaya başladı ve NBA, bir daha arkasına bakmadan bu değişim yolunda ilerledi.
En İyi 5:
- Jerry West
- Oscar Robertson
- Elgin Baylor
- Wilt Chamberlain
- Bill Russell
1970’ler
Bill Russell’ın emekliliği sonrası Celtics‘in 60’larda kurduğu dominasyon seviyesini kaybetmesiyle birlikte 1970’ler, çok daha rekabetçi bir NBA’e sahne oldu. 10 yılda sekiz farklı NBA takımı şampiyonluğa ulaştı, sadece New York Knicks ve Boston Celtics birden fazla kez şampiyon olurken hiçbir takım üst üste iki yıl ligin zirvesine oturamadı.
NBA’in ABA’den dört takımı -New York Nets, Denver Nuggets, Indiana Pacers, San Antonio Spurs– lige dahil etmesi de bu rekabetçiliğin artmasında önemli rol oynadı. Ayrıca bununla birlikte ABA’de süper yıldız olan bazı isimler de NBA’e dahil oldu ve lige damga vurdular.
Julius Erving, diğer adıyla “Dr. J.”, basketbolu sanat gibi yorumlayan ve saha içindeki hareketleriyle oyuna farklı bir bakış açısı katan ilk oyunculardan biri oldu. George Gervin de imza hareketi “fingerroll” ve skorerliği ile lige yeni bir soluk getirdi. Kısa oyuncuların oyunda bu denli hakimiyet kurmaya başlaması da günümüzde bildiğimiz daha akıcı basketbol tarzının temellerini attı.
Hızlı hücumların daha çok yaygınlaştığı, çoğu takımın oyununu boyalı alanın dışından kurmaya başladığı bu dönemde ise Chamberlain ve Russell gibi dominant uzunların bayrağını teslim ettiği bir isim vardı: Kareem Abdul-Jabbar.
Kareem, altı MVP ödülünün beşini 1970’lerde kazanırken sonuncusu da 1979-80 sezonunda geldi. Herhangi bir takımın öne çıkıp dominasyon kuramadığı bu dönemde Kareem, bireysel anlamda decade’e net bir şekilde damgasın vurmayı başardı. Takım başarılarının büyük kısmı 80’li yıllarda gelse de Kareem, 1971 yılında ligde ikinci yılını geçirirken Milwaukee Bucks formasıyla hem normal sezon MVP’si, hem Finaller MVP’si hem de şampiyon oldu. Ayrıca efsane oyuncu, decade’in açık ara en skorer ismiydi.
Bu oyuncular dışında Knicks efsanesi Walt Frazier, Russell sonrası Celtics’in iki şampiyonluk daha kazanmasında büyük rol oynayan John Havlicek ve Dave Cowens, “Pistol Pete” lakaplı muhteşem skorer Pete Maravich, beş yılda üç NBA finali oynayan Washington Bullets’tan Elvin Hayes ve Wes Unseld, Warriors ile şampiyonluk yaşayan Rick Barry ve her ne kadar kısa süreli performansıyla öne çıksa da Bill Walton, bu decade’e damga vuran diğer oyuncular oldular.
En İyi 5:
- Walt Frazier
- John Havlicek
- Julius Erving
- Elvin Hayes
- Kareem Abdul-Jabbar
1980’ler
1980’lerde lig; ülke genelinde izlenmeye, Amerikan kültürünün bir parçası olmaya ve şu andaki popülaritesini kazanma yolunda en büyük adımlarını atmaya başladı.
Bu decade’i de doğal olarak Magic’in yıldızlarla (Kareem Abdul-Jabbar, James Worthy) dolu Lakers‘ı ile Bird’ün yıldızlarla (Kevin McHale, Dennis Johnson, Robert Parish) dolu Celtics kadrosu domine etti. Lakers ve Magic beş kez şampiyon olurken Bird ve Celtics de üç kez mutlu sona ulaştı.
Bu iki takım dışında 1983 yılında Philadelphia 76ers, Moses Malone ve Julius Erving önderliğinde uzun zamandır hak edilmiş şampiyonluğunu elde etti. Detroit Pistons da decade’in sonuna doğru Isiah Thomas liderliğindeki “Bad Boys” kadrosuyla şampiyonluklar elde etti ve decade’in en başarılı üçüncü takımı oldu. Ayrıca Houston Rockets, Atlanta Hawks, New York Knicks ve 1990’ların hanedanlığı Chicago Bulls da bu decade’in rekabetçi takımlarındandı..
Her şeyden önemlisi ise bu yıllardan önce kayıt şeklinde yayınlanan playoff maçlarının, yayınlanmayan normal sezon maçlarının yerini canlı şekilde yayınlanan ve ülke genelinde milyonların izlediği final serilerinin almasıydı. Belki de çok fazla rekabet yoktu fakat insanlar Bird vs Magic’i istiyordu, istediklerini de aldılar.
Oynanan oyun da çok daha stratejik temellere dayanan, pick&roll’ün önemli bir yer edindiği, pas organizasyonlarının üst seviyede olduğu bir oyun haline gelmişti. Bu da bu denli süper yıldızın oynadığı decade’i çok daha izlenebilir ve eğlenceli kılıyordu, “gerçek” basketbolun en belirgin göstergeleri sahne alıyordu.
Hakeem Olajuwon, Charles Barkley, Moses Malone, John Stockton, Karl Malone, Clyde Drexler, Dominique Wilkins gibi süper yıldızlar kariyerlerinin üst seviyelerindelerdi.
Ha bir de, Michael Jordan adında yeni bir çocuk girmişti lige 80’lerde…
En İyi 5:
- Magic Johnson
- Michael Jordan
- Larry Bird
- Moses Malone
- Hakeem Olajuwon
1990’lar
1990’lar denince Michael Jordan ve Chicago Bulls‘un kurduğu hanedanlıktan başka bir şeyin insanın aklına gelmesi oldukça güç… 80’lerin sonunda lige damga vurmaya başlayan ancak “kazanan” bir oyuncu olup olamayacağı sorgulanan Jordan, 1991 NBA Finalleri ile birlikte ligin tahtına oturdu ve bir daha kimse onu o tahttan indiremedi.
Üst üste üç kez şampiyon olmak belki de spor tarihinde başarılması en zor şeylerden biri. Jordan ve Bulls, bunu aynı decade içinde iki kez başardı. 90’lı yıllar birçok süper yıldıza, oyuna büyük etki bırakan birçok efsane isme sahne oldu ancak Jordan “yüzünden” çoğu, kariyerini yüzüksüz tamamladı. Clyde Drexler, John Stockton, Karl Malone, Patrick Ewing, Charles Barkley, Reggie Miller gibi isimler hep en üst sahnede Jordan’a takılarak yüzükten mahrum kaldılar.
1980’li yıllarda ülke genelinde büyük popülarite kazanan NBA, Jordan ile birlikte bambaşka seviyelere ulaştı. Ülke genelindeki en popüler ikinci spor haline gelen basketbol, bunu en büyük süper yıldızına borçluydu. Günümüzde bile hala en çok izlenen NBA Final serisi 1998 yılında Chicago Bulls ile Utah Jazz arasında oynanan final serisi olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca decade’in başında yayın haklarından 56 milyon dolar gelir elde eden NBA, decade bittiğinde 620 milyon dolar gibi astronomik rakamlara çıkmayı başarmıştı.
Hepsinin yanında Jordan ile birlikte NBA, sınırlarını daha da aşıp bütün dünyada tanınırlık kazandı. 1992 “Dream Team”in Olimpiyatlar’daki performansı, Jordan’ın dünya genelinde bir fenomen haline gelmesiyle birlikte NBA, ABD sınırlarını aşarak bütün dünyaya ulaşan bir organizasyon haline geldi.
Ayrıca 1990’lar belki de uzunların kalitesi olarak lig tarihinin en zengin dönemiydi. Jordan’ın ilk emekliliği sırasında iki kez şampiyon olan Olajuwon, bir türlü Jordan engelini aşamayan Patrick Ewing ve Karl Malone, decade’e noktayı koyan ikili Tim Duncan ve Duncan Robinson, lige yeni giren ve henüz en üst seviyesinde olmasa da büyük bir yıldız olacağının sinyallerini veren Shaquille O’Neal… Jordan, bütün bu uzun yıldızların arasında decade’i domine etmeyi başardı.
Bu da ilerleyen yıllarda Jordan gibi kısaların, perimetreden oyunu şekillendiren atletik kanat ve oyun kurucuların ligde çok daha önemli yer kapmasına ön ayak oldu. NBA’de Jordan ve Jordan’ın getirdiği pazarlama başarılarını görünce oyunu daha perimetre odaklı bir hale getirmek için kural değişikliklerine gitti. 90’lar, NBA’in tamamıyla kendini bulduğu dönemdi kesinlikle.
Takımlar artık Jordan’ın yapabildiklerini yapan yıldızlara yönelmeye başlamıştı. Burada da liseden gelen bir yıldız dikkatleri çekecekti: Kobe Bryant…
En İyi 5:
- John Stockton
- Michael Jordan
- Scottie Pippen
- Karl Malone
- Hakeem Olajuwon