NBA Tarihine “10 Yıllar” Üzerinden Bir Bakış: 1960’lardan 2010’lara Neler Oldu?

12/Eki/22 10:35 Ekim 12, 2022

Bilal Baran Yardımcı

12/Eki/22 10:35

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, NBA’in 76. yılına girerken her “10 yıl”da neler olduğunu inceliyor…

by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

NBA, geçtiğimiz yıl 75. yılını kutladı ve bu 75 yıl boyunca her açıdan köklü değişimler yaşandı. Şu anda oynanan basketbola uzanan yolculuk sırasınca birçok süper yıldız, birçok ‘unicorn’, oyunu birden fazla kez değiştirmişti.

Tarih boyunca uzanan yolu incelemenin en sağlıklı yolu da NBA’i ‘decade’ olarak adlandırılan 10 yıllık süreçlere ayırmak ve o döneme damga vuran oyuncuları, oyun tarzlarını yorumlamaktan geçiyor.

1960’ların saf oyunu, 1970’lerdeki yaratıcılık seviyesi, 1980’lerdeki üst düzey rekabet, 1990’lardaki harika basketbol, 2000’lerin atletizmi ve 2010’ların temposu… Bugün hepsini inceleyecek, her “10 yıl”ın en iyi beşlerini çıkaracak ve en sonunda en çok damga vuran ‘decade’e karar vereceğiz.

1960’lar

1960’lı yıllarda NBA, ‘modern basketbol’ olarak adlandırılan oyun tarzına çok ama çok uzaktı. Uzunların domine ettiği, üçlük atışı olmadığı için perimetre oyuncularının günümüzdeki öneminden çok uzakta olduğu bir dönemdi. Bu decade’in en büyük rekabetinin Bill Russell ve Wilt Chamberlain gibi iki efsanevi uzunun arasında yaşanmasından da bunu anlayabiliriz.

Bu ikili, 1958’den 1968’e uzanan dönemdeki 11 MVP ödülünün dokuzunun sahibiydi. Russell, Red Auerbach, John Havlicek ve Bob Cousy liderliğinde Celtics, 1959’dan 1969’a toplamda 10 kez şampiyon oldu, bunların sekizi üst üste gerçekleşti ve kırılması imkansız bir rekora sahne oldu.

Lakers da bu 10 yılda toplamda yedi kez final oynadı fakat decade boyunca şampiyonlar Doğu Konferansı’ndan çıktı. St. Louis Hawks, San Francisco Warriors, Baltimore Bullets gibi takımlar da rekabetçi olmaya çalışsa da 1960’lar, rekabetten en uzak decade olarak karşımıza çıkıyor.

Aynı zamanda o zamanlar Amerika’da en çok izlenen spor da açık ara beyzboldu. 1965 yılında beyzbol ligi MBL’in toplam seyirci sayısı 22 milyonken NBA’in yaklaşık iki milyondu. Wilt Chamberlain’in 100 sayı attığı maç sadece 4.124 taraftar önünde yaşanmıştı. Ligin elinde pazarlayacak malzeme vardı fakat basketbolun sınırlarını aşması için henüz ideal ortam oluşmamıştı.

Yine de bu decade, tarihin en önemli yıldızlarının forma giydiği bir decade oldu. NBA logosunun kahramanı Jerry West, basketbol fundemental’ını sahaya yansıtma konusunda harikaydı. Wilt Chamberlain ve Bill Russell, kırılması imkansız rekorlara, astronomik istatistiklere imza attılar. Oscar Robertson, günümüzde yapıldığında “bilgisayar oyununda mı oynuyoruz?” tepkileri veren istatistiklerle oynadı. Elgin Baylor, Walt Frazier, Willis Reed, Bob Cousy, Nate Thurmond, John Havlicek… NBA tarihine adını altın harflerle yazdıran birçok isim 1960’larda sahne aldı.

Jerry West, turnikeye giderken dokuz kez müdahale sonucu burnunu kırmıştı. Pota altındaki sertlik, uzunların domine ettiği bu dönemde hiç olmadığı kadar fazlaydı. 1970’lere yaklaşırken ise hücum perimetreye doğru genişledi, oyun kurucular basketbola ağırlığını koymaya başladı ve NBA, bir daha arkasına bakmadan bu değişim yolunda ilerledi.

En İyi 5: 

  • Jerry West
  • Oscar Robertson
  • Elgin Baylor
  • Wilt Chamberlain
  • Bill Russell

1970’ler

Bill Russell’ın emekliliği sonrası Celtics‘in 60’larda kurduğu dominasyon seviyesini kaybetmesiyle birlikte 1970’ler, çok daha rekabetçi bir NBA’e sahne oldu. 10 yılda sekiz farklı NBA takımı şampiyonluğa ulaştı, sadece New York Knicks ve Boston Celtics birden fazla kez şampiyon olurken hiçbir takım üst üste iki yıl ligin zirvesine oturamadı.

NBA’in ABA’den dört takımı -New York Nets, Denver Nuggets, Indiana Pacers, San Antonio Spurs– lige dahil etmesi de bu rekabetçiliğin artmasında önemli rol oynadı. Ayrıca bununla birlikte ABA’de süper yıldız olan bazı isimler de NBA’e dahil oldu ve lige damga vurdular.

Julius Erving, diğer adıyla “Dr. J.”, basketbolu sanat gibi yorumlayan ve saha içindeki hareketleriyle oyuna farklı bir bakış açısı katan ilk oyunculardan biri oldu. George Gervin de imza hareketi “fingerroll” ve skorerliği ile lige yeni bir soluk getirdi. Kısa oyuncuların oyunda bu denli hakimiyet kurmaya başlaması da günümüzde bildiğimiz daha akıcı basketbol tarzının temellerini attı.

Hızlı hücumların daha çok yaygınlaştığı, çoğu takımın oyununu boyalı alanın dışından kurmaya başladığı bu dönemde ise Chamberlain ve Russell gibi dominant uzunların bayrağını teslim ettiği bir isim vardı: Kareem Abdul-Jabbar.

Kareem, altı MVP ödülünün beşini 1970’lerde kazanırken sonuncusu da 1979-80 sezonunda geldi. Herhangi bir takımın öne çıkıp dominasyon kuramadığı bu dönemde Kareem, bireysel anlamda decade’e net bir şekilde damgasın vurmayı başardı. Takım başarılarının büyük kısmı 80’li yıllarda gelse de Kareem, 1971 yılında ligde ikinci yılını geçirirken Milwaukee Bucks formasıyla hem normal sezon MVP’si, hem Finaller MVP’si hem de şampiyon oldu. Ayrıca efsane oyuncu, decade’in açık ara en skorer ismiydi.

Bu oyuncular dışında Knicks efsanesi Walt Frazier, Russell sonrası Celtics’in iki şampiyonluk daha kazanmasında büyük rol oynayan John Havlicek ve Dave Cowens, “Pistol Pete” lakaplı muhteşem skorer Pete Maravich, beş yılda üç NBA finali oynayan Washington Bullets’tan Elvin Hayes ve Wes Unseld, Warriors ile şampiyonluk yaşayan Rick Barry ve her ne kadar kısa süreli performansıyla öne çıksa da Bill Walton, bu decade’e damga vuran diğer oyuncular oldular.

En İyi 5:

  • Walt Frazier
  • John Havlicek
  • Julius Erving
  • Elvin Hayes
  • Kareem Abdul-Jabbar

1980’ler

1980’lerde lig; ülke genelinde izlenmeye, Amerikan kültürünün bir parçası olmaya ve şu andaki popülaritesini kazanma yolunda en büyük adımlarını atmaya başladı.

Bu decade’i de doğal olarak Magic’in yıldızlarla (Kareem Abdul-Jabbar, James Worthy) dolu Lakers‘ı ile Bird’ün yıldızlarla (Kevin McHale, Dennis Johnson, Robert Parish) dolu Celtics kadrosu domine etti. Lakers ve Magic beş kez şampiyon olurken Bird ve Celtics de üç kez mutlu sona ulaştı.

Bu iki takım dışında 1983 yılında Philadelphia 76ers, Moses Malone ve Julius Erving önderliğinde uzun zamandır hak edilmiş şampiyonluğunu elde etti. Detroit Pistons da decade’in sonuna doğru Isiah Thomas liderliğindeki “Bad Boys” kadrosuyla şampiyonluklar elde etti ve decade’in en başarılı üçüncü takımı oldu. Ayrıca Houston Rockets, Atlanta Hawks, New York Knicks ve 1990’ların hanedanlığı Chicago Bulls da bu decade’in rekabetçi takımlarındandı..

Her şeyden önemlisi ise bu yıllardan önce kayıt şeklinde yayınlanan playoff maçlarının, yayınlanmayan normal sezon maçlarının yerini canlı şekilde yayınlanan ve ülke genelinde milyonların izlediği final serilerinin almasıydı. Belki de çok fazla rekabet yoktu fakat insanlar Bird vs Magic’i istiyordu, istediklerini de aldılar.

Oynanan oyun da çok daha stratejik temellere dayanan, pick&roll’ün önemli bir yer edindiği, pas organizasyonlarının üst seviyede olduğu bir oyun haline gelmişti. Bu da bu denli süper yıldızın oynadığı decade’i çok daha izlenebilir ve eğlenceli kılıyordu, “gerçek” basketbolun en belirgin göstergeleri sahne alıyordu.

Hakeem Olajuwon, Charles Barkley, Moses Malone, John Stockton, Karl Malone, Clyde Drexler, Dominique Wilkins gibi süper yıldızlar kariyerlerinin üst seviyelerindelerdi.

Ha bir de, Michael Jordan adında yeni bir çocuk girmişti lige 80’lerde…

En İyi 5:

  • Magic Johnson
  • Michael Jordan
  • Larry Bird
  • Moses Malone
  • Hakeem Olajuwon

jordan_jackson_bulls_1998_cup

1990’lar

1990’lar denince Michael Jordan ve Chicago Bulls‘un kurduğu hanedanlıktan başka bir şeyin insanın aklına gelmesi oldukça güç… 80’lerin sonunda lige damga vurmaya başlayan ancak “kazanan” bir oyuncu olup olamayacağı sorgulanan Jordan, 1991 NBA Finalleri ile birlikte ligin tahtına oturdu ve bir daha kimse onu o tahttan indiremedi.

Üst üste üç kez şampiyon olmak belki de spor tarihinde başarılması en zor şeylerden biri. Jordan ve Bulls, bunu aynı decade içinde iki kez başardı. 90’lı yıllar birçok süper yıldıza, oyuna büyük etki bırakan birçok efsane isme sahne oldu ancak Jordan “yüzünden” çoğu, kariyerini yüzüksüz tamamladı. Clyde Drexler, John Stockton, Karl Malone, Patrick Ewing, Charles Barkley, Reggie Miller gibi isimler hep en üst sahnede Jordan’a takılarak yüzükten mahrum kaldılar.

1980’li yıllarda ülke genelinde büyük popülarite kazanan NBA, Jordan ile birlikte bambaşka seviyelere ulaştı. Ülke genelindeki en popüler ikinci spor haline gelen basketbol, bunu en büyük süper yıldızına borçluydu. Günümüzde bile hala en çok izlenen NBA Final serisi 1998 yılında Chicago Bulls ile Utah Jazz arasında oynanan final serisi olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca decade’in başında yayın haklarından 56 milyon dolar gelir elde eden NBA, decade bittiğinde 620 milyon dolar gibi astronomik rakamlara çıkmayı başarmıştı.

Hepsinin yanında Jordan ile birlikte NBA, sınırlarını daha da aşıp bütün dünyada tanınırlık kazandı. 1992 “Dream Team”in Olimpiyatlar’daki performansı, Jordan’ın dünya genelinde bir fenomen haline gelmesiyle birlikte NBA, ABD sınırlarını aşarak bütün dünyaya ulaşan bir organizasyon haline geldi.

Ayrıca 1990’lar belki de uzunların kalitesi olarak lig tarihinin en zengin dönemiydi. Jordan’ın ilk emekliliği sırasında iki kez şampiyon olan Olajuwon, bir türlü Jordan engelini aşamayan Patrick Ewing ve Karl Malone, decade’e noktayı koyan ikili Tim Duncan ve Duncan Robinson, lige yeni giren ve henüz en üst seviyesinde olmasa da büyük bir yıldız olacağının sinyallerini veren Shaquille O’Neal… Jordan, bütün bu uzun yıldızların arasında decade’i domine etmeyi başardı.

Bu da ilerleyen yıllarda Jordan gibi kısaların, perimetreden oyunu şekillendiren atletik kanat ve oyun kurucuların ligde çok daha önemli yer kapmasına ön ayak oldu. NBA’de Jordan ve Jordan’ın getirdiği pazarlama başarılarını görünce oyunu daha perimetre odaklı bir hale getirmek için kural değişikliklerine gitti. 90’lar, NBA’in tamamıyla kendini bulduğu dönemdi kesinlikle.

Takımlar artık Jordan’ın yapabildiklerini yapan yıldızlara yönelmeye başlamıştı. Burada da liseden gelen bir yıldız dikkatleri çekecekti: Kobe Bryant…

En İyi 5: 

  • John Stockton
  • Michael Jordan
  • Scottie Pippen
  • Karl Malone
  • Hakeem Olajuwon

Σακίλ

2000’ler

2000’li yıllara damgasını vuran iki takım vardı: Los Angeles Lakers ve San Antonio Spurs. Lakers, bu dönemde dört kez şampiyon olurken Spurs de üç kez mutlu sona ulaşıyor, Batı Konferansı’ndan 10 yıllık süreçte NBA Finali gören tek takım 2006’da Mavericks oluyordu. Bunu da yıldız oyuncularına borçluydular…

90’ların sonunda dominasyon sinyalleri veren Shaquille O’Neal ve genç yıldız Kobe Bryant, decade’in ilk üç yılında Lakers’ı üst üste üç şampiyonluğa taşıyarak adlarını tarihe altın harflerle kazımışlardı bile… Ardından Tim Duncan ve Gregg Popovich’in etrafındaki daha alçakgönüllü hanedanlık direksiyona geçti ve beş senede üç kez şampiyon oldu. Arada ise mütevazı kadrosuyla Detroit Pistons ve genç yıldız Dwyane Wade önderliğinde Miami Heat kupanın sahibi oluyordu.

2000’ler bireysel yetenek seviyesi olarak oldukça fazla süper yıldıza sahne oldu. Steve Nash ve Jason Kidd, tarihin en iyi oyun kurucuları arasına kendilerini yazdırdılar. Dirk Nowitzki, belki de tarihin en iyi şutör uzunu olarak lige damgasını vurdu. Ray Allen, Stephen Curry geçene kadar tarihin en fazla üçlük isabeti bulan oyuncusuydu. Dwyane Wade, Carmelo Anthony, Paul Pierce, Kevin Garnett ve Allen Iverson… Gerçekten de sosyal medyanın, teknolojinin yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte kitlelere en çok hitap eden süper yıldızlar bu dönemde oynadı belki de…

Çok fazla bireysel performans, ikonik an, efsanevi seri oynandı 2000’lerde… Perimetre oyuncularının daha fazla ön planda olduğu, Mike D’Antoni’li Phoenix Suns gibi yeni basketbol tarzları uygulamaya çalışan takımların bulunduğu ve oyunun günümüzdeki halini almasına son dokunuşların yapıldığı dönem bu dönemdi.

Tıpkı 80’lerde olduğu gibi, tarihin en iyisi tartışmalarının bir diğer ucundaki isim LeBron James de bireysel olarak kendini kanıtladığı ancak takım başarısına henüz ulaşamadığı bir dönem geçirmişti. Michael Jordan’ın Kobe Bryant’a devrettiği bayrak, bu decade’in sonuyla birlikte LeBron James’in ellerine geçmeye hazırdı.

En İyi 5:

  • Steve Nash
  • Kobe Bryant
  • LeBron James
  • Tim Duncan
  • Shaquille O’Neal

2010’lar

Gelelim son 10 yıla… Bu 10 yılın başında belki de basketbol sahası dışında yaşanmasına rağmen lig tarihinde en çok etki bırakan olaylardan biri yaşandı: The Decision.

LeBron James, ligin en iyi oyuncusu olarak draft edildiği takım Cleveland Cavaliers ile başarıya ulaşamayacağını düşünüp kendi kariyeri için en iyi yolu seçmiş, diğer iki yıldız Dwyane Wade ve Chris Bosh ile güçlerini birleştirerek Miami Heat‘in yolunu tutmuştu. Bu hamle de “player empowerment” adı verilen dönemin ateşini harlayacaktı.

LeBron James’in yaptığı bu hamle, lig genelinde süper yıldızların hiç olmadığı kadar güçlü hale gelmesini sağladı. Oyuncular artık kendi kariyerlerine en iyi katkı sağlayacak şeyleri yapma özgürlüğüne, istedikleri zaman takımlarından takas isteme veya takımlarını hamleye zorlama hakkına sahiplerdi. Yetenek seviyesinin de hiç olmadığı kadar arttığı bu dönemde artık neredeyse her takımda bu seviyede güce sahip bir yıldız vardı.

Bu dönemde ayrıca rol oyuncusu kalitesi de inanılmaz bir artış gösterdi. Önceden takımlar sahada belirgin zaafları bulunan rol oyuncularını niş görevleri sebebiyle sahada tutabilirken artık oyunun herhangi bir alanında büyük zaaf yaratan rol oyuncuları sahada barınamıyor. Takımlar, sahadaki en kötü oyuncularının oluşturduğu zaaflar tarafından playoff serilerinden çok büyük yaralar alabiliyor. Bütün bunlar rol oyuncularının da seviyesinin çok artmasına yol açtı.

Ve en önemlisi… Oyun tamamıyla değişti. Pace&space adı verilen, tempoya ve alanı olabildiğince açmaya yönelik oyun tarzı, üçlüğün de NBA tarihinde hiç olmadığı kadar önemli bir yer kaplamasını sağladı. Bunun en büyük öncüsü de tabii ki kırılmamış rekor bırakmayan, oyunuyla bütün ligi dramatik bir değişime zorlayan tarihin en iyi şutörü Stephen Curry’di.

Fakat tabii ki bu decade’in en büyük yıldızı LeBron James oldu. Başlangıçta verdiği kararla saha dışında büyük etki bırakan James, ardından decade’in sekiz yılında üst üste final oynayarak uzun yıllardır kurulmayan bir dominasyon kurdu. Oyunun yeni yüzü haline gelen James, bunu bir 10 yıl boyunca istikrarlı şekilde başaran ilk oyuncuydu belki de…

Tim Duncan ve Gregg Popovich’li San Antonio Spurs hanedanlığı son demlerini yaşarken Stephen Curry önderliğinde Golden State Warriors yeni bir hanedanlık kurdu. Warriors‘ın oynadığı oyun bütün ligde yukarıda bahettiğimiz gibi değişime yol açtı ve takımlar, artık uzun oyuncularından bile alan açmalarını, şut sokmalarını bekler oldu.

Bütün bu artan tempo ve değişen oyun stili de hücumların daha çok ön plana çıkmasına, sayı rakamlarının en yüksek seviyelerine çıkmasına ve birçok yetenekli süper yıldız izlememize sebep oldu. Artan taktik analiz yapma yöntemleri ise hem savunmada hem hücumda çok daha kompleks, çok daha başarılı yapılar izlememize sebep oldu. Seyir keyfi de her ne kadar öznel bir konu olsa da benim için en üst seviyesine geldi.

En İyi 5:

  • Stephen Curry
  • James Harden
  • LeBron James
  • Kevin Durant
  • Anthony Davis

Bırakılan İzler

İşlediğimiz gibi her decade, NBA’in günümüzdeki halini almasında önemli rol oynadı. Zamanla basketbolda yaşanan değişimlerin ilmek ilmek işlenişine şahit olmak, her decade’i birbirinden değerli kılıyor.

Yine de birçok kuralın bulunmadığı, modern basketboldan uzak 1960 ve 1970’li yıllardaki basketbol kalitesinin günümüze yaklaşamayacağını düşünüyorum. Bunu söylememin sebebi o zamanlarda oynayan süper yıldızlara gölge düşürme amacı asla değil, zira hepsi kendi dönemini domine etmeyi başarmış isimler.

Fakat 1980’ler ile birlikte basketbol kalitesinde dramatik bir artışın yaşandığı da bir gerçek. Bu gelişimin ise bazılarının düşündüğü gibi günümüzde geriye gittiğini asla düşünmüyorum. Her geçen decade’te oyun kalitesi ve ortalama oyuncu kalitesi artış gösterirken takımlar da geçmişe kıyasla çok güçlendi.

Eğer keyifli basketbol izleme deneyimi açısından değerlendirirsek 1980’ler ve 2010’lar benim için ayrı bir konumda yer alıyor.

Fakat konu basketbol kalitesi ve oyunun zorluğuysa 2010’ların açık ara en önde gelen decade olduğunu düşünüyorum. Bunu karşılaştırmak her zaman çok sağlıksızdır fakat eğer burada kurduğumu “En İyi 5’ler” kendi aralarında bir turnuva düzenleseydi, kazananın 2010’lar olacağı düşüncesindeyim.

Fakat NBA; günümüzdeki global, Avrupa’dan birçok oyuncunun yıldızlaştığı, bütün dünyaya ulaşan eşsiz bir basketbolun yuvası olmayı başardıysa bunu Bill Russell, Magic Johnson, Larry Bird ve Michael Jordan gibi devrim yaratan ikon isimlere borçlu…

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

NBA gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!

Tags NBA